bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

iyi ki varsın (3)

morfik | 06 July 2008 01:00

Adı :Var Soyadı: Ol Yaşı: 16+6+7…varlığını öğrendim,hissettim,dinledim demincek…
(bugün..2008)
Kuyruğunu arayan kedi misali yüz metreyi yüz kez yürüdüm. Kendi eksenimde dönerken yine seni düşündüm. Hayallere güldümm, gerçeğe küstümm..
Olgunluğum hışımla geldi üzerime! :
_hey gidi aptal! Yürek dediğin sanıyor musun sadece et-kan-damar, uyumlu tiktaklar. Geçmeseydi acı dolu olsa da şu yıllar yaşanabilir miydi bu duygular??
Küçük kızım bastı bağırtıyı, kopardı bir fırtına ! :
_salak olma, aldırma şu acımasız mantığa. ne kötülük ettik??kendi oksijen kokulu küremizi iki göğsümüzün arasına hafif sol tarafa koyup hızla çarptırmaktan başka??
Olgunluğum miyav dedi, küçük kızım kükredi..aldım oturttum karşıma…
Bırakın hakaret etmeyi,dinleyin beni. Derin bir nefes çektim. Anlatması çok zordu, anlamazlar diye endişelendim…beceremem bazı zamanlarda konuşmayı, neyse denemeden bilemezsiniz değil mi? deneyelim bakalım..

PAUQYLN HALA GENÇ KIZ

PAUQYLN | 06 July 2008 00:14

Kız arkadaşının doğum günü partisine davetliydi.Annesinden izin koparması lazımdı.Annesi izin verirsi ama babadan korkuyordu.Tüm gün annesine yardım etti ev işlerini yapmayı sevmezdi ama izin almak için annesinin gönlünü alma çabalarıydı.Annesinde izini kopardı,sevinçten uçuyordu,aşkı da doğum günü partisinde olacaktı.partinin en güzel kızı olmalıydı ama üzerine ne giyeceğine bile karar veremiyordu.Sabah erken uyandı,duşunu aldı,hazırlanmaya başladı.Heyecandan titriyordu annesine belli etmemek için uğraşıyordu ama o kadar sık banyoya girip çıkınca annesi sonunda “ne oluyor kızım ne bu halin” dedi.”Ha-hazırlanıyorum anne doğum gününe gideceğim senden izin aldım ya” afallamıştı kekeleyerek konuşması annesini iyice şüphelendirmişti.”Kızım baban duyarsa ikimizi de öldürür biliyorsun aklını başına al bana laf getirme” dedi ve zalim babamın gömleklerini ütülemek için beni banyoda bırakıp çıktı.Nerede kalmıştık… Tamam biraz da makyaj yapalım bir daha banyoya girmeden evden dışarıya atayım kendimi.
Aşkı ile buluşup partiye birlikte gideceklerdi,buluşma noktasına geldi ve beklemeye başladı,daha çok bekleyecekti,bekledi de gelmeyeceğine inanmak istemiyordu.Buluşma saatinin üzerinden iki saat geçmişti ama o hala direniyordu.Cep telefonu yok muydu demeyin o zamanlar yoktu,aslında çağrı cihazları vardı ama o iş maddiyata bakardı.Biz ilkel yöntemlerle dumanla,mektupla idare ederdik.Duman kısmı latife ama mektup yazardık,mektup bile denmez aslında bir kağıda özlemimizi,hasretimizi yazar görüştüğümüzde bu önceden yazdığımız kağıtları değiş tokuş yapardık,postacıyı bile sokmazdık aramıza.

O gün o kadar beklememe rağmen gelmedi.

okuma notları-8

kahramancayirli | 06 July 2008 00:14

ayfer tunç‘un taş-kağıt-makas adlı öykü kitabı hakikaten çok güzel. yazarın ele aldığı konular, seçtiği karakterler, dili harikulade. hele ki kısa bir roman uzunluğunda suzan defter adlı uzun öyküsü ayrıca bir takdiri hak ediyor. dört baskı yapan bu özel öykü kitabını okumanızı özellikle öneririm..
pınar kür ün sonuncu sonbahar kitabı da su gibiydi. ancak bu kitabı okumadan önce yazarın yarın yarın ve bir cinayet romanı adlı romanlarını okumakta fayda var. çünkü iki kitaptan da karakterler var sonuncu sonbahar’da. yine çarpıcı, sürükleyici, keyifli.
sappho nun şiirlerini de okudum bu arada, bir çırpıda. çok güzeller, şiir severler için biçilmiş kaftan hepsi, tabii iyi bir yayınevi tarafından çevrilmişlerse..
andre gide nin sapık sevgi (corydon) sini beğenmedim açıkçası, atlayarak tamamladım, belki de bana hitap etmemiştir, hemen bir kalemde karalamış olmayalım kitabı.
ahmet erhan, gerçek bir şiir işçisi. son kitabı sahibinden satılık, 2008 melih cevdet anday ödülünü kazanmıştı ayrıca. sade, hoş, yeşil kapaklı bu güzel kitabı da önerelim: kafiyeleri, dizeleri…ahmet erhan ın bu kitabını da çok seveceksiniz..
ve en güzeli en sona sakladım. oscar wilde’ın dorian gray’in portresi. uzun zamandır okuduğum en güzel kitaptı benim için. gerçek edebiyatın ne olduğunu seziyorsunuz bu eserde. karakterler, yazarın tespitleri, yorumları hepsi enfes. ki oscar wilde’ın en iyi romanı olduğunda hemfikir pekçok okuru..

