Al Pacino, Meryl Streep ve Emma Thompson’ın rol aldığı 11 Emmy ödüllü, son yılların hakkında en çok konuşulan dizi filmlerinden ‘Angels in America’, ne dizilere özgü olan uçuşkanlığı barındırıyor ne de günlük yaşantımızın sıradanlığında geziniyor. 6 bölüm olarak dizi film mantığında tasarlanmış olmasına karşın uzun metrajlı çekilmiş bir sinema filmi tadı ve estetiğinde olduğunu izleyen herkes kabul edicektir zaten.Kurgusu postmodern üslupla kurulmuş. Her olay, karakter ve imajın tarihe göndermeleri söz konusu. Zaten tam da bu nokta da bu büyük başarısı ortaya çıkıyor.Kurgusal anlamda, oyunlarla şaşırtmacalarla örülü değil. Son derece tanıdık bir olaylar zinciri olarak tarif edilebilir. Yavaş yavaş karakterlerle karşılaşıyoruz. Olaylar düz bir akışkanlıkla devam ediyor. Birbiri ardına ilerliyor anlamında yani. Karakterleri ve olayları tanıyoruz.1985’ler Amerikasına ait dertler dizinin gündeminde. Oldukça yanlı görünürken, bir o kadar da özeleştirel bir niteliğe sahip aslında. Kendini kanatan bir yara gibi akıyor görüntüler ekranda. Sürekli başvurulan kutsal kitap.Tüm oyuncular ana karakter kimliğinde. Çünkü fantastikle birleşen bir toplumsal gerçeklik peşinde koşarken, farklı yaşantıları çakıştırıyor. Bu nokta da herkes kendi küçük yaşantısının gerçekliğini yansıtırken baş karakter oluyor.Dizinin ilginç bir diğer kısmı karakterler dizi film içinde farklı kişiler olarak da çıkıyor karşımıza. Dizinin başlangıçlarındaki hahamı hatırlayalım örneğin. Evet, şaşırtıcı. Harper’a yardım eden siyah dostunu düşünelim. Yahut park’ta Joe’nun annesiyle sohbet eden deli kadını düşünelim. Hatta daha da ötesi. Sadece 2. roller değil. Örneğin Emma Thompson en az 4 karakteri canlandırıyor bu yapı içinde. Başka figürlerle çalışılamazmıydı. Elbette. Ancak bu postmodern sanat dünyasının sık başvurduğu yapılardan biri. Bunun birkaç boyutu var. İlki diziye anlatı boyunca hizmet eden durum. Örneğin tüm yardım eden karakterler rolünde bu aynı oyuncuların farklı karakterlere bürünmesi olayı. Emma Thompson hem Prior’a yardımcı olan hemşire, fantastik boyutunda bir melek, hem paktaki anneye yardım eden deli kadın rolünde. Diğer rolüyse bugünün üretimlerinin çok kullandığı, izleyiciyi sürekli uyanık tutmak isteme noktası. Bir çeşit yarık. Bir çeşit kendinin bir kurgu olduğunu sürekli izleyiciye hatırlatma arzusu.Ünlü yıldızların rol aldığı fantastik dizi filmde, AIDS hastası iki eşcinselin yaşamlarını ve çevrelerinde gelişen olayları konu alıyor. 1985’de Ronald Reagan‘ın ABD Başkanı olduğu dönemde geçen kurgu Amerika’daki siyasi yapıyı ve toplumun AIDS hastalarına ve eşcinsellere karşı tavrını da eleştiriyor.