istanbul
istanbul

Atatürk Kültür Merkezi, 24 Mart 2007 akşamı, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin uzun soluklu bir düşü gerçekleştirmesine sahne oldu.Yaklaşık 10 yıl önce Hülya Aksular‘ın imgeleminde tohumlarını attığı “İstanbul” adlı epik eser 2 perde halinde muhteşem bir performans ile tanıtıldı. 27 Mart 2007 akşamı ise Gala Programı kapsamında sanatseverler ile tekrar buluşacak olan bu eser önümüzdeki Nisan ve Mayıs aylarında İstanbul’da sergilendikten sonra bir dünya turnesi ile ülkemizi yurtdışında tanıtacak.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Uzun zamandır böylesine duygulandığımı hatırlamıyorum. O gece, eseri sahneye koyan sanatçı kadrosu ile bir şehri ve onun tarihini bale ile anlatmanın sevdası içinde gece gündüz tasarılarını ve emeklerini ortaya koymaktan çekinmeyen yaratıcı kadro topladıkları alkışın coşkusu ile tüm yorgunluklarını geride bırakmış görünüyorlardı. Gerek İstanbul Devlet Balesi ve gerekse de İstanbul Devlet Operası sanatçılarından meydana gelmiş ve ayrıca her türlü desteği dışarıdan sağlamış bir grup sanat aşığı insanla birlikte bu 365 kişilik kadro, o gece, tek kelimeyle muhteşemdi.Başta, orkestra, değerli şef Elşad Bagirov yönetiminde, 28 yaşında genç bir besteci olan Serkan Alkan‘ın o inanılmaz tınılarını seslendirirken, sanki Ayasofya Müzesi’ni tam karşınızda buluyorsunuz. Sahne dekoru Behçet Malikler yönetiminde öyle incelikli hazırlanmış ki; sanki o ikonlar gerçek gibi duruyor. Dakikalar sonra büyülü bir atmosfer içinde birden bir ezan sesi yükseliyor. Evet yanlış duymadınız: Kocatepe Camii baş imamı ve müezzini İsmail Coşar ezan okuyor. Serdar Başbuğ‘un anlatılması güç güzellikte hazırladığı kostümler içinde, minare kılığındaki baletler yukarıda yükselirken, İstanbul’un Kız Kulesi Prenses’ini bir kafeste hapsedilmiş görüyorsunuz. Tablolar arasında gezinirken, daha sonra, İstanbul’un fethi tablosunda, gemiler kostümleri ile tepelerden diğer baletler iniyorlar. Soluğunuz kesiliyor. Fatih Sultan Mehmet her ne kadar tarihe adı altın harflerle yazılmış güçlü bir kişilikse de, II. Konstantin de şehri kaybetmemek için kuşatma ve fetih boyunca canla başla savaşıyor. II. Konstantin’in teslim oluşu sırasında salonda alkışlar patlıyor. Verdiği mücadelenin tarihte silik bırakılmış yanına, cesaretine bir gönderi oluyor o alkışlar. Aklımda kalan bu güçlü alkışların yankılandığı başka tablolar da var. Hatta gözlerimden yaşlar gelerek, minnetle, şükranla izlediğim tablolar bunlar: Kurtuluş Savaşı süreci ve Cumhuriyet Dönemi görüntüleri eşliğinde yine Serkan Alkan’ın besteleri orkestranın enstrümanlarında hayat bulurken ve o dönemleri dillendirirken Mustafa Kemal Atatürk ne zaman görüntülerde belirse emin olun kendinizi tutamıyorsunuz. Bir epik eser eşliğinde koca bir tarihin gözlerinizin önünde aktığını görmek inanılası gelmiyor kimseye… Eser’in librettosunu kısaca burada verip geçmek niyetindeyim. Fazla detaya girip, görsel sürprizleri önceden ifşa etmem hoş olmaz. Eserin büyüsüne kapılmanızı isterim, daha ziyade… Bu değerli insanların yüreklerine sağlık demek, az gelir. Bu yüzden, gidip eseri yerinde görmek ve o coşkuyu yaşamak yapılacak en anlamlı hareket olacaktır. Lale Devri anlatılırken, balerinlerin ellerini havada birleştirdiklerinde nasıl birer lale oluverdiklerini, Sefaradlar grubundaki genç hatta çocuk balet ve balerinlerin bile ne kadar özenle sahnede yer aldıklarını, Cumhuriyetin tango eşliğinde nasıl kutlandığını, hele “İstanbul olur da martısız olur mu” diyen tasarımcıların, balet ve balerinleri nasıl martı kılığına soktuklarını, Ali Murat Erengül’ün sesinden Aziz İstanbul parçasının, Onno Tunç’un Tenna adlı bestesinin, Nazım Hikmet’in Rubai’sinin, Bekir Sıtkı Erdoğan’ın “Bir Kasım Sabahı” adlı şiirinin nasıl esere tam anlamıyla oturduklarını ve bütün bu sözlü ifadeleri, Türkçe bilmeyenlerin de anında anlayabilmeleri için bir ekranın sahnenin tam üstünde simültane tercüme için tasarlandığını, bütün bu ince detayları gidin görün.Klasik bale eserlerinden tamamıyla farklı, opera sanatçılarının bir anda etrafta belirdiği sizi coşku seline kaptıran bir eser olmuş, İstanbul… Eser, 2010 yılı için Kültür Başşehri seçilen İstanbul’u ve Türkiye’yi tanıtmak için yollara çıkmadan önce, gidin görün.İyi seyirler…