bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

yazmak istediklerimi yazıyorum

admin | 28 March 2011 10:57

çekmekle bitermi bu hayat yolu?

düşüncelerin farklıdır, beklentilerin, sevinçlerin, sevdiklerin, sevenlerin, isteklerin…

ama gelen aynıdır, hüzün, umutsuzluk ve sonuna kadar dram.

ne demem lazım ya da ne yapmam gerek? “şükretmek lâzım” diyor birileri, birileri “takmamak gerek” diye fısıldanıyor.

oğlum gelmiş kulağıma “babam” diyor, eşim öbür taraftan “kanayan yaram”!…

hırs alabilir miyim?

admin | 28 March 2011 09:14

Bazen acayip hırslanıyorum. Sonra şu hırs geçmese de işe yarasa diyorum.

Birlikte hayalleri kurup sonra da bana kazık atan insanların hayallerini -Google da nereye baksam karşıma çıkmasıyla- gerçekleştirmiş olduğunu öğreniyorum.

Elimde olmadan bir araştırmayla gerecekten gerçekleştirmiş olmasına da daha bir içerliyorum. Ah, ben neredeyim diye düşünüyorum. Ben de yapabilirim, hadi biraz hırs, kalk yerinden, hadi plan yap ve uygula diyorum.

Şerefsizler bir gün nerede olduğumu öğrendiklerinde içleri titresin diyorum, diyorum…
Ah! Benim elimde değil mi tüm bunlar.

GİTMEK

admin | 27 March 2011 21:20

Gitmek, dönüşsüz yollara gitmek, bir bilet, sadece gidiş, ardımıza bakmadan el ele gitmek.

Sevdiğim, birlikte gitsek…
Yollara düşsek sevdiğim, düşmeden ülkeler geçsek… Geride bıraksak ülkeleri, insanları, yaşananları; hep geride bıraksak.

Çok güzel olur, geriye dönüşü olmayan tek gidiş biletler alsak, ülkeler geçsek sevdiğim, seninle gezsek, her, her yeri. Arkamıza bakmadan gitsek. El elele birtanem. İnsanlar tanısak, sohbet etsek ama ne insanlara ne mekana bağlanmadan yol alsak.

Zihniyet-i rezalet

admin | 27 March 2011 19:46

Aman Tanrım!
Yok böyle bir kıvraklık… Nasıl iştir yarabbi ne muhteşem bir yalancılık. Olağan üstü esnekliğinin yanında, bir de oynak kahpelik…

Derse mola vermişti hoca. Çimlerin üzerine bağdaş kurmuş, gökyüzünde ahengine hayran olduğum güneşin tadını çıkarıyordum. İki çift karşıdaki banklara oturdular. Üç boyutlu görebiliyordum onları.

Derin bir sohbete daldılar. Dünya ters dönse onlar hala düz duracak vaziyette. Gözleri sadece 21(üşenmedim saydım) kare taştan oluşan bölgede geziniyordu. O çemberin dışında olup bitenler umurlarında değildi sanki…

Ürküyorum gecelerden, senden!!!

admin | 27 March 2011 17:36

Düşümde sen vardın: Bilirsin çılgınımdır, düşümde sen vardın, zaten hep vardın… İnkar etsem de geceler gündüzler hep seninle geçti gitti…

Şimdi yeni yeni canlanıyorum, üstümdeki örtü yeni yeni kalkıyor sensiz dünya daha ürkütücü, geceler daha siyah… Ben deli miyim? Bilmem ki belki de! Yoksun zaten hiç olmadın ki; verecek sevgin oldu mu? Olanları da talan edip gitmediler mi?
Şimdi zaman değişiyor, sen de ben de değişiyoruz, yeni kapıların açılmasını beyhude bekiliyoruz… Biraz, o yüzden yazıyorum ya o yüzden yüssüzlük ediyorum ya!

Ey, aşk sen nasıl güzel bir şeysin!

admin | 27 March 2011 15:02

Şükürler olsun, temelin oturması gibi, bu aşk oturuyor galiba…

Bir huzur, bir huşu, bir senfonidir ki, aman aman; maşallah, maşallah. Sevdiceğim, hayatımın anlamı; sensiz günüm geçmiyor; geçmesin de zaten.

Allah’ım, yüce Allah’ım ne kadar güzel bir varlıklar yaratıyor, seni tanıdıkça yüce rabbime inancım daha da kuvvetleniyor.

Her yerine nazar boncuğu takmak, hatta nazar boncuğundan elbise giydirmek istiyorum sana. İnsan sevince çok komik olabiliyor. İstekleri komik komik oluyor. Mantık mı, o ne? Tanıyanınız var mı?

sev beni

admin | 27 March 2011 14:27

‘Çaresiz derdimin sebebi belli, dermanı yaramda arama doktor.’

Sevene bu şarkı bir koyuya, aman aman… Yahu sen yanımdasın şükür ama kesin bu şarkıyı nasıl biri yazmış, biliyor musun; kesin benim seni sevdiğim gibi çok çok seviyordur. Hoş, o benim seni sevdiğim kadar sevemez ama anlatmak mahiyetinde söylüyorum.

