bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

MÜSLÜM GÜRSES

A D A L I | 24 January 2010 19:50

Müslüm Gürses, nam-ı diğer baba;
1953 yılında Şanlıurfa’da doğdu. İnsanı duygu sellerine kaptıran sesini ve yorumunu babasından almış usta sanatçı. Babası şarkıcı değil yoksul bir rençbermiş ama kendi çapında tarlada söylediği türküler nam salmaktaymış köylerinde. Geçim sıkıntısı zormuş o dönemlerde, ailece Adana’ya göç etmişler. Babası bazen gizli gizli düğünlerde bağlama çalarmış, gizli çünkü o dönemlerde şarkıcılığa pekte sıcak bakmazlarmış. Fakat Müslüm içindeki o müzik aşkını gizlemez, gizleyemezmiş. Gürses hayatı boyunca hep acılarla karşılaşmıştır, belkide bu yüzdendirki okuduğu her şarkıyı insanların beynine kazımış, yaşadığı duyguları şarkılarıyla bizlerede yaşatmıştır. İlk olarak annesini kaybeden Müslüm, ikinci olarakta kardeş acısını yaşamıştır. Artık iyiden iyiye içine kapanık bir genç oluvermiştir. Terzi çıraklığıyla işe başlayan Müslüm’ün asıl hedefinde şarkıcılık yatmaktadır.

İçinde yaşadığı acıları, şarkılar mırıldanarak yenmeye çalışan Müslüm’ün şans nihayet yüzüne gülmüştür. Adana’da bir çay bahçesinde ses yarışması düzenlenir. Arkadaşlarının katıl ısrarlarına rağmen babası karşı çıkar, hatta bir gece sırf yarışmaya katılmasın diye saçlarını keser oğlunun uyurken. Ama Müslüm kafasına koymuştur bir kere. Soluğu berberde alır, saçını üç numaraya vurdurup, koşar bit pazarına elbiselerinide aldıktan sonra hemen gider yarışmaya, tabii birinci olmuştur Müslüm. Bir süre bu çay bahçesinde sahne alan sanatçı Gürses soyadınıda burada almıştır.

Daha sonra işler yolunda gitmemiş ve eski işi olan terziliğe tekrar geçmiştir, fakat günlerden birgün Türk filmlerini aratmayacak bir olay olmuştur. Gazinoda çalışan arkadaşı hastalanmış ve onun yerine geçmiştir bir günlüğüne, işte o gün onun dönüm noktası olmuş. Çok beğenilen Müslüm Gürses artık sahnelerdedir. İlk ve önemli çıkışını 1969′ da çıkardığı 45’lik plakta yer alan; Sevda yüklü kervanlar, Fark etmez artık adlı şarkıları dillerdedir artık. Askerlik borcunu tamamlamak için ara verdiği müziğe, tekrar geri döner. 1978-79 yıllarında zirveye adım adım yürürken, korkunç bir kaza geçirir, konser sonrası dönüşünde geçirdiği trafik kazasında alın kemiği un ufak olan sanatçının, artık koku alma duyusunun yanı sıra işitme duyusununda %50’sini kaybetmiştir. Bütün bu olumsuzluklara göğüs geren Müslüm Gürses “Özür diliyorum senden”, “İsyankar”, “Ben insan değil miyim” albümleriyle artık gönüllere taht kurmuştur.

Özelliklede varoşların ve ezilmişlerin baş tacıdır artık. Hayat arkadaşınıda bulmuştur, o yılların en ünlü sinema yıldızlarından olan Muhterem Nur bundan sonra hayatını paylaşacağı tek insandır. Sayısız albüm çıkartan Müslüm Gürses sinemadada kendini göstermeyi başarmış ve Türkiye’ye adını altın harflerle yazdırmış en büyük sanatçılardan biri olmuştur.

1968 yıllarından tutunda bu zamana kadar seslendirdiği bütün şarkılar tıpkı ilk gün çıkmışçasına tazeliğini korumaktadır.

