bildirgec.org

turp tarihi hakkında tüm yazılar

Asansör muhabbeti

| 25 May 2007 16:02

A-Yine asansör bozuldu.Şu 5. kattakiler 30 kişi biniyorlar asansöre sonra bozulur tabi. Anasını satayım asansör bozuldu faruk koş. Birde adam hacı, zamanında gemiciymiş bilmediği dil yok. Kültür desen almamış. Ne iştir bu.
B- Mehmet amca(yüksek sesle)
C- Ne oldu.
B-Miting varmış metropolün orda. Bayrak sallicaz gidelim mi?
C- Tabiki gidelim. Sallayalım bayrağımızı.
A- Ulan mehmet amca hani mhp’ye verecektin oyunu, hani bir bok olmazdı bu chp’den, hani hepsi aynı boktu.
C- Ben Atatürk’ün partisine vereceğim
D- Abi soğanları hazırladım.
B- Tamam şimdi paketleri hazırla servis için. Şu Faruğa bir söylesene şu asansör işini çok kafasına takıyor.
A- Tövbe tövbe işine bak Mazlum bulaşma bana zaten rejimdeyim cinler tepemde.
D- Kesin kapısı açık kalmıştır. Ben bir keresinde 4.kattan düşmüştüm asansörle beraber. Nefessiz kalıyor insan. Zaten memlekette işini düzgün yapan yok ki.
C- Ne oldu asansör Faruk eve çıksam ben ajansa bakacağım.
A-Tamam, Mehmet amca geliyorlar tamirciler.
B- Mehmet Amca beşiktaş en son ne zaman kupayı aldı.
C- 1978’de aldı. Ey gidi zamanlar.
B- Ahh mehmet amca ahh..
C- Ahh Tayfunum ah..
A- Hah, geldi tamirciler biz bir bakalım.
D- Abi bir bak bakalım belki kapıya bir şey sıkışmıştır.
B- Sus be mazlum, servisleri hazırla sen. Faruğun siniri zaten tepesinde.
D- Tamam, abi ayar ince ayar çekiyorum şimdi.
B- Hadi, Mehmet amcaya da bir çay doldur.SESSİZLİK BİR SÜRE

Gözünüze Girsin

| 21 May 2007 12:26

Şöyle bir göz gezdirdim. Baktım olacak gibi değil. Aldım elime kalemi soktum gözüme. Birde ne göreyim; göz takma göz. Aldım kalemli gözü attım çekmecenin gözüne.Yaşardı gözüm kalemin tepesinde.Duygulandım aldım çekmecenin gözünden gözümü koydum cebime. Çıktım dışarı bir göz evimden. Kopanisti’nin bakkalına gidip bir kilo karagözle, bir şişe rakı aldım. Sonra çıktım levazımatla bir likte gözne yaylasına. Attım karagözleri mangala, çıkarttım gözümü cebimden koydum gözlerden ırak bir yere. Mangalda da ne güzel oldu karagözler. Gözümün feri geldi birden.Aldım gözlerden ırak gözümü attım mangala. Sonra birden bir şey oldu. Baka kaldım. Dünyada en sevdiğim 16. şey olan gözlerim, bir şey gördü ve artık 17. sevdiğim şey oldu.

A.K.P.

| 19 May 2007 15:17

Aklı karışmış platipuslar(A.K.P.) bu dernek Avusturalya’da 24 nisan 1512 de kurulmuş olup şuanda yaklaşık 350 platipus, 25 zürafa, 122 karıncayiyen ve 3 tane homo sapiens üyesi bulunmaktadır. Bu derneğin kurucusu olan platokatarsis adlı platipus’un mezarı şuan suriye devlet mezarlığında bulunmaktadır. Kendisi II.mütevekkil zamanında müslümanlığı kabul etmiş ve suriye’de inzivaya çekilip Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Siz merak edersiniz diye anlattım kurucusunu yoksa daha fazla ayrıntıya girip platokatarasis’in karısı platomimesis’in kocasından boşandıktan sonra Hayyamın sevgililerinden biri olmuş olduğunu da anlatabilirdim.
Bu derneğin amacı kendilerinin sincap, ördek, su samuru, porsuk v.b. gibi hayvanlara benzetilmelerinden dolayı hissetmiş oldukları aitsizlik hissiyatını, aynı hissiyata sahip başka varlıklarla da paylaşıp; aslında sorunun kendilerinde değil diğer yaratıklarda olduğu konusunda kendilerine inandırıcı nedenler bulmaktır.
Akıl karışıklıklarının diğer bir nedeni olan; kendileri memeli olmalarına rağmen yumurtlayıp aynı zamanda derelerde yüzmeleri, kendilerine soğukkanlı hayvan olduklarını düşündürür. Ama karıncayiyenler yumurtlamalarına rağmen memeli olma hususunda pek tenakuz sahibi değillerdir. Lakin yumurtlama işini gizli bir şekilde yapmaları zaten kimsenin onlardan şüphelenmemesini sağlamıştır. Karınca yiyenlerden ayrıca bahsetme nedenim ise kendilerinin bilindiği üzere karınca yiyerek beslenmeleridir.
Dernek hakkında kısaca bilgi verdikten sonra bana yollamış oldukları mektubu hiç değiştirmeden aynen yayınlıyorum..

