bildirgec.org

yokluk hakkında tüm yazılar

susuzluğunu dinle!

| 10 August 2007 14:22

O kadar alıştık, o kadar kanıksadık ki,
her şeyin mükemmel olmaına…
Unuttuk, bir an nefes alabilmemiz için
Binlerce muhteşem sistemin uyum içinde,
mucizevi bir ahenkle işlemesine.

Ne zaman ki bir deprem, bir göktaşı, bir sel,
bir yanardağ patlaması oldu;
o zaman şaşırmaya, afallamaya başladık.
Herşeyin yolunda gitmesine şaşırmayan biz!

***

Bir susuzluk sıkıntısı çöktü ki üzerimize,
ana haber bültenleri
şaşkın şaşkın tükenen barajları gösteriyor.

Niye şaşırıyoruz ki?
Kainatı düzenleyen, koruyan bir güç,
bir varlık mı var sanki! (?)
Herşey basit bir rastlantının sonucu değil mi?

ilk “orospu”yu tanımak!!!…

koza 68 | 22 May 2007 17:35

Yıllar önce İzmir ,efes otelde mesleki bir sempozyuma katılmıştık…Organizasyon komitesi her şeyi öylesine mükemmel düşünmüş, zamanlamayı öylesine iyi ayarlamıştı ki, sıkıcı saatler katılımcılar için eğlenceye dönüşmüştü… toplantılar, fuar dönemine rastladığından , otel sanatçıların akınına uğramıştı…Ben ,şirketi temsilen satış müdürü arkadaşımla katılmıştım…Oda paylaşmak en sevmediğim şeylerden biridir, bitişik odalarda kalıyoruz iş arkadaşımla…
Akşam yemeğinden sonra odalarımıza çekildik, balkondan havuzbaşındaki eğlenceleri seyretmek niyetindeyim…
kapıdan gelen sese koştum…

Borderline Kişilik Bozukluğu

redorack | 28 March 2007 10:52

Baktım pek de ayrıntılı olarak anlatılmamış… Nedir Borderline -sınırda- kişilik bozukluğu, insan hayatını ne kadar etkiler…

Önce kısa bir tanım… Sürekli terk edilme korkusuyla yaşamak, bu var olmayan terk edilme durumuyla başa çıkmak için aşırı çaba sarf etmek ana tanımını oluşturabilir . Grileri yoktur. İnsanları, olayları iyi veya kötü olarak tanımlarlar. Kişileri oldukları gibi kabul etmeleri zordur. Kendi zihinlerinde yarattıkları tahta oturtup, diledikleri zaman darbe yapabilirler. Bu darbenin altında yatan çoğunlukla terk edilme korkusudur ki bu korku zaten borderline’ın temelini oluşturur.

şizofren

cilekreceli | 10 December 2006 21:07

mevsim ayaza varıyor ben yürüdükçe
beklediğim ne kaldı ki son giden otobüsten sonra
mektuplar,rakı şişeleri,
başlanmış ama sonu gelmemiş oyunlar,
bomboş duran kağıtlardan başka
geride ne kaldı ki,
damarlarında kan dolaşımı olduğu düşünülen bir beden
yani ben.
Gökyüzünün kekeme damlalarında,
bir kelebeğin ışığa vardığı
kozadan çıktığı anda bir tırtıl
ay büyüyüp yüzüne yansıyor senin
üşüyorum!
anlatamam sana bir hüzne teslim olmanın acısını
ve geçip gidiyor zaman öylece
günler silikleşiyor
ben yitiyorum saniyelerce
denize varıyorum sonra
bir dalga çarpıyor yüzüme,
dizlerim titriyor
gün bitiyor ortalık kan kırmızı
bir dalga daha ve bir tane daha
bırakıp kendimi geliyorum sana…
ölüm içindeyim işte
daha ne duruyorsun vur yüreğimdeki o çocuğu
soluk soluğa seviştiğimiz o gecelerin hasretiyle vur
sevişmek dediysem…
bakışlarıyla da sevişir insan…!
ölüm vur beni

Can-sız-

plumprune | 27 April 2003 01:23

Yavaş yavaş merdivenlerden çıktı, kararsız kalmış isyankar basamaklar arasında hiç bitmeyen bir tartışma söz konusuydu:

“aşağı mı iniyoruz, yukarı mı çıkıyoruz?”

En alt basamak ve onun takipçileri aşağı indiklerini, ulaşılacak en yüce mertebenin en alt basamak olduğunu iddia ederken, en üstteki ise göğe doğru ilerlemesinin onu yücelttiğini söylüyordu. En alt basamak ısrar etti:
“Hayır, ben olmazsam sen düşersin, demek ki temelin benim; ben, sen olmasan da ayakta kalabilirim.”

En üst basamak:
“Sen olmak kolay, yere en yakın olansın, önemli olan ben olmak, senin göremediklerini ben görebilmekteyim, beni yok etmek elinde olmadığına göre, boşuna kaderine direnme.”