bildirgec.org

yazlık hakkında tüm yazılar

EKONOMİ HER ŞEY…

colorito | 11 February 2011 11:45

Şansınız bol olsun” yazıma arkadaşımın yazdığı yorumu okuyup, cevap olarak bende yorum yazdım.

” Yazdıklarınız da haklısınız ama benim yazdığım evler (resimleri netten bulduğumdan gene de hoşlar) inanın bakarken insana eziyet eden görüntüler. Şöyle bir gerçek var. Bu evlerde oturan daire sahipleri hasbel kader onlara sahip olmuşlar. O evleri yenilemeye güçleri yok. O zaman yapsatçılar kat karşılığı evleri yeniliyor . Hem eski evi olanlar hem de yapsatçılar kendi açılarından kazançlı oluyorlar.

SivRisineKLERden nasıL kurTulDUm

super hero | 03 August 2010 21:18

Her gün dön dolaş aynı şeyleri yapmaktan sıkıldığımdan, o gün, yazlık villanın sınırına dayandığı ormanda biraz gezinti yapmaya karar verdim. Erkenden kalkıp sandaletlerimi giydim. Daha dün gece bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu söyleyen tatil arkadaşlarımdan hiçbirinin fikrini değiştirmesine fırsat vermeden evden çıktım.

İki dakika sonra ormanda yürüyordum.

Daha on yıla kalmadan, şimdi yürüdüğüm bu ormanlık alan villa istilasına dayanamayacak; beton duvarlar şu tepenin ta en üstüne kadar çıkacak, sadece bir tek nokta direnerek olduğu gibi kalacaktı. İnşaat sırasında önce kepçe kırılacak, sonra bu talihsizlikteki mesajı algılayamayan bazı işçilerin başına bazı talihsiz olaylar gelecekti. Akabinde, orada muhterem bir zatın yattığına karar verilecek, o nokta yatır ilan edilecekti.

Tabii bu kadar yakınlarında bir yatır olduğunu bilen tatilciler, akşamları mehtaba karşı kafayı çekmek veya aile müessesinin sınırları dışında kalan yakınlaşmalarda bulunmak gibi bu tip yerlerde sıkça görülen davranışları icra ederken huzursuzluk duymaya başlayacak; ve bölgeyi terk edecekti. Yazlıkçılar yazlık villalarını sattıkça bölgenin çehresi değişecek, bölgenin çehresi değiştikçe yazlıkçılar daha fazla villa satacaktı. Bir süre sonra da bu dağ sırtı, bir yatırın yakınlarında yazlık villa satın almayı cazip bulan, hayatı çok daha mutaassıp şekilde algılayan insanların rağbet ettiği bir merkeze dönüşecekti. Bir yazlık kasabada bu kadar çok mutaassıp insanın olması ise, hayatı algılarken mutaassıp değerleri onlar kadar ön plana çıkartmayan insanlar tarafından gövde gösterisi olarak algılanacak; ve ancak ondan sonra, en başta sormaları gereken soruyu –bence maalesef tamamen yanlış sebeplerle- sorarak, yatırda yattığı iddia dilen muhterem zatın mezarının, eğer iddia edildiği kadar muhteremse ormanın ortasında ne işi olduğunu merak edeceklerdi.

SATILIK VE KİRALIK EV ARAYANLAR

ondertex | 10 July 2008 20:33

Kiralık veya satılık ev arayan veya sahip olduğu evi kiraya vermek yada satmak isteyen arkadaşlara faydalı olmak açısından tüm Türkiye çapında ilanların yer aldığı belli başlı emlak ilan sitelerini listeledim.Hepsinin toplu halde bulunması açısından bu liste ihtiyaç halinde bir çok arkadaşa faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Artık ev bulmak için sokak sokak dolaşmaya son .Çünkü artık verilen emlak ilanları resimli veya video görüntülü olarak sunulmakta.Böylelikle evinizden hiç yorulmadan kolaylıkla ev bulabilirsiniz.İşte listemiz;
Milliyet Emlak
Emlak.Net
Sahibinden.com
Hürriyet Emlak
Mynet Emlak
Emlakx
Emlakcılar Sitesi
Taşınmaz
E-kolay Emlak

