bildirgec.org

Cevval Portakal

11 yıl önce üye olmuş, 57 yazı yazmış. 484 yorum yazmış.

Tereyağlı Böcek Kupası

Cevval Portakal | 12 April 2007 12:55

Sabah telefon sesiyle uyandım veya ben uyanmıştım gözümü açıınca bi sigara yakıp aradım veya gelen ödemeli aramayı meşgule alıp o duygusuz bant kaydını dinlemeden kendim aradım bunlardan bitanesiydi sanırım,herneyse sonuçta her sabah olduğu gibi sevgilimle konuştum,telefonu açtığım gibi günaydın dedim saat 17:00’ı gösteriyordu ama benim için ne zaman uyanırsam o zaman sabahtır oda beni kırmadan günaydın diye karşılık verdi(ilk başlarda uyku düzenime karşıydı ‘günaydın’ yerine ‘ne günaydını akşam oldu bee!’ gibi cevaplar aldığımda oldu ama zamanla alıştı)zaten mantıken akşam olmasına rağmen yeni uyanan ben olduğum için onun bana günaydın demesi gerekliydi,işten çıkmış,gece benim ondan çaldığım uykuyu geri alabilmek için yatağına doğru yol alıyordu bi süre konuştuk,bende aç karına daha yataktan bile çıkmadan üç sigara içmiş oldum böylece,1 saatlik konuşmanın sonunda sesim değişmeye başladı 10 saatlik uyku esnasında kurumuş ağzınızla sırtüstü yatıp sadece boynunuzu dik tutarak 3 sigara içip 1 saat boyunca konuşmuşsanız zor nefes almaya başlarsınız deneyin göreceksiniz,neyseki anlayışlı bir sevgiliye sahibim,ben ona ‘açmısın?’ diye sorunca kahvaltıya ihityacım olduğunu anladı 2 şer kere öptüm deyip ardından farklı bi konu açılınca 15 dk daha konuşuldu,avea tarifesiyle 4 kontör daha harcandı,üçüncü öptümden sonra konuşma sonlandı.Yatakta biraz oturup ne dinleyerek odamdan çıkarsam daha karizmatik olur diye düşünerek playlistimi biraz kurcaladım sonunda sultans of swing‘e karar verdim biraz ses verip odadan ağır adımlarla çıktım aç karnımı doyurmam lazımdı her sabah olduğu gibi iki tost yapmalıydım,kaşarlı ve salamlı tostları hazırladım önce tostların üzerine biraz yağ sürdüm sonrada yapışmamaları için tost makinesinde tostları yerleştirmeyi planladığım bölgelere yağ sürüyordum ki makinenin sol tarafından siyah ufak bir yaratık hızla gelip tereyağının üzerinde durdu ne olduğunu anlamak için biraz yakından baktım tereyağının içinde kımıldayıp duruyordu bi an afalladım elime bi peçete geçirip onu tereyağının içinden aldım peçetenin üzerindeykende biraz inceledim,ya o etrafta uçuşan yıllardır güvemi yoksa kelebekmi olduğuna karar veremediğim yaratıklardan biriydi yada daha farklı bi böcekti(sanki tanıdığım böcekleri yememde sakınca yokmuş gibi) tereyağına bulandığı için anlamak pek mümkün değildi peçeteyle elimde iyice ezip çöpe attım daha hijyenik bişeyler yapıp yemeyi düşünürken tembelliğime yenik düştüm hiç birşey olmamış gibi tostları yerleştirdim yerkende acaba hangisi böcekliydi die düşündüm ama tabağa alırken dikkat etmemiştim belki tek tostla doysam iğrenip böcekli olanı yemiyebilirdim,karnımı doyuruncada oturup millilerimizle dünya kupasına katıldım finalde İtalyayla karşılaştım ama kupayı alabilmek için final maçını 3 defa oynamam gerekti önceden de Brezilya maçını 2 defa oynamıştım turnuvaya bir kez fesat karışınca sonradan yapılan hileler pek birşey ifade etmiyo,final esnasında babam eve geldi ben daha kupa sevincini üzerimden atamamışken iş konusunda ne yapıcağımı sordu CV’mi gönderip göndermediğimi,sınavımın ne zaman olduğunu öğrenmek istedi,kaçamak cevaplarla savuşturdum bu soruları,bi an için benimde içimii gelecek kaygısı sardı ama daha sonra aklıma başka bişey geldi ne olduğunu pek hatırlamıyorum,sonrada tuvaletim geldi zaten sigaramı kültablamı ve dergimi alıp yarım saatimi oturarak geçirdim akşam oluverdi yine internette zaman geçirdim,eğlendim,yeni şeyler öğrendim gereksizde olsa öğrendim,uyanan sevgilimle görüştüm gece ikinci öğünümü atıştırdım çok severek aldığım okuma lambamı çalıştırıp yatağıma uzandım bişeyler okurken uyuya kaldım 2 saat sonra gözümü açıp bütün aksamları metal olduğu için çok çalışınca soba görevi gören lambayı rahatsız olup kapattım bir güzel gün daha geçti sorumluluk almadan,dakikaları sayarak geçmesini beklediğim saatlerim olmadan,gündüzü kullanmadan,emir almadan,emir vermeden,değişiklik yapmadan.

