rüzgar uğultu peşinde esmeye tetikli..aynı anda fırtınayla karışık yağmurda yağabilir..bu hiçlik kasırgası..şiddeti gittikçe büyüyor..
bir kırlangıç olsaydım..hiç çıkarım olmazdı hayattan..mevsimleri severdim belki kış hariç..yeni iklimler keşfederdim,binlerce yol katederdim..hiç yorulmazdım..içim bir öncekine göre hep hevesli..hep uçmak isterdim hep uçayım..bu sonsuza dek sürsün;umudum kasırgadan payını almasın,temizim ben sadece bir kırlangıç..sıcak iklimde yaşarım ben..rüzgarı severim..gelinciklerdir çecuklarım ve derken bir silah sesi duyuldu..kanadımdan vuruldum artık uçamam..öldüm ben..kırlangıç olmasaydım..
. . .
bir rüzgar olsaydım ben..hırçın olurdum belki bilmediklerine hevesli ama gücümü esirgemeyen..can katardım tohumlara uçururdum onları bir ağaçtan öteline..çiçeklerle arkadaş olurdum..bir çocuğun yüzünde yumuşak bir tebessüm oldurdum..belki de “o” yalnız kadını okşayan tek erkek..herşeyi severdim hele deniz..küçük yaramazlıklar yapardım dalgalarla..kimseye zarar vermezdim;derken koca bir fırtına kasırgayla yola çıktı..bana kimsin diye sordular..sen nesinki dediler..üflemeleri yetti..tüm ağaçlar ayrıldı kökünden..çiçeklerim uçtu kayboldu..dalgalar ağlayarak devirdi sandalları…herşey öldü..öldüm ben..rüzgar olmasaydım…
. . .
bir ağaç olsaydım..en güçlü ben olurdum asırlık dev bir çınar..dallarım bedenimden güçlü..yavrularım çiçeklerim birbirinden hevesli..birbirinden güzel..kuşlarla aram pek iyi..hele bir kırlangıç varya..işte aşığım ona…dallarımı o konsun diye uzattım..rengim tüylerinden çalmışçasına kızıl..yaşama sevincim herşeyim..ama her daim güzel olamam ki ben..güz olur yapraklarımı dökerim;yavrularımı..içimde hüzün..terkeder beni o güzel kırlangıç birdaha gelicem diyerek…der ve gelir lakin kocaman bir yalnızlık bu kocaman çınara fazla geldi..gitmeseydi..bir ağaç olmasaydım…
. . .
küçük bir kız çocuğu olsaydım..babamın en sevdiği kızı..en şımarık..hep büyümeye hevesli olsaydım..içimde yerinde duramayan milyonlarca parça..oyuncaklarımdan ibaret olsaydı dünyam..acımasaydı canım..dövmeseydi babam beni..annemin ağladığını görmeseydim..herşey öldü..öldüm ben..bir çocuk olmasaydım..
19 yaşımda,dokuz yaşında ölmüş bir çocuk taşıyorum içimde..bazı şeyler belki hala yasta;benliğim??
arada bir konuşuyor o çocuğun ruhu..sonra deli diyorlar çok bilmişçesine..
ağlamasaydım,daha çok şey yazardım…..
(justine bu senin için)
yorumlar
kırlangıçların yuvaları serin yerde olmaz mıydı?…
buzhanelerde falan yuva yaparlar..
bu çok önemli diil ama
sen deli falan değilsin bu çok açıkça ortada..
bi de bu yazı günlük olmalıydı di mi?
“küçük bir kız çocuğu olsaydım..babamın en sevdiği kızı..en şımarık..hep büyümeye hevesli olsaydım..” la başlayıp
“19 yaşımda,dokuz yaşında ölmüş bir çocuk taşıyorum içimde..bazı şeyler belki hala yasta;benliğim??” diye biten paragrafa taktım…
çok güzel.. kesinlikle iyi bir anlatım.. duygular çok güzel klavyelenmiş.. ama 19 yaş! çok erken değilmi yaaa.. yani 19 yaşındaki arkadaşlar kızacaklar ama, bu küçük demek değil, sadece erken demek! yani 19 yaşındaki bir bayan (yada erkek farketmez) zaten babasının küçük çocuğudur! hele hele içindeki çocuğu öldürmek içinse olağanüstü derecede erken.. bu kadar acele etme bence jaded.. ileride o çocuğu çok özleyebilirsin! ha dersenki ben öldürmedim, hayatın akışı böyle gerektirdi.. onada tek cevabım “erken” olur! hayattaki en büyük acın en son yaşadığın acındır demişti birileri bana eskiden! yalandı tabiiki! ama doğru olan birşey vardı git gide direncin azalır.. bu yüzdende daha küçükte olsa acılar daha büyük gelirler insana! çünkü artık yorulmuşsundur! işte o zaman o içindeki çocuğun yardımına ihtiyacın olur.. ölmemesi için elinden geleni yap..
