Yavaş yavaş merdivenlerden çıktı, kararsız kalmış isyankar basamaklar arasında hiç bitmeyen bir tartışma söz konusuydu:“aşağı mı iniyoruz, yukarı mı çıkıyoruz?”
En alt basamak ve onun takipçileri aşağı indiklerini, ulaşılacak en yüce mertebenin en alt basamak olduğunu iddia ederken, en üstteki ise göğe doğru ilerlemesinin onu yücelttiğini söylüyordu. En alt basamak ısrar etti:“Hayır, ben olmazsam sen düşersin, demek ki temelin benim; ben, sen olmasan da ayakta kalabilirim.”En üst basamak:“Sen olmak kolay, yere en yakın olansın, önemli olan ben olmak, senin göremediklerini ben görebilmekteyim, beni yok etmek elinde olmadığına göre, boşuna kaderine direnme.”Ara basamaklar da yakınlık derecelerine göre ya alt basamağın, ya da üst basamağın yanında yer alıyorlardı, ortadaki gıcırdayan basamak:“Susun” dedi,“Tüm hallerin en yücesi benim, dengedeyim”Genç kadın bu dinmeyen tartışmadan sıkılmıştı, bir iki kez müdahale etmeye çalışmış, işin içinden çıkamamıştı, her seferinde şu kelimeleri söylemeye karar verdi:“Siz benim için varsınız, ben yukarı çıkma ihtiyacı duymasam olmazdınız; susun, ben tüm hallerin en yücesiyim.”İlk duyduklarında basamaklar şaşırmışlardı, bir süre sessizlikten sonra tekrar başlamışlar, ve ona:“En yüce isen, bize neden ihtiyacın var? Kanatlanıp uçsan da bize ihtiyaç duymadığını kanıtlasan?”Kadın sıkıntısını dile getirip, yoluna devam etti, günde kaç kere bu basamakları kullanıyordu ki? Ama artık kafası şişmişti, evdeki basamaklar böyle inatçı değildi, bir bütün olduklarına, bir amaca hizmet ettiklerine inanıyordu. Hep inşaat hatasıydı tüm bunlar, bu binaya yapana bir küfür savurduktan sonra tuvaletin kapısını araladı. Aşağıdan yükselen bangır bangır müzik, ucuz kahkahalar ve içki kokusu midesini bulandırmıştı yine, şu tuvalet kaçabileceği tek yerdi, oraya ulaşmak için de şu lanet uyumsuz basamakları kullanması gerekiyordu. Derin nefes aldı, aldığına pişman oldu, ciğerlerine sindi ucuz parfüm kokusu, isyan etti ciğerleri, kız özür diledi. Aynada saçlarına baktı, hepsi kendi doğrultusunda ilerlemek istiyor gibiydi, her Allah’ın günü isyanı bastırmak için çeşitli jeller kullanmak zorunda mıydı sanki? Bir kere de söz dinleseler, kendi kendilerine şekillenseler olmaz mıydı? İç geçirdi genç kadın, hayat ne kadar çok savaş içermekteydi… Aynada gördüğü görüntüsünden memnun değildi, ama güzeldi; bu aynaya yansımaması gerekecek kadar güzel. Hemen çıkıp gitmek istedi, uzaklaşmak, koşmak, bir daha dönmemek. Olası değildi… Kırmızı ruju dudaklarında gezdirdikten sonra lanetler okuyarak merdivenlere yöneldi, bir kere sessiz olsaydı şu merdivenler, bir kerecik. Basamaklar arası tartışmanın içine daldı, üstünlüğünü dile getirdi, cevabını aldı, yere indi. Yüksek ökçelerinden şikayet etmeyen tek zemin evinin zeminiydi. Gıdıklandığını söylerdi, oysa bu zemin onu kaç kere düşürmeye çalışmıştı. Alkolün etkisi olduğunu iddia etmişti yüzsüz yer, genç kızın yüzü ona kapaklanınca, o hiçbir şey yapmamıştı. Bara yöneldi her zaman olduğu gibi:“Bir bloody mary”“Biliyor musunuz bayan, domates suyu cilde iyi gelirmiş, sizin cildinizden de belli”Hay serseri, iki dakika nefes aldırın bari! Şimdi dön de şu ucube herifle sohbet et, onun sana içki ısmarlamasını bekle, hesaba itiraz edince korumaları çağır, hatta daha da olmadı polise kadar uzat şu salak domates muhabbetini. Tarladaki masum domatesin onu nasıl iğrençliklerle karşılaştırabileceğinden haberi yok adamın besbelli.
“Hmmm, haklısınız; neden bloody mary içiyorum sanıyorsunuz”Şu sözde baştan çıkarıcı gülüşüm yok mu? Ütülenip, askıya asılmış üniforma gibi. Nasıl da gözleri parladı ara sokak beyinin, gülüşümden cesaretlendi. E be salak, buraya geldiğinde sana yüz vermeyecek kadın çıkabilir korkusu da nereden peydahlandı kafanda, bizim işimiz size sırıtmak, mastürbasyon kuklalarıyız biz, egonuz için, bilmiyor musun ki gecenin sonunda o egon yerlerde sürünecek? Bilse de bilmese de burada işte, bana neyse?
“Dilerseniz bu benden olsun.”“Hay hay, siz de alın ki, cildinizin tedavisine başlayalım hemen.”“Hep bu barda mısınız?”Barmış, pavyon demeye dilin varmıyor mu? Tabii, bar, yani ben senin cazibene kapıldım, o yüzden seninle sohbet ediyorum, hatta belki de sana aşık olurum. Takılmak, asılmak, bulunmak, hapsolmak…
“Evet, seviyorum buradaki atmosferi. Kırmızı tonları bana hep cazip gelmiştir, neden bilmem… Tanıyorum da personeli, çok içince bana sahip çıkıyorlar.”Şu kırmızı muhabbeti adam iyice kafayı bulunca hiç şaşmaz, yatak odasına kayardı.-Kırmızı demiştiniz?-Evet.-Diyorum ki o zaman ateşlisiniz.-Doğrudur.-Bana gitsek, sizin için kırmızı ışık yakarım.-Teşekkür ederim, almayayım.-Kaç para istiyorsun?-Ben satılık değilim.-E bunca içkiyi sana barda oturmak için mi ısmarladım? Yürü benimle geleceksin!İşte bu konuşmanın sonunda korumalar olaya el atar, müşteri hesaba karşı çıkar, ya kuzu kuzu öder, yada karakolda gözünü açar. Aslında ‘bu işin pazarlığını yapan kızlardan değilim’ demek değil kızın amacı. O müşteri seçer, herkesle eve gitmez. Bu pavyonun en pahalısıdır, onunla olmak şereftir, beyler birbirine hava atar, onu elde edene kadar pavyona para akıtırlar. Patroniçe onu hep bu yüzden kollar, eve yalnız gittiği geceler onun yanına bir adamını verir, sağlığına değer verir.Gecenin sonuna gelmedik daha, durun. Bu gece yeni başladı…“Ben izninizi istesem, eve geç kalmayayım, kedim aç”Nasıl? Adam sadece bana içki mi ısmarlamak istedi? Yok canım, ağırdan satıp kıymetli olmaya çalışıyor. Bırakayım gitsin, gidebilirse…
“Buyrun, sizi tutmuş olmayayım, kediler aç kalmamalı.”“Teşekkürler, iyi geceler”Adam çıktı gitti, komedi. Bu gece garip bir şeyler olacak ama, bekleyip görmeli…
“Mehmet, bana bir içki daha hazırlasana, sert olsun”Bardaklar dile gelmeden bardan uzaklaşmalı, bir masaya oturmalı. Masanın muhabbeti çekiliyor hiç olmazsa, bardaklar saçmalıyor. Şeffafsın işte arkadaşım, içini görüyorum, salladığın yalanlar işe yaramıyor.