Kubbe Şehir (Bölüm-4)

Asturias | 24 January 2010 15:52

14.12.3012

Lark Emto’dan Misa’nın Oğluna E-ileti;
Siz de anlamış olmalısınızdır ki, aramızda aşılmaz bir zaman farkı var. Duvarın dışına çıktığım anda şehrin içindeki zaman fazının da dışına çıktım. İletiler arasındaki tarih farkını açıklamak için en akla yatkın teori bu. Bu zaman farkının neye yaradığını bilmiyorum.
-Belki de sırrın düğüm noktası burada ama bütün bunlar artık beni ilgilendirmiyor ki.
-Söylediklerinizin ve bana yakıştırdıklarınızın büyük kısmını anlayamıyorum.

***

19.12.3012

Sağanakta Kaybolmak

super hero | 24 January 2010 14:33

Saat tam 12:08’de telefonum çaldığında taksideydim. Mesai arkadaşım Volkan neden daha işe gelmediğimi, yoksa yağmurda kayıp mı olduğumu soruyordu.

“Onun gibi bir şey.” dedim; ama aslında cevap “Evet.” olmalıydı. Resmen kaybolmuştum. O yağmurda o ara sokakta bir taksi bulduğum için şanslıydım. Taksinin içinde bir müşteri daha vardı ama taksici yine de durmuştu. Diğer müşteri zaten inmek üzereymiş. Önce onu bıraktık, sonra benim gideceğim yere gittik.

O taksiye denk gelip de binmeden önce en az 10 dakika yağmur altında yürümek zorunda kaldım. Metrobüsten yanlış durakta inmişim. İnşaat halindeki adliye sarayını görünce ineceğim durak orası sandım. Ancak üst geçide çıktığım zaman bir durak önce indiğimi fark ettim. Adliye sarayının inşaatı hemen karşımda olduğuna göre gitmeye çalıştığım yerden çok da uzak olmamam gerekirdi. Acaba, dedim, şuradan şöyle yürüsem yolumu bulabilir miyim? Sağanak olmasaydı belki bu maceraya atılabilirdim.

Bazı insanlar vardır, bir yere doğru yürürken yol üstünde bir mağazaya girip içeride 5 dakika oyalansalar, dışarı çıktıklarında ne yöne gideceklerini şaşırırlar. Ben işte öyle biriyim. O yağmurda, nasıl olsa kaybolacağımı, belki bir yerlere çıkar ümidiyle hiç bilmediğim sokaklara dalıp duracağımı, üstelik de nasıl bir zihniyetse artık çevredeki insanlara kaybolduğumu belli etmemek için nereye gideceğimi biliyormuş izlenimi vererek poz keseceğimi çok iyi bildiğimden, bu seferlik pas geçtim. Geri döndüm.

Aslında koca adliye sarayı orada duruyordu işte ya, ben yine de emin olmak için gişede bekleyen görevliye “Çağlayan yönü ne taraf?”diye sordum. Kendimi biliyorum çünkü, kolay kaybolan biriyim.

pembe gönlüm sende

nazokiraze | 24 January 2010 13:14

Pembe rengi genellikle dişi duyguların ifadesi olarak bilinir, yaşam dolu ve enerjik bir renktir.Kırmızıdan aldıgı enerjiyi hayatlara yansıtır, çekicidir, fantazilere açıktır, saflıgı çağrıştırır.Hassas etkilerinden dolayı iş alanlarında pek tercih edilmeyen bu renk şekeri, hayalleri, masalları anımsatır, kırmızı tutkulu aşkı simgeliyorsa pembe de saf aşkı gösterir.Uzmanlara göre hayattaki pembe renk yiyeceklerin eksikliği sinir hastalıkları ve epilepsiye hatta böbrek hastalıklarına yol açmakta. Ayrıca pembe renk uykuya çabuk dalmaya yardımcı oluyor.

