İstanbul artık çekilmez olmuş. Tatilimin 25 gününü gezeceğim tozacağım hevesiyle didik didik gezmekle değerlendirdim heryeri. Ama vücut dayanamıyor bir süre sonra… Sessizlik, çayır çimen istiyor. Biz de öyle yaptık. Tatilimin son günüydü, ertesi gün dönecektim. S. ‘nin dayısının yazlığı var. Pazar günüydü. Birkaç gün önceden oraya gidip mangal yakmaya karar verdik.
Tatilimin en anlamlı, en güzel, en huzurlu günüydü desem yalan olmaz. Sonradan epey üzüldüm daha önce neden aklımıza gelmeyişine.
Uzun bir araba yolculuğundan sonra vardık yazlığa. Bahçede birkaç birşey ekiliydi. Çilekler küçücüktü. Hormonsuz…Mis gibi hava, yeşillik, pırıl pırıl güneş… İlk önce acıktığımız için kahvaltı yaptık. Açık havada öyle bir iştahı açılıyor ki insanın sormayın gitsin. Uzun süredir kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Verandada sımsıcak taşların üzerinde çıplak ayaklarımız yanarken hortumla su tutup serinlemekte ayrı bir zevkti. Dayı bahçenin, sebzelerin sulanması gerektiğini söylemiş. S. ile paylaşamadık bir türlü hortumu. O kadar zevkliydi ki çimenlerin üzerinde serin serin ağaçları, sebzeleri sulamak… Bir süre sonra S. ile inatlaşıp birbirimizi ıslattık, ben birazcık ıslanmıştım ama onu hiç ıslatamamıştım. Güneşin altında hemen kurudum. Bunun acısını çıkarmalıydım. Bir fıskiye vardı bahçeyi sulamak için. Altındaki hortumu aldım, yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya “hadi gel su savaşı yapalım” diye tutturdum. Onun hortumundan su geliyordu. Benim ki daha açık değildi. 1-0 önde başlamıştı. Mızıkçılık yapan çocuklar gibi “banane haksızlık” diye tutturdum. Tekrar başladı ıslak savaşımız. Ben açık ortamda hortum elimde sap gibi beklerken o ağaçların arkasına saklanarak beni ıslatıyordu. Her yanımdan sular akıyordu. Sonunda pes ettim. O da biraz ıslanmıştı bu defa. Artık güneşte kuruyacak kadar bile değildim. Evi aradık taradık bir tane basma etekle bir bluz bulduk, üstüme üç beden mi desem dört beden mi desem büyük. Giydim onları. Islakken de fotoğraf çekinmiştik. Basma eteği giyince de çekindik, hani son gün ya makina düşmedi elimden. Epey güldük o halime. Umrumda bile değildi. Hatta o an bana yakıştığını bile düşündük iyimserliğimizden. Resim çekindik. Yanına oturdum. Hani kocasının yanında çekinen köylü kadınlar olur ya, işte tam öyle bir edayla poz verdim kameraya. Şimdi bakıyorum da resimlere, bunların hepsi çok güzel ve kıymetli birer hatıra.
Giysilerim daha kurumamıştı, S. bakkala gidip yoğurt alacaktı. Hiç yerimde durmak istemiyordu canım. “Ben de geleceğim.Arabada otururum” dedim. Bakkaldan sonra çevrede bir göl varmış onu gidip görelim istedik. Gidince aklıma geldi üstümün başımın uygun olmadığı. “Yok arabadan inmeyelim, bu halde inemem” dedim. Israr etti. “Bu insanları hayatının başka alanında görmeyeceksin ki.”
Razı oldum. Güneş çok fenaydı, çıkarıp gözlüğümü taktım. Basma etekle gözlük muhteşem bir uyum sergiliyorlardı(!) Çıkardım gözlüğümü, düşündüm, bugün de böyle olsun, bugün de saf, tertemiz anadolu insanı tarzında olayım ne olacak sanki. Böyle düşününce ne o etek beni kastı ne de üstüme büyük gelen bluz. Gölde de yaptı S. yapacağını. Nereye gitsek zaten beraber mutlaka ya bir jantçı yada araba aksesuarları satan birini buluyor. Balık tutan bir adam vardı. İstanbul’ da bilmem ne işyeri varmış. Ben anlamam öyle araba konularından. Onunla biraz çene çaldıktan sonra döndük eve. Karnımız zil çalıyordu. Yani benim ki çalıyordu, çok az yiyip sık acıkan bir yapıya sahip olduğum için. Mangalı yakmıştık, S.nin en sevdiğim bir numaralı kuzeni etleri ve benim sucuğumu pişiriyordu. S. ile ben çok cinsizdir. Nasıl bu kadar cins cins bulduk birbirimizi merak ediyorlar, ben de merak ediyorum. Ben kanat filan yemem, sucuk yerim mangalda… S. ise tavuk yemez köfte yer sadece. Bir numaralı kuzen ( çok sevdiğim için bir numaralı diyorum) mangal başındayken S. salatalıkları sulama hevesine geldi. Bana da fidelere hortum değip zedelemesin diye hortumu tutma görevini buyurdu. Mangal işi bitmişti. “Hadi” dedim “biz de gidelim.” “Yok bitsin sulama işi gideriz” dedi. Ama gözüm sucuklarım da kalmıştı. “Bari bırak kızı, o gelsin yesin.” dediler. “Git sen ben gelirim” dedi. Ama gidersem de iki saat surat yapacaktı bana. Neyse diye geçirdim içimden, son gün kalp kırmayalım.
Biraz uzun sürse de salatalıkları doyurduktan sonra ben de sucuklarıma kavuşabildim. Günün sonunda güneşten cayır cayır yanmış bir yüze sahiptim. O kadar uğraşırım hiç bir yerim yanmaz ama normal bir günde güneşte biraz oturayım yüzüm gözüm ateş gibi olur.
Bu da böyle güzel huzur dolu bir anıydı. Daha nice tatillere inşallah.