bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

BÜYÜK ADAM

morfik | 09 July 2008 09:48

4 gündür hiç uyumamıştı gözleri. buranın her karışını adı gibi bilirdi. neredeyse temeline kadar. kaç odası var, kaç koridoru, medivenleri kaç basamaktan oluşuyor … bu büyük taş binanın her miliminde koşturdu. bütün simalarını tanırdı. asık suratlarının kendine bakıp gülümsemelerine her seferinde yeniden şaşırmıştı. şeker kız candy esprilerinin ardından şeker almak için koşturarak gittiği tek bir oda vardı. mor çiçekler açmış menekşelerin bulunduğu oda. menekşeleri de bu odada bulunan her şeyi çok sevdiği gibi sevdi. en çok masa başındaki büyük adamı seviyordu. 6 yaşındaydı ve bu adamdan başka kimsesi yoktu. annesi ve kardeşleri bir senedir bu adamla yalnız bırakmıştı onu. nedenini hiçbir zaman anlamadı, geri döndüklerinde bin kez açıklamalarına rağmen aklı ermemişti. tüm bu yaşananlara karşın bu adam sayesinde mutsuz değildi. içi su damlasıydı ve istediği yere akabilirdi.
4 gündür hiç uyumayan gözleri her karışını biliyorum sandığı bu yerin gerçek yüzünü seneler sonra görüyordu. burası, yüzleri yitip kaybolmuş insanların toplandığı koca bir boşluktu. -1000 derece havasında iliklerine kadar, yüreğindeki en ince damara kadar üşüyordu. ellerinde tuttuğu mor çiçekli menekşe hafif bir ısı veriyordu parmak uçlarına. 4 gündür kıpramamıştı masa başından. insanlar yalvarıyorlardı birden büyümüş bu küçük kıza. ne dedikleri hakkında en küçük fikri yoktu. algılayamıyor, tepki veremiyordu. hiçbir şey yememişti. çok bitkindi. bir yudum su içiren annesini affediyordu. buz kesmiş damarları tek tek söküldü yerinden, suyu annesinin göğsünde parçaladı ve acı içinde koşmaya başladı, küçük bir kız gibi seneler önce koştuğu merdivenlerden. sendeleyip yere düştü..kahretsin burası nereydi. daha önce hiç görmemişti burayı. kesinlikle hiç gelmemişti buraya. asla unutamayacağı ve asla tarifinin mümkün olmadığı sesi o anda duydu. kendi yaşlarında bir kızın yeri göğü inleten çığlıkların arasından bıçak keser gibi ayrılan o ses. ciğerlerini parça parça kusarkenki o ses. bir insanı öldürebileceğinin ilk kez o zaman farkına vardı. güç bela kalktı yerinden 4 kişinin yardımı ile. bu kadar ağır nasıl olabilirdi? sürünerek vardı kapıya. şifreyi giriyordu ki içerden iki adam çıktı. ‘şu an alamayız. bir hastayı kaybettik ve bunu görmeni istemiyoruz.’ ‘hayır. doğruyu söylüyoruz.’dediler.
Uzun zamandır en küçük bir hareketlenmenin olmadığı yüzünde belli belirsiz bir çizgi oluştu yüreğinde kopan damarlara rağmen. o acının içine bir acı daha saplandı apansız. Allahım dedi susarak, nasıl bir şey bu yaşattığın. göçüp giden adamın da bir kızı varsa! nasıl bir insanım ben? affet. yalvarırım affet diyerek ardı arkası kesilmeyen dualar etti yabancıya. sabır vermesi için yalvardı durmaksızın. ancak iki saat sonra öğrendi gerçeği:
Dua ettiği adamın, mavi takım elbisesi ile acilin kapısından dimdik giren o büyük adam olduğunu iki saat sonra öğrendi. Beyaz gömleğinin düğmelerini kendi iliklemişti. acile girmiş ve bilinci yığılıvermişti bu adamın. bilinçsiz bir insanın tuvalete kalkmaya çalışabileceğini de o zaman öğrenmişti. hiç şaşırmamıştı bu duruma çünkü ağrılarına inat hep gülümsemişti küçük kızına büyük adam, bilinci çok kısa bir süreliğine geldiğinde ‘zahmetimden ötürü kusura bakmayın’ demişti mesai arkadaşlarına. hiç vazgeçmemişti ki insanları mutlu etmeye çalışmaktan. saçları döküldüğünde kemoterapiden; ‘yahu şu sineklere bir tabela asın kafamı iniş alanı sanıyorlar’ diyerek güldürmüştü son nefesine dek.
içinden sessizce şu sözleri söyledi: ‘astım CANIM BABAM, BÜYÜK ADAM. tüm sineklere tek tek tabela astım :)’

