bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Ben de çocuktum

FEYZAN | 15 April 2009 09:21

Yıllar önce Aziz Nesin in bir kitabını okumuştum.Adı ben de çocuktum.Bu kitap usta yazarın Böyle Gelmiş Böyle Gitmez adlı iki ciltlik kitabının içinden seçilen kısa anılar.Çocuklar rahat okusun diye onların ilgisini çekecek bir bölümü farklı bir kitapta toplanmış.
Geçenlerde kızım Nare okusun diye yeniden elime aldım .Onun pek ilgisini çekmedi ama ben tekrar okudum.Fark ettim ki Aziz Nesin in çok uzun yıllar önce yaşadığı ve benim hayatıma hiçte benzemeyen çocukluğunda benim çocukluğumu çağrıştıran pek çok nesne var.Mesela dikiş makinesi.onun annesinin de bir dikiş makinesi varmış,bir gün evlerinde büyük bir yangın çıkmış herhalde o elle çevrilerek çalışan bir makineydi.Kadın 2 çocuğunu ve dikiş makinesini kurtarmış ilk önce yangından.Benim annemin de dikiş makinesi vardı ama ayaklı bir Singer. Siyah parlak metalden sanırım üzerinde sarı desenler de vardı.Ahşap bir konsola oturtulmuştu, konsolun altında birde minik çekmecesi.Orda iğne iplik falan dururdu.Eskiden her anne dikiş mi bilirdi acaba? hemen herkesin evinde bir dikiş makinesi olurdu.Kızlar evlenirken çeyiz olarak koca evine götürürmüş.Benim annemin makinesi benim hatırladığım ilk evimizde misafir odasında sonraki evimizde kendi yatak odasında dururdu.çalışmadığı zamanlar üstü masa örtüsü gibi özel bir örtü ile kapalı duru,.bazen bir sehpa ya da masa vazifesi görür üstüne ıvır zıvır konurdu.Ben ve kardeşim Haluk içinse bir oyun aracıydı ben ve o örtünün altına girer ellerimizle pedalına basar,yandaki büyük demir tekerleğini döndürürdük.Ne kadar hızlı basarsak tekerlek o kadar hızlı dönerdi
O dönen tekerleğe de ses çıkarması muhtemel bazı
objeler sürterdik ve hani bileyciler vardı eski onlar bıçak bileylerken çıkan bir ses vardır hah işte o sesi elde etmeye çalışırdık .Bulduğumuz çeşitli en ve boyda ki makas, kaşık, çatal( bıçak değil tabi bıçakla o yıllarda tanışmamıştık henüz.şimdi düşününce ne korkunç bir sesti diyorum.) hepsini o büyük demir tekerleğe sürterdik ve o sesi dinlerdik.
Bazen Haluk pedala basar bazen ben öyle uğraşır dururduk.Annem dikiş dikerken biz de tepesine üşüşürdük.Kumaşın o minik ayaktan çıkmasını iğnenin hızlı hızlı kumaşa batışını izlerdik.Bundan da anlaşılacağı gibi hep annemin dibinde olurduk.Annem çok korkardı bize hep eline iğne batmış insanlar oduğundan söz ederdi.Bayramlarda bana etekler, jileler kendine elbiseler dikerdi.Ama söylediğine göre dikişi ilk öğrendiği zamanlarda kız kardeşine ve kendine çok şık ve süslü kıyafetler dikermiş.Kloş etekler çok modaymış.Etek ölçüsünü alırken kardeşi ayakta durmaktan yorulur tek ayağı üstüne yüklenirmiş, öyle durunca da doğru ölçü alamaz,ölçü cetveliyle kardeşinin bacağına vurur düz durması için uyarırmış.Teyzem ablasının sonunda ona çok güzel bir şey dikeceğine emin olduğu için ses çıkarmaz provanın bitmesini beklermiş.Çok uğraşırdı bir şey dikmek için bunu da çok çok iyi dikiş bilmemesine bağlardı.Büyüdüğüm de benim zorumla bana etek filan dikerdi.Sonra bir gün kardeşim evlenirken istedi makineyi alt ayaklarını alıp üstüne cam kestirdiler.Evlerinin girişinde duruyor antre de üstünde Telefon,duvarda ayna dekor oldu.Ama hala ayakta.

