Sevgili sevgili,Beş duyunla algılayabildiğin herşeyin (hiçbirşeyin) tek bir anlamı olmadığı bir an… Yıllardır gördüğün (orada olduğunu algıladığın) için varlığına inandığın, varlık olduğunu kabul ettiğin için bir anlam yüklediğin hiçbirşeyin (herşeyin) senin için zerre kadar manâ ifade etmediği bir an… Belkide yıllardır nesnelere yüklediğin anlamların hepsini unuttuğun o an…Sadece gördüklerin değil.Deri.Sıcak.Çok sıcak.Ateş.yada insanların söylediğini duydugun kelimeler.Belki bulundğun odada sana ‘vanilya’ fikrini anımsatmak üzere tasarlarnmış ve görevini igfa etmek adına yanan bir tütsü… Ne vanilya ne de burunun işlevinin yada daha delicesi burnun ne olduğu önemli senin için.Hele-hele insanların yüklediği anlamlarda yüceltilen, herkesin bildiği isimlerle çağırılan yöresel tadlar hiç umrunda değil.Gündelik hayattaki akıcılık örgüsü bu alana giremez.Aslında girer.sonuçta metabolizma bu şekilde işliyor. Akıcılığı algılamak zorundasın. Işığın değiştiğinin farkına varmamak anlamsız. Zaten bakıyorsan, imkansız.Ama ne ‘bakmak’ eyleminin ‘kim’ in tarafından gerçekleştirildiğinin, ne ışığın ışıksızlıktan bir farkı olup olmadığının, ne de diğer bütün herhangi birşeylerin hiçbir anlamı yoksa, akıcılık örgüsü de bu durağanlığın bir parçası olur senin için.Esasında sen olmadığın için.Kendini de unuttuğun için.En üstteki durağanlığın kendisi olduğun için.Herşeyin anlamının ‘sen’ olduğu için,’sen’ in hiçbir anlamın yok.