Anosmi: Koku Duyusu Yitimi – 2

kapuska | 09 July 2008 09:00

Serinin başı için buradan

Beş duyumuz içinde üvey evlat muamelesi yapsak da kokusuz bir hayat, karanlık ya da sessiz olanı kadar çekilmez. Belki dışardan farkedilmediği veya devlete ekonomik bir yükü olmadığı için es geçiliyor ama araştırmalara göre Amerikan nüfusunun % 1’ine ve 50 yaş üstü kişilerin %24’üne yakını kısmi de olsa koku alamıyor. Koku alamamak aynı zamanda tat duyumuza da ket vuruyor. Dil dört temel tadı almaya devam da etse koku duyusu olmadan yediğimiz çilek tatlı ve sulu bir şeye, varken de birşeye benzemeyen karnıbahar ve kereviz hiçbir şeye benzemeyecektir.

Bunun haricinde koku hafızayla da yakından ilgilidir. Beyin, insan yaşamını sürdürebilmek adına önemli kabul ettiği kokuları unutmaz. Bu beslenebilmek, zehirlenmemek, anne, eş ve çocuk bulmak ve tehlikelerden kaçmak adına evrimsel açıdan en eski görevlerden biridir. Evrimsel diyoruz, çünkü insan koku genlerinin çoğu on milyon yıldan daha eski olmakla beraber bu genlerin bir çoğu günümüzde artık çalışmıyor. Ancak buna rağmen insan genomunun %3’ü gibi yüksek bir oranı kokuları ayırt etmek üzere görev yapıyor.

Koku alabilmek, diğer taraftan,sağlık ve sosyal bir yaşam için de gerekli. Duman, gaz sızıntısı ya da bayatlamış yiyeceklere karşı koku duyusu vücudumuz için bir erken uyarı sistemiyken, yokluğu durumunda farkına varamayacağımız vücut kokuları sosyal felaketleri de engeller. Dahası kokunun eş seçiminde çok önemli bir rolü vardır. Her insan genetik olarak belirlenmiş, feromon dediğimiz sadece kendine ait bir koku taşıyor. Etkileri kesin olarak henüz anlaşılamamışsa da çiftleri birbirine yaklaştırdığı, uyum ve mutluluk halini arttırdığı bir gerçek.

Anosmiden önce nasıl koku aldığımızı da incelemek lazım. Koku duyusu burun boşluğu tavanında yerleşmiş bir pul büyüklüğündeki koku bölgesine (Olfactory Epithelium) hava içerisindeki koku moleküllerinin ulaşması ile başlıyor. Burun içerisindeki bu koku bölgesinde beş milyon kadar koku alıcı hücre (epithelial cells) var. Bu hücrelerin sayısı farede on, tavşanda yirmi milyon iken bir av köpeğinde 200 milyona kadar çıkıyor. Koku molekülleri burun içerisinde dolaşan hava ile beraber koku bölgesindeki sadece kendilerine uyan koku reseptörlerine bağlanmayı başarabildiklerinde koku algılanması başlıyor. Bu uyarı 3-4cm.’lik bir sinir iletimiyle (olfactory nerves ve olfactory tract) beyindeki koku merkezine ulaştığında beyin daha önceki deneyimlerle belirlenmiş olan şifreleri çözerek kokuyu tanımamızı sağlıyor. Tüm diğer sinirlerden farklı olarak koku sinir uçları kendisini uyaranla doğrudan kendisi karşılaşıyor, bir başka deyişle beynin kafatasından dış ortama açık olduğu tek yer burun içerisindeki koku sinirleri bölgesi.