!f İstanbul 2007

Cevval Portakal | 09 February 2007 09:25

!f İstanbul uluslararası bağımsız film festivali 15 şubatta başlayacak,Beyoğlu AFM Fitaş ve Caddebostan AFM-Budak sinemalarında gerçekleşecek olan etkinlik 25
şubat’ta son buluyor,festival kapsamında 65 film gösterilecek birçok etkinlik ve partide festival dahilinde,bilet fiyatları:Tam:11 YTL Öğrenci:9 YTL 10 şubata kadar %10 indirimli bilet satışı biletixde devam ediyor,Yapı Kredi University Telecard sahiplerine ise %50 indirim uygulanmakta.
Festivalin Ankara ayağı 1-4 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilicek.

Zehirlenmeden Okuyunuz

Cevval Portakal | 24 January 2007 17:36

Abuk konularda sabuk araştırmalar yapma isteğiyle yanıp tutuşurken Noam Chomsky‘nin şöyle bir yazısıyla karşılaştım ilginç geldi haliyle ne kadar gerçeğe dayandığı ne kadar doğru şeyleri savunduğu veya gençlerimizin aklına giripde toplumu çökertmeye ne kadar elverişliği olduğu tartışılır ama yinede siz bi göz atın derim

bir maddeyi kullanmak suç olarak kabul edilmemelidir, çünkü henüz bir kurbanı yoktur. eğer ölümcül maddelerin dağıtımından bahsetmek istiyorsanız, evet, bu tartışılması gereken bir konu, ama biraz ciddi olalım. tütün bu konuda rakip tanımıyor. alkol ikinci sırada. ağır uyuşturucular oldukça alt sıralarda yer alıyor. dahası kişi için çok zararlı olmasına rağmen, uyuşturucu kullanımının oldukça zayıf bir toplumsal etkisi var. ağır uyuşturucularla ilgili suçlar çoğunlukla maddelerin yasaklanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. eğer ilkeniz ölümcül maddelerin topluma dağıtılmasını engellemekse, ilk peşine düşmeniz gereken tütündür, bir sonraki de alkoldür, listenin alt sıralarında kokaine ulaşırsınız ve neredeyse görülemeyecek kadar aşağılarda da esrara varırsınız. [soru: kokain kullanan biri daha fazla mı şiddete yatkındır?] hayır, yüksek suç oranı kokain almaktan ve satmaktan kaynaklanıyor, fakat bu yasadışı olmasıyla ilgili bir durum. bunun sebebi suç kapsamına alınmış olması, maddenin etkileri değil. bu konuyla ilgili iyi araştırmalar var. tütünün şiddet yarattığı söylenemez, ama alkol kesinlikle yaratıyor. alkol nedeniyle gerçekleşen ölümler, ağır uyuşturucular nedeniyle gerçekleşen ölümlerin çok ötesinde, ve eğer ayırt ederseniz, ağır uyuşturucular konusunda ölümler yasadışı olmalarının bir sonucu. evet, uyuşturucu çeteleri ve torbacılar bölgeler için çatışıyorlar, ve tabi ki bazı ölümler yaşanıyor. al capone’un chicago’yu yönetmesi gibi bir şey. ama bu yasadışılığın bir sonucu, uyuşturucunun değil. uyuşturucular daha çok insanları pasifleştirmeye yöneliktir. diğer yandan alkol insanları saldırganlaştırıyor. suçluluk edebiyatı üzerine kapsamlı araştırmalar var, sonuçlarına bir göz atabilirsiniz. temel sonuç, tütün diğer her şeyden daha fazla ölüme neden oluyor, en ön sırada yer alıyor. dahası sadece kullananları değil, herkesi etkiliyor. sadece pasif sigara içiciliğinden kaynaklanan ölümler bile uyuşturuculardan kaynaklanan ölümlere oranla çok daha fazla. daha da önemlisi gelecek nesle de nüfuz ediyor. alkol en büyük ikinci katil, ve sadece kullanıcılarını öldüren bir katil değil, şiddetle olan ilişkisi nedeniyle diğer insanların da ölümüne neden oluyor. sırada uyuşturucular var, seyrek olarak diğer insanlar için zararlı olurlar ve genelde zararı kullanana dokunur. sonunda esrara ulaşıyoruz, son baktığımda bu ülkede 60 milyon kullanıcı olduğunu görmüştüm, ve bilinen tek bir aşırı doz vakası yok. tabi ki, sizin için iyi bir şey değil, şüphesiz, ama risk aşağı yukarı kahve seviyesinde.ve işin aslı, şunun farkına varın, esrarı yasaklamak için hiçbir zaman