En köşedeki masaya yöneldi, yer hafif sallanıp onu şaşırtmaya çalışsa da artık dengede kalmayı öğrenmişti. Masaya çöktü, gece keşke hemen sona erseydi…“Bak yine geldi tek başına”“Evet, bir de üzerime oturdu, ondan daha neşeli kızlar var bu pavyonda, gelip bizi buluyor nedense, hep de kavgayla son buluyor. Geçen gece az daha kırılıyordum adam beni savurduğunda.”“Ben cüssemden kurtarıyorum, üzerimde bardak filan kırıyorlar ama pek de acı vermiyor.”Kadın:“Sussanıza iki dakika, sizin yüzünüzden kafa dinleyemiyorum.”“Ukala şey, şu çiğ sesli sözde şarkıcıyı mı dinleyeceksin sanki?”“Bizi dinlese herkes, kulaklarının pası açılır.”Kadın:“Bakın beyler, ben bu köşeyi seviyorum, benden memnun değilseniz, ortalara bir yerlere yerleşin ama lütfen kafamı şişirmeyin!”“Kaç kere söyledik Mustafa’ya, dinlemiyor. İsyan çıkarmış, herkes yerine alışmış.”“Aman boş ver, orda da tepene filan çıkıp dans ediyorlar, bu en azından ukala”Kadın:“Of, sıktınız yine beni, ben kalkıyorum.”“Sanki kalkma diyeceğiz”“Güle güle”Bu gece nasıl bitecek? Eve erken mi gitsem ne? Şu giren adam tanıdık mı? Tatlı bir gülümsemesi var, nasılsa yanıma gelir. Bara geçeyim.
“Bayan?”“Buyrun”“Sizi tanıyor muyum?”“Sanmıyorum, buraya daha önce geldiniz mi?”“Aslında bu ilk ama sizi tanıdığımı düşünüyorum.”“Enteresan; belki başka bir yerden hatırlıyorsunuzdur, olamaz mı?”“Belki de”“Size bir içki ısmarlayabilir miyim? Bloody mary?”“Evet, en sevdiğim kokteyldir.”“Bakın dedim size, sanki sizi tanıyorum ben”“Bu barda pek çok kadın bloody mary içer”“Belki de ben kadere inanmak istiyorum”Buyrun, bir felsefe adamı ile baş başayız. Aslında etkileyici bir tarzı var. Bu bataklığa nereden düştü ki?
Bardaklar mırıldanmaya başladı ansızın:“Etkiledi bizim hanımefendiyi”“E ben hep diyorum, azıcık esrarengiz konuşulunca bu kadınların hepsi kıvamını bulur.”Şu lanet bardaklar kafamı kurcalamasa, adamın yanında da susun diyemiyorum ki. Bu adamla eve mi gitsem? Neden olmasın, belki daha rahat konuşuruz.
“Affedersiniz, ben bardaki gürültüden rahatsız oldum, sizi kırmak istemem ama eve gitmek niyetindeyim.”“Ben bırakayım, arabam dışarıda”Para pazarlığına nasıl gireceğim ben bu adamla? Hay Allah, bedavaya iş yapmaktan da hoşlanmam ama, bakarız.
“Aslında çok memnun olurum, teşekkür ederim”“Buyrun o zaman.”Gayet şık ve temiz bir araba, bu adamın bu batakhanede işi ne olabilir ki? Neyse, fazla soru sormadan eve gidelim önce, anlaşılır neymiş neciymiş nasılsa.
“Kaç yaşındasınız?”Kadın:“34”“Daha genç gösteriyorsunuz.”“Teşekkür ederim, ya siz?”“38”“Oldukça gençsiniz.”“Pek sayılmaz, ama öyle olsun.”“Bu bara neden geldiniz?”“Bilmiyorum, kader dedim ya, bir şey sanki beni içeri davet etti.”“Ya o şey ben değilsem, barı terk ettik benim yüzümden.”“Bence sizsiniz, çünkü size yaklaştıkça, davetin sizden geldiğini anladım”“Garip…”Yol boyunca, yol tarifi dışında hiç konuşmadılar. Evin önüne aracı park etti 38 yaşında, kadına göre genç olup, aslında genç olmadığını iddia eden adam.“Yukarı gelip kahve içmek ister misiniz?”“Siz orospu musunuz?”“Evet.”“Ücretiniz nedir? Ödememe izin verirseniz gelirim.”“Buyrun, işime gelir.”İlk defa bu kadar kibar bir satış olmuştu sanırım; enteresan adam, ne olacak bakalım bu işin sonu.
Kadının eve gelmesine sevinen merdivenler neşe ile şarkı söylemeye başladılar, onu bu kadar erken beklemiyorlardı. Yanındaki adam da fena değildi, kapı mutluluktan altına kaçırdı, kirişleri gıcırdadı. Yer kesik kesik kahkahalar atmaya başladı, yüksek ökçeli hanımları eve erken buyurmuştu. Bardakların şıngırtıları misafirin bile dikkatini çekmişti üstelik, şaşkın bakışlarla bakındı.“Kamyon geçince hafif sarsılır benim dairem, seviyorum burayı, taşınamam yıkılmadıkça.”“Evet şirin bir ev, sizin ruhunuzu taşıyor sanki.”“Teşekkür ederim, ben de arada bir sallanırım, doğrudur.”Gülümsedi genç adam ve evi incelemeye koyuldu, bir orospunun evi için fazla sevecendi, hatta çok fazla. Kadını tanımıyordu aslında, namını duymuştu. Merak ediyordu nasıl bir kadın, demek buydu. Aristokrat orospuya çıkmıştı kadının adı, kibar konuşulmalıymış onunla, herkese vermezmiş. E adam da herkes değildi zaten, kadını hak edebilirdi; komik, aslında çoktan hak etmişti. Kadın elinde içki ile içeri girdiğinde bu kadında onu çeken şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Garip bir havası vardı kadının, sanki bu dünyadan değildi; küfür kullanmıyordu, oysa şu pavyon tayfası ile adam akıllı konuşmak olası değildi. Adam küfrü severdi, belki kadın ilk tanışmada kullanmamayı tercih edenlerdendi. Kadının elinden içkiyi alırken gözü kitaplığa takıldı, garip bir havası vardı kitaplığın, sanki tüm kitapların yeri belliydi, bir sıralama yada düzen söz konusu değildi, insan istese de karıştıramazdı kitapların yerlerini, bıraktığında kitaplar kendi yerlerini bulacak gibi.“Okumayı seviyorsunuz sanırım.”“Evet, evde yapılacak başka ne var ki?”“Yani çaresizlikten mi? Alternatifiniz olsa, okumaz mısınız?”“Bu kadar detaycı olmayın, elbette sevdiğim için okuyorum, amacım konuyu uzatmak değildi.”“Anlıyorum. Size bir şey sorsam, cevap vermeme özgürlüğüne sahipsiniz.”“Rica ederim, buyurun; sorunuza göre vereceğim cevabın gerçekliği şekillenir.”“Neden?”“Ne neden?”“Nedenin nedeni?”“Sebep?”“Evet.”“Yok bir sebebi.”“Anlıyorum.”“Anlamıyorsunuz.”“Anladığım şeyin ne olduğunu nereden biliyorsunuz?”“Bilmiyorum, tahmini sonucunuz üzerine yorum yapıyorum.”“Tahmininiz?”“Sonucunuz?”Bu adamla sevişmek bu kadar çetrefilli olacaksa çifte tarife uygulamak gerek, iki saat orgazmımı sorgular, bu numara da yutmaz. En iyisi konuyu kapatmak.