ben bu içimizdeki cocuk geyiğini bir turlu anlayamıyorum. cok mu dogan cuceloglu kitabı okumaktan geliyordur nedir? benim hiç ole bir sansım olmadı, cok istedim ama bulamadım bir dogan cuceloglu kitabı 🙂
ya arkadaslar yapmayın, bu ve bunu gibi seylerin bence bir tek sebebi var hayatı anlamlandıramamak. jaded17tr ın onemli bir sorunu oldugu ve sıkıntı içinde yasadıgı kesin ama FigenG sen de cıkıp da “oldurme içindeki cocugu sonradan cok pisman olursun” dersen bu bir tavsiye değil anlamamıs olmanın resmidir.. bak dünyada içindeki cocuk olusmadan kocaman adam olmak zorunda kalmıs milyonlarca insan var. eee dunya boyle işte kimi fazla rahattan kimi de aclıktan içindeki cocugu öldürüyor. ama, ama kimse içindeki cocugu oldurmesin değil mi FigenG.neyse hemen ii gunner diliyom ben
iyi günler dile bencede sen :)) ben hiç doğan cüceloğlu okumadım.. kitaplarının içeriğinide bilemiyorum doğal olarak.. ama hem okumamış olup hemde içeriğini bilmen güzel bişe tabiki! tebrik ediyorum seni 🙂 peki hiç kitap okuyormusun diye soracağım.. her neyse konu o değil zaten.. konu “içindeki çocuğun” ne olduğu da değil aslında.. o isim altında bi takım duygular! herkes bunu istediği gibi adladırabilir.. janed içimdeki çocuk diye adlandırmış yok olduğunu hissettiği duygularını! bende onları canlı tutmayı başarabilmesi gerektiğini, önünde daha çoook zaman olduğunu anlatmaya çalıştım.. gerçe sana göre anlamayan bendim ama ben niye sana anlatmaya çalıştıysam 🙂 hay allah! neyse aradan çok yıllar geçti ben “şeker portakalı”nı yeniden okiim barim :))
ne demek ki şimdi “justine bu senin için”? bu yazıyı okuduktan sonra “aman tanrım, naptım ben, her şeyi yanlış anlamışım” diye bişi mi olucak? hala kötü işte, nedir yani?
hem ne ki, süperyazar avcısı ya da üstinsan değerlendirme uzmanı mıyım ben?
ayrıca bu yazı moderasyonu nasıl geçti? içerde bi kırlangıç mı var?
o kadar deliyim ki… deli olmak çok hoşuma gidiyor. sıradışı olmaya bayılıyorum. (justine al hepsi sana bunların) o kadar depresifim ki, kimse anlayamaz ne dediğimi. yazar dururum ama birşey anlatmak niyetim de yok aslında. kelimeleri gerçek anlamlarıyla kullanacak cesaretim de yok. (justine sen ne biçim bir insansın ki böyle bir edebiyat geleceği vadeden şahsiyetle dalga geçersin)
“hele bir kırlangıç varya..işte aşığım ona…” aaarggghh sadece acı veriyor bana bu. pastoral romantizm bu kadar basit değildi hiçbir zaman. yaşar kemal de doğadan bahsederdi ama o çok daha fazlasını söylerdi.
“hep büyümeye hevesli olsaydım..içimde yerinde duramayan milyonlarca parça..” süper bir içe bakış. ama neden buna benzer yüzlerce kelimeyi ruhunun derinliklerini anlattığını iddia eden yazarda okuyorum… evet dostoyevski de insan ruhundan bahsederdi ama gerçekten çok daha fazlasını söylerdi.
dostoyevski ya da yaşar kemal ol demiyorum tabi ki. ama kendini ve bizi kandırmayı bırak. bana sorarsan içindeki çocuğun gırtlağını sık hemen. elektrikli testereyle kafasını kes. (ama bunlar da sözde piskopat yazarların beylik sözleri oldu yani)
ammaaannn, okumazsan okuma!’ dimi. hayır okuycam ve böyle böyle ahkam kesmeye devam edicem. şimdi içimdeki çocuğun ırzına geçmeye gidiyorum, haydi sağlıcakla kalın…