Farz edin ki arabanız ile şehirler arası bir yolda epeyce bir yol yapmaktasınız ve bu yolculuğu gece yapıyorsunuz… İlçelerin ve dahi illerin girişlerinde ne görürsünüz? Şehrin adı,nüfusu il merkezi ise rakımı vs… Normalde bu böyledir… Ama eğer çevre yoluna girmişseniz ve bu çevre yolunu aydınlatan lamba direklerinde içerisinde neon ampülleri bulunan plastik hortumlara palmiye yaprağı,armut,kalp ve bunun benzeri bilumum salakça şekiller verilmiş aydınlatma(!) aparatları varsa bilin ki Akepe’li bir belediye tarafından yönetilmekte olan bir şehirden geçmektesinizdir…Şimdi bu noktada aklımıza bazı sorular gelmesi de muhtemel oluyor tabiyati ile :1) Beton direkte palmiye yaprağı şeklinde bir aydınlatma gören halkımız daha mı mutlu olmakta?2) Bu ülke vatandaşlarının hatırı sayılır büyüklükteki bir çoğunluğunun kökeni Hawai ve Papua Yeni Gine’ye dayandığı için(!) bu aciz topraklarda(!) palmiye yaygın olarak yetişmediğinden mütevellit halkın palmiye yaprağına olan özlemi bu şekildemi giderilmeye çalışılıyor?3) Bu kakalak aydınlatma aparatlarını takan belediyeler tüm alt ve üst yapı yatırımlarını vs tamamlayıp,çalışanlarına yeterli ücretleri sağladıktan sonra bütçelerinde artan paraları değerlendirebilmek ve halkımıza betonda açan palmiye görselini sağlamak adınamı bu göz yaşartıcı hizmeti sağlamaktalar?4) Veya tüm bunları bir yana bırakalım bu kadar salakça bir sektör var edilerek hangi ampül bakışlı müteşebbisler zengin edilmekte?Aparatçıları Kollama Partisi iş başında ey halkım… rahat uyu… betonda açan palmiye yapraklarının verdiği huzur sana da senden sonra ki nesillere de yetecektir…
son söz : Yazıklar Olsun !
yorumlar
Aklınıyitirmiş Kazmalarınseçtiği Parti’nin bu hizmetlerini neden beğenmediniz sayın RRB? Aşkolsun. Adamlar ekonomideki tüm sıkıntıyı çözüyor, refah içinde bir hayata doğru yol alıyoruz…Ve siz beğenmiyorsunuz…Aşkolsun:)önemli bir konuya değinmişsin.güzel söylemişsin.bunlar işin göz boyama kısmı olsa gerek.babam dün “kızım bu üstündeki bluzu yer bezi yap sen. haftaya da çarşıya çıkıp sana güzel bir türban alalım” dedi, içimi kararttı.bu yazı da üstüne bal kaymak.
rakı roka balık…çok haklısın…başka şeyler de eklemek isterdim de…çilek eklemiş…:)
ankarada da harika heykeller vardı, hepsini yıkıp yerlerine fıskiye koydular. Şimdi Kızılay’da çişiniz gelmeden yürümeniz çok zor. Hatta çocukluğumda bahçelievler tandoğan kavşağında bir fıskiye vardı. aslında tam olarak heykelli fıskiye, bir fountain. italyadaki Trevi Fountain’in ufak bir modeli gibiydi, işeyen çocuk heykelleri, ağzından su çıkan balıklar falan da vardı. Onu kaldırdıklarında çok üzülmüştüm, ama yerine koydukları devasa Kütahya Porselen sürahisi (ya da her ne haltsa) akıllara zarar (şu anda etap altıner’in doğusunda kalıyor). Bir de kendilerine teselli bulmuşlar; “İnsan suretlemek Allah’a mahsustur!” diye. Sanki allahın yarattığı kadar mükemmel olabiliyormuş gibi (ki bu zihniyetle bunu kabul etmiş, kendileri alaha şirk koşmuş oluyorlar), “Tükürürüm böyle sanatın içine” diyerek yan yan yamsılıyorlar. Yazık ki ne yazık!