“Neyse… Soruları geçelim, asla dönelim.”“Ne kadar?”“500 $”“Dolarla çalışmanız enteresan, vücudunuz değer kaybetmesin diye mi?”“Vücudum eskimeden banka hesabımı doldurmak amacım.”“Anladım.”“Yatak odası bu tarafta, buyurun.”Kadının yatak odası sevindi birden, geliyorlardı… Hemen en albenili halini takındı eşyalar, tütsüler yandı, mumlar odayı aydınlattı. Seviyorlardı sahiplerini, zevkli kadındı; hem değerlerini biliyor, hem de onlara da unutulmaz anlar yaşatıyordu. Yatak en şanslısıydı aralarında, kadını hissediyor, ona dokunuyor, o başkasının kollarında bile olsa asıl onun kollarına teslim oluyordu, konukları gittikten sonra bile kadın onun kollarında uykuya dalıyor, onun yumuşaklığında kayboluyordu. Yatak kadını paylaşmak istemese de, ona duyduğu hayranlık ve sevgi, müdahale etmesini engelliyordu. Kendisine acele ile çeki düzen verdi, bu sefer gelen belli ki kallavi birisiydi, evin atmosferi sanki farklı şekillenmişti. Müzik seti müziğini kendisi seçti, çok özel anlar için seçilmiş nadirlerden biriydi. Kadın ve erkek içeri girdiğinde yatağı bir kıskançlık kapladı, bu seferki diğerlerinden öte, oldukça etkileyiciydi.“İşiniz ne?”“Mühendisim.”“Parayla neden seks yapma ihtiyacı duyuyorsunuz?”“Duymuyorum, dedim ya garip bir şey çekti beni oraya.”“Ben?”“Evet, siz.”“O zaman buyurun, bakalım hisleriniz sizi bana niye yönlendirmiş?”“Sadece seks?”“Her şeyin temeli değil mi?”“Belki…”Kadın ve erkeğin arasındaki elektrik bütün evi heyecanlandırdı, ev kulak kesildi, dinledi, kıskandı, iç geçirdi. Her geçen dakika büyüyen bir aşk söz konusuydu sanki; ev sarsılmaya, eşyalar yerlerinden oynamaya başladı.“Bu herif fazla oluyor.” dedi makyaj masası, mumlar aniden söndü.“Seni seviyorum”dedi genç adam, eşyalara inat.“Sanırım ben de”dedi kadın.Bir uğultu yükseldi evden, bu ilkti. Kadın sevemezdi, sevmemeliydi! Kadın evin isyanını anlayamayacak kadar kendini kaybetmiş, adama kendini teslim etmiş, adeta yataktan ayrılmış, göğe yükselmişti. Yatak bu acıya dayanamadı, kadın onu terk etmemeli, hep onun kollarında huzur bulmalı, kendini asla başkasına teslim etmemeliydi! Hiddetle sıçradı yatak, kadın ve adam sersemledi. Yatak o anda onları içine gömebilir, sonsuza kadar onları yok edebilirdi ama kadın yaşamalı, onun olmalı! Yatağın isyanına ayak uyduran eşyalar hareketlendi, hepsi adama yönlendi. Hala durumun farkında olmayan aşıklar her şeyden habersiz sevgi sözleri ile kenetlendi, sevişti…Önce biblolar adamın kafasına çarpıp parçalandı, ne olduğunu anlayamayan çift ayaklandı; bütün eşyalar adama doğru büyük bir hırsla ilerlerken kadın inledi, evinin ona duyduğu aşkı göz ardı etmenin cezasıydı bu, çaresiz boyun eğdi. Yataktan fırlayıp salona koşan adam salondaki kitapların ve bardakların saldırısı ile sarsıldı, altına girdiği sehpanın üzerine kapandığını fark edince, kapana sıkışmış bir fare kadar aciz olduğunu anladı. Kadın sakin adımlarla salona ilerlemiş, hüzünlü gözlerle olan biteni izlemekteydi. Adam yardım dilenen bakışları ile kadına seslendi:“Lütfen…”“Üzgünüm, yapabileceğim bir şey yok… Seni seviyorum ama onlar da beni.”Kadının kayıtsızlığından cesaret alan zemin genişledi, adamın muntazam vücudunu içine çekti ve kapandı. Adam yok oldu, adeta oraya hiç gelmemişti… Kırılan parçalar birleşti, daralan duvarlar genişledi, eşyalar yerlerine dönüp neşeli bir şarkı söyledi. Adam bu eve gelmiş miydi? Kadın dahi hatırlayamadı, yatağına döndü, yumuşak yastıklara kafasını gömüp hafif ağladı. Hiçbir şeyi sorgulamadı, yatak onu teselli etti, müzik seti ninni söyledi, taban iyi uykular diledi. Kadın uykuya daldı, belki de hepsi bir rüyaydı, adam hiç var olmadı…
yorumlar
…okuduğum en başarılı yazılardan biri.. mükemmel bir hayal gücü…
pek okuyamam ya sıkar ya da vakit yoktur. güzel bir hikaye. aklımdan bazı şeyler geçti okurken. Ursula k Le Guin’in mülksüzlerinde geçen; “Bütün duvarlar gibi iki yüzlüydü, kimin içeride, kimin dışarıda olduğu duvarın hangi tarafından baktığına bağlıydı” paragarfını düşündürdü bana basamakların tartışması. Son kısımdaki eşyaların mücadelesi de Son Durak filmini getirdi aklıma. Bir de izmarit geldi aklıma onu da günlüğüme gireceğim birazdan.
boris vian:’hızlı yaşa,genç öl’ kuşağının james dean ile birlikte en önemli temsilcilerinden biri.
etkilenmen çok normal.ve çok da olumlu etkilemiş seni o güsel insan.kutlarım.
…ilkin bir liseli gencin sarhoşluk anıları olabileceğinden korktum ama yersizmiş. Manidâr. Ellerine sağlık.
