Bir cüzdan gece karanlığında kalmış. Kimse fark etmiyor uyuyor taş kaldırımlarda usulca biraz ıslak biraz çaresiz. Yağmur yağıyor üstüne üşümüş gibi büzülmüş sırılsıklam. Binlerce ayak geçiyor etrafından kimileri çaresiz ve yavaş ve birçoğu aceleci ve hızlı. Yatıyor oracıkta ya birine şans olacak ya da birinin cebindeki metelikler arasına karışacak. Sahibini çoktan unutmuş gibi davranıyor. Yeni biri için yerde adeta kucak açıyor ama o gece karanlığında onu ne fark eden var nede ona dokunan. Sonunda yırtık bir ayakkabıya çarpıyor sürükleniyor. Yırtık ayakkabılı adam önce irkiliyor sonra yerde bir şans görüyor kendi kendine bu günde şanslı günüm diyor. Alıyor yerden cüzdanı içine bakıyor. Elindeki cüzdan bu günde ona bir şarap parası olacaktı sorgusuzca yürümeye devam edip bir birahaneye varıyor yine etrafta tanıdığı arkadaşları yine aynı şişe masanın üstünde onu bekliyor. Kazandığını şaraba yatırdığını düşünüyor bazen umutsuzca ama sonra bir şey kazanmadığını anlıyor. Kâğıt parçalarını veriyor garsona yine kazanması gerekenleri düşünürken yerde kırık bir cam görüyor ister istemezde kendini soğuk bir suratla karşılaşıyor. Çaresiz bir bakış diyor kendi kendine o bakışın yaratıcısının kendi olmadığını biliyor. Başkası yaratmış olsa bile belli ki çoktan unutmuştur. Her zamanki köşesinde her zamanki şarkıyı dinlerken irkiliyor.
yorumlar
yok direk yazmak istedim öyle bir cüzdanla başladım ve böyle bir şey oldu ne dilenci gördüm nede cüzdan
“tamamen duygusal” amaçlı yazılmış..ama bu cüzdan o hesaba nakit olarak dönüşüm yapmaz.
teşekkür ederim buklet:)
Cüzdan denmiş de, 15 inde maaş aldım bugün meteliğe takır takır kurşun atıyorum 🙁
@kruvazeöncelikle yorumun için çok teşekkür ediyorum ikinci olarak yaşama bakış açılarımızın farklılığından doğan bir ayrım görüyorum fikirlerimizde bana göre insan oğlunun her ferdi bir trajedinin çocukları girmediği bir idda uğruna dünyaya yollanan ve hevesten haz alıp sahip olmaktan korkan lanetlenmiş bir ırkız bu sebeple insan oğlu asla elindekinin değerini bilemeyecek ki kaldı ki zaten istediğini eline geçirince ondan nefret edecek
sayın kuruvazesöylediklerinizi dikkatle okudum ve kendi yapım gereğimi yoksa mantığım gereğimi bazı durumları kabul edemiyorum.insanlara bazı tercihleri sunmadılar doğmamak gibi erkek veya kız olmak gibi ve ayrıca benim tanrıya karşı bakış açım cennet veya cehennem değildir. isterse cehennemin en sıcağında yaksın beni fakat tanrıyla aramızdaki bir alışveriş olmasın sevap işlersem cennete günah işlersem cehenneme gitmiyim.yani insanlara iyilik yapıyorsam yaradanın yüzü suyu hürmetine yapmalıyım kafada cennet anlayışını güderek değil.ayrıca biraz insanların özgürlüğünden ve nefsinden bahsetmekte isterim.özgürlüğü bir avantaj olarak görüyorsunuz fakat bir açıdan baktığımızda özgürlük tam bir dezavantaja dönüşebilir.çünkü özgürlük farklılığı getirir ve gerçekten bir sınav için gönderildiysek dünyaya o zaman pekte adil bir sınav olmayacak diyor bana mantığım
Değil zaten..
sayın Kuruvazesize varolan bu tanrısal sınavın neden adil olmayacağını elimden geldiğince anlatmaya çalışıcam ilk olarak insanların özelikleriyle başlamak istiyorum bir fidan büyüyünce ağaç olur.bir yavru kedide büyüyünce iç güdüleriyle hareket eden bir kedi olur hepimiz buna katılıyoruzdur umarım.neyse konumuza dönecek olursak bir insan doğar ve onun ne olacağı sosyal statüsüne çevresine alışkanlıklarına bulunduğu çevrenin kültürel yaşamına uygun şekillenir bu şekilde olduğundan dolayı dünyadaki hiçbir insan birbirine eş davranışlar göstermez bu nedenlede eşit şartlarda kesinlikle bu tanrısal sınavı yaşayamaz.ayrıca bencelere yaklaşımınızı çok katı buldum nedeni ise dünyada bazı şeyleri bencelersiz anlatamazsınız bir fizik sorusunu sayısal ifadelerle gösterirsiniz diğer bilimlerde ona keza fakat vicdan,din,duygular gibi şeyleri anlatmak için benceleri kullanmak zorundasınız çünkü bunların sınırları kuralları somut şekilli değildir.
ayrıca eklemek istediğim bir nokta daha var kişisel bir hitap genele hitap sığ kalmaktadır demişsiniz.Şu konuda düşünmenizi isterim kişiler toplumları toplumlar dünyayı değiştirir.şu an bu şekilde düşünüyorsanız ve yaşamınızdaki değişilmez tabuları oluşturuyorsanız emin olun ki bunlar eskiden bazı kişilerin düşünceleriydi.size felsefe tarihi okumanızı şiddetle tavsiye etmek isterim.hatta ünlü bir filozofun sözünüde burada zikretmek istiyorum ”mimarlar en güzel şehirleri inşa edebilirler en güzel yapıları kurabilirler fakat insanlara o güzel şehirlerde yaşamayı öğretmezsek onlar sadece sıradan birer taş yığını olurlar” sizin bu konuda düşünmenizi isterim. çoğu zaman sorgulamaya bile korktuğumuz din ve devlet zorunluluğu gibi tabularımızı aslıda zamanında bizim için düşünülmüş birer yaşam standartı.