bildirgec.org

vt

11 yıl önce üye olmuş, 10 yazı yazmış. 29 yorum yazmış.

şu cep telefonu faturalarından alınan vergiler var ya:

vt | 02 August 2002 18:07

yaw geçen gün muhasebecimde iken bana hiçte adil olmayan bir durum geldi aklıma ve sordum öğrendimki…

bu bizim cep faturaları vergilerimize dahil değilmiş buna beyaz eşyalarda dahilmiş vs. daha bir sürü şey . sanırım bu devlet babalar bizi iyiden iyiye ayakta uyutuyorlar…

siz ne dersiniz merak ettim bende paylaşayım dedim

(bu gibi olan fakat bilmediğim konuları msj olarak atarsanız sevinirim)

başlık girmekten yanayım buyrun başlık ; doğum

vt | 28 July 2002 15:49

Dista olan hersey ice, icte olan hersey disa.

Yeni bir kader! Duzenli atiyor nabzim, bir tekerlegin sonsuz yolculugunda sonsuz kez donusu gibi. Nabzin sayilmaz sonsuzlugunun ritminde hapis, dogumunu bekliyor. Ama nereye gidersem gideyim hep bir vucudun ve dunyanin icinde olmak duygusu. Yine de beynim disariya cikmak istegiyle simdi eskisinden de iyi calisiyor. Disariya cikmak istiyorum. Dunyayi, kokleri ve berrak suyu kesfetme arzusu. Benim kaderim vucudumun mekâniyla beynimin mekâni arasinda imkânsiz bir yolculugu tecrube etmeye calismak olacak. Kaderimi dogar dogmaz unutacak olsam da. Unuttugumu hayal meyal hatirlasam da… Biliyorum, ben dunyaya ic mekâni dista, dis mekâni icte yasamak icin geliyorum Alinyazimin, kendi vucudumun mekâninda, uzunca bir sure, gecerli olandan baska bir usun aylik dongusunde cevrilerek yasamak. Ama vucutlarin dunyaya firlatildigi yerde alinyazilarinin yataklarindan biri olacagim. Ben kendi bedeninde yalnizca cozulmeyi ve dagilmayi degil dogumu da gorebilenlerin cinsindenim. Nasil bir gormek ki bu? Yaratimda hersey herseyi gorunmez kiliyor… Dogum bir seraptir.

adam okyanusu yuttu…

vt | 06 May 2002 03:26

Adam Okyanusu Yuttu

Derinlik Sarhosluğu’nu seyredip etkilenmemiş birisi var mıdır? Elbette vardır ama ben kesinlikle onlardan değilim. Filmden çıktığımda deniz suyunun ısıran serinliğini, tuzunun yakıcılığını, en müthişi de derinliğin sarhoşluğunu üstümde hissediyordum.

Yıllar sonra denizin dibini keşfettiğim zaman hissettiğim sarhoşluktan pek farklı değildi bu. Dipte, belli bir derinlikte insanın çiçek toplayası, dans edesi, melankolik şarkılar söyleyesi geliyor. Balıkların neden sersem sersem dolaştıklarını anlayabiliyorum. Dip o garip büyüsünün içine alıveriyor tüm canlıları. Dipte vurgun yemiş ve hayatları karada yatağa bağlı geçen felçli insanların suda tekrar hayat bulduklarını ilk öğrendiğimde dehşete düşmüştüm. Deniz, onlardan aldığı canı onlara geri veriyordu. Sanki böylece sadece Ona ait olduklarını,Onun esiri olduklarını gösteriyordu. Ve o insanlar tekrar dibe kavuşacakları günü sabırsızlıkla bekliyorlardı, çünkü hayat onlar için sadece dipte vardı. Alan ve geri verenin kaynağının aynı olması nasıl da etkiliyor insanı…Denizin gücünü hissetmek, dalgalarından kaçmamak, dibinde boğulmamak, denizden korkmak ama yine de içine atlamak hayatin ta kendisi gibi. Son derece basit Freud’cu bir kişilik testi vardır: bir kelime söylenir ve ne çağrıştırdığı sorulur. Basit olmasına rağmen son derece isabetli sonuçlar çıkar. Bu test de deniz hayatı simgeler, yani deniz için söylenen her şey aslında kişinin hayatı anlatmasıdır. Cam cinselliği, duvar olumu simgeler… Düşünüyorum da hayatı simgeleyecek denizden başka bir şey bulamıyorum. İşin garibi aslında hayata bağlı olduğumu, onu hem ürkütücü hem de inanılmaz çekici bulduğumu da deniz sayesinde anlayabildim. Galiba en çekici tarafı da bu: hem korkutmak hem haz vermek.”İhtiyar Adam ve Deniz” bu ikili mücadelenin, insan ihtirasının ve yaşamla verdiği emsalsiz kavganın belki de en sade ama aynı zamanda en vurucu anlatımı olduğu için etkiler okuyanı. Bir rüya dinledim. Anlatan hala etkisindeydi, gözleri fal taşı gibi açık anlatıyordu : Kocaman ağzının içinde denizi taşıyan bir adam vardı, dalgaların sesini bile işitebiliyordum, ağzında dalgaları görebiliyordum, arkadan bir ses ise söyle diyordu ‘Adam okyanusu yuttu’.” Bu rüyanın ne anlama gelebileceğini çok düşündüm. O kadar fazla şey ifade ediyordu ki anlamda boğulmaktansa sihrinde kaybolmayı tercih ettim. Ama dinlediğim başka bir deniz rüyasında simge çok daha canlıydı. Rüya bir gece vakti güzel kumsalda geçiyordu. Anlatan hiçbir zaman olmadığı kadar sık bir şekilde deniz kenarında verilen bir davete katılmıştır. İnsanlar keyifli bir gece geçirmektedirler. Derken denize girme fikri ortaya çıkar. Durgun denize doğru mutlulukla yürüyen kadın elini suya sokar, eğer sıcaksa mutlaka girecektir. Elini sığ suya soktuğu anda aslında bunun ne zannedildiği gibi sığ ne de göründüğü kadar masum ve zararsız olmadığını fark eder. O, karanlık ve derinliğinde insanı yutmaya hazır beklemektedir. Denizin bilinci vardır ve bu açıkça anlaşılmaktadır. Tıpkı hayatlarımızda olduğu gibi, dibinde kaybolabileceğimizi bile bile kendimizi içine bıraktığımız derinlik… Denizi hic görmemiş bir insanın o ilk karşılaşmada hissettiği heyecanı yaşamadım çünkü ben neredeyse denizde doğdum. Ama okyanusun kenarinda durmanin ve açıklara doğru dalıp gitmenin verdiği heyacanı tattım. Ve birçok insan gibi sıkıntımı deniz kenarında iyot kokusuyla attım. Hayatta anlamlı bir şey aradığım zaman ilk gördüğüm oldu deniz. Balıkçıları seyretmeyi sevdim. Filmlerde ihtiyar deniz adamlarının sade bilgelikleriyle hayatın ince felsefesini yaparken kelimelerindeki olgun duyarlılığı sevdim. Gemileri yutan, kentleri sular altinda bırakan mitolojik deniz canavarlarını bile sevdim ben çünkü onlar denize aitti. Tıpkı benim gibi.Ben içine girebildiğim, dibine inebildiğim, korktuğum ama vazgeçemediğim,tutkuyla bağlanabildiğim şeyi, Denizi seviyorum. Ben denizde hayat buluyorum,başka hiçbir yerde bulamadığım bir yudum hayatı…