Devlet, millete (o toplumun halen varolanları, geçmişte varolmuşları ve gelecekte varolacakları toplamı) ait sayılan egemenliği kullanan bir araçtır. Bu aracın kendiliğinden hareket etmesi mümkün olmadığından, toplum ikiye ayrılır; yönetenler-yönetilenler.İktidar/erk en güçlü afyondur. Egemenlik tek bir elde toplanırsa kötüye kullanılır. (Burada yüzüklerin efendisini anımsayın) İşte bu yüzden Kuvvetler ayrılığı demokrasinin vazgeçilmez koşuludur.

iktidar

Egemenliğin üç veçhesi (yönü) vardır: Buna üç kuvvet ya da fonksiyon diyoruz: Yasama-Yürütme-Yargı. Bunların işlevi şudur:Yasama:Genel kurallar (yasalar) koymak.Yürütme: Genel kuralları bireylere uygulamak.Yargı: Kural ihlali (bireylerin ve devletin) iddialarını kesin sonuca bağlamak.Üç kuvvetin birbiri ile ilişkisine göre yönetim biçimleri;1. Kuvvetler Birliği;a. Yasama ve Yürütme yetkileri Yürütme’de; Krallık, Diktatörlük vs.b. Yasama ve Yürütme yetkileri Yasama Meclisinde; Meclis Hükümeti (Kurtuluş Savaşı Dönemi)2. Kuvvetler Ayrılığı;a. Yasama ve Yürütme yetkileri kesin olarak ayrılmış; Başkanlık Rejimi.b. Yasama ve Yürütme yumuşak olarak ayrılmış; Parlamenter Rejimi.Cumhurbaşkanının nasıl seçildiği onun sahip olacağı yetkileri belirler. Eğer halk tarafından seçilirse artık yine halk tarafından seçilen 550 kişilik Meclis’ten üstün olacaktır.

gandalf

Bir şekilde egemenliği eline geçiren tek adamlar, halk oyu ile gelmeseler bile iktidar sarhoşluğu ile zıvanadan çıkabiliyorlar. Tarih bunların örnekleri ile dolu (daha doğrusu tarih bizatihi bu). İyi örnekler ziyadesiyle az. Demokratik kültürün yerleşmediği, sivil denetim mekanizmalarının gelişmediği toplumlarda (öreneğin bizde) bir kişinin, üstelikte seçimle, millete ait egemenlikle donatılmasını facialara yol açması muhtemel ve çok tehlikeli buluyorum. Özcesi kendimi epeyce didaktik bir Gandalf gibi hissediyorum.