Alaçatı Marina Kent Projesi

Chat Noir 1 | 01 July 2008 21:52

Daha önce sörf sporu ve sörfçülerle adını duyuran Alaçatı’da denizle iç içe yeni bir dünya kuruluyor. Konsept ünlü Fransız mimar François Spoerry’nin imzasını taşıyor.500’ün üzerinde deniz manzaralı lüx villayı kapsayan proje süresince çevreye de büyük özen gösterilmiş. Tek bir ağacı kurtarabilmek için mimarlar günlerce projeleri üzerinde tekrar tekrar çalışarak değişiklikler yapmışlar.Genellikle bu tip projelerde deniz doldurulur.Ama bu projede karada kanallar açılarak sahil genişletilmiş.Villanızın size özel bahçesinin yanında özel sahili bulunuyor ki yatınızı demirleyebilesiniz.Bu muhteşem projenin içinde marina ,bir otel,sağlık,golf, spa ve turistik tesislerde yer alıyor.Dünyada az sayıda örneği bulunan alaçatı port projesi Türkiye’de küçük bir Venedik yaratacak.Bu proje sadece çeşme yada İzmir için değil Türkiye içinde çok önemli ve başarılı bir yatırım. Kim böyle bir yerde ev sahibi olmak istemez ki?Şu manzaraya bir bakın.Umarım bir gün alaçatı portta bir ev sahibi olma hayalim gerçeğe dönüşür.Emeği geçen tüm mimar, mühendis,iktisatçı ve işletmecileri böyle başarılı bir projeye imza atmalarından dolayı tebrik ediyorum.

İlk Tamamen Taşınabilir Uydu TV Çözümü

zabun | 31 May 2008 00:01

DirecTV‘nin ilk komple taşınabilir uydu çözümü olan Sat-Go ile artık dış mekanlarda televizyon seyrederken uydu yayını kalitesinden ödün vermenize gerek kalmayacak. Kampta, piknikte, teknede, bahçede uydu kalitesinde yayınları izlemeniz için tasarlanmış bu cihaz bir dizüstü bilgisayarı andırıyor. Cihaz kabaca 17″ LCD, uydu alıcısı ve yassı uydu anteninden oluşuyor. Ekran ve alıcı kısmı ile anten kısmı birbirinden ayrılabiliyor. Kızılötesi uzaktan kumandası ve elektrik kablosu cihazın üzerindeki yuvalarına yerleştirilebiliyor. Ücretli yayınlar için bir kart (access card) yuvası bulunmakta. Ayrıca dış yüzeyine iliştirilmiş küresel bir pusula da mevcut

Anılarım-2 (Yazlık)

| 14 June 2007 10:19

İstanbul artık çekilmez olmuş. Tatilimin 25 gününü gezeceğim tozacağım hevesiyle didik didik gezmekle değerlendirdim heryeri. Ama vücut dayanamıyor bir süre sonra… Sessizlik, çayır çimen istiyor. Biz de öyle yaptık. Tatilimin son günüydü, ertesi gün dönecektim. S. ‘nin dayısının yazlığı var. Pazar günüydü. Birkaç gün önceden oraya gidip mangal yakmaya karar verdik.
Tatilimin en anlamlı, en güzel, en huzurlu günüydü desem yalan olmaz. Sonradan epey üzüldüm daha önce neden aklımıza gelmeyişine.