Güzel bir kurgu, okudukça keyfim yerine, Boris Vian’ın “günlerin köpüğü” adlı güzel aşk romanı da aklıma geldi. aman hemen gidip tesisatı kontrol edeyim bu akşam canım balık çekiyor…
bu arada umarım adamımızın parası açıkta kalmıştır, güzel bir duvar saati almak gerekiyor zamanı haber verecek.
Anı yoktur. anıların kendisinden kaynaklanan, bir başka kişilikte yaşamış, bir başka hayat vardır. Gerçek zaman, eşit saatlere bölünmüş mekanik bir yapı değildir Tüm bunların sonunda burnunuza gelen şey, “katmerli papatyaların” ateşte yanan kalplerinin kokusu olacaktır, departmanından, ahkâm.
ben de bir kere travestilerin pazarlığına kulak misafiri olmuştum, ikiyüz dolar mı ne diyorlardı, ben biraz bol keseden salladım sanırım; boş ver, adam kabul etti ya. 😉
Sarkac, adamı çıplak öldürdük, cüzdan açıkta. 🙂
Down, hangi kitabın arkasındaydı o?
Ahkamlar için de teşekkürler ayrıca…
departmanından olmalı
gecede 200$ mı?
vergi falan da yok.. pazarlamacı gerekiyor mu? yani tek çalışsam? giderleri falan ne kadar tutar acaba?
Ya transfer masrafı? ne kadar sürede çıkar acaba?
Kankalık gibi düşünülmesin diye ahkam girmeyecektim ama hakkaten güzel yazmışsın, içindeki o küçük alıntı olmasa bi yerden arakladığını falan düşünecektim yazıyı 🙂
“Dolarla çalışmanız enteresan, vücudunuz değer kaybetmesin diye mi” isimli espriye çok güldüm.
hikayeme katkılarınızdan dolayı size teşekkür ederim; nitekim arakladığım yazının arasına sokuşturuverdim alıntıyı, aman kimse duymasın!
Ben de:
“Neden?”
“Ne neden?”
“Nedenin nedeni?”
“Sebep?”
diyaloguna çok gülmüştüm, hala gülmekteyim. 🙂
Fikşın modasının İzmir işi malbeze çizgilerle süslü kreasyonlarını çok beğendim.
Siz Vian’dan diil, Martin Mister’den etkilenmişiniz plum hanımcım. Entel katil fahişenin yeni maceralarını heyecanla bekliyoruz. Tabii günlük bölümüne lütfen.
moderasyondan çıktığına göre, puanların topunu ben vermiş olamam herhalde. Günlük olsaymış bu dersiniz, fikrinizi beyan edersiniz. Hayret beğendiniz, ama laf sokmadan da edemediniz. Teşekkür ederim, yeni bölümleri ile moderasyonu rahatsız ederim.
…malbeze ne demektir?
sahip olduğun şeyler sana sahip olmuşlar … T.D.
bunlar daha da abartmışlar
ayrıyetten vay be
malbeze; “kelime haznem tükendi, artık uydurmaya başladım” demektir.
malbeze fransızcada kötü becerilmiş kadın anlamında kullanılır…
Malbeze/Malbaisee
Doktor jargonunda ‘KSKS Sendromu’ olarak da bilinir. Yani Kötü S..ilen Kadın Sendromu. Bi de son olarak KSPS Sendromu çıktı. P’nin açılımı için bi önceki ahkama bakıyoruz.
Yani psycho’nun (sayko) P’si
Senin bi sonraki versiyonun ne zaman cikacak? BABY800 mesela… Ya da bug’lari temizle de artik BABY701 falan ol… Bi de sen tek cocuk musun? Yok kesin oyle galiba…
pardon! “Kelime haznem tükendi, artık sözlükten arıyorum” demekmiş.
hikayemdeki kadın kötü becerilmiş, iyi becerilse adamı öldürmezdi sanırım sayın baby, iyi becerebileceğini iddia edenler buyursun derim ben. Size pek çok kadın beni kötü becerdiniz dedi sanırım, “malbeze”nin anlamını Fransızca da bile bu kadar iyi bildiğinize göre, uluslararası bir başarısızlık söz konusu olsa gerek. Terbiyeli falan da değilim, üstelerseniz cinsel hayatınızı daha da fazla aşağılayabilirim.
Hiç zahmete gerek yok. Halihazirda engin birikimi ile biryandan site ahalisini güldürüp öte yandan cinsel doyumunu parmak uçlarındaki klavyeye borçlu olan birisine yapmayınız böyle şeyler. Kendi dünyasında nicklerden yarattığı karakterlerle, ahkamlar vasıtasıyla vuku bulan fantaziler fazlasıyla mutlu etmektedir kendisini. Sizin fazla bir çaba göstermenize gerek bırakmamaktadır.
baby beyin laf koyup susturduğu kişi olma oskarının onurunu kimseye bırakma niyetinde değilim.
baby bey en basit tabiriyle bir kaybedendir. düşünsenize o kadar kültürlü(!) ol sonra da gel burada iki hatun bir sayko ile başedeme. huh. gerçi dostları (ki gerçekten şaşırtıcı dostları olması) onun değerini ve laf sokma yeteneğini bildiklerinden, harcanmaması için gerektiğinde müdahale ediyorlar. bir nevi kahveden adam toplama sendromu.
ama gittikçe ağzını bozması garip tabii.
Yakıştıramadım kesinlikle size, ne demek o “bir sayko iki hatun?”
baby bey en basit tabiriyle bir kaybedendir. düşünsenize o kadar kültürlü(!) ol sonra da gel burada iki hatun bir sayko ile başedeme.
şiddetle kınıyorum! Baby beyi değil sizi harcayasım geldi, en azından baby beyin kadın düşmanı olduğunu biliyorduk, siz sinsi çıktınız. Cık cık cık…
benim de alınmam gerekiyor mu? 🙂
“bir sayko”, ahahahah, yakışıklı olmuş mu dersiniz sn sayko?
Bu beybi benim de aklımı gitgide aşağılara çekmeye başladı korkarım…
“bir sayko” deyince aklıma; “bir de saymadan…” diye geliverdi. Pardon… Normalde aklıma böyle lastiklemeler gelmez.
Körle yatan şaşı kalkarmış, üzüm üzüme baka baka kararırmış, falan galiba…
yine mikrop saciyo!
İzmir’in gülleriyle, böcü bülent’ten kurulu BBG evi ekibi, yine tehdit ve seksle karışık ahkamlar kesmiş. Plum hanım’ın ‘Terbiyeli falan da değilim, üstelerseniz cinsel hayatınızı daha da fazla aşağılayabilirim’ cümlesi, son zamanlarda okuduğum en patetik cümlelerden biri. Şekilde görüldüğü gibi bu KSKS hastalığının final safhasındaki emareleri, davranış, konsantrasyon ve türkçe bozukluğu, manik depresyon, ‘sinir hakimiyetsizliği’, aniden harekete geçen nihat kahveci agresivitesi (literatüre şu anda giriyor. Bi diğer adı ‘ayak ucundaki saldırganlık), yalnız kalamama ve salak salak etrafa bakma şeklinde tezahür etmektedir.
