…
Ah, bir gönül kırıklığı ki; sorma, anlatamam. Tarifi imkansız. “Farzet” diyorum kendime, “sanki hiç olmadı!”…
Biraz zaman geçiyor, yine acımaya başlıyor.
Yaranın üzerine esen rüzgar; rüzgarın taşıdığı o dokunuş; dokunuşun seni kendine getirişi… O bir anlık nefesini tutuşlar gibi, gözünü sıkıca yumuşlar, dudaklarını ısırışlar gibi…
Nereye kadar karşı koyabilir can? Sen kaderine hangi noktada “dur!” diyebilirsin? İşte, o nefesini artık tutamayacak raddeye geldiğinde, gözünden sızan bir damla yaş artık bedenini terk ettiğinde ve “dudağım acıyor” dediğinde, pes ediyorsun.