Yavaş yavaş merdivenlerden çıktı, kararsız kalmış isyankar basamaklar arasında hiç bitmeyen bir tartışma söz konusuydu:“aşağı mı iniyoruz, yukarı mı çıkıyoruz?”

En alt basamak ve onun takipçileri aşağı indiklerini, ulaşılacak en yüce mertebenin en alt basamak olduğunu iddia ederken, en üstteki ise göğe doğru ilerlemesinin onu yücelttiğini söylüyordu. En alt basamak ısrar etti:“Hayır, ben olmazsam sen düşersin, demek ki temelin benim; ben, sen olmasan da ayakta kalabilirim.”En üst basamak:“Sen olmak kolay, yere en yakın olansın, önemli olan ben olmak, senin göremediklerini ben görebilmekteyim, beni yok etmek elinde olmadığına göre, boşuna kaderine direnme.”Ara basamaklar da yakınlık derecelerine göre ya alt basamağın, ya da üst basamağın yanında yer alıyorlardı, ortadaki gıcırdayan basamak:“Susun” dedi,“Tüm hallerin en yücesi benim, dengedeyim”Genç kadın bu dinmeyen tartışmadan sıkılmıştı, bir iki kez müdahale etmeye çalışmış, işin içinden çıkamamıştı, her seferinde şu kelimeleri söylemeye karar verdi:“Siz benim için varsınız, ben yukarı çıkma ihtiyacı duymasam olmazdınız; susun, ben tüm hallerin en yücesiyim.”İlk duyduklarında basamaklar şaşırmışlardı, bir süre sessizlikten sonra tekrar başlamışlar, ve ona:“En yüce isen, bize neden ihtiyacın var? Kanatlanıp uçsan da bize ihtiyaç duymadığını kanıtlasan?”Kadın sıkıntısını dile getirip, yoluna devam etti, günde kaç kere bu basamakları kullanıyordu ki? Ama artık kafası şişmişti, evdeki basamaklar böyle inatçı değildi, bir bütün olduklarına, bir amaca hizmet ettiklerine inanıyordu. Hep inşaat hatasıydı tüm bunlar, bu binaya yapana bir küfür savurduktan sonra tuvaletin kapısını araladı. Aşağıdan yükselen bangır bangır müzik, ucuz kahkahalar ve içki kokusu midesini bulandırmıştı yine, şu tuvalet kaçabileceği tek yerdi, oraya ulaşmak için de şu lanet uyumsuz basamakları kullanması gerekiyordu. Derin nefes aldı, aldığına pişman oldu, ciğerlerine sindi ucuz parfüm kokusu, isyan etti ciğerleri, kız özür diledi. Aynada saçlarına baktı, hepsi kendi doğrultusunda ilerlemek istiyor gibiydi, her Allah’ın günü isyanı bastırmak için çeşitli jeller kullanmak zorunda mıydı sanki? Bir kere de söz dinleseler, kendi kendilerine şekillenseler olmaz mıydı? İç geçirdi genç kadın, hayat ne kadar çok savaş içermekteydi… Aynada gördüğü görüntüsünden memnun değildi, ama güzeldi; bu aynaya yansımaması gerekecek kadar güzel. Hemen çıkıp gitmek istedi, uzaklaşmak, koşmak, bir daha dönmemek. Olası değildi… Kırmızı ruju dudaklarında gezdirdikten sonra lanetler okuyarak merdivenlere yöneldi, bir kere sessiz olsaydı şu merdivenler, bir kerecik. Basamaklar arası tartışmanın içine daldı, üstünlüğünü dile getirdi, cevabını aldı, yere indi. Yüksek ökçelerinden şikayet etmeyen tek zemin evinin zeminiydi. Gıdıklandığını söylerdi, oysa bu zemin onu kaç kere düşürmeye çalışmıştı. Alkolün etkisi olduğunu iddia etmişti yüzsüz yer, genç kızın yüzü ona kapaklanınca, o hiçbir şey yapmamıştı. Bara yöneldi her zaman olduğu gibi:“Bir bloody mary”“Biliyor musunuz bayan, domates suyu cilde iyi gelirmiş, sizin cildinizden de belli”Hay serseri, iki dakika nefes aldırın bari! Şimdi dön de şu ucube herifle sohbet et, onun sana içki ısmarlamasını bekle, hesaba itiraz edince korumaları çağır, hatta daha da olmadı polise kadar uzat şu salak domates muhabbetini. Tarladaki masum domatesin onu nasıl iğrençliklerle karşılaştırabileceğinden haberi yok adamın besbelli.
