bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

Öldüren Cazibe (Death Defying Acts)

menese | 06 June 2008 10:07

Yer Britanya Edinburgh, yıl 1926.. Dünyaca ünlü illüzyonist Harry Houdini, bir dünya turnesi sırasında Edinburgh’ a da uğrar.

Houdini, o sıralar, ününe ün katan ve kendisine ‘Master of Escape’ unvanını kazandıran: Kelepçe ve zincirlerle bağlı olarak, su altında uzun süre havasız kaldığı halde kurtulma ve de baş aşağı asılı durumdayken, içine hapsolduğu deli gömleğinden çıkma gibi numaralar yapmaktadır.
Ayrıca, turne sırasında bir kente ilk geldiği gün, çevresinde toplanan meraklı ve hayranlarından oluşan kitle önünde, -meşhur olmak için oraya gelmiş- izbandut gibi adamlara, karnına yumruk attırma numarasını da ekleyeyim.

Atatürk’ün kaleminden “Ben Bir İnkılâp Çocuğuyum”

queennothing | 06 June 2008 09:02

1881 yılında Selanik’te doğan Türkiye’ye “cumhuriyet” kavramını getiren efsanevi devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘sanat’a ve ‘sanatçı’ya verdiği değeri, O’nu tanıyan herkes bilir.
1938 Kasım ayında hayatını kaybeden Atatürk’ün 1937 yılında bir film senaryosu yazdığı ortaya çıktı.
1930 yılında “Atatürk’ün Gezi Belgeseli” adlı ilk projesiyle Türkiye’nin önemli sinemacılarından olan Münir Hayri Egeli, Atatürk’e “Ben Bir İnkılâp Çocuğuyum“ adlı senaryosunu çekeceğine dair söz vermiş, ancak Atatürk’ün hastalığı nedeniyle rafa kalkmıştı. 1938 yılında Atatürk’ün vefatı üzerine tamamen rafa kalkmış görünen 137 sayfalık senaryo, 81 ili temsil eden Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Konfederasyonu’nun kararıyla 2008 yılında hayata geçiyor.

İki Film Bir Kitap:Lolita

lovesredcloud | 05 June 2008 15:27

Vladimir Nabokov’un ünlü romanından ilk kez Stanley Kubrick’İn uyarladığı ve en az kitabın kendi kadar tartışma yaratan “Lolita“, döneminin en çok ses getiren işlerinden birisiydi. Böyle bir projenin altından da ancak Kubrick gibi zeki bir adam kalkabilirdi.

Aradan geçen 30 senenin ardından yeni bir Lolita’nın vaktinin geldiğine inanan yapımcılar Adrian Lyne ile anlaştılar. Yönetmenin ellerinde çocuksu masumiyetiyle Dominique Swain ve Jeremy Irons‘ın tecrübesinden fazlası yoktu. Zaten sonuçta da çıkan iş büyük çoğunluğu tatmin etmedi. Bu sayede ensest konusu gündeme geldi ve bir süre devam edecek tartışmalarla iç ve dış basın meşgul oldu.
Sonuç olarak iki film ve bir kitap var elimizde. Kıyaslamalarla sevmek ve tartışmak mümkün olabiliyor böylece.

Hırs ve Komedi: 2 Süper Film Birden

heavybear | 05 June 2008 12:52

2 Süper Film Birden Afişi
2 Süper Film Birden Afişi

Sinemayı ve yönetmeliği kendisine bir meslekten ziyade bir yaşam tarzı edinmiş Necati(Tim Seyfi) “Ben varsayım yapmam.” ve “Hareket eden her şey etki yaratır.” düşüncesiyle kapı kapı dolaşıp yapımcılardan, diğer yönetmenlerden “Yerçekimi Sıfır” isimli filmi için küçük de olsa yardım ister. Ancak tüm kapılar yüzüne kapanır. Tam tüm hayalleri suya düşecekken aklına bir dikir gelir ve eski Yeşilçam oyuncularından yardım ister. İlk “yalan” filmini böyle çeken Necati’yi başarılı bir son değil maceralarla dolu bir yönetmenlik dönemi beklemektedir. Mafyanın ortasına düşen Necati ve arkadaşı Selami (Murat Akkoyunlu) için kimi zaman komedi, kimi zaman ise düşündürücü olaylar yaşarlar.

alexa pilli fight! (pilli üyeleri sıralaması)

shakaci | 05 June 2008 12:10

pilli.fight
pilli.fight

pillinetwork çatısı altındaki 10 siteden en çok hangisi tercih ediliyor? hangisinin takipcisi daha fazla? merak ettim ve bu konuda bir araştırma yaptım. alexa verilerine dayanarak hazırladığım araştırmada hepimizin hayatının bir parçası haline gelen bildirgec.org ipi önde göğüsledi. pilli ailesinin medar-ı iftiharı türkiye’de tercih edilen 110. web sitesi oldu.