Uzun bir araba yolculuğundan sonra vardık yazlığa. Bahçede birkaç birşey ekiliydi. Çilekler küçücüktü. Hormonsuz…Mis gibi hava, yeşillik, pırıl pırıl güneş… İlk önce acıktığımız için kahvaltı yaptık. Açık havada öyle bir iştahı açılıyor ki insanın sormayın gitsin. Uzun süredir kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Verandada sımsıcak taşların üzerinde çıplak ayaklarımız yanarken hortumla su tutup serinlemekte ayrı bir zevkti. Dayı bahçenin, sebzelerin sulanması gerektiğini söylemiş. S. ile paylaşamadık bir türlü hortumu. O kadar zevkliydi ki çimenlerin üzerinde serin serin ağaçları, sebzeleri sulamak… Bir süre sonra S. ile inatlaşıp birbirimizi ıslattık, ben birazcık ıslanmıştım ama onu hiç ıslatamamıştım. Güneşin altında hemen kurudum. Bunun acısını çıkarmalıydım. Bir fıskiye vardı bahçeyi sulamak için. Altındaki hortumu aldım, yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya “hadi gel su savaşı yapalım” diye tutturdum. Onun hortumundan su geliyordu. Benim ki daha açık değildi. 1-0 önde başlamıştı. Mızıkçılık yapan çocuklar gibi “banane haksızlık” diye tutturdum. Tekrar başladı ıslak savaşımız. Ben açık ortamda hortum elimde sap gibi beklerken o ağaçların arkasına saklanarak beni ıslatıyordu. Her yanımdan sular akıyordu. Sonunda pes ettim. O da biraz ıslanmıştı bu defa. Artık güneşte kuruyacak kadar bile değildim. Evi aradık taradık bir tane basma etekle bir bluz bulduk, üstüme üç beden mi desem dört beden mi desem büyük. Giydim onları. Islakken de fotoğraf çekinmiştik. Basma eteği giyince de çekindik, hani son gün ya makina düşmedi elimden. Epey güldük o halime. Umrumda bile değildi. Hatta o an bana yakıştığını bile düşündük iyimserliğimizden. Resim çekindik. Yanına oturdum. Hani kocasının yanında çekinen köylü kadınlar olur ya, işte tam öyle bir edayla poz verdim kameraya. Şimdi bakıyorum da resimlere, bunların hepsi çok güzel ve kıymetli birer hatıra.

Giysilerim daha kurumamıştı, S. bakkala gidip yoğurt alacaktı. Hiç yerimde durmak istemiyordu canım. “Ben de geleceğim.Arabada otururum” dedim. Bakkaldan sonra çevrede bir göl varmış onu gidip görelim istedik. Gidince aklıma geldi üstümün başımın uygun olmadığı. “Yok arabadan inmeyelim, bu halde inemem” dedim. Israr etti. “Bu insanları hayatının başka alanında görmeyeceksin ki.”
Razı oldum. Güneş çok fenaydı, çıkarıp gözlüğümü taktım. Basma etekle gözlük muhteşem bir uyum sergiliyorlardı(!) Çıkardım gözlüğümü, düşündüm, bugün de böyle olsun, bugün de saf, tertemiz anadolu insanı tarzında olayım ne olacak sanki. Böyle düşününce ne o etek beni kastı ne de üstüme büyük gelen bluz. Gölde de yaptı S. yapacağını. Nereye gitsek zaten beraber mutlaka ya bir jantçı yada araba aksesuarları satan birini buluyor. Balık tutan bir adam vardı. İstanbul’ da bilmem ne işyeri varmış. Ben anlamam öyle araba konularından. Onunla biraz çene çaldıktan sonra döndük eve. Karnımız zil çalıyordu. Yani benim ki çalıyordu, çok az yiyip sık acıkan bir yapıya sahip olduğum için. Mangalı yakmıştık, S.nin en sevdiğim bir numaralı kuzeni etleri ve benim sucuğumu pişiriyordu. S. ile ben çok cinsizdir. Nasıl bu kadar cins cins bulduk birbirimizi merak ediyorlar, ben de merak ediyorum. Ben kanat filan yemem, sucuk yerim mangalda… S. ise tavuk yemez köfte yer sadece. Bir numaralı kuzen ( çok sevdiğim için bir numaralı diyorum) mangal başındayken S. salatalıkları sulama hevesine geldi. Bana da fidelere hortum değip zedelemesin diye hortumu tutma görevini buyurdu. Mangal işi bitmişti. “Hadi” dedim “biz de gidelim.” “Yok bitsin sulama işi gideriz” dedi. Ama gözüm sucuklarım da kalmıştı. “Bari bırak kızı, o gelsin yesin.” dediler. “Git sen ben gelirim” dedi. Ama gidersem de iki saat surat yapacaktı bana. Neyse diye geçirdim içimden, son gün kalp kırmayalım.

Biraz uzun sürse de salatalıkları doyurduktan sonra ben de sucuklarıma kavuşabildim. Günün sonunda güneşten cayır cayır yanmış bir yüze sahiptim. O kadar uğraşırım hiç bir yerim yanmaz ama normal bir günde güneşte biraz oturayım yüzüm gözüm ateş gibi olur.

Bu da böyle güzel huzur dolu bir anıydı. Daha nice tatillere inşallah.