“Hmmm, haklısınız; neden bloody mary içiyorum sanıyorsunuz”Şu sözde baştan çıkarıcı gülüşüm yok mu? Ütülenip, askıya asılmış üniforma gibi. Nasıl da gözleri parladı ara sokak beyinin, gülüşümden cesaretlendi. E be salak, buraya geldiğinde sana yüz vermeyecek kadın çıkabilir korkusu da nereden peydahlandı kafanda, bizim işimiz size sırıtmak, mastürbasyon kuklalarıyız biz, egonuz için, bilmiyor musun ki gecenin sonunda o egon yerlerde sürünecek? Bilse de bilmese de burada işte, bana neyse?
“Dilerseniz bu benden olsun.”“Hay hay, siz de alın ki, cildinizin tedavisine başlayalım hemen.”“Hep bu barda mısınız?”Barmış, pavyon demeye dilin varmıyor mu? Tabii, bar, yani ben senin cazibene kapıldım, o yüzden seninle sohbet ediyorum, hatta belki de sana aşık olurum. Takılmak, asılmak, bulunmak, hapsolmak…
“Evet, seviyorum buradaki atmosferi. Kırmızı tonları bana hep cazip gelmiştir, neden bilmem… Tanıyorum da personeli, çok içince bana sahip çıkıyorlar.”Şu kırmızı muhabbeti adam iyice kafayı bulunca hiç şaşmaz, yatak odasına kayardı.-Kırmızı demiştiniz?-Evet.-Diyorum ki o zaman ateşlisiniz.-Doğrudur.-Bana gitsek, sizin için kırmızı ışık yakarım.-Teşekkür ederim, almayayım.-Kaç para istiyorsun?-Ben satılık değilim.-E bunca içkiyi sana barda oturmak için mi ısmarladım? Yürü benimle geleceksin!İşte bu konuşmanın sonunda korumalar olaya el atar, müşteri hesaba karşı çıkar, ya kuzu kuzu öder, yada karakolda gözünü açar. Aslında ‘bu işin pazarlığını yapan kızlardan değilim’ demek değil kızın amacı. O müşteri seçer, herkesle eve gitmez. Bu pavyonun en pahalısıdır, onunla olmak şereftir, beyler birbirine hava atar, onu elde edene kadar pavyona para akıtırlar. Patroniçe onu hep bu yüzden kollar, eve yalnız gittiği geceler onun yanına bir adamını verir, sağlığına değer verir.Gecenin sonuna gelmedik daha, durun. Bu gece yeni başladı…“Ben izninizi istesem, eve geç kalmayayım, kedim aç”Nasıl? Adam sadece bana içki mi ısmarlamak istedi? Yok canım, ağırdan satıp kıymetli olmaya çalışıyor. Bırakayım gitsin, gidebilirse…
“Buyrun, sizi tutmuş olmayayım, kediler aç kalmamalı.”“Teşekkürler, iyi geceler”Adam çıktı gitti, komedi. Bu gece garip bir şeyler olacak ama, bekleyip görmeli…
“Mehmet, bana bir içki daha hazırlasana, sert olsun”Bardaklar dile gelmeden bardan uzaklaşmalı, bir masaya oturmalı. Masanın muhabbeti çekiliyor hiç olmazsa, bardaklar saçmalıyor. Şeffafsın işte arkadaşım, içini görüyorum, salladığın yalanlar işe yaramıyor.