Hayvan Hakları

hag | 14 April 2009 14:33

Boğanın cevabı
Boğanın cevabı

Hayvan Hakları
Televizyonda veya gazetelerde zaman zaman karşımıza çıkar,hayvanlara yapılan eziyetler.Yada sokakta yürüken görürüz,bir köpeğe tekme atan,kediyi taşlayan insan kılığındaki azgelişmiş mahlukatı.Dünyada yaşayan beyin ve zeka olarak en gelişmiş varlık olan insan,nasıl oluyorda bilerek ve isteyerek savunmasız bir canlıya zarar veriyor.Avcılık denen saçma olay zaten bir tez konusu olmalı.Hayvanlar sadece beslenmek için avlanırken,insan olduğunu zanneden bir kısım yaratık sadistce zevki ve kendini tatmin için bir canlıyı yüzünde pis bir sırıtmayla öldürebiliyor.Köpek ve horoz dövüşleri nasıl bir mantıkla yaptırılabilir.

Aşk, Kadın, Peymâne

pilasdik | 14 April 2009 11:01

Bir ben var bende, benden içerilerde bir yerde… Benden kötü olmasın…
Sabah sabah, daha Karahisar’da afyonumu patlamamıştım ki, koştu geldi benime, pardon, yanıma…
Heyecanlı, telaşlı, dudakları titreye titreye başladı anlatmaya.

– Abi, abicim… Dün gece bir rüya gördüm…
Hatta, kabus aabi, kabus!
– Güzelim, benden kötü benciğim, ona “kabus” demezler.
Onun adı “kâbus” canımın içi, “kâ-bus”… La havle…
– Yaa abi, bırak sabah sabah dilbilgisini falan!
İyi ki, bi kitap yazdın yani ha! Doğru düzgün konuşamıyoz yanında…
– Bak, “doğru düzgün” değil canımın cânı… Ona “doğru dürüst” derler…
– Öf be aabi! Yaa, bi dinlesene beni n’olur be aabi!
– Tamam, anlat hadi…
– Abicim, ben tam tişörtü sepete koyuyordum ki, atölyeye iki tane polis girdi ta…
– Güzelim, canım… İnsanlar “tane”yle
sayılmaz ki ama! Aaaa!
– Yaa aabi be, rüyamı anlatmaya çalışırken bi de sen kabus olma be abi!
– Peki, bir daha kesmeyeceğim sözünü,
hadi ekşitme yüzünü de, anlat. Dinliyorum seni.
– Ne diyodum? Hah, içeriye iki tane…
Tamam yaaa, içeriye iki polis girdi.
Yaşları ben kadar. Biri adımı sordu. Benim, dedim korka korka.
Gel, dediler aabi. Koluma girdiler. Ben, nasıl yalvarıyorum. Komserim, diyorum, hatta emniyet müdürüm, abilerim yapmayın, diyorum.
Ben bu atölyede remayözcüyüm, diyorum. N’oldu, diyorum. Biri, kulağıma hafifçe eğilip, “ergenekon” diyor.
Benim ne işim olur Ergenekon’la falan diyorum. Dinlemiyorlar abicim.
-Eee?
-Abicim, bunlar beni aldılar attılar arabaya.
Ben, yine yalvarıyorum. Tek işim remayözcülük,
bi de loto moto diyorum. Savcı beye anlatırsın derdini, diyolar aabi!
-Sana pikeyle yatma, dedim. Hava ısınmadı daha!
-Savcının karşısına çıkardılar sonra beni aabi. Abicim, savcı bana dedi ki: Kısa mesajlarında
“Aşk, Kadın, Peymâne” kelimelerini
çok sık kullandığın tespit edilmiş, bu ne demek?
Kod adın “Rem A Yoz” değil mi?
Kafayı yiycek gibi oluyorum. Saçlarımı çekiştiriyorum hırsımdan, çaresizliğimden…