tıbbi bir gerekçe varolmadı. eğer ilgili iseniz, bununla ilgili tarihi inceledim, anlatmamı ister misiniz bilmem, ama oldukça ilginç bir tarihi var. çok kaba olarak, maddeler tehlikeli sınıflarla ilişkili oldukları için yasadışı ilan edildiler, bilirsiniz fakir insanlar, çalışan insanlar. mesela ingiltere’de 19. yüzyılda bir dönem cin yasaklandı, ama viski yasaklanmadı, çünkü cin genelde yoksul insanlar tarafından tüketilirdi. bu crack veya toz için verilen cezalara benziyor. abd’de alkol yasağı’nın (prohibition) ilk yıllarında hedeflerden biri göçmen işçilerdi, new york‘un saloon barlarının müdavimleri, bu adamların ensesine binmek gerekiyordu. yukarı new york’ta yaşayan zenginler ne olursa olsun içeceklerdi, bilirsiniz, işten çıkıp eve geldiklerinde içmek isterler. peki ya esrar? esrar (marijuana) meksikalılarla beraber geldi ve ilk esrar yasakları güneydoğu’daki eyaletlerde başladı. new mexico, ardından utah ve diğerleri, bu yasaklar özellikle meksikalıları hedef alıyordu. esrar, alkol yasağı’nın bitmesinden kısa bir süre sonrasına kadar yasadışı değildi. alkol yasağı sona erdiğinde dev bir narkotik büromuz vardı ve bir işe yaramaları gerekiyordu. ve birden esrarın size bütün kötü şeyleri yapacağını keşfettiler. bu konudaki senato kayıtları gerçekten şaşırtıcı. amerikan tıp kurumundan bir temsilci var ve ellerinde bu yönde hiçbir tıbbi delil olmadığını söylüyor. susturuldu, itham edildi, bilirsiniz, ondan bir şekilde kurtuldular. sonra başka birini buldular, kelimenin tam anlamıyla böyle oldu, temple üniversitesinde ders veren ve marijuana ile köpekler üzerinde araştırmalar yapan bir farmakolog buldular. tutanaklar çok eğlenceli, kesinlikle okumalısınız. bu adamı getiriyorlar ve o da köpeklere marijuana verdiğinde köpeklerin çıldırdığını söylüyor, düşünün işte, akla gelebilecek her şeyi yapıyorlardı. ve sonra, bir senatör veya öyle biri, bu adama bir soru soruyor, bunu hafızamdan anlatıyorum bu yüzden biraz eksik olabilir ama aşağı yukarı böyle bir şey, 1930’larda geçiyor. esrarı hiç insanlar üzerinde denedin mi diye soruyor. o da evet, kendi üzerimde denedim diyor. peki, ne oldu diye sorulunca da, bir akbaba oldum ve odanın içinde uçtum diyor. ve tabi “aman tanrım, bu berbat bir şey, insanları delirtiyor.” diyorlar hep bir ağızdan. ve kongre esrarın insanları delirttiğini açıklıyor. ama sonra bir şey oldu. savunma avukatları buradan bir fikir yürüttüler; tamam biz bunu bir cinnet savunması olarak kullanabiliriz. böylece bir adam 3 polisi öldürdüğünde, avukatı olayın öncesinde marijuana aldığını ve cinnet geçirdiğini, bu yüzden de müvekkiline bir şey yapamayacaklarını söylüyordu ve insanlar marijuana kullandıkları iddiası ile polis öldürmek gibi suçlardan alacakları cezalardan kurtulabiliyordu. işte bu yüzden aniden esrarın insanları delirtmediğini keşfettiler. kongre, “pardon, esrar sizi delirtmez, çünkü bu mevzudan kurtulmak istiyoruz” kararına vardı. bir sonraki fikir, esrarın bir geçiş uyuşturucusu olmasıydı, onu kullanırsınız sonra başka bir maddeye geçersiniz. bu yönde hiçbir kanıt yoktu, ama buna karar verdiler. sonra 50’lerin başında başka bir şey oldu. marijuana, amerikan halkını zehirlemek ve yok etmek için kızıl çinliler tarafından abd’ye getiriliyordu. işte bu yüzden esrarı durdurmalıydık. ve bu minvalde devam etti. aslında, dediğim gibi, marijuana kullanımının zirvesi 70’lerdeydi, ama onlar zengin çocuklardı, bu nedenle hapse atılamazlardı. sonraları ciddi şekilde suç kapsamına alındı, biliyorsunuz, yoksul insanlar söz konusu olduğunda bu yüzden hapse gönderebiliyorlar. kabaca tarih böyle. detaylı tarih bir hayli ilginç.

