bildirgec.org

uzaklar hakkında tüm yazılar

uzak diyarlar

astral | 29 September 2010 09:34

sabah, 28.09.10
sabah, 28.09.10

Bazen görmediğin yerlere gidersin. Bir aşk bir tılsım olup, rüzgar olup konar kanadına, kendini ıssız bir yerde bulursun. Öyle ki, sonu bucağı olmayan bir sonsuzluğun ortasındaki bir huzur gibi.

Bir kızıllık, bir şafak vakti; çoktan ve çoktan götürmüş olurmuş seni, rüya gibi mekanlara. Öyle ki, zaman da akmazmış, o an ölsen kanın da…

Bir varlık, öyle mutlu edermiş ki; tekrar Tanrı’ya binlerce şükredermişsin.

Kendini başka başka yerlerde, ‘keşfetmeyi keşfetmiş bir çocuk’ kadar eğlenceli, dünyanın en büyük su parkında; seninle birlikte…

köyümüze dönelim artık

siirimsi | 07 September 2007 17:39

yorgun
yorgun

Yorgun bir köylüyüm

Kalabalıklarda unutulmuş.

Elimde bavulum,

Yüreğimde umudum,

Şehir sevdasına,

Yollara düşmüşüm…

Bin bir umutla çıkmıştım yola. Başka sandım, daha çok kazanır, daha çok yenilenir, sandım düşüncelerim… Topraktaki fidanlarım büyür sandım şehrin kalabalığında kaybolursam… Unuturum sandım Ayşe kadını, uzaklara karışırsam…

Bizim toprağımızda insanlar yağmurla beslenir, sevda kaşığımızda, şefkat kapımızda bekler yolunu… Selam bahçelere, tarlalara serpilmiş çiçekler gibi, besler dostluklarımızı… Uzak bakışlarda saklanmaz gülüşlerimiz. İçtendir, samimidir, kin büyütmez kardeşliğimiz…

Hayatın ÖZ’ü – 2(inansan da inanmasan da)

darjeeling | 26 August 2007 23:24

Geçen 3-5 günde ölüm olmadan, ölüm yaşanmadan seni hafızamdan silebilirmiyim diye düşündüm. Bunun için çok zaman harcamadım ama pis kokulu apartmanıma her girdiğim an geldi heralde aklıma bu. Olmayacak gibi.. Bu hayatla mücadele edebilmemin sırrı bile sensin. O yüzden ruhum bedenden ayrılana dek sende kalmaya söz verdim… Ben sana hep güzel sözler söylerim, başlangıç için yeter mi bebeğim?
Gece kelebeği konuyor kağıdımın üstüne, sana dair yazılanların üstüne. Hayvanları incitmekten çok korkarsın, ben de sana benzemişim iyice. Dokunamıyorum kelebeğe hem de yazacağım yerde duruyor olmasına rağmen. Kalemi süremiyorum kağıda, onu rahatsız edeceğim diye.. Bu arada içkiye devam.. O gece indiremedim yarıya, bugün de inmez. Yarın işe gideceksin diye haykıran lanet olası bilincim durduruyor beni,yavaş gidiyorum. Peki sen gidince? Bilincimi sence ne kadar dinlerim?
Kelebek uçtu bu arada, fark etmişsindir.
‘Ben evlenilecek kızmışım, hatalarıma rağmen’ İnsanın hoşuna gitmiyor zannetme bunu duymak ama bir o kadar da can acıtıyor seni seviyorum dedikten sonra karşılık alamamak. Çelişkileri barındırdın vücudunda hep. Bak yine devam ediyorsun. Bir mutlu, bir mutsuz ediyorsun. Ben hayatın ÖZ’ünü bulmuşum sende, sen nelerle uğraşıyorsun. Ne olur hep güzel cümleler kursan, olumlu, içinme -ma, -me gibi ekler olan olumsuz cümleleri atsan dilbilgisi kitabından. Sana ezberlediğin kötü şeyleri unutturabilsem. Mesela hiç öç almasan, kin tutmasan ve karamsar olmasan. Arınabilsen, sevginin ve sevilmenin hayatta en önemli şey olduğunu kavrayabilsen.. Olur bir gün elbet..
Parfümünü bırakmışsın bende, neden? Biliyorum. Koklayıp durayım diye değil mi?.. Sen yokken, 3-5 semt uzağımdayken bile sen aklımda ol diye. Ne gerek var çocukluklara? Seni, yanımda yokken unutmamdan mı koktun? Ama koklamadım, içime çekmedim zannetme. Sayısız kere, bayılır, ölürcesine içime çektim,korkmadan..
Bugün yanağıma kondurduğun öpücük beni aylar öncesine götürdü, kaldım orada. Hani beni görünce belime dakikalarca sarılıp döndürdüğün zamanlar.. Hani bana kendi ellerinle kahve hazırladığın anlar, içine aşk katılan bardağı öpülen kahveler..
Birbirimizle yaşadığımız ilkler ve onun listesini hatırlıyormusun? Hani daha bugün saydığımız, upuzun bitmeyen liste! İşte ben o listeye birşey daha ekliyeyim, eksik kalmasın:
Başkaları gibi 4-5 yaşlarında yaşanmış aşkım yok benim, o yüzden gururla söyleyebilirim, sen benim ilk aşkımsın… İnansan da inanmasan da..

