Dokuz aylık bir beklenmeden sonra gözlerimizi açtığımız Dünya’ da yaşantımızıbekle-meler temelleri üzerine kurmuş oluyoruz. Anne ve babamızın ilk adım atmamızı, ilk sözü söylememizi bekler iken, bizler henüz ne beklediğimizi ve nelerin bizi beklediğinden habersiz hayatı agucuklar ardından çözmeye çalışıyoruz.İlk adım , ilk söz, ilk diş ve beklenen diğer ilklerle birlikte hayatın bekleme salonuna girmiş bulunuyorsunuz. Aklımızda kalan ilk bekleme sanırım babanın akşam işte eve gelişi oluyor, akabinde ilk okul , defter,kalem ,üniforma derken , karne bekleyişine kaptırıyoruz kendimizi, not heyecanları v.s Elbette iyi notlar bekleriz hepimiz, yaz tatili keyfi bekleyişi ve gelecek hediyeler cabası. İlk okul, ilk aşk derken, bir bakarız ergenlik gelmiş çatmış, o ayrı bir olaydır zaten başlı başına ama 18 yaş reşit olma beklentisi yok mudur , ürpertiyle içimiz gıcıklanmazmıydı heyecandan. Büyümeyi bekleriz kendi paramızı kazanmayı ve onu harcamayı elbet. İlk randevudaki bekleme apayrıdır herkesin yaşamında, herhangi bir pastane köşesinde ve ya belirgin bir noktada heyecan dorukta, kalp boğaza düğümlenmiş vaziyette bekleriz. Yaş ilerledikçe beklemelerde büyür bizimle beraber, iş başvurusu olumlu sonuç beklemesi, işe başlayınca Pazartesi günlerinin paydos saatlerini, hafta sonu hayalleri, periyodik zamanlardaki maaş zamlarını. İş hayatındaki beklemeler aslında anlatmakla bitmez.Bazen özür bekleriz bize yanlış yapıldığını düşündüğümüz anlarda. Çoğu zaman aklımıza gelmeyen tanrının başımız sıkışınca dualarımızı duymasını bekleriz. Fırtınalı soğuk kış günlerinde ilk baharın ve sıcak güneşin özlemi ile mevsimler çabucak değişsin isteriz, bekleriz. Hayat bir yarışma ise şayet, hepimiz birinci olmayı bekleriz. Ödüllendirilmeyi , verdiklerimizin karşılığını bekleriz ümitlice. Yılda bir ya da iki kere olan özel günlerimizde süslü kelimelerle bezenmiş anlamlı cümleler duymayı bekleriz sevdiğimiz insanlardan. Karşılık bekleriz platonik aşklarımızdan. Aşklı beklemeler, özellikle telefon başında olanları, her telefon çalışında evet o diye yüreğimiz ağızımıza gelirmişçesine coşkusu. İçimize bir kıymık saplanmışçasına acı çekişlerimizde karşımızdaki insanın bunu görüp çıkarmasını bekleriz, gözlerdeki manaların çözülmesini, anlatamadığımız şeylerin anlamasını bekler dururuz yorulmadan.Kim bilir şu an bile kaç pencere kenarında yol gözleyip bekleyen insan var.Güvenilir bir dost bekleriz, hüzünlerimizi paylaşıp bize destek olan.Evlilik, doğum, derken hayatta bekleyecek ve beklenecek yeni nesillere vesile olmak.Yaşlanmak, hastalanmak, bir nefes…. son nefes …Ölümü bekleriz çaresizce ve sessizce…Düşünüyorum da, biz insan olarak her şeyden çabuk sıkılıp, çabuk yorulduğumuz halde mütemadiyen bir şeyler beklemekten neden hiç yorulmayız?Hayat = Beklemek mi demek?