euqon sen Ankara’ damısın???ben de mithatpaşa köprüsünün altın yapılan yeşil renkli beton oturaklar ve çeşmeyi unutamıyorum
ya ankaranın simgesi hitit güneşi ne olacak. alacahöyükten çıktığında cumhuriyetin tüm anadolu kültürünü kucakladığının simgesi olarak koyulmamış mıydı ankara’nın göbeğine. o zaman da çıkıp kafirin putu demişlerdi. adam kalktı onu kaldırdı. cami yaptı şehrin amblemini. bir tane de ben yapayım bari. Allahla Kandırma Partisi.
biz burada böyle dövünüyoruz ya, o gitti, bu gitti, vah vah, diye…adamlar sırıtarak: debelenseniz ne yazar? millet seçti mi bizi yeniden? seçti…Palmiyeler bir tarafınıza kaçsın, hahaha!diyorlar işte.bana da en çok bu koyuyor.
cafeeeee;haklısın..Yaşar Nuri Öztürk; en büyük günah, Allah’ ı Allah ile kandırmaktır der hep…sen de teşhis buyurmuşsun sağol:)çilek;aynen öyle bir duyguya kaıpılıyor insan değil mi?zoruma gidiyor benim de:((
v for vendeta’dan bir alıntı :…I suspect if they do, a few bits of art will be the least of my worries… 🙂
makaleci, ben aslen ankaralıyım. 2 seneye yakındır istanbuldayım. Ankarada daha neler yapıldı ya anlatamam size. Ankaralılar, yolunuz düşerse ve mideniz kaldırırsa Keçiören’e gidin, orada harikalar parkı mı ne bir şey yaptırdı heykelleri kaldıran zihniyet, devasa bir guliver heykeli var. Aslında ben de anlamadım. Azade Köker’in “tutku” isimli heykelini “skiş-sokuş a refere ettiği gerekçesiyle kaldırmıştı. Nette temizlemişler tabii ama thumbnail bulabildim bi tane, böyle bişi idi.
Azade Köker’in “Tutku”su
Buna karşılık bazı yerlerde tunç insan figürleri var, güzel eserler de var. Ragıp Çeçen ile olan alacak-verecek davası hala sürüyor. İşkilli işler, hakikaten anlaşılır gibi değil…
euoqon;çok üzücü…ben Ankara’ ya aşık biri olarak çok üzüldüm:(((
bu arada yiğidi öldür, hakkını yeme, söylememek olmaz;Melih Gökçek’i bir belediye başkanı olarak taktir ediyorum. Sanat ve estetik anlayışı anlayışı yavan olsa da, kendisine oy çıkan bölgelere daha çok çalışıyor olsa da, başarılı bir insan. Trafik ve altyapı konularında getirdiği çözümler kısa süre için çözüm sağlar nitelikte, ancak gene de işe yarıyor.
susuzluk ? yolsuzluk ? kamu kurumlarına olan belediye borçları ? ödenemeyen her belediye ssk primi, doğalgaz borcu bizim cebimizden çıkmıyor mu ?
Tabi, dediğin gibi orada yaşayanlar, oralılar bilir bu durumu en iyi..ama ben şöyle birşey demek isterim;hep şu yanılgıya düşmüyor muyuz?bu adamlar iyi çalıştı, bu yolları yaptı..(euqon senin son dediklerin içi değil, geneldeki bir söylem)zaten;bu bir belediye hizmeti, onun görevi…yapmak zorunda yani:) Bence bizim ülkede yapılamayan ve yarım kalan icraatlar olduğu için yapılan ve bitirilen projeler yıldızlaşıyor..ama bizim hizmet hakkımız zaten
INTERNET CAFE; hicap duyarak söylüyorum; yolsuzluk artık düzenin bir parçası halinde (ankara, ümitköy metro hakkında çalışan taşeronları ve bütçeyi bir araştırıver en basitinden. Harcanan meblağı TR deki nakitle ödemek olasuı değil). öyle bir mekanizma kurulmuş ki, belli mevkilerde olanlar, o çarka dahil olmadan hiç bir şey yapamazlar. yaptırmazlar, yedirmezler adama. herkes kırmızıda geçerken senin durman gibi bir şey. Hani bir zamanlar “Rüşvetin belgesi mi olur?!” diye sitem edilmişti ya, o hesap.
