bildirgec.org

yörük hakkında tüm yazılar

NESLİHAN

teacher07 | 22 December 2009 09:20

Sandalyenin birini bir koltuğuna, birini öteki koltuğuna çekerek, üçüncüsünün de üstüne ayağını kıvırarak, altına alıp oturmuş, kasaba pazarına gelip gidenleri izliyordu Kasap Ali.Kasabalı kısaca Kasap diyor, kasaplıkla yakından uzaktan ilgisi yok. İri kehribar tespihini şakırdatarak çekerken, cebinden metal tabakasını çıkardı. Sigara dumanından sapsarı olan bıyıklarının altında görünmez olan dudaklarını kenarına bir sigara sıkıştırdı. Muhtar çakmağı dedikleri çakmağını şıkırdatarak bilmem kaç kere çaktıktan sonra sigarasını yakabildi. Kahveci Mevlüt, yanına ilişerek garsonlara seslendi.

Yörüklerde Müzik (Hoya)

teacher07 | 28 January 2009 09:32

Yörük kızlarının evlenince terk etmeleri beklenen bir ezgi çeşiti olarak bilinir “hoya”. Yaylalarda, dağ başlarında radyo ve televizyon bulunmadığı, yörüklerin yerleşik yaşama geçmediği zamanlardan kalma bir çeşit türküdür. “Hada”. “boğaz çekme”, “boğaz havası”, “boğaz çalma”, “hollu” gibi adlarla bilinir yörelerde. Bütün yörük boylarında görülmesine karşılık, Güney Anadolu, Toroslar’da yaşayan yörüklerde daha yaygındır. Yerleşik yaşama geçilmesiyle söyleyenlerde kaybolmaktadır. Eğlence amaçlı bir çeşit atışma da denebilir “hoya”ya. Karşılıklı dalga geçercesine eğlenme, erkek ve kızların karşılıklı birbirlerini denedikleri, müzikli bir söz oyunu olarak da görülebilir.

Çocuk sesine daha uygun olduğu için, küçükler arasında yaygındır. Gırtlağa konan parmaklarla ses çeşitlendirlerek söylenir. Temelde kaval sesinin taklit edilmesine yöneliktir. Kavalın o büyüleyici sesini “hoya”da işitebiliriz. Yörük kızları da erkekler gibi hayvanlrıyla iç içedir. Çobanlık gerçek yaşam biçimi olduğundan, yörük kız çobanı da görmek mümkündür. Kaval çalan erkek çoban, kavalıyla düşüncelerini iletebilir. Kavalla kız çobana laf atarak, onun fikrini sorabilir. Kız çoban da hoya ile düşüncelerini söyler karşı yamaçtan bu yamaca. Gönlünün kız çobanda olmasını kavalıyla ileten erkek çobana, kız çobanın gönlü yoksa şöyle diyebilir:

KUTNU…

akoni | 20 November 2008 14:18

Kumaşın çeşitli boyalara batırılıp kendine özgü renk ve desenler verilmesiyle yapılan bir dokuma türünden söz etmek istiyorum. Geçmişi çok eskilere dayanan bir dokuma türüdür kutnu Osmanlı padişahlarının giysilerinin hazırlandığı, görkem, zarafet, estetik ifade eder, sentetik içermediği için son derece sağlıklıdır.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun eski çarşılarına uğrarsanız, kumaşçılar bölümünde ipekler, satenler, atlaslar, kadifeler arasından bir gökkuşağı gibi kendini gösterir kutnu. Ceketlerde, yemenilerde, feslerde, çantalarda, terliklerde, folklor giysilerinde kullanılan kutnunun tarihi bir değeri vardır.

Yokluğun Resmini Yapabilir Misiniz?

hakem78 | 17 June 2008 09:54

Henüz 10 yaşlarında, ilkokul 5. sınıf öğrencisiydim. İki odalı, dedemden kalma, ahşap merdivenli bir evimiz vardı. Tuvalet ve banyosu dışarıdaydı. Bir de çardağı vardı. Yazın, yaşadığımız yer olan Alanya; bilirsiniz aşırı sıcak olur. Ama çardakta oturması, hoş sohbetleri, akşamları serin serin uyuması güzel olurdu.Evimizin akarsuyu yoktu. Duş kelimesinin anlamını, yatılı okula gidince öğrenmiştim. Evimize yakınlarda bir çeşme vardı. Ablamlar ve kardeşimle oradan bidonlarla su taşırdık evimize. Yemekte, içmekte ve temizlikte kullanırdık bu suyu. Çamaşırlar dere kenarına kurulan sıcak su kazanlarında ve taşların üzerlerinde yıkanırdı. Kül ile beyaz çamaşırlar kaynatılır hem bembeyaz olur hem de yumuşacık bir hal alırdı. Yemeklerimiz odun ateşinde, etrafı balçıkla sıvanmış siyah tencerelerde pişerdi. Ocak mı? O da ne? Anneme sorsanız böyle bir cevap verir ya da ateş yaktığı yeri gösterirdi.

YÖRÜKLER

teacher07 | 27 May 2008 10:48

Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ve hayvanlarla göçebe olarak yaşayan Türklerdir. Yörüklerin yaşam tarzında hayvanlar büyük yer tutar. Uzun zaman yerleşik hayata geçmemiş, yazın yaylalara, kışın ılık sahillere göçmüşlerdir. Evleri keçi kılından yaptıkları kara çadırdır. Orta Asya’dan gelip erken yerleşik düzene geçenlere Türkmen denmiştir. Anadolu’nun hemen her yerinde bulunmalarına karşılık; Osmanlı Devleti’nin kuruluş yeri olan Bilecik-Söğüt, Ege bölgesi ve Akdeniz Toroslar’da yoğun yaşamışlardır. Zamanımızda yerleşik olmayan Yörükler yok denecek kadar azdır. Kara keçili yörükleri, kızıl keçili yörükleri, tekeli yörükleri gibi bir çok isim almışlardır. Obalar halinde oradan oraya göçmüşlerdir. Kültürlerini uzun süre korumuşlardır. Yabancıdan kız alamamış, yabancıya kız vermemişlerdir. Zamanımızda bu da değişmiş, çevreyle kaynaşmışlardır.

İNŞAATTAN KAVAL SESİ GELİYORDU

teacher07 | 26 March 2008 23:34

Şaşırdı, duyduğuna inanamadı.Yorgun muydu,hayal mi görüyordu,rüyada mıydı yoKSA…İnşaattan kaval sesi geliyordu…On ikisindeydi daha.Babası pazardan getir-
mişti.Yepyeni,gıcır gıcır. Ne güzel parlıyordu cilası.Soktu kavalı beline,ağılın kapısını açtı. Çoban sopasıyla hafif hafif sırtlarına dokunarak saydı çıkan keçileri.Akşam döndüğünde de sayacaktı aynı.Yoksa bilemezdi eksikleri,yitikleri.

Çanakkale Savaşları Hikaye Yarışması

NLPMaster | 19 March 2008 11:42

Çanakkale Zaferini andığımız bugünlerde özellikle yazanların dikkatini çekebilecek bir yarışmavar.

Çanakkale Savaşları isimli yarışmada hikayeler yarışıyor.

Yarımada Yayınlarıtarafından düzenlenen ve Mart 2008 sonuna kadar katılım serbest.
Yarışmanın ödül töreni nisanda yapılacakmış.

Yarışmanın haberolmuş hali de burada