bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Herşeyinle bugün seni yaşadım ey İzmir!

| 24 October 2007 01:08

siz şu an hangi günü yaşıyorsunuz bilmem ama ben geçtiğimiz salı izmir’i yaşadım.
daha doğrusu izmir’de yaşadığımı anladım.
sabah 7 de kahvaltımı dayımlarda yaptım. izmirin en güzel(!) mahallesinde; Gediz mahallesinde. çocukluğumun ve yetişkinliğimin geçtiği aziz mahalle. tabi bana göre. ben şimdi izmirden uzakta izmiri tanıyan kimi görsem, ben gediz mahallesinde yatiştim dediğim de hep aynı şeyi söylüyorlar;
“keko mahallesinde mi?”
ben o “keko(!)” mahallesini çok severim.
7:20 de “73” sefer sayı numaralı otobüse bindim. 2 durak sonra hınca hınç doldu otobüs.
8:40 da “gümrük” e vardım.
8:50 de “pasaport iskelesinden” karşıyaka vapuruna bindim.
allah’ım ne güzel bir duyguydu yaşadığım.
yumuşacıktı hava. ışıl ışıl dı deniz. yük gemileri sahibini yatağında gözleyen kedi gibi uysaldı.
hele bir de; o güzel “izmir’e has” güneşin hilton yamaçlarından doğuşu yok muydu…
sabah güneşi ne harika…
9:15 karşıyakadaydım. hemen sahilden bir simit ve “açık peynir” aldım. bir çay ocağında da çiğ bir çay. ne güzel gidiyordu allahım…
12:30 da, bir iki, karşıyaka çarşısı içinden dükkanı gezdim.
13:00 yine çarşı içinde bir camide öğlen namazını kıldım. yağmur yağıyordu. su havaya inat sıcaktı. cami de yağmur yüklü bulutlar gibi dopdolu. içimde barındırdığım onca kirli duygu ve muharriklerin verdiği burkuntuyla kıldım namazı. yoksa namaz mı beni kıldı anlamadım.

KEDİM

| 23 October 2007 22:04

Tüyleri beyaz, bakışları çok masum, sanki elimi sık dermiş gibi bir patisi diğerinden daha yukarıda olan kedim… Babam onu ona çok kırıldığım birgün getirmişti. Böyle bir kedi daha önce hiç görmemiştim. Eskiden kartopu vardı. Babam onu daha 4 yaşındayken doğum günümde almıştı bana. Nasıl yaktığımı hatırlamadığım yanık patisi için ne masallar uydurmuştum minik aklımda. Şimdiyse bu kedi. Henüz bir isim bulamadım. Doğrusu bir isim aramadım.
Kedilerden korkarım ben. Aslında çok severim ama elim kemiklerine değdiği zaman çıldırırım. O yüzden hiç gerçek bir kedim olmadı. Zaten alerjim var, olamaz da. Küçükken terasımıza gelen kediyi çok severdim. O zaman korkmuyordum ama her yerimde yara çıkmıştı. Alerjim varmış…

Kedimin resmini gören gerçek sanıyor. Bakışları aynı gerçek bir kedi gibi. Kedilerden korkmamayı öyle çok isterdim ki. Bayılıyorum onlara. Ama elimde olmayan bir korku var içimde. Dokunamıyorum, uzaktan sevmekle yetiniyorum.
Odamda tek hayvan kedim değil. Bir de kuzum var, ona “zuzu” diyorum. Zuzumu da çok seviyorum. Çok sevmiştim onu ilk aldığımda. Ama tüyleri o kadar güzel değil.

Kedimin tüyleri çok başka. Bazen geceleri onu da alıyorum yatarken. Rahatlatıcı tüyleri var kedimin. Dokunduğunuz zaman bütün negatifliğinizi alacakmış gibi. Ben dokununca sinirliysem rahatlıyor beni benim cefakar kediciğim.

Bu aralar adet edindim onunla yatmayı. Gece rahatlamak için koyuyorum onu karnıma. Sonra elimi başından sırtına doğru indiriyorum. Kuyruğuna geldiğimde sanki bütün kötülükleri atmış oluyorum üstümden.Uykuya dalana kadar onu okşuyorum. Tüylerinin arasında parmaklarımı gezdiriyorum. Ben kedişimi çok seviyorummmmmmm…

Yalansız Hayat.!

| 23 October 2007 17:58

..
Küçük bir perinin elindeki son umudunu da kendi diliyle reddetmişti.
Belki de son anlarıydı hayatının, oysa o Yalansız yasamaya çalışmaktaydı..
Birtek yalan atabilseydi o dileğe, belkide gerçek olacaktı ölümsüzlüğü..
Yüzyıllarca sürecek bir aldanmışlığı istermiydi..!
Yalansızdı işte, ağlaya ağlaya bu beş para etmez hazineyi saklardı yüreğinde..
Dileğinden uzak, küçükperiye inat, Yalansız hayat..!

Öykü Tamamlamaca

andrew love sam | 23 October 2007 17:29

arkadaşlar aşağıda yazdığım öyküyü kendi düş gücünüzle tamamlayın, bakalım ortaya neler çıkacak:)

***

Julie

Fransanın küçük bir kasabası olan La Roche Posay’de yaşayan, 20’li yaşların başlarında mutsuz ve depresif bir genç olan Julie aslında hep iyi bir dansçı olmak istemişti. Ailesinin onu fransız okullarında baskıcı bir eğitimden geçirmiş olması onu düşlerinden vazgeçirememişti. Kasabada akranları takıntılı bir şekilde sağlıklı yaşamakla kafayı bozmuş, hayatlarında fitness, yoga, diyet ve spordan başka birşey olmayan sıkıcı insanlardı. Julie’nin bu tarz şeylere ilgisi hiç olmamıştı. Ailesi onun da yaşıtları gibi bir spor merkezine yazılması için Julie’ye baskı yapıyordu ve sadece üzerindeki bu baskıdan kurtulmak için kasaba gençlerinin favori mekanı olan bir sağlık merkezine yazılmıştı. O da artık ortalamanın bir üyesiydi. Günler sıkıcı ve monoton geçiyordu. Mekanın kafesinde sebze suyu içerek sürekli kilolarından ve diyetlerinden bahseden yaşıtlarıyla pek anlaşamıyordu. Aklı hep danstaydı Julie’nin. Koşu bandında yürürken sürekli kendini bir dans pistinde dans ederken hayal ediyordu. Her bir adımı hayalinde bir dans figürüydü sanki. Bu küçük kasabada sıkışıp kaldığını ve burada kaldıkça hayalleriyle arasının açılacağını ve sıradan biri haline dönüşebileceğinden korkuyordu.