Ahududu sisters’ın günlük ve fanzin seviyesindeki denemelerinde sık sık dile getirdikleri karabasanlar da bu belirtilerdendir (bi aralar ranıvey de bu sularda dolanıyordu; sonra alarga’da durmaktan sıkılıp bi kazığa bağladı galiba). Tabii ki bu karabasanlardan kurtulmak için tek çare ‘iyi basan’ birini bulmaktır. KSKS hastası karılar böyle birini bulana kadar ‘el tutan’ böcülere ihtiyaç duyarlar. Bizim memleket karılarındaki bu bir nevi ‘kripto-abazanlık’ hali, maalesef erkek ırkındaki bozulmayla da doğru orantılı olarak artmaktadır.
KSKS hastaları çet, heykel, resim, elişi, makrame, pazıl falan yaparlar; reiki, fal, burç, yoga gibi çeşitli ruh sporları ve aktivitelerine takılırlar. İstisnasız hepsinin kendilerinin ne kadar benzersiz ve biricik olduğuna dair duygululukları; bu pek özel ve güzel hallerini konfirme eden yakın dostları; ‘belli bi sosyal çevre’leri; kedileri, köpekleri, çiçekleri vardır. Gelgelelim şöyle ‘sağlam bi şey’ yoktur.
Davranışları ‘orospu yaftası yemeden nası şöyle bi sıkı vurdurabilirim’e kodlanmıştır. Birbirlerinden ve birbirlerine benzemekten nefret ettikçe, birbirlerine daha da çok benzeyen bu talihsiz karılar, toplumun kanayan yarası haline gelmiştir. KSKS’nin taşra versiyonlarında tabii daha da umutsuz vakalarla karşılaşılmaktadır. Bunların ‘w’ bağlantılı ruhsal problemleri öyle tek bi ‘I’yla çözümlenecek gibi görülmemektedir.
Bu arkadaşlara son olarak her gün akşam yemeklerinden sonra 5 sayfa Strindberg okumalarını tavsiye ederim. Karabasanlarınıza bi renk gelir belki de, rüyanızda rahatlarsınız. Dozu aşmayın.
Not: Şu sayko’yu da bbg evinize alın da sevinsin yavrucak. Arada bi el falan da o tutar. Bağırıp, çağırıp rating yapar; size de malzeme çıkar.
Yine kendi kendinize teşhisi koymuş ve pek de parlak olmayan geçmişinizin verdiği tecrübelerden yola çıkarak çok da ihtiyacımız varmış gibi kendinizce fikir beyan etmişsiniz. Lakin yine öyle bir kaptırmışsınız ki geçmişinizle kurgusunu yaptığınız dünya iç içe geçmiş. Kafanızı klavyeden kaldırıp dışarı bakmadıkça durumunuz giderek kritik bir hal alıyor. Geçmiş ahkamlarınıza dönüp bakarsanız sizin tarzınıza yaklaşan bir ahkam görünce beni seks yapmakla tehdit ediyorlar şeklinde yakarışlarınızı farkedeceksiniz. Oysa sizin gibi hayatı yalayıp yutmuş, üstüne çıkardıkları ile kitap yazarım hülyalarında gezinen birisinden ayakları daha bir yere basan yazılar çıkmalı. Ama siz sadece sindirim siseminizin midenizdekileri kaldırmadığı zamanlarda buralara teşrif ediyorsunuz.
Biraz da biz tahmin yürütelim nasıl olsa kıçınızdan salladınız diye asmıyorlar kimseyi. Anlaşılan hayat sizi fazlasıyla yormuş ve hayal kırıklığı yaşamışsınız. Tutunacak dalı kalmayan meyhane müdavimleri nasıl orada kusuyorsa içini, siz buraları mekan edinmiş tatmin ediyorsunuz kendinizi. Platform olarak farklı olsa da masadan kalkıp sokaklarda sürünen ayyaşlardan pek de farklı görünmüyorsunuz. Sana önerim tez elden abilerinin yaptığı gibi Haftalık tadında bir dergi çıkar ya da orada bir köşe kapmaya çalış. Burada yazdıklarınızla, orada yazılanlar arasında kalite bağlamında pek bir fark görünmüyor. Öyle değil de masturbasyon yapıyorsanız bunu da dürüstçe belirtin bilelim. Ayıp değil, ne de olsa delikanlı adamsınız. Hem biz de nabzına göre şerbet verir yormayız seni, ne dersin.
Bunlar olasılıklar, bir de gerçekler var ki yazdıklarınıza bakınca seksüel anlamda giderek zavallılaştığınız. Gel bak sana bi kolaylık yapalım. Şıklarını senin belirleyeceğin, bir anket hazırlayalım ve üyelerden rica edelim cevaplasınlar. Hem rehber edinirsiniz kendinize, hem de bu denli kasılmazsınız. İşinize yarayacaksa ihtisas alanıdır diye bir diplomada veririz güzelinden. Bakarsın Haftalık Dergisi’nde sen de bir köşe kaparsın…
pagan bey, bakın entel felan dediniz, baby bey kendini kaptırmış, yazmış da yazmış; her defasında cinsel çağrışımlı cümleler kurmakta üstüne olmayan sayın baby, abazanlığını ört bas etmek için bana çamur atmış.BBG’yi yakından takip ediyor sanırım, ben izlemiyorum, benzetmelerini dolayısı ile anlamıyorum. Yalnızlıktan müzdarip olduğu aşikar, bir bayan arkadaşı olsa idi, dilinden düşürmediği “sağlam(!) şeyini” başka alanlarda kullanabilirdi. Üstelik çok da yanar döner bir karaktere sahip, aydın geçinirken “Davranışları ‘orospu yaftası yemeden nası şöyle bi sıkı vurdurabilirim’e kodlanmıştır” diyebilecek kadar da sekse aç kendileri. Aman sn baby, kendinizle karıştırdınız beni, mutluyum ben, siz rüyalarınızda mutlu olunuz. Tavsiyeler verebilecek kadar da bu konuda uzman olduğunuza göre, rüyalarınızda bol bol tecrübe etmişsiniz fantezilerinizi. Hani özelliklerimizi sıralamışsınız ya, kedi köpek dışında boşa sallamışsınız, ucundan kenarından dokunduramadınız. Yaftalar umrumda değil, kalbimden vuramadınız, klasik cümleler vızıldayıp, aklınızca oturaklı laf sokuşturdunuz. Bu aralar sitede gezinen bir “beceriksiz eğitmeni” var, ondan ders alsanız, genellemeleriniz nitekim sanki onlardan çalınmış. Hem hani beğenmiştiniz fikşinıs yazımı, söz konusu uluslararası başarısızlığınız olunca neden birden coştunuz? Sandığınız gibi sinirlenmemekteyim, hep söylüyorum, inanmıyorsunuz; ben sayenizde çok eğleniyorum, müsterih olunuz.Notunuza not: Biz de sayko beyi alıp voltran gibi bir birlik oluştursak mı dedik ancak sizin gibi bir “baş”a ihtiyacımız var, kim sizin kadar iyi kafa olur?plumbonbezeprune
Anket konusunu unutmuşum sevgili bebek, hafif üyelerinin cinsel yaşantıları. Hani pek bir meraklısınız ya…
BPD: BORDERLINE PERSONALITY DISORDER (nedense, Baby Personality Disorder değil)
Toplumun % 2 si BPD=sınırda kişilik bozukluğu hastasıdır
Mental=psikiyatrik hastaların ayakta-dışarıda tedavi olanlarının % 10 nu BPD dir
Hastanede yatan psikiyatri hastalarının % 20 si BPD dir
BPD Teşhisi konanların % 75 si fiziksel veya cinsel olarak tacize uğramış olanlardır
BPD tek başına bir hastalık değildir- başka hastalıklarla da bir arada görülür.
