bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

OSMANLI’DA BİR ENTELEKTÜEL:HALİL ŞERİF PAŞA

ataoglu | 08 September 2008 08:45

HALİL ŞERİF PAŞA
HALİL ŞERİF PAŞA

Osmanlı Devleti’nin belki de renkli, en fazla araştırılması gereken devlet adamlarından birisidir Halil Şerif Paşa. 1800’lere gerek devlet adamlığı gerek sanatseverliği gerekse özel hayatıyla damgasını vurmuş biri. Bazı Fransız çevrelerine göre de Osmanlı’nın Dandy’si.Eh böyle bir girişten sonra Halil Şerif Paşa’yı anlatmak isterim, tabi ki de. 1982 yılında Kahire’de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın konağında doğmuştu. Çünkü babası Mehmet Şerif Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın sağ koluydu. Özellikle Kavalalı’nın batıcı bir devlet adamı olmasından mütevellit Halil Şerif öğrenimini, Fransa’da,Paris’te yaptı. Sanat hastalığı da kanına burada girmeye başladı zaten.Paris’e gidip gelirken fazla önemli olmayan tablolar almaya başladı. Bunlar öyle şahane tablolar değillerdi. Ama Halil Şerif Paşa, daha sonradan işin inceliklerini öğrendi.Hatta orda 1855’te bir Mısır sergisi bile açtı.Yine bir Paris seyahatinde iken Osmanlı gerekli bir belge için çevirmen aramaktaydı ve ilgili çevirmen bulunamamıştı. Bu çevirmenlik teklifi Halil Şerif’e yapıldı. Ve Halil Şerif çeviriyi yaptı ve fransızcası da çok beğenildi. Bunun üzerine zamanın sadrazamı tarafından kendisine sefirlik teklif edildi. Halil Şerif bu öneriyi hemen kabul etti. Böylece 1856-1864 yılları arasında görevini sürdürdü. Bu arada da sürekli resim almayı sürdürdü. Kariyeri 1861-1864 yılları arasında Petersburg’ta devam etti ama Paris’i çok özlediği için istifa edip Paris’e yerleşti. Paris’in zengin mahallelerinden birinde oturmaya başladı. Paris sosyetesine girdi ve ünlendi. Bu ünü Osmanlı’da da duyulmaya başlamış, bunun için kendisine ‘Süslü Şerif’ lakabı takılmıştı.Aşırı bonkör bir adamdı. Kadınlar ve kumar onun için tutkuya dönüşmüştü.Daha sonra Jeane de Tourbe ile evlendi.Bu kadının eski sevgilisi oyun yazarı Marc Fournien olduğu için entelektüel çevreyi iyi biliyor ve Halil Şerif Paşa’yı bu çevreyle tanıştırıyordu. Bu yolla Halil Şerif Paşa, Gustava Courbet ile tanıştı.Bu ressam realizmin ustalarından biriydi.Ve onun resimleri ile ilgilenmeye başladı. Resim ilgisi onda bir tutkuya dönüşmüştü. Bir Müslüman olarak resim almasının yanında çıplak tablolarda alıyordu. Bunlardan en ünlüsü şimdi belki de hiçbir yayın organında gösterilemeyecek kadar açık olan ‘yaşamın kaynağı’ adlı tabloydu.Artık çok ünlü tablolar almaya ve koleksiyonunu arttırmaya başlamıştı. Dünyanın en önemli ressamlarından sayılan E.Delacrox’in en önemli 6 tablosunu koleksiyonuna dahil etmişti bile. Bunlar içinde en önemli eser 40000 franklık değeri olan Liefe Başpiskoposu’nun Katli isimli tabloydu. Bu tablo dahil edildiğinde Halil Şerif Paşa’nın koleksiyonu bugünkü değeriyle bir milyar doları aşmaktadır.Bu koleksiyon içerisinde Delacroix, Jean Aguste, Prosper Marilhat, Backhuysen, Boucher, Watteau, Corot, Courbet, Decamps, Diaz, IngesIsabey, Rousseuo, Troyon gibi ünlü ressamların en güzel tabloları vardı. Bu eserler Fransız antolojisine girmiş önemli eserlerdi.