Döngü

Cevval Portakal | 21 January 2007 02:39

Düşünüyorumda şimdi biz insanlar doğuyoruz,kısa bi süre şuurumuz yerine gelene kadar bekleniyor ardından birileri ‘aha bunun aklı başına geldi’ dediği zaman eğitilmeye başlanıyoruz,yıllarca bişeyler öğretiliyor bize ilk öğretilende;bilmenin bizim için önemli olduğu,eğer öğrenmezsekde bu düzen içinde varolamayacağımız söyleniyor ki doğru,ve bizde az gelişmiş beynimizle çöpçü olmamaya karar verip uğraşıp didinmeye başlıyoruz,stresli gençlik yılları sonunda(burdaki ayrıntıları atlıyorum) bir meslek sahibi olup kalabalığa karışıyoruz ardındanda yine bazı insanlar bize diyorki ‘bak bizim elimizde böyle resimli resimli kağıtlar var bunlardan sendede olursa bu kağıtları verip istediğini yapabilirsin o yüzden sen şimdi haftanın en azından 5 günü bizim için öğrendiklerini sergileki bizde sana bunlardan verelim sende yaşayabil’ mecburen onuda kabulleniyoruz yıllarca piramidin tepesinde durana 3 kazandırıp 1 alıyoruz açık açık hizmet versekde kazandırıyoruz serbest hareket ettiğimize inansakda kazandırıyoruz en kötüsüde onun bizi kendine bağlayabilmek için uydurduğunu ona verebilmek ve payımızı alabilmek için hırpalanıyoruz,bu böyle sürüp gidiyor ta ki sadece ruhdan ibaret olmayan bizler tükenene birçok maharetimizi eskiden olduğu gibi icra edemez hale gelene kadar bu gerçekleşincede yine bazı insanlar bize diyorki ‘çok teşekkür ederiz ama sen artık işimize yaramazsın pişmaniye oldun inzivaya çekilmenin vakti geldi biz sana az da olsa giderlerini karşılayabileceğin kadar resimli kağıt verelim öyle yaşamaya devam et sonrada ölürsün zaten’ finalde onların tasarladığı gibi gerçekleşiyor yokolup gidiyoruz işte,bunların hepside topu topu 70 dünya yılı sürüyor.
Şimdi diyeceksiniz ki; başka nasıl olabilirdi? işte o sorunun cevabını bulduğum gün en azından kendi kurtuluşum için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz.

