bildirgec.org

vezir hakkında tüm yazılar

100 Altın-100 Değnek

aggali | 22 March 2009 09:35

Bir arkadaşımızın tamlama ile ilgili yazısı geç de olsa (bende hep öyle oluyor, herhalde geçakıllı olduğumdan) aklıma bir eski misali getirdi.

Efendim geçmiş zamanın birinde; epeydir barış içinde yaşayan bir ülkenin hükümdarı sıkıntıdan neredeyse patlamak üzere imiş. Ne yapsa nafile, sıkıntısı azalacağına artmaktaymış habire.

Vezirlerinden birinin önerisi üzerine, ülkede ne kadar yetenekli varsa saraya toplamasını buyurmuş. Gelenler arasından en iyi yeteneği seçmek ve biraz da cansıkıntısını atmakmış amacı.

Arama motoru pazarı altüst:Video devrine girdik!

pasacocugu | 22 October 2008 08:12

Bizim yasal olarak girmemizin engellendiği video paylaşım sitesi Youtube arama motoru pazarını altüst etti!

Google ağustos ayında 7.6 milyar arama ile kral koltuğunda oturmaya devam ediyor, ancak vezir değişikliği olmuş: İnternet kullanıcıları Youtube’da video arama işlemini Yahoo’da arama yapmaktan çok gerçekleştirmiş!

bir kitap( taif’te ölüm), bir sultan( 2. abdülhamit) bir fotoğraf albümü(2.Abdülhamit’in Fotoğraf albümü)

biSGen | 03 September 2008 14:38

geçenlerde bir arkadaşımın önerisiyle gazeteci ve yazar hıfzı topuz‘un ocak 1999’da remzi kitabevi’nden çıkan “Taif’te ölüm” isimli tarihi romanını okudum.

mithat paşa
mithat paşa

kitap kısaca, iki kez sadrazamlık yapmış Mithat Paşa’nın, Osmanlı imparatorluğunu çağdaşlaştırmak,sağlamlaştırmak için yaptığı çalışmaların, uğradığı haksızlıkların ve dönemin gaflet içinde olan yöneticilerinin hayatlarından önemli olan kesintileri bize sunuyor.
kitap hakkında şurada epey bir bilgi verilmiş. ilgilenenler bakabilir.
Kitabı okurken son osmanlı sultanlarından 2. abdülhamit hakkında bilgi toplamaya başladım ve ilgimi çeken değişik yorumlara rastladım.
sözgelimi mustafa kemal onun için :””Abdülhamid’in idare tarzı azami müsamahadır. “(Kaynak : Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı , sf 327 , Mustafa Armağan) derken, Enver Paşa, Beylerbeyi Sarayı’nda hapis olan sabık sultanı ziyaretten dönerken Talat Paşa’ya ağlaya ağlaya şu itirafta bulunur: “Başımıza ne geldiyse bu adama yaptıklarımızdan geldi ve daha ne gelecekse o yüzden gelecek.
yine günümüz tarihçilerinden prof.ilber ortaylı ise;”Dünyanın son hükümdarı , son evrensel imparator 2.Abdülhamid Han’dır.” demiş.

II. Abdülhamit
II. Abdülhamit

bu araştırmalarım sırasında 2. abdülhamit’in fotoğrafçılıkla da ilgilendiğini öğrendim.
şurada bu konuda bir yazı var.
derken üye olduğum bir gruptan Abdülhamit’in tüm fotoğraf albümlerine ulaşabileceğim bir link yolladılar. oh ne âlâ…
biraz daha araştırınca 2.Abdülhamit’in ABD kongre kitaplığına hediye ettiği (tarihini bulamadım) 36 adet fotoğraf albümü( albümde 1200’den fazla fotoğraf var) olduğunu ve bunların bir abd üniversitesinin sitesinde sergilendiğini öğrendim. linke tıkladıktan sonra karşımıza çıkan arama kutusuna “ABDUL-HAMID 2 COLLECTION” yazıp tıklayınca albüme ulaşılabiliyor.
örnek fotoğraflar:

beyoğlu
beyoğlu

sirkeci limanı
sirkeci limanı

son olarak Abdülhamit’in boğaz köprüsü projesini yaptıran ilk kişi olduğunu biliyor muydunuz?

II. Abdülhamit'in köpRü pRojesi...
II. Abdülhamit’in köpRü pRojesi…

( umarım asparagas değildir, zira net ortamında her yazılan doğru olamayabiliyor!)
bakalım bu yazıdan sonra kitabı kimler okuyacak, ya da önceden kimler okumuş?
selamlar/sevgiler/saygılar

Üçlü Satranç

delihayat | 07 March 2008 20:06

Satranç oynamak için farklı bi oyun tahtası ama denemeye değer bence. Kurallar genel olarak bildiğimiz klasik satrançla aynı ama tahtanın şekline uygun olarak bazı değişiklikler de getirilmiş. Şöyle ki;
1.Oyuncular saat yönünde değişimli olarak oynarlar.
2.İlk mat yapan oyuncu kazanır.
3.Piyonlar ilk hamlelerinde düz ileri giderlerken sonraki hamlelerinde tahtanın şekline göre yarısı sağa yarısı da sola gider. İlgili sayfa – çoklusu da burada idi.