BPD HASTALARINDA GÖZLENEN DAVRANISLAR;
-Başkalarının kişisel sınırlarına saygılı olmakta zorlanır
-Kendisinin şahsi sınırlarını tanımlamakta zorlanır
-Kasıtlı olarak kendisini mesela keser veya sigara vs ile yakar
-Öteki kişinin kendi hayallerine göre olmasını istediği kişi veya olmasını istedikleri ilişkiler üzerine kurulmuş fantezilere dayalı ilişkilere girer
-Beklentilerini aniden değiştirdiği için karşınındaki kişinin ne yaparsa yapsın, yanlışlık yaptığı ve hiç doğru bir şey yapamadığı duygusunu yaşamasına sebep olur
-Korkutucu, beklenmedik, önceden belli olmayan ve mantığa aykırı olan öfke nöbetleri geçirir veya öfkesini ifade etmekte hepten zorlanır
-Başkalarını tırmalayarak, tekmeleyerek, vurarak vs. fiziksel olarak taciz eder
-Gerek olmadığı halde krizler/içinden çıkılmaz problemler yaratır
-Tutarlı olmayan veya önceden neden, niye, nasıl davranacağı belli olmayan şekilde hareket eder
-Bazı durumlarda yeterli ve kontrollü ama bazı durumlarda başkalarına karşı tamamen kontrol dışı davranır
-Başkalarına karsı acımasız ve hatta haince suçlayıcı, tenkit edici veya tacizkardır
-Bazılarına çok güzel yüzlerini gösterirlerken, çok iyi tanıdıkları kişilere kelime-sözlerle aşırı tacizkardır.
-Kendi ihtiyaçlarının karşılanması, istediklerinin yapılması için aşırı şekillerde veya kontrol eder şekilde hareket eder
-Kendisini ihmal edilmiş hissettiğinde, dikkatleri kendi üstüne toplamak için çok uygunsuz bir şey söyler ya da uygunsuz bir şey yapar
-Başka insanları yapmadıkları şeylerle suçlar-olmayan duyguları olmakla suçlar-inanmadıkları şeylere inandıklarını söyleyerek suçlar
BPD li hastalarda DSM Amerikan psikiyatrik teşhis kriterleri tariflerinde yazılı olmayan ama araştırmacıların hastalıkta sıkça görüldüğüne inandıkları başka özellikleri de vardır. Bunların çoğu da bu kişilerin erken çocuk yaslarda yaşadıkları cinsel veya fiziksel tacizlerle ilişkileri olabilir.
ÇOk tatsız; gerçek bi düşman bile yok. Kereviz yazılar, sade suya soğan cümleler… Bi de aşırı ciddiyet ve alınganlık halleri. Sanki ettiğim laflar hakikaten bi yerlerine girmiş gibi. Plum hanım’ın dişlerini gıcırdatarak ‘ben aslında çok eğleniyorum’ demesi, kaliteden dem vuran, el tutucu böcü bülü’nün ‘kafanızı klavyeden kaldırıp dışarı bakmadıkça durumunuz giderek kritik bir hal alıyor’ örneğindeki gibi yüksek bi türkçe kullanması…
Diz boyu zavallılık ve vasatlık.
Bi anket sorusu sorayım bari: Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden daha az salaktır:
a. plum
b. cul
c. sayko
d. bülü
e. hiçbiri
Bu arada bonbeze diye bişi olmaz plum hanım; bonfile mi bu? Bienbeze olur olsa olsa. Bu arada hikayeciğinizin sonundaki olayın bi cinayet olabileceği fikrini sonradan edindiğinizi de itiraf etmenizi bekliyorum (entel-katil karı!) Size kalsa kriminal diil, karabasansal bi olaydı. ‘İyi becerilse adamı öldürmezdi sanırım sayın baby’ falan diyerek öteden beri böyle kurguladığınız izlenimini vermek istemişiniz. Tabii böylelikle gayet entrikasız ve hıyarca olan bi metine hafiften bi anlam kazandırmış gibi hissetmişiniz. Ah bu detaylar… İnsanı kulağından yakalar.
Ulan gelen gideni aratıyo be! Pagan bey’e laf koyduğum için çok pişmanım. Prototip mrototip, ama mizah duygusu var.
Anket yaparsan, psikolojik bozukluklarının tedavisine yararı olur umuduyla cevaplamak boynumuzun borcudur da…. Anket konusunu şaşırmışsın. Bunu da eksik anlama özelliğinin doğal bir sonucu kabul edip, soruna cevap vereyim bari.
Tabii ki e:hiçbiri. Son kararım. Çünkü doğru cevap soruyu soranın kişiliğinde gizli. Cevabın açılımı; beybiii….
Megaloman olmaya özenip de olamadığını bu kadar belli eden biri ancak kendisini sorabilirdi.
Oh, baby baby, it’s a wild world!
cevap bekleniyor
Fractal kayboldu, beybi’den cevap bekleniyor
Ben sıkıldım, hadi iyi geceler
performansın düşüyor bebek. Bir de kaçak güreşmeyi hiç yakıştıramadım size. Cesur olun ve korkularınızın üzerine gidin. Unutmayın ki siz herhangi birisi değilsiniz. Aslında daha önceleri ne yaptığınızı merak etmiyor değilim ama burada birşeyler yazmaya başlamanız bile büyük bir gelişme.
Sayın Baby700, ilk ahkamınızda ileri sürdüğünüz “Martin Mystere” etkileşmesi kesinlikle yanlış bir tanıdır. Bir etkileşim karakterini örnek göstermek gerekirse de kötü kedi şerafettin tavrı size uygun düşmektedir.
Bu arada Strindberg ilgi çekici bir öneri gibi görünmektedir, hangi kitabından başlanmalıdır? “A Dream Play” mi yoksa ” Where are the little pastries?” mi daha uygundur?
bir dediğiniz bir dediğinizi tutsa bari. Evet, baştan kurgulamadım, akışına yazdım. “Aman entel-katil karı yapayım, adam onu iyi beceremesin, baby bey de malbeze desin, ben de hikayeme anlam katayım” diye bir planım olmadı hiç. Fransızca bilmiyorum, kıçımdan uydurdum, düzeltmenize gerek yok, ciddiye almayın, engin mizah duygunuzla yargılayın. Kriminal bir yazı da değil ama sizin şu sinirli halinizle bunu anlamanızı beklemek yersiz. Entel-katil karı yaptınız çıktınız bizim pavyon gülünü ve beni, anladığınız kadarını alınız. Kızmıyorum, n’apayım? Diş filan da gıcırdatmıyorum, cidden eğleniyorum. Hayır sizi memnun etmek için kızmak gerek ise hemen kızmış gibi yapayım, o zaman banallikten çıkarız belki gözünüzde.
