bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

türk sinemasının vurdulu kırdılı filmleri

nazokiraze | 04 May 2010 16:44

Ülkemizde aksiyon filmi denince akla ilk olarak bol dayak sahneli, vurdulu kırdılı filmler gelir ve bu tür filmlerin ilk aktörü Yılmaz Güney’dir. Hatta çeşitli nedenlerden dolayı girdiği cezaevlerinde tanıştığı kişiler sayesinde rolüne daha çabuk adapte olduğu bile söylenir.Yine bu tarz filmlerin en büyük starı olan Cüneyt Arkın’ın aksine dövüş sanatlarıyla değil de yumruk yumruğa, sille tokat, tekme ile yer alır filmlerinde. Sosyal içerikli filmler çekene kadar vurdu-kırdı filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu olan Güney’den sonra Cihangir Gaffari (dünyanın en ünlü kahramanlarından biri olmasına rağmen sadece ülkemizde o dönem filmi çekilen Zagor‘u oynadı), Yılmaz Köksal gibi oyuncular aksiyon filmleri çevirirler ama asıl bu tür Cüneyt Arkın ile birlikte bambaşka bir şekle bürünür.

Hala dövüşlü filmlerin kült oyuncusu olan Cüneyt Arkın Malkoçoğlu, Kara Murat serileri ile at üzerinde onlarca kişiyi dövebilen olağanüstü bir halk kahramanı olarak işe başlar. Sonrasında yine kötüleri dövmekten çekinmeyen, bilmem kaç kurşun yarası olsa bile ağzından sigarası bile düşmeden hepsinin ağzını, burnunu dağıtan polis tiplemeleri ile aksiyon sevenlerin karşısında haklı bir yere sahip olur. Ülkemizde ata binme, karate yapma, dayak, çatışma, kılıç kullanma sahneleri denildiğinde ilk akla gelen kişi Cüneyt Arkın’dır. Tarkan serisi ile Kartal Tibet’te uzun süre Cüneyt Arkın gibi hayran kitlesi edinir. Bu tür seri filmlerden biri de Battal Gazi, Karaoğlan serisidir. Cüneyt Arkın sayesinde o dönem gençliğinin karateye olan ilgisi artar.

Küçük bütçelerden büyük stüdyolara: Peter Jackson

gorcun | 04 May 2010 10:04

Peter Jackson, günümüzün en saygın ve önemli yönetmenlerinden biri olan ve yeni projeleri merakla beklenen Yeni Zelandalı sanatçı 1961 yılında Ekim ayının 31’inde ailesinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi.

Peter Jackson
Peter Jackson

İngiltere’den göç eden ailesi küçük kasabada kurdukları hayatlarını mütevazi yaşamlarıyla sürdürüyorlardı. Çocuk Jackson ise dönemin şartlarıyla birlikte büyürken televizyon ve görsel kültürle ilk etkileşimlerini Monty Python’un şovlarıyla yaşıyordu. Özellikle ”Monty Python’s Flying Circus” adlı şovdaki aşırı kanlı sahneler Jackson’un ilk filmlerindeki etkileşimlerinin en açık örneklerinden biri olacaktı. Tabii yönetmenin 80’lerin klasik filmlerinden etkilenmesinde de türün önemli örnekleri olarak anılmayı hakeden ”Re-animator”, ”Evil Dead” gibi filmler bulunuyor. Ailesinin bu ilgisine kayıtsız kalmamasıyla Jackson daha çocuk yaşta kamerayla buluştu ve kendi çekimlerini yapma imkanına sahip oldu. Daha o zamandan kendine has özel efekt ve çekim denemeleriyle tarzını oluşturmaya başladı. 15 yaşındayken arkadaş çevresiyle ”The Valley” adlı kısa filmi çekti. 20’li yaşlarına geldiğinde artık Jackson kendi senaryolarını yazan ve sinema filmini çekme niyeti daha ciddi olan biri haline gelmişti. Nitekim bir gün işten eve dönerken mağazada 16mm’lik bir kamera gördüğünde onu almaya karar verdi. Ailesinin de desteğiyle kamerayı alan Jackson, kendi imkanlarıyla aldığı makaralarla ilk çekimlerini yapmaya başladı. İlk zamanlar makaraları boşa harcamamak için yaptığı çekimler 4 yıllık bir süreç sonunda ilk uzun metrajlı olan ”Bad Taste” filmi haline gelecekti. Nihayetinde Jackson’un kendi tarzını yaratması ve ilk filmini çekme macerası zorlu bir sürecin olumlu bir yansıması olarak görülecekti. Zira, ”Bad Taste” Cannes Film Festivali’nde gösterime girip, uluslararası alanda seyirciyle buluştuktan sonra Jackson’un adı Yeni Zelanda sınırlarını aşmaya başlayacaktı. Daha sonradan kült olarak anılmaya başlanacak filmin konusu ve yapım aşamaları için şuraya bakabilirsiniz.