En köşedeki masaya yöneldi, yer hafif sallanıp onu şaşırtmaya çalışsa da artık dengede kalmayı öğrenmişti. Masaya çöktü, gece keşke hemen sona erseydi…“Bak yine geldi tek başına”“Evet, bir de üzerime oturdu, ondan daha neşeli kızlar var bu pavyonda, gelip bizi buluyor nedense, hep de kavgayla son buluyor. Geçen gece az daha kırılıyordum adam beni savurduğunda.”“Ben cüssemden kurtarıyorum, üzerimde bardak filan kırıyorlar ama pek de acı vermiyor.”Kadın:“Sussanıza iki dakika, sizin yüzünüzden kafa dinleyemiyorum.”“Ukala şey, şu çiğ sesli sözde şarkıcıyı mı dinleyeceksin sanki?”“Bizi dinlese herkes, kulaklarının pası açılır.”Kadın:“Bakın beyler, ben bu köşeyi seviyorum, benden memnun değilseniz, ortalara bir yerlere yerleşin ama lütfen kafamı şişirmeyin!”“Kaç kere söyledik Mustafa’ya, dinlemiyor. İsyan çıkarmış, herkes yerine alışmış.”“Aman boş ver, orda da tepene filan çıkıp dans ediyorlar, bu en azından ukala”Kadın:“Of, sıktınız yine beni, ben kalkıyorum.”“Sanki kalkma diyeceğiz”“Güle güle”Bu gece nasıl bitecek? Eve erken mi gitsem ne? Şu giren adam tanıdık mı? Tatlı bir gülümsemesi var, nasılsa yanıma gelir. Bara geçeyim.
“Bayan?”“Buyrun”“Sizi tanıyor muyum?”“Sanmıyorum, buraya daha önce geldiniz mi?”“Aslında bu ilk ama sizi tanıdığımı düşünüyorum.”“Enteresan; belki başka bir yerden hatırlıyorsunuzdur, olamaz mı?”“Belki de”“Size bir içki ısmarlayabilir miyim? Bloody mary?”“Evet, en sevdiğim kokteyldir.”“Bakın dedim size, sanki sizi tanıyorum ben”“Bu barda pek çok kadın bloody mary içer”“Belki de ben kadere inanmak istiyorum”Buyrun, bir felsefe adamı ile baş başayız. Aslında etkileyici bir tarzı var. Bu bataklığa nereden düştü ki?
Bardaklar mırıldanmaya başladı ansızın:“Etkiledi bizim hanımefendiyi”“E ben hep diyorum, azıcık esrarengiz konuşulunca bu kadınların hepsi kıvamını bulur.”Şu lanet bardaklar kafamı kurcalamasa, adamın yanında da susun diyemiyorum ki. Bu adamla eve mi gitsem? Neden olmasın, belki daha rahat konuşuruz.
“Affedersiniz, ben bardaki gürültüden rahatsız oldum, sizi kırmak istemem ama eve gitmek niyetindeyim.”“Ben bırakayım, arabam dışarıda”Para pazarlığına nasıl gireceğim ben bu adamla? Hay Allah, bedavaya iş yapmaktan da hoşlanmam ama, bakarız.
“Aslında çok memnun olurum, teşekkür ederim”“Buyrun o zaman.”Gayet şık ve temiz bir araba, bu adamın bu batakhanede işi ne olabilir ki? Neyse, fazla soru sormadan eve gidelim önce, anlaşılır neymiş neciymiş nasılsa.
“Kaç yaşındasınız?”Kadın:“34”“Daha genç gösteriyorsunuz.”“Teşekkür ederim, ya siz?”“38”“Oldukça gençsiniz.”“Pek sayılmaz, ama öyle olsun.”“Bu bara neden geldiniz?”“Bilmiyorum, kader dedim ya, bir şey sanki beni içeri davet etti.”“Ya o şey ben değilsem, barı terk ettik benim yüzümden.”“Bence sizsiniz, çünkü size yaklaştıkça, davetin sizden geldiğini anladım”“Garip…”Yol boyunca, yol tarifi dışında hiç konuşmadılar. Evin önüne aracı park etti 38 yaşında, kadına göre genç olup, aslında genç olmadığını iddia eden adam.“Yukarı gelip kahve içmek ister misiniz?”“Siz orospu musunuz?”“Evet.”“Ücretiniz nedir? Ödememe izin verirseniz gelirim.”“Buyrun, işime gelir.”İlk defa bu kadar kibar bir satış olmuştu sanırım; enteresan adam, ne olacak bakalım bu işin sonu.