TEŞKİLAT

mucize1 | 01 February 2008 22:01

Size bir kitaptan bahsetmek istiyorum.
Adı: Teşkilat
Yazarı: Selman KAYABAŞI
Türü: Politik Kurgu-Roman
İlk başta size yazar Selman KAYABAŞI’yı tanıtmak istiyorum;
Selman KAYABAŞI, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu, 2005 yılında yayınlanan ilk kitabı Kafkas Ruleti, askeri ve siyasi çevrelerde tartışmalara neden olmuş; askeri kurumlar, kitabı personeline okumaları için tavsiye etmişlerdir.
Mahir KAYNAK, Ömer Lütfi METE, Emniyet İstihbarat Eski Başkanı Bülent ORAKOĞLU ve Hasan Celal GÜZEL ile çalıştığı kitapları mevcuttur.
Kitaptan beni en çok etkileyen bölüm:
“Üzerinde “Ankara” yazılı bir kağıdın yapıştırıldığı Şah; “PKK” isimli piyonun tehtidi altındaydı. Şah ile oynanmak istense bile, hemen önünde “TSK” yazılı vezir sebebiyle ileri değil; ancak yanlara doğru hamle yapabilirdi. Vezir’in, “PKK” piyonunu yemesi ve Şah’a tehdidini kaldırması mümkündü. Fakat bu hamle, Şah’ın önünü açacak ve iki adım sonra “El-Kaide” yazan Fil’in, Şah çekmesine sebep olacaktı. Karşı taraf “El-Kaide” ile değil; “PKK” piyonunu koruyan “Ralf” yazılı At ile oyuna devam etse; piyonu avlayan “TSK”, bu kez At’ın saldırısıyla avlanacaktı.”…

Hem padişahın işi ne?

pylan | 06 October 2007 17:12

Padişahın ruyasi
Sultan Murad Han o gün bir hoş”tur. Telaşeli görünür.
Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.
Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.
Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
– Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
— Akşam garip bir rüya gördüm.
– Hayırdır inşallah?..
— Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
– Nasıl yani?
— Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki,
padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve
gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a
çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağılara sallanır.
Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir
dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan
bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
— Kimdir bu?
Ahali: – Aman hocam hiç bulaşma, derler.
Ayyaşın meyhusun biri işte!..
— Nerden biliyorsunuz?
– Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık
komşumuz… Bir başkası tafsilata girer;
– Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır.
Azaplar çarşısı’nda çalışır. Nalının hasını yapar…
Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem
şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli
kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
– isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir
cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını
gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!..
Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :
— Nereye?
– Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
— Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem…
Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır.
Defini tamamlamak gerek.
– İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
— Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
– Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
— Mollalığa devam… Naaşı kaldırmalıyız en azından.
– Aman efendim, nasıl kaldırırız?
— Basbayağı kaldırırız işte.
– Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması,
paklanması var. Tekfini, telkini…
— Merak etme ben beceririm.
Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
– Şurada bir mahalle mescidi var ama…
— Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
– Ne bileyim, Ayasofya’dan, Süleymaniye’den,
en azından Fatih Camii’nden…
— Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkanı çoktur.
Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii’ni iyi dedin.
Hadi yüklenelim… Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola
koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur
ocağa… Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş;
ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında.
Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur
dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama,
vezirin de keza… Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar,
musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli
vardır daha… Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
– Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba…
— Nasıl yani?..
– Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik
cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
— Doğru, öyle ya, neyse… Sen başını bekle, ben mahalleyi
dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah
garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim
sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.
Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi
metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
– Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar…
Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki.
Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından…
– Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir…
Bizim efendi bir âlemdi, vesselam… Akşamlara kadar
nalın yapar… Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin;
elindekini avucundakini verir
satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..
— Niye?
– Ümmeti Muhammed içmesin diye…
— Hayret…
– Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi.
Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi.
Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek… O çeker gider, ben
menkîbeler anlatırdım onlara… Mızraklı ilmihal.
Hucceti islam okurdum…
— Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki…
– Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep
uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında
durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe’yi görmeli…
— Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
– işte bu yüzden Nişancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya…
Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle
böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.
inan cenazen kalacak ortada…
— Doğru, öyle ya?..
– Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını
kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla
bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
— Peki o ne dedi?
– Önce uzun uzun güldü, sonra;
– Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

27 mayıs, 9-12 mart, 12 eylül, 28 şubat, ?