Cilveli kadın

makaleci | 09 July 2008 08:59

Haberin başlığını görünce çok kızdım öncelikle…Cilveli olmak zor değil!

Konuyu inceleyince karşıma çıkan kadın profiline pek de mesafeli bakmadım açıkçası…Anlatılanlar tuhaf, uçuk şeyler değil, aksine yapıcı ve işin en ilginç noktası ise; kadınların barındırması gereken özelliklerin anlatılıyor olması…

Demek olay buralara geldi yani diye bi tespit belirdi zihnimde alelacele, sadece…

Yani kadın; iki cins arasındaki en avantajlı en keyifli olanı bu kadar dibe vurmuşmuydu da, bu tip analiz ve araştırmalar bu yere düşmüş fevkalede cinse bir el verip yerden kaldırmak suretiyle yardımcı olmak istiyordu?

Son

pilli pati | 09 July 2008 08:59

end of the line
end of the line


Hafızanla savaşma! Bırak, usulca unutsun beni. Değil mi ki; bize bir sandal olmayacaktı iki kişilik, o sandalın hayali de gereksiz artık, aslı gibi…

Anlatabilsem seni kendi hayatına salıverişimin asıl sebebini, bütün geleceğini mahvedecek sözlerim, biliyorum.

Susmasını öğretebilsem kendime, bu satırlar hiç olmayacaktı; üzülerek görüyorum.

Çok irdeledin, çok sıkıldın, çok sevdin, çok canın yandı. Oysa ki, karşında senin kadar seven biri olmadı. Yoktu hiç, o gözlerde sevginin anlamı…

Delirdim…..

SEVDALIMHAYAT[pilli_silinen_hesap] | 08 July 2008 17:38

seviyorum,
sevmiyorum,
korkuyorum,
korkmuyum,
Sen araba kullanırken,
sen frene bastığında
kendim de basınca sinir oluyorum.Niye yapıyorum bunu.Ben basınca duracak mı sanki.
Bazen evi arıyorsun.Evde misin? diye soruyorsun ya ona da sinir oluyorum.Evi aramadın mı?nerde olacağım.
Senle yanyana yürüken yolun ortasında ayaklarını benim ayaklarıma uydurmaya çalışıyorsun ya bunu seviyorum nedense.Yüzündeki kırışıklığı seviyorum.Ayakkabının arkasına basmanı sevmiyorum.Ben türkü söylerken bana soru sormandan nefret ediyorum.Ben kızdığımdaki halini seviyorum.Aha o sigarayıda ısırmanı ve ıslatmanı da sevmiyorum.
seviyorum,
sevmiyorum öyle işte işine gelirse demeyeceğim ya işine gelmez ise.

sfenks kedisi

ziuw | 08 July 2008 16:01

-sphynx- 1966 da kanada’da bir kedinin genleri farklılaştı, tüysüz bir yavru doğurdu. bunu duyan Yania Bawa ve oğlu anne ve yavru kediyi alarak, tüysüz bir kedi ırkı yetiştirmek üzere çalışmalara başladılar. geriye doğru çaprazlamayla başlanıp, tüysüz diğer türlerle çaprazlaştırılarak devam edildi üretme işi, sonuç olarak 1971 de sfenks kedileri yarışmalara katılma hakkı elde etti, kazandığı şampiyonluk statüsü bir süre sonra kaldırıldı çünkü bir çok kişi suni şekillerde yeni türler oluşturulmasına karşıydı. bu yüzden türün üretilmesine bir çok zorlukla karşılaşıldı, halen de dünya üzerinde fazla bulunmamaktadır ama hollanda, fransa en son da ingiltere de başlanılan üretim çalışmalarıyla türün idamesi sağlanmaktadır.

yavru sphynx
yavru sphynx