Şeytan Üçgeni: ”Triangle” (2009)

gorcun | 03 May 2010 15:42

Son yıllarda orijinal gerilim filmleri izlemek neredeyse meşakkatli bir iş. Hele ki yeniden çekimlerin (remake) ve kitap, çizgi-roman uyarlamalarının film piyasasında azımsanamayacak derecede yer kapladığı bir ortamda orijinal senaryoları ve kaliteli filmleri izlemek gerçekten her geçen gün daha da zorlaşıyor. Yine de günümüzde kendine has başarılı yapımlar izlemek hala mümkün. 2009 tarihli İngiliz-Avustralya ortak yapımı ”Triangle” filmi de sözünü ettiğim örneklerden biri. ”Severance” ve ”Creep” gibi aynı türdeki filmleriyle tanınmış olan Christopher Smith’in yönetmenliğini yaptığı filmin başlıca rollerinde Melissa George, Liam Hemsworth, Rachael Carpani, Joshua McIvor, Jack Taylor, Henry Nixon, Michael Dorman gibi çoğu tanınmamış isimler bulunuyor.

Otistik bir oğlu olan ve yalnız başına güçlü bir anne imajı çizen Jess’in arkadaşlarıyla birlikte bir yelkenliyle açılmalarıyla başlayan hikaye, kısa süre sonra açıklanması zor olayların içinde bulunmalarıyla garip bir yöne sapıyor. Okyanusun ortasında kötü hava şartlarının etkisi altında kalan yelkenlinin karşısına çıkan bir gemi Jess ve arkadaşlarına kurtuluş umudu olarak görünüyor. Ancak kısa süre sonra umut yerini korkuya bırakıyor. Son derece bakımlı ve yeni görünen büyük gemide kimselerin olmaması zorlu durumlarını daha da çaresiz kılıyor. Gemiyi gezmeye başlayan grup olan biteni anlamlandırmaya çalışırken Jess, gemiye girdikten sonra orada daha önce bulunduğunu hissetmeye başlıyor.

Bir cadılar bayramı gecesi: ”Trick ‘r Treat” (2008)

gorcun | 03 May 2010 12:23

Trick r Treat
Trick r Treat

”Trick ‘r Treat”, 2007 yılında çekilip tamamlanmış ve bir yıl sonra gösterime girmiş bir gerilim filmi. Adını, her yıl 31 Ekim’de Hristiyanlıkta kutlanılan Kelt kökenli Halloween (Cadılar Bayramı) geleneğinden alıyor. Aynı adla çekilen 1986 tarihli bir film de var ama bahsedeceğim 2008 tarihli yapım, yapım yılı itibariyle de ilgiyi hakeden bir film olarak göze çarpıyor. Filmin yönetmeni Michael Dougherty daha önce ”Superman Dönüyor”, ”X Men 2” gibi filmlerin yazarlığını yapmış çok da etkili bir sinema geçmişi olmayan biri. Ancak yapımcı olarak adı geçen isim olan Bryan Singer (”Olağan Şüpheliler”, ”X Men”…) filmin etiketlerini biraz daha etkili kılıyor. Yönetmenin kısa filmi ”Season’s Greetings” üzerine uyarlanmış olan ”Trick ‘r Treat” bir gecede gerçekleşen 4 ayrı olay ve buluştukları ortak noktayı anlatıyor.

Trick r Treat
Trick r Treat

Film, kısa ve şok bir sahneyle açılıyor. Tanıma imkanı bulamadığımız bir çiftten, kadının katledilmesiyle başlıyor. Kasabanın saygın isimlerinden okul müdürü Mr. Wilkins’in bilinmeyen karanlık yüzünü görmemizle ilerleyen hikaye, 5 gencin yıllar önce gerçekleşmiş olan bir kazanın olduğu mekana yaptıkları ziyaretle devam ediyor. 8 zihinsel engelli öğrencinin göstermelik bir kazayla kasten öldürüldüğüne dair korkunç efsanenin gerçekleştiği yerde 5 arkadaşı ürkütücü bir gerçek bekliyor.

[Kaş/Aşk] Kısa Film Atölyesi

queennothing | 03 May 2010 10:02

Ekol Drama, kısa filmin gelişmesi ve geliştirilmesi için oldukça ‘kısa’ ve faydalı bir projeye hazırlamış; [Kaş/Aşk] Kısa Film Atölyesi. Genç sinemacıların katılımıyla (dört proje var ve bir proje 15 kişiden oluşacak) 8 gün 7 gece sürecek bu proje sonucunda ortaya bir kısa yapım çıkacak. Enver Özüstün’ün eğitmenlik yapacağı projeye Derviş Zaim, Seyfi Teoman, Pelin Esmer ve Mehmet Eryılmaz gibi yönetmenler de eşlik edecek. İlk proje Temmuz’da başlıyor ve kayıtlar devam ediyor. Bu arada kayıt ücretinin 1.600 TL olduğunu da belirtelim.