beyefendi | 27 May 2006 18:09

bir sadrazam daha! Allah rahmet eylesin
bir sadrazam daha! Allah rahmet eylesin

türkiye‘de askeri darbeler 27 mayısla başladı zannedilir ama ilk darbenin tarihi çok eskidir. dede korkut hikayelerinde iç oğuzun dış oğuza darbe yapmak üzere iken basılmasını,ava giderken avlanmasını okuyanlar bu kadar çok türk devletinin nasıl kurulduğunu ve haliyle nasıl yıkıldığını anlayabilirler.yakın tarihimizde darbelerin hası 2. mahmut tarafından yeniçerilere karşı yapılmıştır. hemen arkasından da cezayir elden çıkmış, istiklalini kazanana kadar fransızların katliamlarına maruz kalmıştır. en acıklı olanı sultan abdülaziz‘e yapılan darbedir. eşekçi paşa yönetimi ele aldıktan sonra bir suikastle,kimsenin yapamayacağı şekilde iki bileğini birden kesip sultanı intihar ettiği süsünü vererek öldürmüştür. tabii bütün bunlar masonik ittihatçıların sultan abdülhamid‘e yaptıkları darbe yanında bir hiçtir. zira 33 yıllık saltanatı boyunca koruyup kolladığı ve geliştirmeye çalıştığı koca osmanlı 10 sene içerisinde, arkasında büyük bir enkaz bırakarak tarihe gömülüp sonsuzluğa yelken açmıştır. bugün balkanlar,kafkasya ve arap yarımadasında ki meseleler bize osmanlı’dan miras olarak kalmış,halledilmeyi beklemektedirler. tabii bu ayrı mevzu. nerede kalmıştık.Atatürk bu ihtilal mevzularının türk milletinin bekasını tehdit ettiğini yaşayarak öğrendiği için askerin siyasette olmasını engellemiş, devr-i iktidarında mümkün olduğunca bu hal üzere devam etmiştir. ama sonradan meydanı boş bulan bir takım askerlerimiz yeniden ihtilal rüyalarıyla yatıp kalkmaya başlamış ve nihayet muratlarına 27 mayısda ermiş ama bununla yetinmeyip eski gelenekleri parlatıp bir sadrazam ve iki veziri ebedi istirahatgahlarına göndermişlerdir.tabii 27 mayıs pandoranın kutusunu açmış, peşipeşine gelen darbe ve güç ihtiraslarını serbest bırakmıştır. hemen peşinden Talat Aydemir 22 Şubat 1962 ve 21-22 Mayıs 1963 tarihlerinde iki üç defa darbe girişiminde bulunur. neticede idam edilir. tabii bunu gören kızıllar boş durmaz. 68 olaylarıyla beraber hızlanan sovyet türkiye ihtirasları 9 mart tarihinde belirginleşir. doğan avcıoğlu yedeğinde bir kaç general ile türkiye’nin lenin‘i olmak için gün sayar ve içtimai hayatı karıştırırken devreye 12 mart girer ve koministler gerçekten çok üzülürler. fakat yılmazlar, yeni bir ihtilalle bu sefer stalin olmak için vargüçleriyle çalışırlarken devreye gladioergenekon girer ve olaylar çığırından çıkar. kardeş kavgası başlamıştır,artık bunu durdurabilecek tek güç olan ordunun duruma el koyması için halk gün saymaktadır. derken 11 eylül günü oluk oluk akan kan 13 eylül günü bir anda kesilir zira ordu devlet ve millet için idareye el koymuştur. tabii bunun için 24 ocak kararlarından sonra ekonomi düzelsin diye bir müddet beklemişlerdir ama olacak o kadar. o kadar kusur kadı kızında da bulunur.ve akabinde özal‘lı yıllar başlar,bir rüya gibi küçük amerika olmak için çalışan madonna ve michael jackson hayranı ,arabeskçi,vatkalı,kolları kıvrılmış ceketler giyen küçük emrahlar ve ceylanlar bu yıllara güzel damga vurur.ve 90’lar terör,özel radyo ve tv’ler,türk asrı gençliği heyecanı,çöken ahlak değerleri-aile, yüksek enflasyon ve giderek yamulan ekonomi ile türkiye tarihinin garip dönemlerinden biri olarak göz açıp kapayıncaya kadar geçer.ama o da ne? bu kış irtica gelmeyecek midir? elbette gelecek,hele bir gelmesin aczimendiler ve fadime şahin-ali kalkancıyla beraber yatak odasından canlı yayınla getiririz. netekim 28 şubat mgk kararlarıyla irtica tehlikesi savuşturulmuş,memelekette huzurlu yeni bir dönem başlamıştır. postmodern darbe mi? o da ne ola ki? biz darbenin çağdaş olanını severiz. bizi kesmez öyle postmodern filan. bu arada 40-50 milyar dolar buhar mı olmuş, türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini mi yaşamış, aile kurumuyla beraber milletin ahlakı daha mı çok göçmüş? kuzum kim takar bunları, duymadın mı laiklik elden gidiyor, bu şeriatçılar bizi kesicek valla kıtır kıtır ama iyi ki asker var gelir kurtarır bizi bir daha.kurtarır kurtarır. biz de yeniden gelip kurtarmasını bekliyoruz zaten ! kurtarsa da kurtulsak !