Mizah duygunuzu hafiften yitirmiş görünüyorsunuz, alıngan olan sizsiniz bence, hakaretlerinize ve alınganlığınıza bakınca, artık eğlenemeyecek kadar zavallılaştığınızı düşünüyorum. Sizden daha zekice bir ahkam beklerdim işin aslı, gözümden düştünüz.
Oyun olarak algılıyorum sn baby ben tüm bunları, yaram da yok ki gocunayım. Yeni prototipler bulun da eğlenin diye bir de son tavsiyede bulunuyorum.
Testinize de bayıldım, cevap anahtarını alayım.
Denize düşen yılana sarılır misali, pagan beye yanaşma çabanız da gözümden kaçmadı. Gönlünü çelmeye çalışmışsınız pagan beyin, bakalım oyununuza gelecek mi, çok merak ettim cidden şimdi.
pagan bey selamlar, saygılar.
siz ne diyorsunuz, sorunun cevabı baby bey olursa iltifat etmiş olursunuz. Üniversite sorusu gibi soru sormuş sayın baby, şimdi sizi tongaya düşürdüğünü düşünüp sevinmesin diye müdahale edeyim dedim.
plum’in hikayesi size kalirsa kriminalmis. bence o hikaye ne kriminal ne de karabasansal. sanki biraz daha baska… ama bunu anlayabilmeniz icin, anladiini sandiiniz (!) hanimlarin bakis acısından da bakabilme yetinizin olmasi gerekior. o yeti sizde var mi, yok mu tartismasi yapmaya gerek duymuyorum cunku dielim ki var, ben bu “baby700 tarafindan anlasilan hanimlar” grubuna dahil olmadiim icin, anlatiim die uurasmayi bile denemiorum. deneseydim ne kadar anlasilir olurdum die de tasalanmama gerek kalmiyo boylelikle ki ben de zaten anket sorunuza gelicektim tam.
Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden daha az salaktır:
e. hiçbiri (al birini vur otekine)
sevgilime not: malbeze filan diilim tabii, nereden cikariyosun bunlari tatlim? aaa, delirdin mi kuzum sen? inan bana ben cok mutluyum. aaaa, baby700 dedi diye sen de! baby700 yahu o, eheh. aglama ama bak yaaa, diilim dedim sana. her sey cok guzel. seninle biiiyr dakikaaaa… lay lay lom… uzulme artiyk bakiim.
+700 🙂
Doğru cevap e şıkkıydı: Hiçbiri. Yani hiçbiri diğerinden daha az salak diil. Bi tek kül bilmiş. Plum ise daha az salak olduğunu kanıtlamak istercesine sayko’yu uyarmış. Bu sonuncu için diyecek laf yok. Espri anlayışı kendi ifadesiyle ‘bi say ko, bi saymadan ko’ düzeyinde olan bu çocuk, en iyi ihtimalle dükkanönüsandalyeoturucusu ve varmısınbitavlayagelbakalımcı falan olur. Bülü bey de bu kayıp kuşağın püskülü. Kendini gereğinden fazla önemseyen kenar Batılı, reaksiyoner ve yalaka tayfasından, kopipeyst beyinli bi arkadaş. Hazin.
Salvo hesabına tatbikat mermisi sallayan çocuk da üşenmeyip sörç yapmış baby700 hakkında. Gerek yoktu; ‘şahsımla ilgili’ kısma baksaydı görürdü. Bu arada söz konusu tepenin yamacında bulunuyorum ve meraklı maymunlara ders veriyorum; belirtiyim.
Sarkak bu ekipten diil tabi, belli bi formasyon edinmiş ve de komik. Aferin ulan, Strindberg bile okumuşsun! Yeni başlayanlara ‘By the Open Sea’ tavsiye edilir. ‘Açık Denizin Kıyısında’ adıyla türkçeye çevrilmiştir ve pulp içip-sıçan, daha doğrusu sıçamaz ördek gibi dolanan yazar bozuntuları için bire birdir. Modern tiyatroyu Ibsen sersemiyle başlatan akademisyenlerin (yani plum hanım’ın sevgili hocaları) bunca sene sonra hala eline vermektedir.
Yeter bu kadar, çalışın bakiyim.
olsun yazılanları okumaya başlamış olman bak bu engin tartışmayı da daha seviyeli yapmakta ve bizleri pek bir sevindirmekte. Öte yandan şahsım için belirtiğiniz sıfatları sizin bu sitede yazdıklarınızı ciddiye aldığınız kadar ciddiye alıp kendime rehber edineceğim çamuratizkalırnasılsacılardan suratınatükürsenyağmuryağıyordiyicibebek. Biz sizden şöyle yirmi küsür sayfalık noktalama işareti kullanmadığınız yazılara doğru bir grafik beklerken siz ısrarla hayal kırıklığı yaratıyorsunuz.
sarı bayır, ne mutlu sana… Yazılan hiç bir şeyi anlamıyorsun ve anlamadığını da anlamıyorsun. Bu dünyanın dertlerinden uzak, kendi mutlu dünyanda zaferden zafere koşuyorsun. İmrenilmeyecek gibi değil bu kadar natokafanatomermergillerden olmak. Çok az kişiye nasip olur böylesi. Çünkü insanların çoğunluğu doğuştan iyi-kötü bir beyne sahip bulunuyorlar.
Sarı Bayır’ın yamacında meraklı maymunlara ders vermene sevindim. Maymunların senden öğreneceği çok şey var.
orda öğrendiklerinizi burada satmaya çalışıyor ama çok da başarılı değil gibi. Acele etmeden, öğrendiklerini pekiştirip öyle gelse hiç bir sıkıntısı kalmayacak ama!…
geldik eski kapışmamıza… Efendim sn baby, sonunda açık edeceğim değerli hocamın kimliğini, e size bildirmiştim ben gerçi ama hafif camiası da öğrensin kimdir değildir, baby beyin kriterleri ile hareket edilmeli midir, edilmemeli midir? İşte burada kendileri; hani böyle bir insanı tanıdıktan sonra sizin eleştirilerinizi ciddiye almak gereksiz geliyor bana; ama dedim ya, çok eğleniyorum, nasıl şenliktir bu aman yarabbi, insan kendinden geçiyor.
Ben şuradaki eleştirileri ciddiye alma taraftarıyım sn baby. Salağım sanırım ben, sizin gibi engin bir deniz dururken, kimlerden eğitim almışım yıllarca. E bu durumda rica etsem beni eğitseniz, madem Ayşegül hocadan pek daha kıymetlisiniz. Öğrenmeye açığım ben, sizin kadar olamadım. Topu topu ben neyim ki, içer sıçar bir kabız ördek, pulp yazar bozuntusu, eli tutulası salak bir ödlek. -benzetmelerinize hasta oldum, izin verirseniz arada kullanacağım; ödlek benim tarafımdan eklendi, ördekle ahenkli geldi-
Sarkaç size yüz vermez, yanaşmayın derim, BBG evinden değil ama, muhakeme gücüne sahip, daha önce gözlemledim.