Vizontele 3’ün adı

iSuat | 05 June 2008 10:44

vizontele 3
vizontele 3

Az önce öğrendiğim kadarıyla Vizontele serisinin 3.’sü olacak filmin adı “Vizontele Canavarı” olacak. Yilmaz Erdoğan’ın programı olan ‘çok güzel hareketler bunlar’da oyunculardan birinin ağzından kaçtı. Recep ivedik ile başlayan daha sonra sırası ile ata demirer ve cem yılmazın iddilalı komedi filmleri arasında sinsice ilerlediği de böylece anlaşıldı. Bundan sonra Yılmaz Erdoğan film konusunda sessiz kalamayacak gibi gözüküyür. Tabi bu Yılmaz Erdoğan’ın trailer yerine ilgi çekme veya reklam yöntemi de olabilir.

Reservoir Dogs (Rezervuar Köpekleri)

queennothing | 05 June 2008 09:40

1963 doğumlu Amerikalı yönetmen Quentin Tarantino, 1987 yılında ilk yönetmenlik denemesi “My Best Friend’s Birthday”den sonra 1992 yılında “Reservoir Dogs” ile sinema dünyasına gerçek anlamda “yeni bir tat” getirdi.
Pulp Fiction”, “Natural Born Killers”, “Death Prof”, “Jackie Brown” gibi sinema dünyasında ‘kült’ olmuş filmlerin arkasındaki başarılı isim Tarantino, kimilerine göre bir “dahi”; kimilerine göre ise “anlamsız filmlerin yönetmeni”.

Çeşitli film festivallerinde toplam 6 ödül kazanan “Reservoir Dogs”, ‘90’lı yılların başında amatördüm’ diyen Tarantino’yu izleyicilerin gözünde haksız çıkarıyor.
Joe Cabot, işlerini oğlu Eddie ile birlikte yürüten ünlü bir mafya babasıdır. İsrail’e gidecek fazla miktarda elmasların bulunduğu mağazayı soymak için oğlu Ed’in de bulunduğu 6 kişilik bir ekip oluşturur. Joe’nun en önemli kuralı, işin büyük bir gizlilik içinde gerçekleşmesidir. Bu yüzden ekipteki herkese gerçek isimlerini kullanmayı

yasaklar ve onlara birer lakap takar;
Mr. White” (Harvey Keitel), “Mr. Orange” (Tim Roth), “Mr. Pink” (Steve Buscemi), “Mr. Blonde” (Michael Madsen), Quentin Tarantino’nun canlandırdığı “Mr. Brown”. Sadece oğlu Eddie Cabot (Chris Penn) kendi ismini kullanabilecektir.

Rezervuar Köpekleri” adlı altı takım elbiseli adamın, büyük bir ‘profesyonellikle’ planladıkları soygun işine, polis baskını engel olur. Bu baskınla, ekipte bir ‘köstebek’; yani polis olduğunu anlarlar. Sığındıkları depoda ‘aralarındaki polisin kim olduğunu’ anlamaya çalışırken yaşanan trajikomik olaylar, vazgeçilmez Tarantino diyalogları ve her anı sürprizli geçen aksiyon sahneleriyle bir “suçlu-polis” filmi.

