Çağlayan yağmurun altında ıslanırken sırılsıklam, kurumak için baktığım gökkuşağına çaresizce ve sessizce yaklaşmak istedim… Ben yaklaştığımı sandıkça uzaklaşıyordu benden tüm renkleriyle… Yedi rengini istememiştim ki ben, sadece birini… Newton’un deneyi ile de ilgim yoktu ki… Kırılan ışık dalgalarını geri yansıtmak istedim, beyaz ışık olsun diye… Beyazı yakalamak bu kadar zor olmamalıydı, onun için kıskandım Newton’u; ne çabuk yakalamıştı beyaz ışıktan yedi rengi, yedi renkten beyazı…Yok! dedim ya onunla bir ilgim yok, ben sadece kırılan yansımaları geri iade etmek istedim, yakalamak istedim tekrar beyazı…Suyolunda kırılan testi değil benim anlattığım, kırılan renkleri çevirmek ve çevirmek sadece beyaza, bembeyaza…
yorumlar
Yağmurun altında ıslanan Çağlayan’ı iyi bilirim. Az yürümedim otobüsten inip, trafik sıkışık diye.
prizma…
ben yağmuru bile tanıyamıyorum artık ortaam..eskiden bölee değildi. tatlı tatlı yağar, hüzün koynuma sessizce girerdi. şimdi, üff.. duruyor duruyor gündüz gibi gece, gece gibi gecede; bardağı bırak fıçılardan boşanıracasına pata küte yağıyor. sevgili gibi. hani bir zamanlar sözcükleriyle yad edilen artık asabileşmiş adamlar gibi. (tuhaf)ayrıca hali ile hüzün de yumruk yumruğa yerleşiyor yüzüme.nerden nereye ..newtondan dolcee.._bb sanırım biliyorum. 🙂
sorma ortaam aynen.. bb sevgilerr:))