UZAKLARIN ÇAĞRISI

karo kızı | 12 April 2004 19:37

Hüzün ….
Nikotin tadında bir şey bu
Ve alışkanlık yapıyor.
Hüzne alışık gönüller daha dayanıklı
Bunu biliyorum.
Hayata hep gözyaşı penceresinden bakmak
Acıyı saklamak ve
Onu mukaddes bir emanet gibi taşımak asilce
“ardımda yangın sonrası bir şehir var…
yıkıntıların üstünde hala dumanların tüttüğü…
köşe başlarında yaralı ve gönlü yaralı insanların
dalıp dalıp gittiği, sokak aralarında şaşkın kedilerin dolaştığı
yangın yeri bir şehir…
dönüp bakmıyorum
sırtımda alevlerin sıcaklığı hala göz yaşı kaynağım kurumuş
gözyaşı yollarımda sararmış otlar…
gözlerim ufukta…
kaçıp giden rüzgarı, yangını büyüten rüzgarı ve geciken yağmuru arıyorum…”
hüzün…
acının çiçeği…
acı ve acılar,onlara esir olmak yerine oynaşmayı tercih edenleri
bir heykeltıraş gibi biçimlendiriyor.
Acılarla oynaşmak…
Hüzün uzakların çağrısıdır…
Her gün yüzlerce,binlerce defa
Yollara düşerde düşünceleriniz,
Bedeniniz hapistir ve kaçıp kurtulamazsınız
Hüzün uzakların çağrısıdır….
Gidemezsiniz…
Hüzün kaçıp giden son trenin ardından
Bakakalmaktır gece yarıları garlarda…
Hüzün üşümektir
Gecenin bir vakti sizi almak için çırpınan
Karanlık dalgalara ve
Şehir ışıklarıyla oynaşan
Yakamozlara cevapsız kalırken
Hüzün ağlayamamaktır…
Ağlamak için çırpınırken
Ağlayamamaktır…
Hüzün aşk satmaktır duvarlara
Hüzün aşkta boğulmaktır ve
Kimsenin anlamamasıdır feryatlarınızı
Hüzün içten içe yanarken
Üşümek ve ürpermektir…
Hüzün yalnızlıktır
Yalnızlıksa soylu bir duygudur
Kristal kadehle size sunulmuş
Ve alışkanlık yapar…
Hüzün uzaklara ait olup
Yakınlara hapsolmaktır…