O dediklerin tabii ki vardır, olabilir. Hiç olmadığı zamanı gördün mü? 🙂 Tabii melih bey keçiörendeki şelaleyi kapatırsa biraz rahatlarız belki (bu arada hala devrede mi bilmiyorum, günahını almiim).Paralar bizim cebimizden çıkıyor tabii ama bazıları hiç olmazsa hepsini lüpletmiyorlar, el altından biraz harçlık çıkartıyorlar bayramlarda hiç olmazsa 🙂
netice itibarı ile hala başarılı mı buluyorsun? şimdi gül diye söylüyorum. başına ampul mü geçti kardeşim? bak izmir büyükşehir belediyesi’nin kamu kurumlarına hiç borcu yok biliyor musun? nedir bunlar, elektrik, su, ssk, vergi. demek ki izmir borcunu ödemiş. bizi borca sokmamış. ankara’nın sırf şu doğalgaz borcu kaç tane trilyon ediyordu? sırf bu yüzden izmir’e gelene kadar pahalılandı bu a.q. doğalgazı.
bu arada benim yorumum arada kaynadı sanırım:)
🙂 doğru diyosun internet cafe (:”Olm izmik küçücük yer, ankarayla bir mi? melihi izmire koyalım da sen gör bak” deeeeğğrrrmişiiiieeeem :)makaleci arada kaynadığından diil, senin yoruma diyecek bişi bulamadım, ondan. doğru söze ne denir?.. :)ben gidiyorum, yarına kadar sağlıcakla kalın…
Palmiyeler, çok yüksek fiyatlara belediyeden yer kiralayanlara zorunlu olarak satılıyor. Öyle böyle değil, çok ciddi fiyatlara. Belediye zamanında birinden almış, şimdi işletmelere kakalıyor. (Bu benim bildiğim; İstanbul kaynaklı bir duyumdur.)
tamam herkes bu … noktadan ibaret olmayan benm için . partisini kim secti arkadaşlar. msnime bakıorum herkes bişeler demiş şimdi söleyemiyorum. ben vermedim hafiftekiler vermdi msndekiler vermedi ..kim verdi bee.. yazıklar olsun böle insanlara başka bişe diyemiorum..
Ben bu belediyelerin çok çalıştığına inanmıyorum.Şöyle İstanbulda benim bulunduğum bölgede,bir yere 2 yıl içerisinde ilk önce palmiye dikildi ,söküldü havuz yapıldı yine söküldü kütahya porselen’inden kurna yapıldı. Şu an o yerde ne var bilmiyorum.En büyük kaybım tarihli bir fotoğraf makinesi ile bu yerı görüntülüyememek.Eğer çalışmak buysa doğru çalıştılar.
bu palmiyeler bir süredir benim de kafamı meşgul ediyor. şehrin bırakın palmiyeyi, ağaç düşünemeyeceğiniz yerinde, yanıp sönen ışıklarıyla görmemişlik şaheserleri hepsi. yukarıdaki yorumlara katılmakla birlikte, beni asıl düşündüren genel “estetik” eğilimimizdeki bu yapaylaşma,yozlaşma, yabancılaşma… ya da herneyse. kentler gitgide büyüyor. yoksullarla zenginlerin savaş alanı haline geliyorlar. zenginlerin refah anlayışı rezidınslara, moğllara, biiçlere kayarken, yoksulların elinde ışıklı palmiyler ve otoban kenarında yapılan mangallar kalıyor. işin kötüsü bu durum iktidar tarafından bilbordlar vasıtasıyla normalleştirilip hizmet olarak sunuluyor. bu zamana kadar ne yaptınız denildiğinde cevap bu panolardan geliyor. park açan, lale diken, geçit yapan tabelacılara koşup mutlu müreffeh gelecekleri işaret eden el hareketleriyle resimler çektirip sağa sola asıyor. mimarlık mühendislik tarihine geçebilecek köprüler kavşaklar yapıp üstüne de tüy diker gibi bu palmiyeleri konduruyorlar. yaz sıcağında binlerce insanı bok içindeki plajlara gönderip serinletirken, içmeye su yok dendiğinde allaaaah diye yakarıyorlar. kötü hizmetler güzel paketleniyor. aynı sahte palmiyenin led ışıkları gibi herşey renkleniyor. birden bire hiç bizim olmayan bir şey bizim hale geliyor, içselleşiyor. sektörü oluşuyor. şehrin tarihi turistik noktalarından biri oluveriyor. estetik yeniden şekilleniyor ama bu sefer kendi oyuyla.