Kadının eve gelmesine sevinen merdivenler neşe ile şarkı söylemeye başladılar, onu bu kadar erken beklemiyorlardı. Yanındaki adam da fena değildi, kapı mutluluktan altına kaçırdı, kirişleri gıcırdadı. Yer kesik kesik kahkahalar atmaya başladı, yüksek ökçeli hanımları eve erken buyurmuştu. Bardakların şıngırtıları misafirin bile dikkatini çekmişti üstelik, şaşkın bakışlarla bakındı.“Kamyon geçince hafif sarsılır benim dairem, seviyorum burayı, taşınamam yıkılmadıkça.”“Evet şirin bir ev, sizin ruhunuzu taşıyor sanki.”“Teşekkür ederim, ben de arada bir sallanırım, doğrudur.”Gülümsedi genç adam ve evi incelemeye koyuldu, bir orospunun evi için fazla sevecendi, hatta çok fazla. Kadını tanımıyordu aslında, namını duymuştu. Merak ediyordu nasıl bir kadın, demek buydu. Aristokrat orospuya çıkmıştı kadının adı, kibar konuşulmalıymış onunla, herkese vermezmiş. E adam da herkes değildi zaten, kadını hak edebilirdi; komik, aslında çoktan hak etmişti. Kadın elinde içki ile içeri girdiğinde bu kadında onu çeken şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Garip bir havası vardı kadının, sanki bu dünyadan değildi; küfür kullanmıyordu, oysa şu pavyon tayfası ile adam akıllı konuşmak olası değildi. Adam küfrü severdi, belki kadın ilk tanışmada kullanmamayı tercih edenlerdendi. Kadının elinden içkiyi alırken gözü kitaplığa takıldı, garip bir havası vardı kitaplığın, sanki tüm kitapların yeri belliydi, bir sıralama yada düzen söz konusu değildi, insan istese de karıştıramazdı kitapların yerlerini, bıraktığında kitaplar kendi yerlerini bulacak gibi.“Okumayı seviyorsunuz sanırım.”“Evet, evde yapılacak başka ne var ki?”“Yani çaresizlikten mi? Alternatifiniz olsa, okumaz mısınız?”“Bu kadar detaycı olmayın, elbette sevdiğim için okuyorum, amacım konuyu uzatmak değildi.”“Anlıyorum. Size bir şey sorsam, cevap vermeme özgürlüğüne sahipsiniz.”“Rica ederim, buyurun; sorunuza göre vereceğim cevabın gerçekliği şekillenir.”“Neden?”“Ne neden?”“Nedenin nedeni?”“Sebep?”“Evet.”“Yok bir sebebi.”“Anlıyorum.”“Anlamıyorsunuz.”“Anladığım şeyin ne olduğunu nereden biliyorsunuz?”“Bilmiyorum, tahmini sonucunuz üzerine yorum yapıyorum.”“Tahmininiz?”“Sonucunuz?”Bu adamla sevişmek bu kadar çetrefilli olacaksa çifte tarife uygulamak gerek, iki saat orgazmımı sorgular, bu numara da yutmaz. En iyisi konuyu kapatmak.
