bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

ninni

| 13 October 2008 14:38

Bazen korku veren şeyler iyidir.. yerini ve yörüngesini şaşırmış öfkenizi gözden geçirmenizi sağlar..

Yaşanan son olaylar, doymak bilmeyen sefaletin ürediği “o” coğrafyaya dikkatleri yoğunlaştırdı. Zıtlardaki ahenkten sonuç çıkartmak yerine oradaki insanlarımızdan zor altındaki bir uşaklığı övmesini bekledik yıllarca..

Gelinen nokta samimi ve tutarlı olmayan politikaları değiştirme noktasıdır..

Türkiye doğusuna kötü tohum atmıştır..ürün beklediğinden daha kötü çıkmıştır..tahta bir karyolayı toprağa gömseniz, tahtadaki çürüme sonunda artık odun meydana gelir..

Kanatlanıp Yüzmeyi Öğrenemeyenlere

kumsacli | 13 October 2008 13:39

Elle, dünyanın en güzel kadınlarını çerçeveleyen, çekilen tüm fotoğrafların inanılmaz ipeksi kafiyesini yansıtan, modu aşan trendlerin takip edilip görmeye değer kılacak hale getiren, kapak kızını bir düşes kostümünde en iyi sunumunun yapılmasını sağlayan ve magazinlerin köşe kapmaca oynadığı “kadını ve kadın öğelerini barındıran” küresel piyasanın vazgeçilmez dergisidir. Ve durmadan kendini yenileyen konularıyla kadın hatlarını çevreleyen moda, sağlık, sanat, söyleşi, resim, cinsellik gibi konu içeriklerini donanımlı hale getirmedeki başarısı yadsınamaz bir gerçektir.
Böylesine dev harflerle ismini diğer dergilere nazaran üst raflara yazdıran, milyonlarca satan bu dergi yanında, sınırları zorlayıcı ve alışagelmiş farklı bir editörü de içindekilere almıştı: Jean-Dominique Bauby.

Anahtar sözcükleri: Başarılı, karizmatik, inancı zayıf ve tutkulu. Hayatında parasız pulsuz, aşksız sevgisiz, aç susuz kalmadığı tek an olmamıştı. Yaşamındaki her şey kuzey- güney enlemleriyle kuşanmış mükemmel bir hayattı kendisine sunulan. Dünya güzeli bir kadınla evliydi. İki kızı ve bir erkek çocuğu vardı. Elle dergisinde baş editör olarak tüm işlerin başında kendisi geliyordu ve öyle bir an geldi ki başa çıkamayacağı özel bir fotoğraf çekimi gerçekleştirildi. Eşinden ayrılıp o resim stüdyosunda kıyafetleri büyük bir izdiham ve karmaşa içinde sunan mankene aşık oluverdi. Aşıktı hiç olmadığı kadar belki ayran gönüllüydü belki kalbini kolay kaptırabilendi ama bu sefer yarım yamalak kalan bir şıpsevdiliği yaşadığı korkunç kaza ile son buldu. Oğlunu okuldan alıp evine götürürken birden arabada beklenmedik bir şey başına geldiğini fark etti. 1995 yılının 8 Aralık günü beyin kanaması geçirdi ve sol gözü dışında bedeninin hiçbir yerini kullanamıyordu. Felaketin ardından ona kalan tek şey beyni ve işitme duyusuydu. Sadece 43 yaşındaydı. Tıpta, ‘locked-in syndrome’ adı verilen hastalığa yakalanmıştı. Hareket edememekte, yardım almaksızın konuşamamakta, yemek yiyememekte, hatta nefes alamamaktaydı.

Son söz

yelkenlitren | 13 October 2008 11:51

Gözlerine bakamadım yıllarca. Duygularımın belli olmasından korktum seni kaybetmekten. Çünkü biliyordum ki gözler kalbin aynasıdır sen konuşamazsan onlar konuşur.

Ne kadar daha devam ettirebileceğimi bilmiyordum bu oyunu. Söylemeye dilim varmıyordu ama söylemem gerektiğinide biliyordum.

Artık zamanının geldiğini düşündüğümde; tüm cesaretim, tüm kalbim ve tüm içtenliğimle söylüyordum sana hissettiklerimi. Sonunda başarmıştım ama eskiden düşündüğüm gibi olmuştu. Eski beni görmek istediğini söylediğinde gözlerimi kapattım. Yanılmıştın. Hiçbirşey artık eskisi gibi olmayacaktı olamazdı. Yine seni düşünüyordum nedense. Hala seninle olabileceğimi. Ama gerçek bu değildi.

Duman, Promil ve Roller

AOLradiohead | 13 October 2008 11:13

Dudağımın ilk yalanı, Duman.
Fosil düşüncelerimin sahne ışığı, promil.
Her gece katlandığımı bu gülen yüzleriniz…
Giydirilmiş rolleriniz emanet tenlerinde eğreti duran.

HANIMELİ APARTMANI

hayalicindegecti | 13 October 2008 10:41

Eskiden, çok eskiden hani, bizim çocukluk yıllarımızın sonbaharları nasıldı?
Havaların soğumaya yüz tuttuğu günlerde bir kamyon ya da hatta bir at arabası dayanırdı küçük apartmanın önündeki dar sokağa. Kamyon damperini kaldırır, ya da at arabasından kürekle sokağa indiriliverirdi kömür. Gelen kok kömürü ise büyük olasılıkla, evin beyinin nüfus kağıdının arka sayfasındaki “1 tonluk alım izni”kullanılmış olurdu. Devlet memurlarına böyle bir hak tanınmıştı çünkü.
Hanımeli Apartmanının kapıcısı İsmail Efendi ile kömürün geldiği 5 nolu dairede oturan Servet Bey, ellerinde birer kürek, sokağı kazıyarak kömürü en fazla bir saatte el arabasına yükleyip, arka bahçedeki kömürlüğe çekiverirlerdi. Asfalta sürtünüp duran küreklerin çıkardığı ses, sonbahar sokaklarının en akılda kalan efekti değil miydi?

Bir de, okul çıkışı çantalarını bir kenara fırlatıp sokakta yakantop oynayan çocukların neşeli çığlıkları…
Evin hanımı hala güneşli ama epeyce serinlemiş öğleden sonralarda, iki oda bir salonlu evin mutfağında ne yapardı peki?
Günlerden Pazartesi ise, akşamüstü gittiği Sıhhiye Pazarından eve çoktan dönmüş olurdu eli kolu filelerle dolu…Gazeteden yapılmış kese kağıtlarını bir bir boşaltır, sebzeyi meyvayı dolaplara yerleştirirdi.
Küçük, loş mutfağın ucuz kurşuni renkli mermer tezgahında, koyu yeşil, körpe salatalıkları iğneyle sık sık delerek, cam kavanozlara basardı. Salatalıkların aralarına ayıklanmış keskin kokulu sarmısak dişleri ile kereviz saplarını da yerleştirir, en son bolca tuz ve biraz da sirke eklediği suyu boca ederdi kavanoza… Özenle dizilmiş bu malzemenin en üstüne bir kaç üzüm tanesi konulup, kapağı sıkıca kapatılır ve balkonun bir köşesine kaldırılırdı kavanoz.