bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Her yol Roma ya çıkar

bLackie | 17 January 2008 20:22

Milion Taşı
Milion Taşı

Roma İmparatoru I. Constantinus Nicomedialılar’la yaptığı savaştan sonra Bizantion(İstanbul) u aldı.I. Constantinus roma soylularını buraya çağırarak Romanın Doğuda ihtiyacı olan bir yerleşim merkezi kurulmasını sağladı ve Nea (Yeni) Rome olarak anılmaya başlandı.
Daha sonra Nea Rome Roma İmparatorluğunun yeni başkenti olarak kabul edildi ve adı Constantinopolis oldu (11 Mayıs 330)
I. Constantinus, Doğu Roma İmparatorluğuğnun yol ağının başlangıç noktasını Milion Taşı ile belirledi. Bu yolların ve kıtaların kavşağındaki kente Rusyadan, İran ve Mısırdan, Avrupanın en uç köşelerine kadar pek çok ülkeden her tür tüccar gelirdi.
Milion Taşının yakınlarında ise tüccarlara gidecekleri yerlerin haritaları satılırdı.Haritalar milion taşına göre yapılırdı ve mesafe olarak Milion taşı başlangıç noktası olarak kabul edilirdi.
Romalılar Milion Taşının Dünyanın merkezi ve başlangıç noktası (0 noktası) olarak kabul etmişlerdir ve greenwich belirlenene kadar tüm mesafe,saat ve takvim milion taşıyla belirlenmiştir.

Bu yüzden 1100lerden beri kullanılan bu meşhur latin atasözü aslında Roma’yı değil Yeni Roma’yı yani İstanbul’u belirtmektedir.

amel&iyat

gkaraarslan | 17 January 2008 15:31

uzun yolculuklar çok yoruyor insanı.bizim memleket burdan 15 saat sürüyo,uçak da gitmiyo. neyse biz genciz dayanırız da ya analarımız babalarımız derken annemde son yolculuktan sonra bir bel ağrısı başladı.zaten ara ara sıkıştırırdı ama sert bir yere yatar ya da iğnedir, fizik tedavidir derken geçiverirdi.bu sefer böyle olmadı. bir buçuk aydır annem uyumuyo biz de uyumuyoruz. ayağında uyuşmalar başlamıştı. sol ayağının son 3 parmağında his kaybı olmaya başlayınca doktora gittik.büyük ihtimal cerrahi yöntemin gerekli olduğunu ama fiziğe giderse az bir umut geçebieceğini söylendi. fizik için randevu verecekti güzel devlet hastanemiz… hala aramadılar… allah onlara muhtaç olanları korusun. insan gerçekten zevkleri için değil sağlık için biriktirmeli, doktor şans işi belki de ama kesinlikle PARA her kapıyı açan.sonra istanbula gidildi, hemşerimiz olan bir beyin cerrahı ve güzel bir hastane bulundu.ve ameliyat haftaya dendi. 10 sayfalık sorulardan sonra dakikalık kontrollerle annemi hastaneye yatırdılar. sanki hastane değil de beş yıldızlı oteldi. ameliyat mikroskobik yöntemle olcaktı.yani çok küçük bir kesikten kamera yardımıyla deforme olan bölgedeki ödem halledilecek ve sinirlerin arasından taşan ve patlayan etler törpülenerek temizlenecekti. 45 dakiaka sürecekti.böyle de oldu. doktor kavonozda etleri de getirdi gösterdi. artık iş annemin kendisini toplamasında ve bundan sonraki hayatını titizlenerek geçirmemesine kaldı.ameliyat olalı bu cuma 2 hafta olacak.baya toparladı. bende artık hafife yeniden merhaba diyorum.

geldim işte, mevsim gibi

siirimsi | 17 January 2008 15:29

BENCİL YÜREK

Çok uzaklardan geldim sana… Uzak yollar mı çekti, uzak gurbetlerin tutsaklığı mıydı beni sende yok_laştıran, bilmiyorum ama geldim sana… Kapıyı açacak mısın?.. Anlatmak için, konuşmak için geldim, kendimi sende görebilmek için… Dinleyecek misin ?…
Yokuşlar çekti beni, uzak göklerdeki gruplar, kızıllıklar, mavi bulutlar, yakışıklı uzak deniz sandalları, güzel sarı güller… Çıktıkça ulaşılmayan dağlar, göremediğim kardelenler kesti yolumu, kimseye gösteremedim yürüdüğümü… Kalabalık bir yürüyüştü sanmıştım, bir baktım ben varım, kendimden başka yok sığındığım, dostum, arkadaşım… Kimseler görmeden geldim sana, kimse bilmesin diye yazımı, kimseye okumadım kitaplarımı… Sana geldim, dönüşü yüksek kılmak için, kendimi sende yüceltmek için, anlatmak için… Sen, bilir misin yolun sonunu göremeden yürümeyi?.. Tırmanmak için harcanmayı, yükseldiğini sanırken düşmeyi?.. Her çıkış bir iniştir, bilir misin?… Hiç yokuş çıktın mı ki sen?.. Ben konuştukça , susacak mısın?…
Bir bardak çay isterim, bir de konuşmadan dinleyen bir göz ver yanında, bir omuz, anlatırken yaslanıp, yorulduğumda başımı koyacağım, belki saklanacağım… Ne vardı sanki bu kadar uzakları sevda bilecek, ne anlamı vardı dönüşü yine sana olacak gidişlerin?… Her gidiş kendinden bir yaprak koparışmış o zamanlar bilmiyordum… Hiç sayfa kalmadı şimdi, sayfasız geldim sana, yetinecek misin?..
Hani bir gün bir resim ödevimiz vardı, ben yapmamıştım… Sen yaptığın iki resimden birini bana vermiştin öğretmen kızmasın diye… O resimden ödül aldım ben, senin resmindi, bir boya seti, ne güzeldi, al bu senin hakkın, senin resmindi, demedim, aldım boyaları, hatırlar mısın?.. Çocukça bir bencillikti biliyorum… Şimdi o boya setlerinden bir milyon tane istesen verebilirim sana… Ne diye o zaman vermedim ki, çok pişmanım…. Hala bana kırgın mısın?… Yenisini alsam sana, hatta en güzel renklilerini, unutur musun?…Sen unutsan ben, unutur muyum?… Yıllar unutmayı aldı benden, affetmeyi de yollarda kaybettim, sende hala duruyor mu masum bakışım?…Özledim, biraz da bana verir misin?…
Seni de özledim, şiirde yaşayan sesini, siirimsi bakışını… Tek sende gördüm onu, yalnız sendeymiş sevgi… Düşümde gördüm seni… Yine yoldaydım, yürüyordum, zaten hiç bitmeyecek ki benim yürüyüşüm, senden sonra da yürüyeceğim, kimseler görmese de, sen bileceksin yollardaki yalnızlığımı… Beni çağırıyordun, işte geldim sana, hep böyle değil, bazen, arada bir çağırsan, gel desen, gelirim yine, yine sende bulurum gözlerimi… Senin gözlerindeki ben durgun su, aynada parlayan ışık, bir gülümser yürek , artık bende olmayan…. Çağıracak mısın?
Çok uzak yoldan geldim, senin bilmediğin… Yürümediğin kadar çok yol yürüdüm ben, sende hiç yokken, varlığını unutmuşken, çok zordu, çok uzak yollardı, çok sensiz… Eskiden de böyle günlerde gelirdim sana, kendimi bulmaya, sende dinlenmeye… O zaman da böyle yazardım, cümlelere akardı gözyaşlarım… Sanma ki hiç gülmedim, çalıntı gülmelerim de oldu sensiz, o günlerde seni unuturum bilirsin, hep kötü günlerimde varsın sen… İyi günler sahte dostlar, sahte gülücükler için… Kötü gün dostum, arkadaşım, geçmişim, geleceğim, hep döndüğüm gidişim, her zaman beni böyle, olduğum gibi, bende kabul edecek misin?…
Bir sırra, çözülmez bir bilmeceye döndü yine dert yakınışım, yakarışım, kendimi sana susmuşluğum… Anlarsın, hoş görürsün beni, geldim ya bir dağ gibi devrildim ya kapına. Yorgunluğumu anlarsın, yıkılmışlığımı, yıkmışlığımı, dinginliğim sendedir, dinlenmelerim bilirim… Sıcak çayını içtim ya, çok şey anlattım, çok şeylerde konuşmadım… Sen boş ver beni bilirsin, hep bu kış günlerinde hapsolmuşum… Bakma sen bana.Baharda yine açar çiçeklerim, güneşe döner yüzümü seni yine unuturum… Belki bir dahaki kış yanına gelirken yüksek dağların renginden boyalar getiririm sana, kendimi unutur, seni dinlerim belki… Kimbilir senin yürüdüğün yokuşsuz yollarda neler vardır? Hiç anlatmadın, dinlemedim ki, dinlemeyi denemedim ki.Sen de bir kere de benim gözlerim anlatsın, beni, demedin ki….Bir dahaki sefere yine bana kapını açar mısın?… Güzel günler gelirse görüşemeyiz belki, sana gelmem, unuturum, bilirsin, ben kötü gün dostu seçtim seni… Gerçek dostlar dinleyendir, affetmesini bilendir, ben unuttum affetmeyi, seni dinlemeyi… Sen beni, AFFEDER MİSİN?….ferkul17ocak2008_02.00