http://www.metacafe.com/watch/1016955/
uncategorized hakkında tüm yazılar
Bacardi Mojito Reklamı
osidosi | 03 January 2008 14:38
http://marketingle.blogspot.com/2008/01/bacardi-mojito-ad.html
Seviye Belirleme Sınavı SBS ve Bir İsyan
tenedian | 03 January 2008 12:41
http://benimilkblogum.blogspot.com/2007/12/seviye-belirleme-snav-sbs.html
MÜMKÜNDÜR
| 03 January 2008 12:36
Başladım silmeyee…
“Büyükada doğru çözüm olabilir, güzel doğası,dinginliği,lezzetli köfteleri vede el yapımı şarapları.Hemde ucuz.Bi sigaranı stokla yeter” demişti bi arkadaş.Dedim neden olmasın…Mümkündür…
Bugün 48. gün.Ama sigaram bitti vede yiyicek stoğum sıfırı tüketti!Sanırım kapıyı açma vakti.Ama korkuyorum bu derin huzurum kaybolacak diye yüzlerini gördüğümde;seslerini duyduğumda;havalarını soluğumda…6 aylık kirayı verdiğimden 4 ay daha rahattım, ev sahibi sesini çıkaramazdı.Ama su, elektirik ve de doğal gaz faturalarını da ödesem iyi olcak…
NüKLeeR SanTral tamam olsun ama diyarbakırda olsun zihniyeti
laviniaaa | 03 January 2008 10:49
tarafımız neresi olmalı
1986 çernobildeki teknolojiden eser yok
NüKLeeR SanTral tamam olsun ama diyarbakırda olsun zihniyetiYazık bize yaa… lanet olsun bilgisi olmadan filozofluk taslayan arkadaşlara isyanım.sen ki benim guzel kardeşim nükleer enerjiden bahsediyorsun oraya kurulsun buraya kurulsun diye ahkam kesiyorsun ama nükleer santral in kurulduğu yerde kesinlikle denizin olması gerektiğini bilmiyorsun.
Şimdi gelin bir daha tartışalım soru şu? Türkiye ilk defa bir nükleer santral kuracak (kurmak isteyip de yarım bıraktığı birkaç proje hariç) bunu acaba sinopta mı yoksa diyarbakırda mı kuralım? Acaba bu ikilem neden amaç kaza olsa bile toplu bir temizliğin altında yatma istemimi yoksa oraya sanayiyi götürebilmek kalkındırabilmek mi?E tabi buna cevap verirken ilk satırda bahsedilen şartı göz önünde bile bulundurmadan cevap vermeliyiz bir bakıma yanlış temelli bir soruya cevap vermek gibi bir saçmalık olacak **** ama asıl belirtilmek istenen burada bu.
Örgüfiti
winmaker | 03 January 2008 10:28
New York’ta sosyoloji okuyan Rose sayesinde annelerimizi anarşist bloggerlar haline getirebileceğiz. Grafitinin spreyle değil de iplikle yapılan hali olan ve adına gerilla örgücülük, örgüfiti veya orjinal haliyle knitta diyebileceğimiz bu oluşum 2005’ten beri yeryüzündeki birçok paslı, kötü görünümlü nesneleri süslemekte imiş.
Daha önceden gerilla bahçeciler ve reklamcılar vardı hatırlarsanız. Böyle gerillalara can kurban.
Otopark mafyasının yeni yüzü İSPARK
osidosi | 03 January 2008 10:13
http://azveoz.blogspot.com/2008/01/otopark-mafyasinin-yeni-yuzu-ispark.html
saklandığınız yerden çıkın.
dasein | 03 January 2008 10:09
Bizet üflemeyiniz.
Üzerimiz yeteri kadar kalabalık.
Bir diken de siz vurmayanız.
Çünkü, sabahlar geç uyanır bu şehirde.
Carmina.lar sokağı çoktan geçmiştir.
Geçilmiştir.
Ve soluklaşan bir yıldızın içi kıyılır.
Derince.
Bir paltonun içi ağlar.
Annesi bile kurtaramaz
Onu kendi içinden.
Silgiler gerek dede. Büyük büyük silgiler.
Dedeler ölmez anna.
Dedemin annesi bir yalnızcadır.
Ve tuhafi cümleler bırakır
Yerin yüzüne.
Bir annesi olmalı yüzün.
Dedem öyle döver.
Bir annesi ve dedesi.
Kalp atışlarının ritmi bozulmadam.
Çenesi düşmez torunların..
Dedesi kaçık bir çıngırak ve cümleleri kesinleşen bir tış takımı.
Yeşil küllüklerde şekerlikleri kaybolan bir anne yarımı.
Çok şey mi ister insan.
Anne.
GRİ…..
dasein | 03 January 2008 10:05
a
“Beyaz çabuk kir tutar.”
Diye bir şey yoktur.
Bütün renkler kirlenir.
Ama bunu çabuk yapan sadece
Beyazdır.
Kara-siyah dermiş ki;
“Yer yüzünün insanlık insancaları,
Beyaz olmayın öğüdümtür size.
Görülmeğe çabalamayın, göstermeğe çalışın.
Ancak böyle varolabilirsiniz.”
Beyaz yanıtlamış;
“Ben olmasam, senin farkına varılmaz.
Senin yokluğun benim varlığımdan sorulur.”
Ve bir ülkede aklanmak için karalaşan insanların gri hayatları,
Kirlendikçe kir tutuyor.
Bu ülkede beyaz olmak suç mudur?
Karalar yanıtlasın.
PETROL KİTABI
Ahmet Meliksah | 03 January 2008 09:55
Sanayi devriminin ardından hızla gelişmeye başlayan ve günümüzde akıl almaz bir boyutta seyreden makineleşmenin olmazsa olmazı olan ve bugün dünyanın en temel enerji kaynağı haline gelmiş olan petrol, insan hayatına modern anlamda XIX. yüzyılda girdi. Motorlu makinelerin keşfedilmesinden sonra bu makinelerde kullanılan yakıtın petrolden üretilmesi ile değerli madenler sınıfına dâhil olan “siyah altın,” başta güçlü devletler, maceraperest gezginler ve gizli servis ajanları olmak üzere, “köşeyi dönmek isteyen” herkesin rüyalarını süslemeye başladı. Petrollü arazilere hükmeden hükümdarlarla dostluklar kuruldu, arama-tarama imtiyazları alındı. Dağlarda, yamaçlarda, çöllerde, öldürücü sıcakta ve dondurucu soğukta petrol arama çalışmaları yapıldı. Petrol kuyuları açıldı, devasa rafineriler kuruldu. Toprakları ucuz fiyata “kapatılan” çiftçilerin arazilerinde açılan petrol kuyularında toprakları satın alınan çiftçiler çalıştırıldı. Vaatler yapıldı, sözlerden dönüldü. Yüzlerce, binlerce insan petrol bölgelerinde hayatını kaybetti. Büyük karteller kuruldu, topraklarını vermek istemeyen insanlar kazalara kurban gitti ve petrol imtiyazı vermeyen devletlerde kanlı ihtilaller düzenlendi. Bütün bu hummalı çalışmalar halen aralıksız devam ediyor.