‘Bizim üzerimizde deney yapıyorlardı. Bir sürü kişi hastalandı. Kusma, baygınlık, ishal, migren…tuhaf tuhaf şeyler düşünmeye başlamıştım. Kendimi çok kötü hissediyordum. Hastalandım. Bir hastahaneye yatırdılar. Testlere başladılar. Hayal edemeyeceğin kadar çok doktor vardı. Sürekli gelip gidip sorular soruyorlardı. Uzun süre orada kaldım, çıkmama izin vermediler. Çünkü o allahın belası doktorlar üstümde bir şeyler deniyorlardı. Sonunda kaçtım.’

Bu cümlelerilk önce Tracy Letts tarafından kaleme alınan tiyatro oyunu “BUG” ile düştü sanat tüketicilerinin kulağına. Füsun Günersel tarafından dilimize kazandırılıp, 2006 – 2007 tiyatro sezonunda, Murat Daltaban‘ın rejisiyle DOT‘ ta da sahnelenen oyun 2007 yılında William Friedkin tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Filmin baş rollerindeki Ashley Judd (Agnes) ve Michael Shannon (Peter) ‘a yan rollerde, Lynn Collins, Brian F. O’Byrne, Harry Connick Jr. eşlik ediyor.

Filmin tiyatro oyunu olan ve 20 Eylül 1996’da Wilson Milam rejisiyle Londra ‘daki Gate Theatre‘de prömiyeri yapılan orjinalinde de Peter karakterini canlandıran Michael Shannon’a Agnes rolünde Shannon Cochran eşlik etmiş.Film Orijinal metne sadık kalınarak kurgulandığı için hemen hemen tamamen küçük bir motel odasında geçiyor, yönetmenin tiyatro ve sinema sanatında çokça kullanılan sıkıştırılmış mekan’dan ve bu mekanın getirdiği klostorofobik duygudan ziyadesiyle faydalanmış olması filmin artılarından sadece biri.Öykü bir barda garson olarak çalışan Agnes’e (Ashley Judd) lezbiyen arkadaşı R.C.’ nin Peter’ı tanıştırmasıyla başlar.Agnes altı yaşındaki oğlunu bir market alış verişi sırasında kaybetmiş ve bir daha bulamamış acılı bir anne olmanın yanısıra, karanlık işlerde kariyer yapan eski mahkum Jerry Goss’un da ayrıldığı eşidir. Büyük şehrin çiğneyip çiğneyip kent merkezinden uzağa tükürdüğü bu kadın karakterle Ashley Judd unutulmaz bir performans çıkartıyor.Film bir çok farklı okumaya açık. Aşk, paranoya, yalnızlık, güvensizlik, Irak Savaşı, UFO‘lar, İntiharlar, seks, çıplaklık, şiddet, oklahoma bombalamaları ve gizli hükümet komploları gibi pek çok temayı harmanlayarak bu tür film izleyicilerine haz vaadediyor.

Büyük olasılıkla Körfez Savaşı gazisi ve asker kaçağı olan Peter rolüyle michael Shannon’un da unutulmaz bir oyunculuk sergilediğini söylemek gerekir. Yine de akıl sağlığını yitirmiş bir karakteri canlandırmanın avantajları da yok değil. Oyunculuk açısından daha sıkıntılı olan; sağlıklı bir noktadan, sağlıksız bir noktaya ilerlerken rolün tutarlılığını sağlayabilme meselesi düşünüldüğünde Ashley Judd göz kamaştırıyor. Bu acılı, örselenmiş, fiziksel ve ruhsal açıdan yapayalnız kadının; Peter tarafından gösterilen böceği, sırf kendisini anlayan bir erkek bulmuşken kaybetmemek için, nasıl da “görmeyi başardığını” izlemek son derece keyifli. Hele ki bir süre sonra Agnes’in böcekler konusunda Peter’dan daha takıntılı hale gelişi paranoya’nın bulaşıcı yanını vurgularken; aynı zamanda paranoyayı besleyen, insanın modern dertlerini de gözlemleyebiliyor olmak, en az senaryo kadar oyunculukların da son derece kaliteli olmasıyla ilgili.Sebebi; ister trajik geçmişleri, isterse ruhsal problemleri olsun, Agnes’le Peter’ı birbirine bağlayan o hastalıklı aşk öylesine pür halde masaya yatırılmış ki, seyircinin kendi “normal” ilişkilerini sorgulaması son derece yakın bir ihtimal.

Küreselleşen ve her geçen an, küçük bir azınlığa daha çok teknoloji, daha çok güvenlik, daha çok zevk ve eğlence vaad eden bu sistemin öğütüp, sindirip, neredeyse dışkıladığı karakterlere daha yakından bakmak, insan bedeni üzerindeki bireysel ve toplumsal haklardan, UFO’lara kadar geniş bir yelpazede kafa patlatmak için BÖCEK iyi bir seçim olarak duruyor… iyi seyirler…