Günümüz modern insanının yaşadığı problemlerin en önemli nedeni yeni bir çağa girilmesiyle birlikte dünyanın artık eski dünya olmadığı ve bunun yaşamımızı derinden etkileyen teknolojiden kaynaklandığı düşünülmektedir. Kişilerarası iletişimimizin, ilişkilerimizin, hayata bakışımızın, dünyayı algılayışımızın, alışkanlıklarımızın, isteklerimizin, ihtiyaçlarımızın, yaşam tarzımızın, tüketim kalıplarımızın, hayatı anlamlandırışımızın, beklentilerimizin bize dair ne varsa her şeyin değiştiğine tanık olduğumuz bir çağı yaşıyoruz. Artık her şey yeni dünyanın, çağın, dönemin özelliklerine göre değişmekte ve şekillenmektedir. Yaşanan bu hızlı, köklü, değişim ve dönüşüm bizi ve tüm dünyanın zihinsel haritasını değiştirmiştir.
yaşam tarzı hakkında tüm yazılar
kana kana içmek için
neoturk | 11 May 2008 17:17
su avcunuzda
Form mu önemli işlev mi ? diye düşünenlerdenseniz kafanızı meşgul edecek ve hoşunuza gidecek bir tasarım daha , su içmenin en güzel yanı pınardan veya bir musluktan elinizle su içmektir. Suyun elinize dokunuşu ve serinliği… işte size bu keyfi yaşatacak bir bardak mı desem kase mi desem , ikisi ortası bir tasarım. Gerçekten çok hoş bir düşünce , tasarımcıları Barbara Ambrosz ve Karin Stiglmair ‘ a teşekkürler!
kana kana su için
Duygusuzlar Cehennemi: Equilibrium
ikonoklast | 08 June 2007 09:54
Equilibrium, zamanında hakettiği popülerliğe ulaşamamış bir film. (Yapım yılı 2002, Yönetmen Kurt Wimmer, Oyn. Christian Bale, Emily Watson, Taye Diggs) Geçenlerde dvd’den seyrettiğim bu film, ne yazık ki Matrix’in saçma sapan 2. ve 3. bölümlerinin gölgesinde kalmış.
Equilibrium’un çizdiği dünyada, duygusallık ya da duyularla algılanabilecek, arzulanan, zevk veren her şey yasaklanmış: kitaplar, filmler, resim ve fotograflar, heykel ve biblolar, canlı renkleri olan nesneler, giysiler, müzik, parfümler, evcil hayvanlar…Bunları gizlice bulunduranlar, kullananlar, şiddetle cezalandırılıyor. Duygusal tepkiler göstermek, örneğin kahakaha atmak, ağlamak, bağırıp çağırmak yasak. Yasaklara uymayanlar, “duygu saldırganı” olarak adlandırılıyor ve yakılarak öldürülüyor. Hatta dışarıdaki gün batımı manzarasını görmemek için pencereleri bile opak bir kağıtla kaplıyorlar. Eşyalar ağır, koyu renkli, kaba ve işlevsel. Bunlar yetmiyor, bir de her sabah bir ilaç alarak duygularını ve içsel dürtülerini baskıllıyorlar. Evlilik, çocuk yetiştirmek için yapılıyor, bunun dışında cinsellik, duygusal ilişkiler tabii ki yok. Bu dünyayı elbette bir takım ruhsuz, pislik herifler yönetiyor ve bu yöneticilere Gramaton Rahipleri adı veriliyor. Rahipler şiddet kullanma yetkisine sahip ve ateşli silahlarla yapılan bir tür savaş sanatı geliştirmişler. Her gün uzakdoğu savaş sanatlarına benzeyen çalışmalar yapıyorlar ve zaman zaman düzenledikleri baskınlarla, sistemi değiştirmeye çalışan “duygu saldırganlarını” yakalayıp kitap, cd, resim, ne bulurlarsa yakıyorlar. Örneğin bir gurup kadın ve çocuğun gizlice beslediği hayvanları bulduklarında öldürüyorlar. Akla hemen bugün Türkiye’de ve bütün dünyada şehir sokaklarındaki hayvanlara uygulanan aşağılık katliamlar geliyor. Gramatonlara soracak olursanız, hayvanların hastalık taşımaktan başka bir olayları yok. Hiçbir varlığı sevmiyor, şefkat duymuyor ki aşağılık dürzüler. Tıpkı bugünkü modern insanların çoğu gibi. Soğukkanlılıkla öldürüyor, bunu mantığa uygun açıklamasını da yapıyorlar.
Fast-foodcular savulun!
nebilim | 19 May 2007 22:29
Küreselleşmenin hedefi olarak bütün Dünya için biçilen tek kültüre karşı, kültürel çeşitliliği, mutfaktan başlayıp hayatın her alanında savunmak iddiasında olan küreselleşmeye bağlı kültürel fakirleşmeye ve fast food zihniyetinin olumsuz etkilerine karşı toplumun uyarılmasını ve kamu oyu oluşturulmasını, öncelikli amaç edinen Sefertası Hareketi‘nin Sakarya Temsilciliği açılıyor.
Tanıtım toplantısı:
23 Mayıs 2007 Çarşamba günü saat 15:00’de
Kurtuluş Mah. Bankalar Cad. No. 55 (Ağa Camii karşısı) Yerel Kültür Derneği Adapazarı/SAKARYA
zen bir oluş biçimidir(?)
ikonoklast | 26 April 2007 08:59
kediler için zen
zen ya da chan diye anılan asya ve japonya kaynaklı öğretiler, batıya bir felsefi anlayış olarak kitaplarla tanıtıldı. daisetz. t. suzuki bu konuda ingilizcede yayınlanan ilk kitabı yazdı. kimi batılı felsefeciler de açıkça konuyla ilgili yazdılar ya da zen’i yazılarında açıkça işlemeden, bir düşünce ya da oluş tarzı olarak kendi felsefelerine yansıttılar. Heidegger , Sartre, Husserl gibi. şimdi uzun uzadıya konunun tarihine girmeyeceğim, bu konuda yığınla kitap var, onun yerine, çok şanlısınız, bu konuyla ilgili kendi özgün anlayışımı sizinle paylaşacağım.
okuduğum onca kitapta rastladığım bir kaç cümleden anladığım kadarıyla zen, sadece belirli bir bedel karşılığında üye olduğunuz özel bir mekanda, yaşam tarzınızda o güne kadar alışık olduğunuzun dışında özel bir biçimde (lotus ya da seiza) belirli bir süre oturmak değildir. zen, “gerçek kendiniz” diye adlandırılan, bir yerlerde gizlenmiş şeyi aramak da değildir. zen o an neyle uğraşıyorsanız sadece ona yoğunlaşmak, onu ciddiye almak, ve sadece o işle ilgili duyularınıza yönelmektir, bu da batılı yaşam tarzına genellikle pek uygun değil.