Fikret Kuşkan

queennothing | 04 June 2008 10:20

Halıcıoğlu’nda yaşayan 6 kişilik Kuşkan ailesinin 7. üyesi olarak 22 Nisan 1965 yılında dünyaya gelen Mehmet Fikret Kuşkan, 1 yaşına geldiğinde dört ablasıyla birlikte İstinye’ye taşındı.
Fikret 4 yaşına geldiğinde, babası felç geçirdi ve artık hayatına ‘yatakta’ devam etmek zorunda kaldı.
‘Evin tek erkeği’ olan Fikret, ortaokul yıllarında bunu babasının ölümüyle fark eder ve okulu bırakıp çalışmaya başlar. 13 yaşında marangozculuk yaparak iş hayatına atılan Fikret, ‘diğer babası’ olarak gördüğü tarih öğretmeninin daveti üzerine Tokat’a gitmeye karar verdi. Henüz 13 yaşındayken kendi hayatıyla birlikte ailesinin de sorumluluğunu almaya çalışan Fikret, okumak için gittiği Tokat’ta ‘şehirli’ muamelesi gördü. İstanbul’dan sonra Tokat – Almus’a ayak uydurmak Fikret’i zorladı; nihayet başaran Fikret, 3 yılın sonunda tekrar İstanbul’a, ailesinin yanına döndü.
Kuşkan ailesi, maddi durumları gereği İstinye’den tekrar Halıcıoğlu’na taşınmak zorunda kalır. Dört ablası ve annesiyle yaşayan Fikret, Hasköy Lisesi’ne yazılır. Okulun yanı sıra ailesine destek amaçlı çeşitli işlerde çalışan Fikret, sokak kültürüyle büyüdü. Sokak insanları, sokak kedileri ve yılarca hayatın içinden manzaraları izlemek yerine bizzat yaşayan Fikret, bunun olumlu ve olumsuz getirilerini yıllar sonra tek başına yaşadığı çatı katında görecekti.
Fikret, 16 yaşındaydı hayatında bir kez bile tiyatroya gitmemişti. Lise edebiyat öğretmeni bir gün Fikret’i tiyatroya davet etti ve Fikret’in ‘oyunculuk aşkı’ gittiği tiyatro sayesinde başlamış oldu.
Liseyi bitiren Fikret, okul arkadaşlarıyla birlikte Sirkeci’de bir fotoğraf stüdyosu açmaya karar verir.
Fikret liseyi bitirmiştir ama aslında başarılı bir öğrenci değildi. Okul ve dersler ona hep uzak gelmişti.

Doomsday – 2008

kadirgunay | 04 June 2008 09:00

Doomsday
Doomsday

Filmin ismini araştırdığınız zaman sürü ile sonuç çıkmaktadır. Kısaca ismi ile ilgili bilgi vermek gerekirse şöyle sıralayabilir;

  • Superman’ i öldüren yaratık
  • Power ve trash metal yapan fransız grubun adı
  • Normandiya çıkarmasının yapıldığı güne verilen isim v.b diye ilerler gider.

Fakat filmimizin yukarıdaki maddelerin hiç birisi ile ilgisi yoktur. 30 sene önce iskoçya’yı ele geçiren bir virüsü temizlemek adına kurulan karantina bölgeleri, dikilen duvarlar ve bu duvarların arkasında kalan insanlar… Film başladığı zaman bir zombi istilası muhabbeti olunca “yine mi?” sorusunu hemen soruyorsunuz fakat zaman ilerledikçe aslında içinde sadece zombi değil farklı çekimler ve sahneleri de görüyorsunuz.
Filmin bir bölümünde iskoçya’da duvarlar arkasında kalan insanların vahşileştiği ve insan eti yemeye başladıkları sahne yer alıyor. İşte bu bölüm seneler önce izlediğimiz Mad Max serisini hatırlatıyor. Kıyafetler, saçlar, makyajlar, arabalar v.b şeyler. Gelişmiş silah ve dövüş sahneleri ile süslenmiş film daha sonra tarihi çağlara geri dönercesine krallık, şato v.b durumların olduğu sahnelere giriyor. Burda da yine senaryoya göre tüm kıyafet ve makyajlar yerli yerinde.

MTV Movie Awards 2008

gtufekli | 03 June 2008 17:16

MTV‘nin 1992 yılından bu yana enteresan alanlarda da olmak üzere (En İyi Öpüşme Sahnesi gibi) dağıttığı MTV Film Ödülleri bu sene de sahiplerini buldu.
Öncelikle, En İyi Kötü Karakter ve En İyi Komedi Performansı dalında ödül alan Johnny Depp’ i tebrik ederim. Depp, Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street filmi ile En İyi Kötü Karakter, Pirates of the Caribbean: At World’s End filmi ile En İyi Komedi Performansı ödüllerini kazandı.

Johnny Depp
Johnny Depp


En İyi Film Ödülünde ise adaylar cidden zorluydu. Transformers, Juno, Pirates of the Caribbean: At World’s End, I Am Legend, Superbad, National Treasure: Book of Secrets filmleri arasından, ipi göğüsleyen film küçükken çizgi filmini çok severek izlediğim Transformers oldu.
En İyi Erkek Oyuncu kategorisi de oldukça çekişmeli bir kategoriydi. Adaylar, Will Smith (I Am Legend), Michael Cera (Juno), Matt Damon (The Bourne Ultimatum), Shia LaBeouf (Transformers), Denzel Washington (American Gangster) idi. Çeşitli sinema eleştirmenleri tarafından eleştirilen bir film olmasına rağmen Will Smith bu alanda ödülü kazanan oyuncu oldu.