bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Uykudaki “Mantık”ı Dürtükleyen Adam: Galileo

deadlyman | 28 January 2009 10:12

Rivayete göre, genç ve hırslı profesör günün birinde (muhtemelen 1591’de bir gün) elinde abanoz ve kurşundan yapılmış toplarla dolu bir torbayla Pisa kulesine çıkar, Pisa Üniverstesi’nin şamatacı öğrencilerinin ve durumdan rahatsız profesörlerinin gözleri önünde, farklı ağırlıkta ve aynı büyüklükteki topları aşağı atmaya başlar. Amacı Aristotales’in iki bin yıl önce ortaya attığı “cisimler ağırlıklarıyla orantılı hızda düşerler” ilkesini çürütmekti ve çürüttü de.

İşte Galileo’nun düşünsel üslubu böyleydi; uç noktalardaki gözlemlere başvurmak. Stephen Hawking’in yazdığı gibi “Galileo modern bilimin doğuşunda belki de herkesten daha fazla pay sahibiydi…Galileo; insanoğlunun dünyanın işleyişini anlamada umut besleyebileceğini ve dahası bunu gerçek dünyayı gözlemleyerek başarabileceğini öne süren ilk kişilerden biriydi”. Serbest düşüş deneylerinde zamanın karesine bağlılık ilkesini (s=gt^2/2) geliştirdi. Aristotales’in ilkesini inkar etmesi ona iyi-kötü bir ün kazandırmış ve Pisa Üniversite’sindeki sözleşmesinin yenilenmemesine sebep olmuştu. Pavdova’daki kısa bir süre önce boşalan matematik kürsüsüne talip oldu, sınav görevlilerinin ve Venedik senatosunun onayını aldı. Pavdova entellektüel açıdan daha zengin bir atmosfere sahipti.1609’da Flemenk gözlük yapımcılarının uzaktaki nesneleri yakında gösteren bir optik aygıtı icat ettikleri haberi yayıldı. Galileo böyle bir aletle neler yapılabileceğini düşününce bunun parlak bir fırsat olduğunu hemen anladı. Bu aygıtın içbükey ve dışbükey merceklerden meydana geldiğini tahmin ederek hemen alet imalatcısına koştu. 24 saat içinde göğe çevrilecek olan ilk teleskobun yapımını tamamladılar.

Koza

ceyhunak | 28 January 2009 09:55

Kozamı yırtıyorum zorla,
Artık kelebek olmak istiyorum.
Ömrüm kısa olacak biliyorum,
Varsın olsun…
Ama özgürce uçmak istiyorum yine de.
Rengarenk kanatlarım olsun,
Ahenkli kanatlarımla, Umut semalarda.
Her kanat çırpışımda, yaklaşıyorum sana.
Umut semalarda ya,
Maviye bulandım şu anda.
Güneşten kızıl alıp, kuşanıyorum boynuma.
Sonra;
Hafif bir yağmur yağar,
Renklerim ıslanır.
Bir pelerin giyinirim, rengi ebruli..
Zamana inat uçarım, Ulaşırım sana.
Seni görünce konarım omzuna,
Soyunur tüm renklerim sana,
Senin renklerine bulanırım, kanatlarım sende kalır sonra.
Bu denli severken seni,
Ölmek mubah her renk uğruna.

Yörüklerde Müzik (Hoya)

teacher07 | 28 January 2009 09:32

Yörük kızlarının evlenince terk etmeleri beklenen bir ezgi çeşiti olarak bilinir “hoya”. Yaylalarda, dağ başlarında radyo ve televizyon bulunmadığı, yörüklerin yerleşik yaşama geçmediği zamanlardan kalma bir çeşit türküdür. “Hada”. “boğaz çekme”, “boğaz havası”, “boğaz çalma”, “hollu” gibi adlarla bilinir yörelerde. Bütün yörük boylarında görülmesine karşılık, Güney Anadolu, Toroslar’da yaşayan yörüklerde daha yaygındır. Yerleşik yaşama geçilmesiyle söyleyenlerde kaybolmaktadır. Eğlence amaçlı bir çeşit atışma da denebilir “hoya”ya. Karşılıklı dalga geçercesine eğlenme, erkek ve kızların karşılıklı birbirlerini denedikleri, müzikli bir söz oyunu olarak da görülebilir.