Cinsel fantezilerinizden sıyrılmış görünüyorsunuz, tebrik ederim; rüyaların işe yaradığını siz bana söylemiştiniz.
Saygı ve de bol bol sevgi
Ibsen öpsün sizi.
(Şu son iki satır ilkokul seviyesinde oldu ama, anlarsınız siz)
once davranip salvo-g’nin “artiz evladı” isim tamlamasina tami tamina -700 puan veriorum. (prune, isim tamlamasi de mi lem o?)
simdi bu adam geliyo kusuyo, gegiriyo, tukuruyo, guluyo, sacmaliyo filan ve gidiyo sonra. arada gelsin boyle bence, kime ne zarari var? takiliyo, “aa, baby700 yine kicindan uydurmus” dioz, dedim daa once de kac defa. inkar etmiorum. o muhtesem uydurma kapasitesi onu bu gunlere getirdi, uyduracak tabe. bakiim kac kisi gormuomus onu. aaa, sadece 4 mu? bu konuyu atliyalim. hmmm, ehehehe, 4 ii bi’ rakamdir.
benim kicimdan uydurma kapasitemi de cok kiskaniyo tabe de ben ona “hey sen baby700! kiskanion de mi beni?” demeye cesaret edemiom. dengesiz adam, n’oolucai bilinmez. cok daittim konuyu da. ben bu konuyu toparlayamiycam. ne dicektim ki ben? “baby700’un hic asik oldu mu ki acep?” diycektim cunku o bi’ insan diil, baby700 bi’ melek!
Hep sizler gibi oturaklı, hatrısayılır ve içerikli küfürlerle atışmayı istemişimdir.
bu herif neden bu kadar kaale alındı anlamak mümkün değil.
Acaba ben mi bu herifi tanımıyorum diye, adamın yazdıklarını biraz inceleyim dedim ama öööğğğhhh yani. Devamlı bir kusma halinde herif.
Basit biri olduğu herhalinden belli olan biri için bu kadar ahkam. Üstelik bu oyun onun işine geliyor gibi.
Bu durumda benim için yapılacak tek bişiy kalıyor, Gözüm Görmesin.
İçinde bişey kalacaksa baby700, bırak kalsın çıkartma. Diyeceğim; bana mesaj falan atma, arkamdan da konuşma bir zahmet.
Güzel isim. Ehe ehe. Kıvançla taşıyacağım.
Sophisticate: (ing.) Hile ve safsata karıştıran. Büyük tecrübe ve bilgi sahibi. worldly person; Person of wide learning and experience [Kaynak, Babylon Eng-Eng dictionary]
Efendim sofistik değilmiş orijinali. SOFİSTİKE imiş. Ben ne yaptım. değiştirdim.
Ama yine kıvançlıyım. yine kıvançlıyım.
kurtuluş yok mu senin pisliklerinden.
beybi’nin neden akademisyenlere düşman olduğunu ve hocasının kim olduğunu açıklıyorum.
yabancı kelimelere karşılıklar:
sofistike : Fransızca sophistiqué (karıştırılmış, hileli; yapmacıklı; teknolojide çok gelişmiş, ileri).
Felsefedeki anlamı için teklifimiz: yanıltıcı. Örnek: Yanıltıcı bir muhakeme tarzı var.
Teknolojideki anlamı için teklifimiz: karmaşık. Örnek: Günümüzün karmaşık silâh sistemleri askerliği tam bir uzmanlık alanı hâline getirdi.
Aşağılayıcı, kötüleyici anlam için teklifimiz: bilmiş. Örnek: Arjantinliler, kendilerini bölge ülkelerine göre daha üstün, daha kültürlü, daha bilmiş buluyorlar.
Hemen saldırmayın. Ben de biliyorum ne anlama geldiğini. Sakin. Hiçbir yere kusmadım. Kellekoparan olmayalım!
Beni de gaza getirmeyin!
beni daha tanımaya bile çalışmadan “gözüm görmesin” butonunu uygulayan arkadaşın ön yargılı tavrını esefle karşıladım. Bu ne tez canlılık. Biliyorsunuz, bu hayatınızı uzatmaz.
Ayrıca beklediğiniz karşılaşma bir zaman gerçekleşecektir. O zaman ne yapacağınızı merak etmekteyim.
Güzelim yazı ahkamların altında ezilmiş gitmiş.
tek tirnak cok dogru soylemis, plum gereksiz gordugu ahkamlari silsin bence. benimkilerden baslayabilirsiniz. (silme opsiyonu hala duruyordur umarim)
bu sitede henüz ahkam silinmedi bildiğim kadarıyla.
Yazıya tekrar hakkını vererek bu döngüyü tamamlayalım.
Güzel kurgu. Bir de sonu o kadar fantastik bitmiyor mu? Daha da acımasız olsun derim
arada kaldım şimdi. yüzünü başka tarafa dönersen bir selam vereyim diyorum baby beye.
davadan dönmem öyle, ortada bir dava varsa tabii, mütareke basını gibi oldu ortam be.
trainspotting’deki yere batma sahnesini anımsattı.. gerçi biraz geç kaldım bunu söylemek için galiba bikaç gün klavyesizdim.. güzel bi öykü olmuş bence
bence ahkamların hepsini silip ayrı bir yazı olarak toplamalı
yine bastan savma olmus hikayenin sonu plum! sen bunu hep yapiosun. yazdiklarini okurken, sonuna dogru geldiimde, hayal kirikliina uuratiosun beni!
o anda aklindan neler gecio:
“uyf, sunu bi’ an once bitiriim bari de tuvalete gidiim.”
“simdi bu kadina n’oolcak ki? uyduramiycam gaaliba bi’ son, sole iken boole olsun bari.”
“ay telefon calio, s*kiim! yatak adami yutsun da kurtuliim.”
“bu hatun da bisii sancak kendini ama yeter yahu! biblo adamin kafasina carpsin, komik duruma dussun. yok olmayi haketsin, bidi bidi… sooon.”
vs.
yine uzdun beni, absurd baslikli yazinda da boyle yapmistin da bakakalmistim. sen kafa patlat, o kadar yaz, sonunda gel calakalem bitiriver. ilahi kardes! neyse, bu kadar azar yeter simdilik. her okuyusumda bu “sonlar” konusunda bidibidi edicem nasilsa. :o)
bak yine sinirlendim. yahu boole mi bitirilir alelacele? cik cik cik.
Cul’a katılıyorum..
yani sonunu sanki kesip atmışsın gibi..
insan okurken böyle bişiler olacak felan bekliyo..
lap.. adamı yer yutuyo! bak bak!
neyse, bence yeterince önem verirsen daha güzel yazılar da yazabilirsin..
Tozunu aliim. Hikaye güzel, ahkamlar(şapkalı) ayrı bi güzel, arşiv geniş. Aramaya devam.
zaman yolculuğuna çıkmak gibi. 🙂
Plumprune, bizim avatarlar, yorumların yanına gelebilir mi eskiden olduğu gibi..Patrona bir iletiverseniz..