Nuran Yıldız”Aydın”ları kullanma kılavuzu11.02.2008 10:10Hemen belirteyim ki başlıktaki “aydın”lar bir kısım aydınları kapsar.Türban meselesi aydınları üçe böldü diyorlar: “Türbana destek verenler”, “vermeyenler” ve “biz karışmayalımcılar.”Bu üçe bölünme ilginç olmuş. Biz her durumda ikiye bölünmez miydik? Hatta ikiye bölünmek için de her fırsatı değerlendirmeye can atarız toplumca. Şimdi oldu mu üçe bölünmek?Ne var ki bu süreçte, aydınların kaça bölündüğünden çok daha önemli bir gerçek serildi gözlerimizin önüne. Hani toplumun önünü açmak, çağdaş düşüncelerle donatmak işlevi olan aydınlarımız bu işlev için her türlü ortamı kullanırlardı ya…Bilgi en güçlü manivela değil miydi?Değilmiş. Uzunca bir süredir bu ülkede “aydın”ları kullanma yöntemleri hayata geçiriliyor ustaca.Bir kısım “aydın”ları kullanma yönteminin temelde 3 tekniğinden söz edilebilir;Birincisi “hami”lik tekniğidir. Bir tür devşirme tekniği de denebilir. Özellikle tarikatlar bu yöntemi kullanırlar.Parlak beyinli çocukları- ki genellikle erkek çocuklardır bunlar- ailesinden ya da okulundan koparırlar. Yatılı okullarda eğitirler. Ya da aileler çocuklarını iyi eğitim aldığını düşündüğü ama tarikat denetiminde olduğunu bilmedikleri okullara gönderirler. Okul ya da ışığa boğulduğu iddia edilen evlerde çocuklar tarikat emirlerine göre biçimlenirler.Oralarda yakalayamadıklarını kampüs önlerinde bedava yurt dağıtarak avlamaya çalışırlar.İşin acı yanı her şey devletin gözü önünde olur. Entelektüel kapasiteleri uygun olan çocuklara en iyi eğitimin verilmesini amaçlarlar. Onları Avrupa’da, özellikle ABD’de bilimsel çalışma yapmaya gönderirler. Döndüklerinde bürokrasinin temel noktalarına yerleştirirler. Son 10 yıldır ise üniversiteler özel ilgi alanlarıdır. Dolayısıyla “Devlete sızmayız, gireriz” derken de haklıdırlar. Üniversitede türbana özgürlük imzasını atanların önemli kısmı onlar arasından çıkmadır.İkinci “aydın” kullanma tekniği onlarla çıkar ilişkileri kurmak ve bunu kopmaz bağ haline getirecek kadar güçlendirmektir. Geçenlerde Hürriyet gazetesinin listesini verdiği aydınların önemli kısmı bu gruba girer. Ya eşlerine mevkiler verilir, çıkar eşler üzerinden dolayımlanır ya da kendileri bizzat araştırma projelerinde yer alırlar. Projenin içeriği, içindeki bilgilerin önemi yoktur. Önemli olan bu yolla çıkar bağının –ki bağların en sağlamıdır- kurulmasının sağlanmasıdır.Türbana özgürlük listesine imza atanların bir kısmı da bu gruba girer.Aydın kullanma tekniğinin üçüncüsü ise daha masum olan şekildedir. Aydınlar bol şaşalı, gösterişli ortamlara davet edilirler. O şaşadan zihinleri o kadar karışır ki davet sahiplerine soru sormayı da konuşmayı da unuturlar. Böylece aydınlar onore edildiklerini düşünürken, davet edenler de kendilerine “bilime yakınlık” imajı transfer etmiş olurlar.Bu üç “aydın” kullanma tekniğinin yanı sıra bir de dolaylı kullanma tekniği vardır:Aydınların birbirlerine düşme, birbirlerini bölmeye yatkınlıkları bilindiğinden – ki bunlar genelde sol görüşlü aydınlar arasından çıkar- onların birbirini yiyeceği konuları ortaya atarlar. Onlar birbiriyle uğraşırken meydan yine diğerlerine kalır.Onu bunu bilmem, bildiğim, bu ülkenin en değerli ve gerçek aydınlarından biri olan Prof. Dr. Metin Kazancı’nın tam da ben bu konuyu yazarken “Öyleyse sana bir ek yapayım” diyerek söyledikleridir:“İnsanlarla hayvanları ayıran iki temel özellik var” dedi ve devam etti Metin Hoca, “Hepimizin bildiği gibi, biri akıldır, diğeri ise baş parmaktır. İnsan baş parmağı sayesinde bir şeyi tutabilir. Hayvanlar ise tutmak yerine kavrar. Dolayısıyla insanlık için baş parmak önemlidir. Aydınlar da toplumun baş parmağıdır. Eğer başparmağı kaybedersek halimiz fenadır!”Diyeceğim o ki aman baş parmağa dikkat! Akıl ve bilim dışında şeyleri tutarlarsa yandığımızın resmidir.