Çocuk sesine daha uygun olduğu için, küçükler arasında yaygındır. Gırtlağa konan parmaklarla ses çeşitlendirlerek söylenir. Temelde kaval sesinin taklit edilmesine yöneliktir. Kavalın o büyüleyici sesini “hoya”da işitebiliriz. Yörük kızları da erkekler gibi hayvanlrıyla iç içedir. Çobanlık gerçek yaşam biçimi olduğundan, yörük kız çobanı da görmek mümkündür. Kaval çalan erkek çoban, kavalıyla düşüncelerini iletebilir. Kavalla kız çobana laf atarak, onun fikrini sorabilir. Kız çoban da hoya ile düşüncelerini söyler karşı yamaçtan bu yamaca. Gönlünün kız çobanda olmasını kavalıyla ileten erkek çobana, kız çobanın gönlü yoksa şöyle diyebilir:

gelinlerin anası cariye İparhan

nazokiraze | 28 January 2009 08:49

Dilden dile dolaşan her anlatılışta kişiye göre daha da üzücü olan, bazen daha da abartılan, bazen eksik bazen fazlasıyla anlatılan, kahramanı bazen iyi bazen kötü olan bir hikaye var ,gelinlerin anası olarak bilinen cariye İparhan’nın hikayesi. Çin imparatorunun koynuna girmektense ölümü seçen müslüman Türkistan kadını, parfüm sıkmadıgı halde kokusu dillere destan olan İparhan…

http://emeren.narod.ru/3.jpg
http://emeren.narod.ru/3.jpg

1759 da Çin imparatorlugu tarafından işgal edilen Dogu Türkistan’da Apak Hocanın kızı olan İparhan İmparator Kian Long tarafından getirtilir ve kendisine evlenme teklifi edilir.Müslüman olmayan biriyle asla evlenmek istemeyen İparhan buna sürekli karşı çıkar, İparhan’ın ismini Ziang Fei (güzel kokulu) olarak değiştiren İmparator ona asla baskı yapmaz, sabırla kendisinin olacagı günü bekler, sevgisini kazanmaya çalışır.Onun için saraylar yaptırır, memleketinin agaçlarını getirtir ama nafiledir, İparhan imparatorla birlikte olmaya razı degildir.

s.kilirsin

westblue | 27 January 2009 16:24

Bir yasam sürdürüyorum sure gelen bir zarfın içinde. Az bir şey kirli çok bir şey kibirli. Emredildikçe bir şey, geçmişim gözümün önünden geçer olur. Gözyaşlarım ağzımdan fışkıracak gibi boğazımda düğümlenir olur. Çırılçıplak soyunup yalnız odamda uyumayı özledim.
Bir yudum içmek istedim ya da bir nefes çekmek. Bir şey istedim ama birini istedim. Ben bunu istemedim. Bunlarla oynamak istemedim.
Uyandırıldığımda her gece nöbete nöbet geçirdim uyandım uydurulmuşluktan. Artık vatan bana canın feda.

Bir ses duyulur bulunduğun yerden ama senden çok uzak. Bir ışık gelir uzaktan artık senin olmayan. Kaçarsın şimdiden de geleceğe geçmişe sığınarak. Özlersin nefretlerini. Özlersin bir teni.

9 dolara devlet sırrı

isbara | 27 January 2009 15:24

http://www.milliyet.com.tr/Dunya/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&Kategori=dunya&KategoriID=&ArticleID=1052160&Date=27.01.2009&b=9 dolara devlet sirri&ver=84