Jeanne d’Arc Efsanesi

puella | 04 July 2008 17:13

Tarih boyunca kendisine birçok isim yakıştırılmış olan, ancak en çok bilinen adı ile Jeanne d’Arc’dan, kullandığı öne sürülen imzaya dayanarak Jehanne olarak bahsedeceğim.

Emmanuel Frémiet tarafından yapılmış heykeli
Emmanuel Frémiet tarafından yapılmış heykeli

Tarihin bize anlattıklarına göre; mütevazi bir aile olan Jacques ve Isabelle d’Arc’ın kızı Jehanne, 6 Ocak 1412 tarihinde, Fransa’nın doğusunda bulunan Domremy kasabasında dünyaya gelmiştir. Doğduğu dönemde Fransa ile İngiltere arasındaki Yüzyıl Savaşları sürmekte, ve Fransa topraklarının çoğu İngilizlerin ya da İngiliz yanlısı güçlerin eline geçmiş bulunmaktadır.

Jehanne yaklaşık 13 yaşındayken, St. Catherine, St. Margaret (inançları uğruna ölen eski dönem Hristiyan azizeleri) ve St. Michael’in (İncil’de, Şeytan’a karşı olan savaşta Cennet’in ordusunun komutanı olarak geçmektedir) kendisine göründüklerini söylemeye başlar. Sonraki açıklamalarında şu sözleri sarf edecektir: “Tanrı cesaretimi yönlendirmem için bana seslendiğinde, yaklaşık 13 yaşımdaydım. İlk duyduğumda çok korkmuştum. Bahçedeydim, yaz mevsimi ve öğle vaktiydi. Sesi 3. duyuşumda, sahibinin Tanrı değil, onun meleği olduğunu anladım.” Söylediğine göre; melekler ona inançlı olması, her gün kiliseye gitmesi gibi öğütler veriyor, bunların yanısıra da Fransa’yı İngiliz işgalinden kurtarak gücün kendisi olduğuna dair telkinlerde bulunuyordu.

Doğduğu varsayılan ev. Günümüzde müze olarak kullanılıyor.
Doğduğu varsayılan ev. Günümüzde müze olarak kullanılıyor.

Kısaca, tarihin Jehanne ile ilgili bize anlattıkları; Tanrı’nın ona ülkesini kurtarma görevini verdiği köylü çoban kızın, erkek kılığına girerek Fransa ordusunun başına geçtiği ve ülkeyi İngiliz işgalinden kurtardığı. Ancak sonunda İngilizler tarafından yakalanıyor ve cadılıkla itham ediliyor. 1431 yılında yakılarak öldürülüyor. Ölümünden yaklaşık 500 yıl sonra, 1920 yılında azize ilan ediliyor.

Ancak, anlatılan tarih gerçeği ne kadar yansıtıyor?

Lüzumundan Fazla Çoşkulu Haberler

MusaitBiYerde | 04 July 2008 16:28

Gazeleterlerde cinlerimi Ewerest’e tırmandıran bazı haber türleri war…
Bunlardan biri mewsim değişiminlerinin yazlık bölgelerimizle sınırlandırılması…
“Clara, Antalya’da yazı erken getirdi..”
Söz konusu haberde cicikleri meydanda, üstsüz güneşlenen ecnebi bir ablanın fotoğrafı bulunmaktadır…
Aylardan Mart…
Clara’nın sonbahar wersiyonu da Kasım ayı gibi belirir…
“Clara, Antalya’da hala yazı yaşıyor…”
Tabii Clara’nın cicikleri yine ortadadır…
we şu cümleleri de Clara mutlaka kurar:
“Antalya çok güzel… Deniz, kum, güneş harika, her sene buradayım…”
Halbuki sayfa dolsun diy yaratılmış bi Clara’dır o …
Ne cümleler Clara’ya ait, ne de aslında Clara diye biri wardır…
Sahilde kendi kendine neşelenen birinin fotoğrafı çekilir we bu haber yapılır…
Clara’nın yanında Tommy de wardır, Hans da, Anderson da…
Fakat onların mewsimlere inat beliren tatil heweslenerine yer werilmez…
Alışılagelmiş we beni dellendiren bir diğer haber türü ise ‘kansere çare bulunmak üzere’ haberleriyle, meywe sebze haberleridir…
Hamen her gün bilim adamlarının kansere derman olacağına dair müjde weren haberleri okuruz…
Bu mutlu haberler hep şöyle nihayetlenir:
‘Araştırma son aşamaya geldi…’
Öyle de kalır o araştırma…
Sonra başka bir bilim adamı aynı umudu pompalar, nedense bu araştırma yine son aşamada kalır…
Böyle Gider bu…
Araştırmasını tamamlayıp, ‘Sonuç budur, çareyi de buldum, adım da şudur’ demez hiç biri…
Ayıp be arkadaşım…
Olmaz ki ama…
Diğer meseleye;meywe sebzelere gelelim: