bildirgec.org

yuva hakkında tüm yazılar

3 adımlık evime minnet..

darjeeling | 17 January 2008 09:07

Ey karanlık, ey evimin nahoş karanlığı..
3 senedir mahkumum sana. Hangi mahkum mutludur ha?
Evim..
Senin için ufacık, küçücüksün ebatlarında ama sıkıntılarla dolusun. Duvarlarını aydınlatan televizyonun ışığı ya da o kutudan gelen ses sahte mutluluk kaynakları bana. Kaç adımsın diye saydım bugün ilk defa seni, 3 yıldan sonra. Banyo girişten 4 adım, çıktım banyodan yatak odası 2 adım, çıktım odadan mutfağın lavabosu 7 adım. Pencereye ne hacet?1 adım olsa ne yazar? Ne zaman oradan dışarı baktım ki? Sevgiyle yeni günün güneşini bünyeme hapsedip ciğerlerime havayı çektim ki? Sen bilirsin, neredeyse hiç..
Ne kadar küçükmüşsün gerçekten. Ya bir de kocaman olsaydın ha? Apaydınlık olsaydın? Eski püskü bir Beşiktaş dairesi yerine havalı bir Etiler dairesi olsaydın? Acaba daha mı mutlu olurduk seninle? Ben sende yaşadığım sürece aşka, sevgiye, kucağa, buluşmalara ihtiyaç duydum, sevdiğimi hergün görmenin heyecanını hissettim.. Aşka daha çok sarıldım ben. Onun değerini daha çok bildim.Onu daha çok boğdum, sıktım ama aynı zamanda ona sarıldım da ben.. Onu sardım yorgan gibi kendime.. Çünkü yorganlar yetmedi bana pamuk dolu. Kuş tüyü yastıkların zenginliğiyle, bomboş buzdolabının fakirliği arasında gittim geldim ben sende. Sonuca bakıyorum hep. Mutsuzum. Her yalnız yaşayan kişinin yaşadığı mutsuzluğu yaşıyorum. Çoğu itiraf edemiyor ama öyleler ya da öyle olacaklar biliyorum çünkü bir yerde onlarda buna doyacaklar. Ben bu akşam bile sana gelen tüm yol boyunca ağlıyorsam zaten mutlu değilimdir.
Bir gün seni aldatmanın hayalini kuruyorum. Bu hayatımdaki tek ve anlamlı aldatma olacak çünkü o zaman seni boyutları önemli olmayan bir evle ve sevdiğim adamla terk ediyor olacağım.
Ama o gün sana etmediğim kadar minnet edeceğim. Bittiğin için, bunca yıl bağrış çağrışlarıma katlandığın için, sana özenmediğim için ama yine de bana çatı olduğun için.
O gün gelirse, sana minnet edeceğim. Söz veriyorum..

iriver p20

schizophrenia13 | 13 January 2008 09:38

iriver p20
iriver p20

iriver’ın ces 2008 yeniliklerinden birisi olan p20, dijital fotoğrafçılar için depolama aygıtı olma özelliği özellikle vurgulanan bir ürün. oled ekranı ve tek elle kontrol edilebilir yapısı firmanın öne çıkardığı diğer özellikleri. radyo, kayıt yeteneği, müzik ve video çalma becerisinin yanında genişleme yuvası, 120gb ve 160gb hdd seçenekleri mevcut olan ürün, ilk 4.1″ 16.7 milyon renkli amoled ekrana da sahip olma özelliğini taşıyor.

iriver p20
iriver p20

iriver volcano & e100

schizophrenia13 | 12 January 2008 11:31

iriver volcano
iriver volcano

iriver’ın ces 2008’de günışığına çıkan taşınabilir müzik çalıcısı volcano, küçük boyutları, oled ekranı, fm radyosu, kayıt yeteneği ve tabii ki mp3 çalma fonksiyonuyla dikkat çekiciydi. dahili hoparlör barındıran mp4 çalıcı abisi e100, 2,4″ lcd, video gösterme yetisine, flash oyunlara ve genişleme yuvasına sahip.

iriver e100
iriver e100

sharp dka10h

schizophrenia13 | 16 June 2007 16:36

sharp dka10h
sharp dka10h

sharp dka10h, stereo bir müzik çalar olmasının yanısıra popüler medya çalıcı ipod için de bir yuva barındırıyor. dka10h mp3, cd, radyo çalma yetisine sahip. ürün 14w rms gücü ikisi uydu ikisi de bas olmak üzere 4 kanaldan veriyor.

Ben değil, bünyem istiyor!

darjeeling | 13 June 2007 15:21

Hani hayatınızda dönüm noktaları vardır. Hayatınızda ki bir noktadan sıkılıp ‘artık başka bir şey olmalı ve ben bu hayata karşı daha heyecanlı ve hevesli olmalıyım’ dediğiniz anlar. Birşeyler değişmelidir ve siz o andan sonra mutlu olacaksınızdır tekrar.
Bunlardan ilkini 18 yaşıma kadar ailemle aynı evde geçirip ardından üniversiteyi başka bir şehirde kazandığımı öğrenince hissetmiştim. İstesem de istemesem de beni başka bir hayat bekliyordu. Üniversitenin özellikle son sınıfında artık çalışma hayatına başlayacak olmamın ve para kazanacak olmamın tuhaf heyecanı basmıştı artık tüm bünyemi. Artık üniversiteye ait olmadığımı hissediyor bundan sonraki hayatın beni daha çok tatmin edeceğine inanıyordum(zannetmeyin ki üniversite hayatım sıkıcıydı, aksine çok ama çok mutluydum) Bu sanırım sadece zamanın getirisi olan bir şey. Bir zaman dilimi akıp geçiyor ve siz hayatınızda artık bir değişiklik olması gerektiğini düşünüyorsunuz. Şimdi bu anlattığım dönemlerin farklı bir türünü yaşıyorum. Okulumu bitirdim. İşimi buldum. Paramı kazandım. Şimdi yine sıkılır oldum. Çünkü hayatta ne eksiğim kaldı diye dönüp baktığımda aklıma düşen sadece evlenip, yuva kurmak oluyor. Size anlattığım bu süreçler arasındaki tüm geçişler inanın bana çok sakin, bir anda ve hızlıca oldu. Ve ben o bünyemde hissettiğim ‘bir şeyler değişmeli’ fikirlerini çok ta sıkıntı duymadan atlattım, geçtim. Hatta huzurluydu. Ama şuan ki süreç öyle değil.
Erkek milleti! Ha dedin mi evlenmiyor, yanaşmıyor. Bana tutupta sakın ‘ E sende yalnız yaşa, yaparsın, edersin’ demeyin, 4 sene okul + 3 sene bekar hayatı: yalnızlıktan sıkılma durumu! Yani ben değil bünyem istiyor değişimi. Vücut sıkılıyor, beyin sıkılıyor, tatmin olmuyor hayattan. Ve işte şimdi o sürece girdim. Malesef uzun ve meşakatli bir yol bu. Ama bildiğim tek bir şey var bu sefer ki süreç diğerlerinden çok ama çok sıkıcı ve uzun geçecek gibi…

sadakat

karzu | 25 April 2007 09:41

Kimse sadakat yeminleri etmesin

demiş sayın Tamer Karadağlı.Zannedersem herkesin kendisi gibi olduğunu sanıyor.İnsanın eşine sadık olması kadar doğal ne olabilir ki!Komik.İzleyicisine çizdiği imajı bence darmadağın etti.Geçtiğimiz haftalarda da Hüsnü Şenlendirici olayında yine üçüncü şahıslar tarafından dağılmış aile görüntüleri vardı.Çiftlerin arasına giren üçüncü şahısların rolü ise hep aynı, masumu oynuyorlar.Pes doğrusu!Peşpeşe yaşanan dağılan yuva haberleri bu aralar gündemi pek meşgul etmekde.Ne yazık ki iki yuvada da hayata henüz yeni başlayan minicik bebişler var.Benim anlayamadığım eşinizi bu durumlarla karşı karşıya bırakırken,onları insanların gözüne soka soka aldatırken,dünyaya yeni bir bebek getirmek niye?Onların suçu ne?

Sokaktaki çocuklarımız

kopanisti | 16 December 2006 10:07

Yazın iyi oluyordu çimlerin üzerinde denizin meltemini, ayın ışığını alarak uyumak da kışın fena üşütüyordu. Otelin önündeki havalandırma penceresi kaldırım dibindeydi ve çamaşırhanedeki kazanların buharı buradan dışarıya veriliyordu. Önünden geçerken bazen deterjanın acı, bazen de yumuşatıcının hoş kokusunu hissediliyordu. Soğuk kış geceleri uyumak ve üşümemek için ideal bir yerdi. Sıcak sıcak buhar önünde üşümeden sabahı etmek ama yine de sokağın gece tehlikesine karşı birbirlerine sarılarak uyuyorlardı.
Yağmurlu havalar haricinde her sabah işine yürüyerek giderdi, yolunun tam yarısıydı otelin önü ve oradan karşıya geçer deniz havasını alarak kordondan yürüyerek ulaşırdı iş yerine.
İşte yine orada uyuyordu çocuklar, yaz gelse de bu dertleri bitse diye düşündürken çocuklardan biri başını kaldırdı soğuk taştan ve yüzüne uykulu uykulu bakarak ”abi çok açız bize para versene gevrek alalım” dedi. Bir an durdu ”gevrek ama bali değil demi” dedi ”valla gevrek abi” dedi çocuk. Elini cebine attı, cebinde kaç parası olduğunu biliyordu, hepsini verirse akşam eve yine yürüyerek dönerdi, öğlen de yemek yemeyiverirdi ne olacak ki. Çocuk ayağa kalkmıştı çıkardı parayı ve çocuğa uzattı ”Al bakalım peynir ve yumurta da alın” diyerek 5 milyonu uzattı ve yürümeye devam etti. Çocuk önce inanamadı ardından bir çığlık atarak arladaşlarını sarsmaya başladı ” kalkın lan o abi 5 milyon verdi, yürüyün” dedi. Karşı kaldırıma geçmişti o esnada ve dönerek koşan çocukları seyretti. Çocukların köşede bekleyen gevrekçiye ulaştıklarını gördü, sevinçten zıpladıklarını gördü. ”Afiyet olsun” dedi içinden ve deniz kenarından yürümeye devam etti.