“Son Çağrı”: İnteraktif Sinema

dkamoy | 03 May 2010 00:22

Last Call

Sonunda bu da oldu; izleyici ile anında etkileşimli sinema gerçek oldu.
Last Call (Son Çağrı) isimli film, ilk interaktif korku sineması örneği. Filmi izleyen bir sinema dolusu insandan herhangi birinin film kahramanı tarafından telefonla aranması ve salondaki bu katılımcının (“şimdi sağa/sola dön”, “yukarı çık/aşağı in”, “o kutuyu aç/açma” gibi) yönlendirmeleri ile filmin ilerlemesi. Bir nevi bilgisayar oyunu gibi.
Jung von Matt ve Film Deluxe‘un başının altından çıkan Alman yapımı bu filmde, konuşma algılayan yazılımlar, sinemadaki katılımcının verdiği cevapları anlayarak belirli komutlara dönüştürüyor. Ardından, özel bir yazılımla bu komutlar filmin uygun bir sahne ile devam etmesini sağlıyor. Böylece, film farklı katılımcılarla izlendiğinde farklı farklı filmler oluyor ve değişik sonlarla bitebiliyor.
Katılımcı olabilmek için izleyiciler filme bilet alırken, cep telefonu numaralarını kaydettiriyorlar. Gerisinin nasıl geliştiğini izleyerek anlamak için buyrun buradan yakın. 😉

sinema dünyasından son dedikodular

nazokiraze | 30 April 2010 09:42

Ünlü oyuncu Sandra Bullock kendisine ihanet eden eşi Jesse James’e karşı boşanmak için dava açtı. Eşi ile Mart ayından beri ayrı yaşayan Bullock 3,5 aylık Louis Bardo’yu evlat edindiğini açıkladı.

Dev Hollywood yazısının bulunduğu arazi ev yapımı için satılışa çıkarılınca Playboy dergisinin sahibi Hugh Hefner son anda 900 bin Dolar bağış yaparak arazi satışının önlenmesine katkıda bulundu.

Keanu Reeves

majesty s infinity | 28 April 2010 12:07

İngiliz anne, Hawai/Çin melezi bir babadan dünyaya gelmiş, çocukluğunda babası tarafından terkedilmiş bir aktör Keanu Reeves. Dogstar grubunda bas gitar çalmış. 2000’li yıllarda ise bebeği ölü doğmuş, 2001 ortalarında ise sevgilisi Jennifer Syme’ı kaybetmiş. Yoğun ilgiden hoşlanmayan birisi. Ayrıca bir motosiklet meraklısı.

Bu güne kadar 64 yapımda yer almış. Bu yapımları ve oynadığı filmleri kısaca ele alalım. 2009’da Easy to Assemble‘da ve The Team Building Event‘ta Vorste Feirron, The Private Lives of Pippa Lee‘de Chris Nadeau karakterlerine hayat vererek iki filmde rol almış. 2008’de The Day the Earth Stood Still -Dünyanın Durduğu Gün- isimli sevilen yapıtta Klaatu, Street Kings filminde ise Dedektif Tom Ludlow karakterlerini canlandırmış. 2006’da iki filmde görev almış; Çokca beğenilen The Lake House‘da Alex Wyler‘ı, A Scanner Darkly‘de ise Bob Arctor‘ı oynamış.

L’homme qui aimait les femmes (1977)

queennothing | 27 April 2010 09:47

Fransız Sineması’nda ‘Yeni Dalga’ akımının öncü isimlerinden biridir François Truffaut. 1984 senesinde hayatını kaybeden usta sinemacının yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “L’homme qui aimait les femmes” (Kadınları Sevmiş Adam), 1977’de vizyona girmiş, 120 dakikalık bir biyografik yapım. Biyografi derken, Truffaut’un adını yaratıp, sanını gerçek hayatın içinden aldığı kendine özgü bir adamın öyküsü. 1926’da doğup, 1995’te hayatını kaybeden Polonyalı aktör Charles Denner‘in başrolünde yer aldığı yapım, tek tutkusu ‘kadınlar’ olan bir adamın obsesif ve ironik hayatını gerçekçi bir biçimde yansıtıyor.

Mayısa yaklaşırken sinema ile ilgili…

nazokiraze | 26 April 2010 10:53

İnönü Üniversitesi 4. Kısa Film Festivali 4-7 Mayıs tarihleri arasında yapılacak.

Uluslararası İşçi Filmleri Festivali beşinci kez düzenlenecek. Festival İzmir,İstanbul ve Ankara’da eş zamanlı olarak başlayacak.Daha sonra ise şehir şehir yolculuk yapacak. (1–9 Mayıs arası)Gösterimler ücretsiz.

Yeni Sinema Hareketi tarafından düzenlenen Yeni Sinema Günleri 22 Nisanda başladı. Yeni Sinema Günleri 9 Mayısa kadar Ortaköy Feriye Sineması’nda meraklısıyla buluşuyor. Bu etkinlik bizzat filmlerin yapımcıları ve yönetmenleri tarafından organize edildi.