Dokunma, benim gönül yarama doktor.

Maske

admin | 27 March 2011 12:20

Bu kadın da sıradan şeyler vardı va daha fazlası yoktu.Zamanın üzerine çizdiği yol haritası koca, çocuklar, kadın programları ve mutfaktan ileri gitmiyordu.Soru sormayı isteyeceğiniz bir sohbette, bulunamazdınız onunla. Çünkü bulmacanın bütün taşları, gözünüzün önündeydi. “Nedir acaba?” denecek bir soru sormazdınız onun gözlerine bakınca, sadece “hı hı ” derdiniz okadar sadece “hı hı”
Farklı bir kadınla ise, ışığını diğerlerinden ayırabilmek için, konuşmanıza bile gerek yoktur, bakışlarından bellidir .Ama sihirli yazılar gibi, farka sahip olmayanlar okuyamaz o gözleri…
Ona hem kızıyor hem acıyordum.Boş kalan zamanlarında, eline geçirdiği ya tv kumandası yada bir elişiydi o zaman acımaktan vazgeçip derin bir kızgınlık duyuyor ve neden kitap okumadığını düşünerek şaşırıyordum.
Kocasıyla arasında çok büyük bir benzerlik vardı.İkisininde gözleri şaşılacak derecede birbirini andırıyordu.
Adama baktığınızda ilk göze çarpan şey gözleriydi çıkık ve yuvarlak. Ama şekli ve yapısı değildi asıl sizi rahatsız eden, gözlerini ölmüş bir balığın gözlerine benzeten şey, o donuk bakışıydı.Ona her baktığımda, içindeki bir çukurda, onlarca ölü balık görüyordum ve sürünerek gözlerine çıkmış iki tane daha.Bu insanların yanında çalışırken, onlara bu ismi vermiştim “ölü balık ailesi!”O adam da şunu öğrenmiştim “saygı duyulmak istiyorsak, heran! saygı duyulacak biri olmalıyız”. Değişen içtenlikler, zaman ve kişi ayrımı yaptığınızda ve biri durup bunu incelediğinde hiçte saygı duyulacakmış gibi durmuyor!

İşgüzar da üstelik! Bence cinsel anlamda eksik kalmış koca parçalar taşıyor bedeninde.Ve kendi hayatının sönük, renksiz görüntüsünü, hızlı tempolu bir iş yaşamıyla perdelemeye çalışıyor çünkü ancak böyle unutabiliyor.İyi tarafları da var ama aman tanrım! iyilik öyle göreceli ki…O konuşurken, anlattığı herşey diğerlerinde olduğu gibi sihirle dansetmiyor bende.Gökyüzüme geliyorlar ve yalpalayarak ani bir ses ve beceriksizlikle düşüyorlar; çirkin kuşlar gibiler! Birine anlattığınız cümleler, ilk önce sizin kişiliğinize tutulan fenerlerdir, İlk sizi aydınlatır sonra başkalarına ışık tutar.Onun tepelerinde doğan güneş, benim için tv’ de saçma bir programı izlemek kadar sıkıcıydı çünkü aydınlatılan kişinin bütün kötü çıkıntılarını gören bendim. Başkaları düz ve yalın bir ova görüyordu, bense hiç de espirisi olmayan sarp kayalık ve çıkıntılı bir taşlık! Her insanın bir sahnesi vardır biliyorum orada olmak istediğimiz maskeleri takarız, daha şirin daha bilgili, daha sevecen olmaya çalışırız.Bazıları bunu abartır ve tamamiyle maskelerinin esiri olarak mutsuz olurlar.Evet o günler tedavi için gelen insanlara, ve çevresinde işi düşebileceği kişilere gösterilen, ve birde onu ilgilendirmeyen sıradan vasıflara sahip kişilere olmak üzere, iki apayrı yüz görüyordum ve bu samimiyetsizlik midemi fena halde bulandırıyordu.Ben onların hayatlarından çıktım ama bugün, şunu merak ediyorum: bu iki yüzlülüklerinin arasında kendine saygı duyabileceği ufacıkta olsa bi yer varmıdır acaba içinde? bence yoktur. Ve kendi kendime diyorumki “bu hayatta yapabileceğin en büyük tercih kendin olmayı seçmektir ve en zorlu savaş burada başlar!”

BEN SENİM, SEN DE BENSİN

admin | 26 March 2011 07:30

Seyahat etmek en büyük hobim. Yolculuk yormaz beni. Parası ve imkanı olup da yerinde oturan adamlara hayret ediyorum. Kalk Dünyayı gör, mübarek adam!

Geziler benim için en eğlenceli aktivitedir. En büyük hayalim de Dünya turu. Henüz birkaç ülke ile sınırlı kalan bu hayalimi gerçekleştirenleri Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi Atlas’tan hayranlıkla takip ediyorum.

Atlas’ın bu ayki kapak konusu Işıklar adası İzlanda. Kutuplar ve kutuplara yakın ülkeler en çok merak ettiğim bölgelerin başında geliyor.