Bu renkli yaşam Halil Şerif Paşa’yı zora soktu. Bu yüzden İstanbul’a görev istedi. Bunun için görüştüğü devlet adamları bunu bir şartla kabul ettiler. Bu şart ise; ‘çıplak tabloları İstanbul’a getirme!’şartı idi. Dünya resim sanatının ilk Müslüman koleksiyoncusu ünvanına sahip Halil Şerif Paşa, tablolarını 1868 yılında sattı. Bu satışın tanıtımının geçtiği Lartiste dergisinde tablolar için; ’Her resim dikkatle seçilmiş. Aralarında bir tane bile kötü resim,bir tek sahte inci yok. Her sanatçının en saf elmaslarından biri burada.’ Ve ne kadar acıdır ki bugün değeri milyar dolar eden tablolar 638.000 franga uçtu gitti..

YAŞAMIN MERKEZİNDEKİLER

derin9 | 07 September 2008 13:31

Yaşamın merkezinde olan insanlar vardır. Ya seversin veya sevmezsin, ister çekip gidersin ama bu insanlar mutlaka olur. Kimi insandır, kimi kenarından bile geçmez, kimi aydınlıktır, kimi çiçekli, mavi, yeşil… Kimi böcek misali; uğur böceği veya hamam böceği… Senin onu koyduğun yere göre değişir. Çok sevdiklerin vardır, babam gibi, babalar gibi… Merkezdedir hep. Taht gibi koltuğunda adil, yürekli, helal, sıcacık, başını ellerine koyduğunda duyduğun huzur gibi…
Sevmediğin ama bunu söylemediğin insanlar vardır. Özel sektör sömürülerindenseniz, patronunuz, patronunuzun birinci ve hatta ikinci göbekten yakınları. Bunlar uğur böceği gibi görünseler de aslında hamam böceğinden farksızdırlar. Koloniler halinde yaşarlar. Hiçbir şeye güçleri yetmez. Masalarında duran kalemi bile sizden isterler. Sonuçta babalarının uşağı olma gibi bir durum sözkonusu… Patron delidir, ne yapsa yeridir.

ve savaş başladı !

| 07 September 2008 13:31

http://haber.mynet.com/detail_news/?type=Actuel&id=A06090A0&date=06Eylul2008

Zihinsel Tuzaklar : Varsayımda bulunmak 1

| 06 September 2008 19:14

zihninizi izleyin
zihninizi izleyin

Zaman zaman hafif ortamında kişisel gelişim yönünde yazılar yazdığımı bilirsiniz. Bu tip yazılarımın özünde, zihinsel tuzaklar ile hayatımızı nasıl zehir ettiğimizi gözler önüne sermek yatıyor. Zihinsel tuzak deyince aklınıza bir çok şey geliyor olabilir belki de hiçbir şey gelmiyordur. Aklınıza gelenlerin bazılarının zihinsel tuzak olup olmadığını bilebilmeniz için, zihninizi gerçekten izleyebilmeniz gerekir. Eğer zihninizi izleyemiyorsanız zihninizi izleyen her hangi birinin,bir fikrin bir ideolojinin bir inancın kurbanı olursunuz da haberiniz olmaz. Bu ne anlama geliyor? Bunun ne anlama geldiğini öğrenmeniz için yazının devamını okumanızda fayda vardır.

Zihinsel tuzakların en başında varsayımda bulunmak yatar. İnsanların neredeyse tamamı bu zihinsel tuzağın esiri altındadır. Esiri altında olduğunu bilmediğinden başarısız bir hayat, tartışmalardan zaferle ayrıldığını düşünüp kendi kendini kandırdığı bir hayat ve yine bu tartışmalardan dolayı kalbini kırdığı, küstüğü ve düşman olduğu insanlarla problem yaşadığı bir hayat kendini bekler. Başarısız toplumlar ve başarısız insanların özünde saçma sapan ideolojilere ve inançlara körü körüne bağlılık yatar. Bunun da tek bir sebebi vardır. Varsayımda bulunmak.

Kavgaların özü: varsayımda bulunmak
Kavgaların özü: varsayımda bulunmak

Varsayımda bulunmanın ne gibi bir zararı olabilir? Örneklere geçmeden önce bunun kısa bir açıklamasını yapalım. Varsayımda bulunmanın en büyük zararı bir yalana inanmak ve başkalarını da bu yalana inandırmaya çalışmaktır. Varsayımda bulunan insanın en büyük zaafı inandığı şeylerin şeksiz şüphesiz doğru olduğunu kabul etmesidir. Bu kör inanç öylesine gözünü köreltmiştir ki aksi durumdaki belgeler ve somut deliler bile bu saçma inancı kurbanın kafasından atmaya yetmez.