bildirgec.org

vurgun hakkında tüm yazılar

Türk Sineması’nın Sultanı; Türkân Şoray

queennothing | 27 December 2010 16:00

Türk Sineması’nın ‘Sultan’ı Türkan Şoray, 28 Haziran 1945 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Devlet Demir Yolları memuru olan babası Halit ile ev hanımı olan annesi Meliha’nın kızları olan Türkan, sürekli semt/ mahalle değiştirdikleri için ilköğrenimini farklı okullarda tamamladı. Rami İlköğretim Okulu’na yazılan Türkan, eğitimini Feriköy İlköğretim Okulu’nda bitirdi. Küçük yaşta annesinin sorumluluklarını paylaşan küçük kız, 9 yaşına geldiğinde; 1954 senesinde kardeşi Nazan (müzisyen) dünyaya geldi. Aynı sene, şiddetli geçimsizlik sebebiyle annesi ile babası boşanan Türkan, kardeşi Nazan ile annesinde kaldı.

İçinizdeki Kaptan Cousteau’ya kulak verin!

Beacool | 19 June 2010 14:11

Sizce bu bir bilgisayar grafiği mi? Tekrar düşünün!
Sizce bu bir bilgisayar grafiği mi? Tekrar düşünün!

Bazılarının hastalık derecesinde takıntılı olduğu şeyler vardır. Kimisi motosiklet bağımlısıdır, kimisi spor araba, kimi tekne meraklısıdır, kimisi dalma. Ben de bu saydıklarımdan ikisi eskiden ciddi derecede takıntıydı. Motor dünyasından yavaş yavaş uzaklaşmamla (yazılarımı takip edenler bilirler) geriye dalma merakım kaldı.(bkz yazı sonu notu)

Diving DVR with Wireless Ring Control
Diving DVR with Wireless Ring Control

Derinlerde var olan bir dünyanın içerisine (resmen) dalmak gibisi yok. O sessiz ama karmaşık dünyanın içerisinde bulunmak gerçekten huzur verici. Orada yaşadıklarım ve başımdan geçen maceralar ise birçok kez anlattığım halde inandıramadığım durumlara dönüştü. Bu yüzden hep bir kanıtım olsun istemiştim…

Kameralı gözlüğümüz...
Kameralı gözlüğümüz…

Artık derinlerde yaşadıklarımı ispatlayabilecek bir ürün var. “Discover the SeaWorld” (deniz dünyasını keşfet) sloganıyla satılan Diving DVR with Wireless Ring Control derinlerde yaşadığınız tüm maceraları, güzellikleri ve hatta gözden kaçırdıklarınızı kaydedebilen bir ürün. Ayrıca piyasada bulunan diğer muadili ürünlerden birkaç ince noktayla kendini ayırmakta.

Siyah Kazak..

pillibebekkuyuda | 16 September 2009 13:11

Siyah Kazağa Mektup;

Yıllarca uzak kaldığım, sensiz ve sessiz hayatı yaşarken kimsesiz duygularımı tarif etmek istiyorum, şimdi..

Hayatının bir dönemine, ”Sevgili” olarak alamadığın ben, bin bir zaman diliminde her bir parçası kalmış, fakir bir bünyeyim artık..Her yeniden doğuşumla ümit ederek değiştiremediğim kaderimin orta yerinde otururken sen, elimi uzattığımda aniden yok olmana o kadar alışığım ki, ben..

irtica bahane !

| 22 December 2008 16:24

http://www.islamustundur.com/uyaneyhalkim.html

DÜŞTEN DE UZAK…

teacher07 | 08 September 2008 16:30

Maaşını aldı, içinde bir telaş, (huzur diyemiyordu) telaş vardı. Yine de eve giderken, çocuklara ayda bir bile olsa tatlı bir şeyler alacağını düşünüp, gülümsemeye benzer yüzü aydınlandı… Cebinde, bir saat bile tamamı kalmayan parasının, kalanının üstüne elini şöyle bir dokundu. Faturalarının bir kısmını ödemişti. Biraz baklava, biraz hurma, biraz da meyve poşetleri elinde, kapının ziline dokundu. Neşeli olmaya çalıştı. Biraz sonra top patlar, iftar olacaktı…Yorgun vücudunu, yıllar önce evlendiklerinde aldıkları, kendi gibi solgun koltuğa bıraktı. Televizyon haberlere başlamıştı. Dinledi, dinledi… Duymaz oldu…

DiP

hipangel | 01 September 2008 09:30

Dibi görmek lazım,
Yüzeyde sağlam adımlar atabilmek için..

Dibe vurmak lazım bazen,.
Bence yavaş yavaş da değil,
Birden .
Şoka uğramalısın,
Vurgun yemelisin.
Diptekileri keşfedecek kadar
Vaktin olmalı.
Yediğin vurgunla pek bir şey
Yapamayacağın için
Epey vaktin olacaktır.
En ufağından en büyüğüne,
En gizlisinden en görünenine,
Hepsiyle tanışmalısın..
Sen onlarla tanıştıkça
Vurgunun etkisi azalacaktır..
Ve yavaş yavaş..
Dibi keşfettikçe keşfediceksin kendini..
Kendini karanlıkta buldukça
Yukarıda güneşi görmeye başlayacaksın..

adam okyanusu yuttu…

vt | 06 May 2002 03:26

Adam Okyanusu Yuttu

Derinlik Sarhosluğu’nu seyredip etkilenmemiş birisi var mıdır? Elbette vardır ama ben kesinlikle onlardan değilim. Filmden çıktığımda deniz suyunun ısıran serinliğini, tuzunun yakıcılığını, en müthişi de derinliğin sarhoşluğunu üstümde hissediyordum.

