bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

üç korku filmi …

kahramancayirli | 24 December 2008 16:42

Son bir hafta içerisinde izlediğim üç korku filminden bahsedeceğim bu yazıda. Üçünü de önerdiğimi belirteyim öncelikle. Çünkü çok keyifliler, film süresince geriliminizi belli bir seviyede tutuyorlar.

yetimhane (2007)
yetimhane 2007

İlk film El Orfanato (The Orphanage) – Yetimhane. 2007 yapımı filmi Juan Antonio Bayona yönetmiş. Belen Rueda’nın (Laura) başrolünü oynadığı film, Laura ile küçük oğlu Simon arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Açıkçası filmin konusu hakkında ne kadar ileriye gitmem gerektiğini kestiremedim, filmin büyüsü kaçsın istemem. Eli yüzü düzgün bir İspanyol gerilim filmi. Türü sevenlerin beğeneceği bir film.

ŞAFAK “460……………1”

ferplexfol | 24 December 2008 15:05

Şafak sayılır mı,biter mi?
Sayıları severim aslında.
Sayacağım hiç aklıma gelmezdi.
Geçer mi bu günler sensiz
Sayılı gün geçer derler.
Kim demiş geçmiyor,
Geçen bir gün bir yıla tekabül ediyor benim takvimimde…
Beklemek ne acı umut etmek gelmesi için…
Ya gelmezse…

Yollardayız

ceyhunak | 24 December 2008 14:12

Aslında ben de bittim,
gidişlerinin ardından bir bir eriyip yittim..
her gidişinin ayak sesleri, hala odamda sesleri,
sen gittin ben bittim, sen gittin ben senle gittim.
odamın tüm duvarlarına sinen koku,
sürdüğün ruj la adına yazdım aynama, hala yoksun burada..
Şehirler arası yolculuklar da tanıdık birbirimizi,
hafif karlı, sisli ve serin bir akşamdı gözlerimizin birbirine evet deyişi,
her an birbirimize yakınlaşırken, şeritler ayırmak üzeryidi ellerimizi,
yüzümüzü saklayan gecenin karanlığı, bizi hiç aydınlatmadı,
loş bir ışıktı gözlerimize vuran, karanlıgı yavaşça delen..
Şehirler arası yolculuklada tanıdık birbirimizi,
gözlerimiz orada tanıdı birbirlerini….

PoP ArT…

| 24 December 2008 14:05

Pop Art deyince akla gelen ilk cevap “popülist anlayış”tır; oysa ki Pop Art imgeleri tematize eder ve hatta hafif bir mizah anlayışı ile bulunma (varlık) sebeplerini ortaya koyarak sorgular. Pop Art, İngiltere ve Amerika’da 60’lı yıllarda ortaya çıkmış sanat akımıdır. İngiliz pop sanatı, Richard Hamilton, Peter Blake, Roger Coleman gibi sanatçılarla tanınır. Amerikan pop sanatında aynı dönemlerde Jasper Johns, Robert Rauschenberg, Andy Warhol, Roy Lichtenstein ve Claes Oldenburg gibi sanatçılar bu tarzı temsil eder.

Pop Art, sanatın her dalı ve günlük yaşam imgelerinin genel anlamda en çok yaklaştığı; gerçek manada ise birbirinin en fazla düşmanı konumunda olduğu bir tarzdır. Kimi zaman imgeleri kimliksizleştirir, kimi zaman ise imgeleri güçlü ironiyle sorgulatır. Gitgide daha fazla büyüyen tüketim çarkı içine fast food’dan tutun da sinemaya kadar birçok marka girer.

60’lı yıllara imza atmış olan Kennedy’nin, “… aya adım atmış olacağız” sözü, televizyonun başına sabitlenen yaşamlar, Nasa’nın deneyleri, yürüyen yollar, galaksiler arası düşler ve başka oluşumlar, beyaz perdede ve çizgi filmlerde yansımalarını bize göstermiştir. Fütüristik bu eğilimler giderek daha bir belirginleşir. Tüketim kültürü dünyayı sarar ve endüstri geleneği ile gelen yaşam kültürünü sorgulayan pop sanatçıları felsefelerini kolâjla anlatırlar. Bu, aslında son derece parlak, renkli, gerçekçi ya da tam tersi düşünen yaşamdan bir kadrajdır.

Claes Oldenberg, Dev hamburger
Claes Oldenberg, Dev hamburger

SEVGİLİ

deelalim | 24 December 2008 13:36

Sevgili…Gecenin en karanlık yerindeyim şimdi,Bir cigara ateşinin;ışığı kadar bile olsan,Karanlığımda….Yinede seni istiyorum.Kimsenin bilmediği,Ve,Kimsenin yaşamadığı bir kentin ortasında,Kalakalsam da,Çığlık çığlığa …bir başıma,Yinede seni özlüyorum.Yarın sırf bu yüzden,öleceğimi bilsemde,Bu günün inadına seni seviyorum.

“SOSYAL”

cellatlina | 24 December 2008 12:16

sadi güran, akvaryum
sadi güran, akvaryum

İnsanoğlunun sosyalleşme isteği mi vardır yoksa bu bir içgüdü müdür tartışılır ama “sosyalleşmek” artık doğal bir edim olarak algılanıyor.

Bir insan evladını tanımak ve kendini ona tanıtmak da gitgide kolaylaşır oldu.

“Sorgulama” istiyorum…

Çok değil “10 sene evvel”ine gittiğimizde cep telefonları ve internetin günümüzdeki kadar yaygın olmaması bizi çeşitli sosyalleşme ortamlarına itmekteydi. Bildiğimiz ve sık gittiğimiz kafeler mi ya da okul, iş “müthiş sosyal olma” imkanı veren ortamlardı. Şimdi de öyle, diyeceksiniz. Ama o zamanlar üç ay önce gördüğümüz bir kişiye tekrar ihtiyaç duymamız halinde telefon rehberine sarılıyorduk facebook‘a değil.
Ya da evini buluyorduk, belki posta kutusuna bir not bırakıyorduk, komşusuna
“ben eski arkadaşıyım, beni şu numaradan arasın” diyip not bırakıyorduk -ben yaptığımı hatırlıyorum-.

Ana fikir

| 24 December 2008 11:36

...

fırtına kuşu
saldırırken deniz örümceğine,
sarılır mı deniz yılanına, örümcek?

deniz tutar mı
deniz kızını?
ya da
basmış mıdır denizin kızı,
hiç deniz kestanesine?

deniz yıldızı, memnun mudur denizden?
uzatmak ister mi bir kolunu ay dedeye?

deniz mavi midir mesela?
yosuna, kırlangıca, ısırgana?

deniz kulağı, duyar mı bizi?
biz, tutabilir miyiz denizi?