“Hem laiklik, hem özgürlük” söylemiyle, “bu son Anayasa düzenlemesiyle, başörtülülere özgürlük veriliyor ama laiklik zedeleniyor” ima ediliyorsa, bunun dayanağı ve CHP’nin söyleminden pek farkı yok.Ama daha da önemlisi, mevcut hakim laikliğin otoriter olduğu da teslim edilmiş oluyor. Çünkü “hem laiklik, hem özgürlük” diyorsanız, özgürlük ve laikliğin birbirine zıt şeyler olduğunu söylemiş oluyorsunuz.Yok eğer, “başörtüsü serbest bırakılarak gerçek laiklik olsun ama bizim diğer (Kürt meselesi, 301, azınlıklar gibi meseleler) özgürlüklerimiz de sağlansın” deniyorsa; bunun da özgürlük felsefesinde bir karşılığı yok. Çünkü özgürlük paylaşılan bir şey ve karşı tarafın özgürlüğünü tanıyor olmak bir pazarlık nesnesi olarak kullanılmaz.“Dayatmaları reddediyoruz: Özgürlüklerimizden de laiklikten de taviz vermeyeceğiz!” diyen bu “özgürlükçü sol” bildiri, aslında 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerindeki “Ne darbe, Ne şeriat” söyleminin bu güncel tartışmaya tercüme edilmiş hali… Zaten bu bildiriyi kaleme alan ve şimdiye kadar imzalayanlara baktığımızda 27 Nisan’da “AKP’li görünmemek için” söz konusu pozisyonu almışlardıDolayısıyla daha iyi bir yöntem talep etmek olmayan, “hem laiklik hem özgürlük” söyleminin taşıdığı problemler, “ne şeriat ne darbe” söyleminin problemlerini taşıyor.Şöyle ki:Her zaman bir üçüncü yol bulma çabası çözüme götürmeyebilir. Mesela İsrail-Filistin çatışmasında çözüm ve adil taraf, Filistin tarafında bulunmaktır. Ve üçüncü yolun işlevsel ve anlamlı olmadığı böyle durumlar mağdur olana zarar verirken muktedire, mağdur edene istemeden de olsa fayda sağlama riski taşır.Darbe dönemleri de böyledir. Darbe yiyen hükümeti, olağan, demokratik zamanlarda ifade edilecek hatalarına rağmen darbecilere karşı savunmadan, salt darbeye karşı çıkmak, işe yaramıyor… İlhan Döğüş
Torunlarınızı güldürmek için muhakkak bir siyasi günlük tutmanız tavsiye olunur. Misal:Bir laikçinin günlüğü11.02.2008Atamın neler çekerek yaptığı devrim her geçen gün paramparça ediliyor. Bugün yine türban tartışıldı. İran’a dondük-dönecez. Bazıları da Malezyacı çıktı. Her tarafta mahalle baskısı. Karşı devrimciler, bir de yumuşak liboşlar _ ki maldır bunlar, dincilerin gizlediği incileri fark edememişlerdir _ cumhuriyet, laiklik maiklik bırakmayacaklar. Hergün Atam’a binbir tahkir. Ne oldu benim vatanıma? Eskiden gül gibi herkes bizdendi, herşey bizimdi. Nereden çıktı bu mahluklar? Biz nerede yanlış yaptık. Niye eğitemedik bu mahlukları?
