Biraz önce spider-man’den çıktım. İnsanların her daim bir kahramana ihtiyacı olduğu düşüncesi beynimi kemirir biçimde eve yönlendirildiğim dakikalardı.
Bir anda Zafer Plaza’ dan çıktım. Şöyle bir etrafıma bakındım. O insanları gördüm. Kimi gülüyor, kimi somurtuyor, kimi ablak ablak takılıyor. Bir amaç aradım o anın içinde, o insanların olmayan amaçlarını aradım zamanın azgın sularında. Sonra kendi amaçlarımı ve bunlara ulaşmak için yapmadıklarımı düşündüm. Bir sigara katletme ihtiyacı oluştu benliğimde. Çakmağımın zayıf alevlerinde güçlü güçlü çekerken dumanını içime tütünün ayaklarım karşı çıktı durgunluğuma. Yürürken benden aciz kaldırım taşlarının üzerinde “nereye kadar” sorusu vardı beynimde. Bu an nereye kadar kalacaktı zamanın içinde. Nerede son bulacaktı. Ki nerede başlamıştı? Neler yaparlardı bu insanlar, ya da neler yapmazlardı? Bende farkları neydi, ya da benmiydim onlardan farklı kılan beni? Üstünler miyid yoksa aciz mi? Zeki miydim yoksa aptal mı? Zengin miydim onlardan yoksa fakir mi? Ben mi sevmiyordum onları yoksa onlar mıydı benden nefret eden? Niyeydi ki bu nefret. Niye??? Ya da gerçekten nefret miydi bu yoksa sadece bir görüş ayrılığı mıydı. Bu güne kadar en nefret ettiğim şey boş gezmek üretmemek var olanı kullanmamaktı. Peki ben bunları yapıyor muydum. Yapmadığım halde bunun suçunu onlara mı atıyordum yoksa? Yoksa yoksa zayıf gördüklerimden daha mı çok yenilmiştim hayat karşısında. Ya da onlar yüzsüzlüğe vurup kendilerini mi saklıyorlardı mağlubiyetten. Tek yenik ben kalıyordum ortada. Simit diye martılara mı atmıştım yoksa umutlarımı son İstanbul yolculuğumda. Sahi ben en son ne zaman çıkmıştım bu şehir denen hapishaneden? Acaba benim çoooookkk uzun bir tatile mi ihtiyacım vardı gerçekten psikoloğumun dediği gibi. Hani şu hiç dönülmeyeninden. Neler saçmalıyordum ben. Kendi psikoloğum kendim değil miydim zaten? Ya da öyle olmaya çalıştığım için mi delirmiştim acaba? Eha. Gerçekten deli miyim ben? Yoksa ben mi öyle olmaya çalışıyorum. Bilmiyorum, bilemiyorum, bilmek dahi istemiyorum. İstemiyorummmmmmmmm… Yok canım şaka yaptım tüm bu sorularımın cevaplarını bilmek istiyorum tabii. Ama sanırım istemiyorum. Yok yok istiyorum. Hayırrr istemiyorum. Evet evet istiyorum. Sn kim oluyorsunda bir şey istiyorsun. Sen kimsin ya. Ben benim ya sen kimsin. Hayır ben benim esas sen kimsin. Ya deli etme adamı. Sen ben değilsin. Ben olan benim………
yorumlar
ya bende bi gariplik var yada ayni filmi izlemedik :))spidermanden ciktigimda aklimda kalanlar:
1.hatuna kizil sac yakismis.
2.sirf transparan yaratmak icin birdenbire yagmur baslatmak da ilginc.
3.ikincisini cekeriz diye acik kapi birakmaya kasinca komik olmuslar.
4.sonu amma da geyikti benim sorumluluklarim var beraber olamayiz.. lan olm yasionmu sen malmisin dedirten :))
5. neden sinema salonumuz filmin sonunda spider tobey’m “off, nası yani? yapmasaydınız keşke yaf” dedirten dev amerikan bayrağının yanına sıçradığında delice alkışlamaya başladı, hmm? hmm…
normal, anormal, yamuk veya düzgün ne farkederki zaten tüm terimler yitirmemişlermi anlamlarını, ama o bazıları boğulurken içinde anlamsızlıkların ben tüm bunların ingilizce karşılıklarını bulup, amerikanların ne denli bozuk aksanlı olduğunu çözüyorum.
şeklinde biten, hiç bir şey anlatmadığı -gayesi farklı- halde, okuyanın bir şeylen anlamaya çlışırken, bin anlam yüklediği cevabımın sorusu niteliğinde olmuş yazı.
…mevzuuna bir örnek vermek istedim. Çok eskiden walt disney’in aslan kral filmine gitmiştim. O zamanlar 12 – 13 yaşındaydım sanırım. Film bittikten sonra sinemada abartmıyorum 10 dakika alkış olmuştu. Ben de alkışlıyorum tabi. O çocuk kafamla, çizgi filmdeki karakterlerin çıkıp bize selam vereceklerini sanırdım.
Bir de ufakken walt disney diye bir ülke olduğunu zanneder, o ülkeye ayak basınca benim de çizgi olacağımı düşünürdüm.
VCDde izledim ve de altyazı yapan arkadaşlar son sahneye şöyle birşey gidmişler,
“YUH YANİ AMERİKALILAR! BU KADAR DA OLMAZ Kİ”
hoş bir davranış, spiderman’in ruhuna da filmden çok yakışmış. çünküleyim çok esprili bir kahramandı kendisi. ve o mezarlıktaki muhabbet gerçekten olmamış, çünkü çizgiromana göre, örümcek abinin yatıp kalkmadığı kadın yoktu şehirde.
bi de, o köprüden düşen M.J değil Gwen Stacy idi, ve de sömürcekadam ayağından ağıyla yakalayınca, boynu kırılıp ölüveriyordu.
bunun dışında, peter’ın onca emekle çektiği fotoğraflara 300 dolar alması amerikan rüyasını gösteriyor tabi ki. o da ne yapıyor? gidip amerikan bayrağının köşesine zıplayıp misket oynuyor, “aman da 300 yaman da 300 dolaaar…”
ama şimdi bu yazı nedir ki? ben de o kadar gittim psikoloğa, deli olduğumu söylemesi için, ama değilsin işte. hepimizden daha deli değilsin, hoşuna gitmese de. sadece biraz rahatsız olabilirsin, ama bu kadar soru cümlesi delilikten çok entelliği çağrıştırıyor bana…
Dün akşam eve gittim. Bi kaç şişe biram vardı. Anneciğimde zeytin yağlı yaprak sarma yapmış idi. Ölmek istedim bira içerek ve zeytin yağlı yaprak sarma yiyerek. Olmadı ölmedim. Çünkü az idi hepisi.
Walla filme henüz gitmedim… Bence bu filme gitmek için eleştirilerin tam olarak bir tarafta toplanması lazım. Ya ben çocukken çok severdim… Hani mahallede herkesin bir kahramanı vardı. Kimilerinin ki Zagor’du kimilerinin ise Çelik Bilekti… Ben hep bu renkli kıyafetleri içinde Örümcek adamı severdim. Ne bileyim hep böyle gizemli bir havası varmış gibi gelirdi çocukken.Şimdi böyle afişte falan görünce içim sızladı ya… Çünkü o çizgi romanlarındaki havasından eser bile kalamamıştı. Onun için ya hala filme gitmedim. Sebebi ise gayet basit çocukken kurduğum hayallerin kahramanını birden bozulmuş olarak görme korkusu… Bu kadar basit…