Pembe kelime olarak Farsça’dan pamuk çiçeği anlamına gelen penbe kelimesi dilimize pembe olarak gelir. Okulda pembe rengini bulmak için genellikle kırmızı ve beyazı karıştırırdık ve küçüklüğümüzden beri hayatımızda önemli bir yere sahiptir.(pembe domateshakkında)

Günümüzde anne karnındayken başlıyor pembe ile yaşanacak macera, hamileliginin ilk yarısına gelince ultrason belirliyor, mağazaya gidilip hangi renge saldırılacagına. Eğer gözünü mavi veya pembe bürümemiş anne-baba adayı varsa yeşil veya sarı orta renk diye karar verebilmekte. (Meme kanseri olanlara umut veren bir site:Pembe Güç)

Kız çocuk sahipleri iyi bilirler bu pembe rengi belli bir döneme kadar yapışır çıkar hayatlara, doğmadan alınan pembe zıbınlar, tulumlar yavru büyüdükçe eteğe,cekete, şapkaya sonraları neye el atsak ona dönüşür.

TARİHTE İLKLER

mcosar | 24 January 2010 12:52

http://www.hkarabulut.net/index.php?Itemid=39&id=15&option=com_content&task=view

GERÇEK ÇOCUKLAR

mavilikler | 24 January 2010 10:29

Bir yetimhanede nasıl uyur çocuklar?! Herhangi bir çocuk gibi yataklarına girdiklerinde, onlar da hemen dalarlar mı düşlere? Düşlerinde onlar da, dinledikleri bir masaldaki ya da seyrettikleri çizgi filmdeki dünyalara benzer dünyalar mı kurarlar? Onların da sınırsız mıdır hayal edebildikleri?!

Saçlarının hiç okşanmamış olması, saçları okşanmış çocuklardan daha mı farklı yapar uykularını? Yoksa, hiç değilse uykularında onlarla aynı mı olurlar? Saçlarını okşayan annelerle dolu rüyalarında, gerçek dünyada diğer çocuklarla aralarında varolan tüm uçurumlar kapanır mı bir anda?

“El Caminito del Rey”: Kralın Küçük Patikası

24black mamba24 | 22 January 2010 17:50

El Caminito del Rey
El Caminito del Rey

İspanya‘daki El Chorro Dağı’nın uçurum duvarına, baraj işçilerinin karşı tarafa geçebilmelerini sağlamak amacıyla, 1901 yılında yapılan yol “ölüm yolu” olarak tarihe geçti. Dağın 700 metre yüksekliğinde bulunan yamaçta, 1 metre genişliğinde açılan “ölüm yolu”, üzerinden kral geçtikten sonra tarihte ve halkın gönlünde, “Kralın Küçük Patikası” adını aldı.

kışın favorisi kuru yiyecekler

nazokiraze | 22 January 2010 16:39

Kurutulmuş sebze ,ot ve meyveler kış mevsimi için harika lezzet kurtarıcılarıdır, genellikle büyüklerimizin yazı zamanı özenerek kuruttugu hatta balkonumuza iplere dizip astıgı zaman burun kıvırdıgımız ama yeme zamanı bayıla bayıla yediğimiz kuru patlıcan, biber dolmaları, kuru meyve kompostoları, öksürüp aksırınca hazırlanan otlar yaz çeşitliligini ve bollugunu kışa taşır.

Domates kurutma işlemi iki türlü yapılıyor, güneşte veya fırında.Ancak güneşte kurutulanın daha lezzetli olduğu gerçek.Fırında 75 derecede 4-5 saatte kurutulan domatesler güneşte kurutulan kadar güzel olmuyorlar. Kuru domatesler eğer kavanozda saklanacaksa aralarına defne yaprağı konulabilir.(kuru sebze üretimi ele alındı)

Ben kuru bamya (kuru olmayanını da sevmem gerçi) kuru dilimlenmiş patlıcan, kabak türü sebzeleri sevmiyorum, benim için yenilecek kuru sebze yemekleri kuru kırmızı biber dolmasıdır. Güzel yapılırsa kuru patlıcan dolmasına da hayır demem. (harika kuru dolma)