Yıllar sonra denizin dibini keşfettiğim zaman hissettiğim sarhoşluktan pek farklı değildi bu. Dipte, belli bir derinlikte insanın çiçek toplayası, dans edesi, melankolik şarkılar söyleyesi geliyor. Balıkların neden sersem sersem dolaştıklarını anlayabiliyorum. Dip o garip büyüsünün içine alıveriyor tüm canlıları. Dipte vurgun yemiş ve hayatları karada yatağa bağlı geçen felçli insanların suda tekrar hayat bulduklarını ilk öğrendiğimde dehşete düşmüştüm. Deniz, onlardan aldığı canı onlara geri veriyordu. Sanki böylece sadece Ona ait olduklarını,Onun esiri olduklarını gösteriyordu. Ve o insanlar tekrar dibe kavuşacakları günü sabırsızlıkla bekliyorlardı, çünkü hayat onlar için sadece dipte vardı. Alan ve geri verenin kaynağının aynı olması nasıl da etkiliyor insanı…Denizin gücünü hissetmek, dalgalarından kaçmamak, dibinde boğulmamak, denizden korkmak ama yine de içine atlamak hayatin ta kendisi gibi. Son derece basit Freud’cu bir kişilik testi vardır: bir kelime söylenir ve ne çağrıştırdığı sorulur. Basit olmasına rağmen son derece isabetli sonuçlar çıkar. Bu test de deniz hayatı simgeler, yani deniz için söylenen her şey aslında kişinin hayatı anlatmasıdır. Cam cinselliği, duvar olumu simgeler… Düşünüyorum da hayatı simgeleyecek denizden başka bir şey bulamıyorum. İşin garibi aslında hayata bağlı olduğumu, onu hem ürkütücü hem de inanılmaz çekici bulduğumu da deniz sayesinde anlayabildim. Galiba en çekici tarafı da bu: hem korkutmak hem haz vermek.”İhtiyar Adam ve Deniz” bu ikili mücadelenin, insan ihtirasının ve yaşamla verdiği emsalsiz kavganın belki de en sade ama aynı zamanda en vurucu anlatımı olduğu için etkiler okuyanı. Bir rüya dinledim. Anlatan hala etkisindeydi, gözleri fal taşı gibi açık anlatıyordu : Kocaman ağzının içinde denizi taşıyan bir adam vardı, dalgaların sesini bile işitebiliyordum, ağzında dalgaları görebiliyordum, arkadan bir ses ise söyle diyordu ‘Adam okyanusu yuttu’.” Bu rüyanın ne anlama gelebileceğini çok düşündüm. O kadar fazla şey ifade ediyordu ki anlamda boğulmaktansa sihrinde kaybolmayı tercih ettim. Ama dinlediğim başka bir deniz rüyasında simge çok daha canlıydı. Rüya bir gece vakti güzel kumsalda geçiyordu. Anlatan hiçbir zaman olmadığı kadar sık bir şekilde deniz kenarında verilen bir davete katılmıştır. İnsanlar keyifli bir gece geçirmektedirler. Derken denize girme fikri ortaya çıkar. Durgun denize doğru mutlulukla yürüyen kadın elini suya sokar, eğer sıcaksa mutlaka girecektir. Elini sığ suya soktuğu anda aslında bunun ne zannedildiği gibi sığ ne de göründüğü kadar masum ve zararsız olmadığını fark eder. O, karanlık ve derinliğinde insanı yutmaya hazır beklemektedir. Denizin bilinci vardır ve bu açıkça anlaşılmaktadır. Tıpkı hayatlarımızda olduğu gibi, dibinde kaybolabileceğimizi bile bile kendimizi içine bıraktığımız derinlik… Denizi hic görmemiş bir insanın o ilk karşılaşmada hissettiği heyecanı yaşamadım çünkü ben neredeyse denizde doğdum. Ama okyanusun kenarinda durmanin ve açıklara doğru dalıp gitmenin verdiği heyacanı tattım. Ve birçok insan gibi sıkıntımı deniz kenarında iyot kokusuyla attım. Hayatta anlamlı bir şey aradığım zaman ilk gördüğüm oldu deniz. Balıkçıları seyretmeyi sevdim. Filmlerde ihtiyar deniz adamlarının sade bilgelikleriyle hayatın ince felsefesini yaparken kelimelerindeki olgun duyarlılığı sevdim. Gemileri yutan, kentleri sular altinda bırakan mitolojik deniz canavarlarını bile sevdim ben çünkü onlar denize aitti. Tıpkı benim gibi.Ben içine girebildiğim, dibine inebildiğim, korktuğum ama vazgeçemediğim,tutkuyla bağlanabildiğim şeyi, Denizi seviyorum. Ben denizde hayat buluyorum,başka hiçbir yerde bulamadığım bir yudum hayatı…