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
istemezükçüler…
nasreddin hoca taraftarlari bunlarda:) ne sis yansin ne kebap…
iyidir, iyi. listede namuslu gerçek aydınların ismi var.
“Hem laiklik, hem özgürlük” söylemiyle, “bu son Anayasa düzenlemesiyle, başörtülülere özgürlük veriliyor ama laiklik zedeleniyor” ima ediliyorsa, bunun dayanağı ve CHP’nin söyleminden pek farkı yok.Ama daha da önemlisi, mevcut hakim laikliğin otoriter olduğu da teslim edilmiş oluyor. Çünkü “hem laiklik, hem özgürlük” diyorsanız, özgürlük ve laikliğin birbirine zıt şeyler olduğunu söylemiş oluyorsunuz.Yok eğer, “başörtüsü serbest bırakılarak gerçek laiklik olsun ama bizim diğer (Kürt meselesi, 301, azınlıklar gibi meseleler) özgürlüklerimiz de sağlansın” deniyorsa; bunun da özgürlük felsefesinde bir karşılığı yok. Çünkü özgürlük paylaşılan bir şey ve karşı tarafın özgürlüğünü tanıyor olmak bir pazarlık nesnesi olarak kullanılmaz.“Dayatmaları reddediyoruz: Özgürlüklerimizden de laiklikten de taviz vermeyeceğiz!” diyen bu “özgürlükçü sol” bildiri, aslında 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerindeki “Ne darbe, Ne şeriat” söyleminin bu güncel tartışmaya tercüme edilmiş hali… Zaten bu bildiriyi kaleme alan ve şimdiye kadar imzalayanlara baktığımızda 27 Nisan’da “AKP’li görünmemek için” söz konusu pozisyonu almışlardıDolayısıyla daha iyi bir yöntem talep etmek olmayan, “hem laiklik hem özgürlük” söyleminin taşıdığı problemler, “ne şeriat ne darbe” söyleminin problemlerini taşıyor.Şöyle ki:Her zaman bir üçüncü yol bulma çabası çözüme götürmeyebilir. Mesela İsrail-Filistin çatışmasında çözüm ve adil taraf, Filistin tarafında bulunmaktır. Ve üçüncü yolun işlevsel ve anlamlı olmadığı böyle durumlar mağdur olana zarar verirken muktedire, mağdur edene istemeden de olsa fayda sağlama riski taşır.Darbe dönemleri de böyledir. Darbe yiyen hükümeti, olağan, demokratik zamanlarda ifade edilecek hatalarına rağmen darbecilere karşı savunmadan, salt darbeye karşı çıkmak, işe yaramıyor… İlhan Döğüş
Bu bildiri de çok güzel, tek yanlı değil asıl amaç özgürlükse hepsi olmalı diyorlar, YÖK e hayır, hele şimdi tam sırası…
Torunlarınızı güldürmek için muhakkak bir siyasi günlük tutmanız tavsiye olunur. Misal:Bir laikçinin günlüğü11.02.2008Atamın neler çekerek yaptığı devrim her geçen gün paramparça ediliyor. Bugün yine türban tartışıldı. İran’a dondük-dönecez. Bazıları da Malezyacı çıktı. Her tarafta mahalle baskısı. Karşı devrimciler, bir de yumuşak liboşlar _ ki maldır bunlar, dincilerin gizlediği incileri fark edememişlerdir _ cumhuriyet, laiklik maiklik bırakmayacaklar. Hergün Atam’a binbir tahkir. Ne oldu benim vatanıma? Eskiden gül gibi herkes bizdendi, herşey bizimdi. Nereden çıktı bu mahluklar? Biz nerede yanlış yaptık. Niye eğitemedik bu mahlukları?