ayrıntılarıyla MONTY PYTHON

Cevval Portakal | 30 November 2006 14:29

Öncelikle söylemem gerekir ki johan sebastian bach’tan sonra dünyanın en güzel şeyi monty python‘dir.

monty python ekibi aslında 6 kişidir, ama gerek neil innes, gerekse carol cleveland icin “7. python” dendiği görülmüştür. ekibin üyeleri john cleese, graham chapman, eric idle, michael palin, terry jones ve amerikali terry gilliam‘dir. gilliam skeclerde ve filmlerde diğerleri kadar sık gözükmez; animasyonlarını yapar, skeçlerin birbirine bağlanması konusunda yardımcı olarak monty python’in bu konuda ekol haline gelmesine yardımcı olur.

john cleese içlerinde en yaşlısı ve en uzun boylusudur. genelde insanları sinir eden adam veya sert nazi subayı gibi rollerde görülür. şu anda amerika’da yaşamaktadır. inanılmaz mimiklere sahip olan bu arkadaşımızın ministry of silly walks skeçindeki performansı efsanevidir. cambridge’de hukuk okumuştur.

ABD Bunu Hep Yapıyor

Cevval Portakal | 29 November 2006 18:05

Bir ülke nasıl böyle komik oyunlar çevirir de insanların buna inanmasını bekler aklım almıyor,şu meşhur 11 eylül belgeselini herhalde izlemeyen kalmamıştır (izlemeyenlere kota aşımını önemsemeyip izlemelerini şiddetle tavsiye ederim),daha sonra bir ladin olayı varki oda bu belgeselde yer almış yalan olduğu çok açık,benim yorumum o mahkemede bağırıp çağıranında saddam olmadığı hatta saddamında tamamen bi amerikan kuklası olduğu yönünde(komplo teorilerimin abartılı olduğu düşünülebilir) birde az önce karşılaştığım ”PKK’ya destek yolu” başlıklı haber var ABD artık bu oyunları alışkanlık haline getirmiş.

İnternetten Para Kazanalım

Cevval Portakal | 07 July 2006 11:21

Siteye girip üye oluyorsunuz ve 25 saniyede bir update edlen reklam sayfasını açık tuttuğunuz her saat başı 0.45$ kazanıyorsunuz pc başında olmadığınız vakti paraya çevirmenin yolu surfjunky

Bengi Dönüş

Cevval Portakal | 06 July 2006 04:37

Bir süredir okula gitmiyorum sadece sınavlara girdim onlarada çalışmadım zaten,bir iştede çalışmıyorum,faydalı birşeylerle de uğraşmıyorum,bol bol uyuyorum,bol bol sigara tüketiyorum,hergün aynı şeyleri yapıyorum,kız arkadaşımdan ayrılalı uzun bi süre geçmesine rağmen yeni birini bulmayada çalışmadım elime geçen fırsatları da geri teptim,gelecek kaygısıda taşmıyorum,sadece yaşıyorum,belirli bi süre önce monoton yaşamaktan çok sıkılacağmı düşünürken şimdi nedense o kadar eğlenceli geliyorki sabah kalktığımda(ne zaman uyandıysam o zaman sabahtır benim için) o güne dair hiçbir planım olmuyor acaba ne yapsam diye düşünüyorum,aynı insanlarla sürekli görüşür olmayıda sevmiyorum çünkü birileriyle sürekli görüşüyorsanız ister istemez ona karşı sorumuluk hissediyorsunuz dost olmak fedakarlık gerektiriyor arkadaşınızı incitmemek için çabalamanız gerekiyor sadece yalnız kalmaktan sıkıldığımda işe yaramaları benim için yeterli,en basit alışkanlıklarımı sürdürebilmek için herşeyi boşverebiilirim,sorumluluk almak canımı sıkıyor birilerinin benden birşey yapmamı beklemesi korkunç,bu istekler belirli bir saatte belirli bir yerde olmam kadar basit olsa bile beni bunaltmaya yetiyor,kimseye bağlı olmadan istediğim anda ne istiyorsam onu yapıyorum sadece boşluk hiçbirşey yok birşey düşünmeden saatlerce yatıp tavana bakmak gibi,sorun yok sorumluluk yok sıkıntı yok olsa bile zamanı geldiğinde bir çaresine bakarım şimdi anı yaşamalıyım yazarken bile çok yanlış gelsede hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim.