bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Milletimin Vekilinin Sigarası

dimoedes | 30 June 2008 15:35

Yaşanmış bir hikaye birazdan anlatacağım… milletvekilinin diğer seçimlerde bile oy kazanmak için izlemiş olduğu politika ve gözü açık vatandaşın kıvrak zekası yer alıyor bu hkayede… yapılan genel seçimlerden sonra iktidar partinin milletvekili şehrinden Ankara’ya gitmek için yola çıkıyor… yolda kendi şehrinin bir kasabasında duruyor… öğle yemeğinden sonra tekrar yola çıkmak için arabasına biniyor… o sırada vatandaş milletvekilinin yanına arka koltuğa biniyor ve millet vekilinden bazı isteklerde bulunuyor… vekil vatandaşı dinliyor ve adını almak için kağıt istiyor ama o an kağıt bulamıyorlar bunun üzerine vekilde vatandaşın adını ve soyadını sigara paketinin üstüne yazıyor… vatandaş bu olayı görünce vekile sigara paketinde kaç sigara kaldığını soruyor.. vekilde iki sigara kaldığını söylüyor. bunun üzerine vatandaş tamam vekilim vazgeçtim istediklerimden diyor.. vekil neden diye soruyor?? vatandaşın cevabı hem zekice hemde anlayan insana çok büyük bir ders.. vekilim diyor; siz daha Ankara’nın yarısına varmadan sigaranın bitecek.. yeni paket alınca da bu paketi buruşturup atacaksınız benim ismimle birlikte diyor ve arabadan iniyor… tam bir karamizah yorum size kalmış dostlat 🙂

BAŞIM AĞRIYOR KOKUNUZU ARAMAKTAN

GECEKARASI | 30 June 2008 15:06

Önce babam sonra çocuklarım bırakıp gitti,şimdi de sen gidiyorsun.Giderken güneşimi çalma sakın bilirsin karanlıktan çok korkarım.
Gidin bakalım,yalnız geldim dünyaya giderken de yalnız giderim.Oturur eşek gibi anırarak ağlarım,silen de olmasın yaşımı bırakıp yalnızlığa aksın.Buzdolabında kalmış çocuklarımın sevdiği yiyecekleri,dondurmaları kim yiyecek şimdi? Başım ağrıyor kokularınızı hatırlamak için eşyalarınızı koklamaktan.
Ne zor ettim sabahı bir bilsen,zıbardım uyudum tükenmişlikten,başka türlü uyuyamazdım zaten.Niye bana böyle yaptın bak hala ağlıyorum şimdi,başım çok ağrıyor.
En uzun geceydi yokluğunla geçirdiğim bitmek bilmedi güneşin yolunu gözledim,rötar yapmış geç geldi,başım ağrıyor.
Babam anahtarını unutmuş giderken,çocuklarım şapka ve tabancasını ya sen neyini unuttun bende?Başım çok ağrıyor.
Dilim dilim şimdi yüreğim hepiniz bir parçamı koparın sizin hakkınız,tabağınızda geriye kalan olmasın.Başım ağrıyor başım.
Giderken neyini bende unuttuğunu sen söyle,ben sana benden neler götürdüğünü söyleyeyim.
Direncimi götürdün,sevinçlerimi götürdün,sana sıkıca sarılan kollarımı çözdün,başım ağrıyor benim gerisini yazmak istemedim.
“Manyak” diyerek severdin beni.
Sensin işte “manyak” bırakıp gittin beni.

hünnap

ziuw | 30 June 2008 12:38

-Ziziphus zizyphus- Çiçeklerini nisan-mayıs arası açar, hoş kokuludur, meyvesi eylül-ekim gibi çıkar. İğde ve hurma arası bir meyvedir görünüş açısından.
Dışı ince bir kabuğa sahiptir, olmuşluk derecesine göre beyazdan kahverengine gider kabuk rengi.
Tadı elma, iğde, üzüm karışımı gibidir, genelde yabani olarak yetişir, tazesi gibi kurumuşu da tüketilir, ayrıca buruş tabir edebileceğimiz hafif kurumaya yüz tutmuş halde tüketilirse bir çok aroma farkedilebilir.
Asıl vatanı Süriye olan bitki hinnap ve ünnap isimleriyle de tanınır. Bunun yanında 4 000 seneden beri Kuzey Çin’de yetiştirilmişliği ve Çin Hurması olarak bilinirliği de vardır.

5

buddhala | 30 June 2008 11:22

Sana başlamamalıydım, beni hep uyardım. Bu darbe vücudun hangi tarafına indirilse aynı sonucu doğuracaktı; pişmanlık, şefkati ile…

Masamda saç dibinden koparıp getirdiği yağ tohumuyla bir saç teli vardı. Yanında öldürüldükçe öldürmeye devam eden bir sigara vardı, atalarının intikamını son derece sistemli alıyordu. Tabağın kucağında kedi-fare filmlerinde kameralara yakalanan birkaç dilim peynir ve yakında parfüm şişelerine ilham olmasını beklediğim ince belli bir çay bardağı, önüne geçemeyeceğimiz kadın vurgusu. Normal bir erkeğin hayatından saat başı alınacak istatistiklerde, bu elemanlardan en az birine rastlamak mümkündü. Bu size düzeni çağrıştırabilir, aslında monotonluk da olabilir. Bana ise pornoyu ve kaosu çağrıştırıyordu. Bu söylediklerim göreceliydi ve değil düzene sokulması; sıraya bile koysanız bir gün hallederim diye, elinizde patlardı. Elinde gözlemleriyle, masum bir şekilde babasına sunum yapan çocuklar artık gözünü elindeki telefona dikmiş cevap bekliyordu. Sorum burda başlıyordu işte, babalar çocuklarına hep cevap verdi ama çözüm üretmedi. Her cevap çözüm değildi… geçiştirmek, hastalığı bir sonraki rejime bırakan ilaçlar vermek ne yazık ki damarlarımızda dolaşan asil kana bulaşmıştı.

Benim bileklerime de bildiklerim kadar bulaşmıştı ve onu akıtıyordum şimdi. Beni eğitenlerin bakış açıları, rejime dayalı olarak değişti hep ve bu, okul değiştirmekten beterdi. Bazen şehit olmayı arzuluyordum, bazen büyük bir ülke olmayı, bazen mevcut sistemi tamamen değiştirmeyi ve bazen özgürlüğü kıyafetlerimde arıyordum. Kız arkadaşımdan bazen başı kapalı diye ayrılıyorduk, bazen gözü kapalı bazen de ağzı kapalı diye… hep ayrılıyorduk arkadaşlarımdan ve okuduklarımdan da ayrılıyordum, sorgulamak kaos ortamı için birebirdi ve hangi tarafta yer alsanız sizi öldürecek biri muhakkak vardı. Artık sokak isimlerini öldürülen yazarlar belirliyordu, ülke kendi yetiştirdiklerini birbirine öldürten bir senaryoyla kurguluydu ve oyuncular rollerini mükemmel yerine getiriyordu. İktidar sahipleri de şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid ediyordu zaten, tarihin bir cilvesi… bazen isim vermek güçleşiyordu, isim koymak seni diskalifiye edebilirdi. Televizyondaki kanallar hayata bakış açını belirleyecek şıklar gibi yerleştirilmişti, bazıları duaları cebine melodi olarak yüklemende sana yol gösteriyordu, bazıları rengine, diline, kıyafetine… insan günah işlemeyi özlüyor ve günah işlerse bu saydığım partilerden birine mensup olacağını biliyordu, günah işleme şekline göre partiler kuruluyordu belki?