“Neyse… Soruları geçelim, asla dönelim.”“Ne kadar?”“500 $”“Dolarla çalışmanız enteresan, vücudunuz değer kaybetmesin diye mi?”“Vücudum eskimeden banka hesabımı doldurmak amacım.”“Anladım.”“Yatak odası bu tarafta, buyurun.”Kadının yatak odası sevindi birden, geliyorlardı… Hemen en albenili halini takındı eşyalar, tütsüler yandı, mumlar odayı aydınlattı. Seviyorlardı sahiplerini, zevkli kadındı; hem değerlerini biliyor, hem de onlara da unutulmaz anlar yaşatıyordu. Yatak en şanslısıydı aralarında, kadını hissediyor, ona dokunuyor, o başkasının kollarında bile olsa asıl onun kollarına teslim oluyordu, konukları gittikten sonra bile kadın onun kollarında uykuya dalıyor, onun yumuşaklığında kayboluyordu. Yatak kadını paylaşmak istemese de, ona duyduğu hayranlık ve sevgi, müdahale etmesini engelliyordu. Kendisine acele ile çeki düzen verdi, bu sefer gelen belli ki kallavi birisiydi, evin atmosferi sanki farklı şekillenmişti. Müzik seti müziğini kendisi seçti, çok özel anlar için seçilmiş nadirlerden biriydi. Kadın ve erkek içeri girdiğinde yatağı bir kıskançlık kapladı, bu seferki diğerlerinden öte, oldukça etkileyiciydi.“İşiniz ne?”“Mühendisim.”“Parayla neden seks yapma ihtiyacı duyuyorsunuz?”“Duymuyorum, dedim ya garip bir şey çekti beni oraya.”“Ben?”“Evet, siz.”“O zaman buyurun, bakalım hisleriniz sizi bana niye yönlendirmiş?”“Sadece seks?”“Her şeyin temeli değil mi?”“Belki…”Kadın ve erkeğin arasındaki elektrik bütün evi heyecanlandırdı, ev kulak kesildi, dinledi, kıskandı, iç geçirdi. Her geçen dakika büyüyen bir aşk söz konusuydu sanki; ev sarsılmaya, eşyalar yerlerinden oynamaya başladı.“Bu herif fazla oluyor.” dedi makyaj masası, mumlar aniden söndü.“Seni seviyorum”dedi genç adam, eşyalara inat.“Sanırım ben de”dedi kadın.Bir uğultu yükseldi evden, bu ilkti. Kadın sevemezdi, sevmemeliydi! Kadın evin isyanını anlayamayacak kadar kendini kaybetmiş, adama kendini teslim etmiş, adeta yataktan ayrılmış, göğe yükselmişti. Yatak bu acıya dayanamadı, kadın onu terk etmemeli, hep onun kollarında huzur bulmalı, kendini asla başkasına teslim etmemeliydi! Hiddetle sıçradı yatak, kadın ve adam sersemledi. Yatak o anda onları içine gömebilir, sonsuza kadar onları yok edebilirdi ama kadın yaşamalı, onun olmalı! Yatağın isyanına ayak uyduran eşyalar hareketlendi, hepsi adama yönlendi. Hala durumun farkında olmayan aşıklar her şeyden habersiz sevgi sözleri ile kenetlendi, sevişti…Önce biblolar adamın kafasına çarpıp parçalandı, ne olduğunu anlayamayan çift ayaklandı; bütün eşyalar adama doğru büyük bir hırsla ilerlerken kadın inledi, evinin ona duyduğu aşkı göz ardı etmenin cezasıydı bu, çaresiz boyun eğdi. Yataktan fırlayıp salona koşan adam salondaki kitapların ve bardakların saldırısı ile sarsıldı, altına girdiği sehpanın üzerine kapandığını fark edince, kapana sıkışmış bir fare kadar aciz olduğunu anladı. Kadın sakin adımlarla salona ilerlemiş, hüzünlü gözlerle olan biteni izlemekteydi. Adam yardım dilenen bakışları ile kadına seslendi:“Lütfen…”“Üzgünüm, yapabileceğim bir şey yok… Seni seviyorum ama onlar da beni.”Kadının kayıtsızlığından cesaret alan zemin genişledi, adamın muntazam vücudunu içine çekti ve kapandı. Adam yok oldu, adeta oraya hiç gelmemişti… Kırılan parçalar birleşti, daralan duvarlar genişledi, eşyalar yerlerine dönüp neşeli bir şarkı söyledi. Adam bu eve gelmiş miydi? Kadın dahi hatırlayamadı, yatağına döndü, yumuşak yastıklara kafasını gömüp hafif ağladı. Hiçbir şeyi sorgulamadı, yatak onu teselli etti, müzik seti ninni söyledi, taban iyi uykular diledi. Kadın uykuya daldı, belki de hepsi bir rüyaydı, adam hiç var olmadı…