Mösyö seguin’in keçisi, dingo ve azman

| 01 May 2007 19:20

Mösyö seguin’in keçisi, trablusgarbın güzel yeşilliklerinde otlanırken, Dingo ve azman trablusgarb’ın en bilindik çay evi olan; Gülüm aile çay bahçesinde, çay içip tavla oynamaktadırlar. Tavlada kaybeden azman sinirine hakim olamayıp tavlayı sert bir şekilde kapatır. Keyfine diyecek olmayan dingo, tavlanın kapanmasıyla eli tavlanın arasında kalır ve yandım anam diye nara atar. Azman yüzlerce özür diler dingodan ama içten içe bir sevinmişliği vardır. Sonra kadim iki dost kahveden çıkıp birbirleriyle memleket meselelerini konuşa konuşa dağa doğru çıkmaya başlarlar yanlarında gerekli tertibatla birlikte. Bir de ne görürler hayatlarında gördükleri en güzel yaratıktır bu. Aşık olur her ikiside mösyö seguin’in keçisine. Onlar kavga etmeye başlamışken, diğer tarafta bir kurt sürüsüyle yaklaşmaktadır; mösyö seguin’ in keçisine. M.S.K feryat figan imdat diye bağırır, İkiside feryatı duyar duymaz, kendilerini kurt sürüsünün içine atarlar ve hem kurtlar hem de kadim dostlar bu savaştan galip çıkamazlar. Sonra karşı taraftan elinde tesbih, sallana sallana gelen teke ramazan, Mösyö seguin’in keçisinin poposuna bir şaplak yapıştırıp, karşı bayırdaki turp tarlasına götürür…

Sıkıntı üzerine aforizmalar…

| 29 April 2007 23:33

Açıklamalar açıklamaları doğurur….
Açıklamaların tümü saçmadır…
Kelimelerin tümü kelimelerin içinden çıkan seslerin bütünlüğünü bozmaktansa, belli bir denge içerisinde olmaya çalıştığının düşünülmesini sağlaması, bir aldatmacadır…
Hayatını kolaylaştırmak istiyorsan her şeyin ucundan azıcık kes…
İnsanın başına gelenler, başına gelmesini istemediği şeyler olması; kendisinin başına gelmesini isteyeceği şeylerin gelmiş olmamasının nedenini oluşturmakta olsa da, bu insanı bir yere getirmez ki bu sadece bir cümledir içinden söylediği kuşlara..
Duvarı gördün mü yalnızca duvarı görmüş olmazsın ona bakarsın..
Karşında bir duvar olduğunu düşünmen karşında bir duvar olduğunu göstermez..
Düşündüğün her şey düşündüğün şeyin o anlık varlığını kanıtlar…
Eğer şansa inansaydım şansız biri olduğumu düşünürdüm…
Oysa kadının sunduğu huzur yataktaki tükenişten sonra başlar..
Nasıl da akıllı olduğuna şaşıran biri vardı beton bir binanın tepesinden insanları izlerken kafasına düşen bir yağmur tanesi onu yere yıkmıştı..
Oysa damla kendini tamamlayınca damlardı;ve o bunun farkında olmayacak kadar aptaldı..

Untouchable Zen, 2002, haziran

Doğum Sendromlu Çocuklar.

| 26 April 2007 13:32

KISM-I EVVEL

MUKADDİME

Şimdi ilk okuyunca abi yanlış mı yazmış, acaba dawn sendromu olmasın bir bakalım demiş olabilirsiniz. Neyse bu yazıyı bayağıdır yazmayı düşünüyordum lakin başlığını glass sendromu koyacaktım. Sonra glass sendromunun çok çiy duracağını düşündüm.Ama bu başlıkta çok iddialı sanki tıbbi bilgiler verecek gibi duran bir başlık.Neyse lafı uzattım ama belkide uzadıkça bir lastik gibi bir şeyler yapışır üzerine; hani uzayan şeylerin hacmi artar ya(kimbilir aklınıza ne getirdiniz). Size tavsiye eğer size uzayan bir şeyden bahsediyorsam ve bu lastik gibiyse kesinlikle sakızdır.Şimdiden bazılarınız sıkılıp bırakmak isteyecektir yazıyı lakin zaten herkesin okumaması için böyle bir giriş yaptım. Bu noktada siz yazıyı buraya kadar okumuş iseniz bu noktadan sonrada okursunuz. Pek tabi acil bir işiniz çıkmazsa. Sanırım şu fight club ın yazarının bir kitabıydı işte adam anlatıyor okumayın bu yazıyı eğer şöyleyseniz böyleyseniz; e mubareğin adamı bunu reklam için yaptığın belli bizim gençler bayılır atlamaya böyle şeylere neyse şimdi o yazarı seven arkadaşlar bana kızacaktır ama ninni söyleyerek, tıkanarak, peygamberler göstererek olmuyor bu işler.

Apartman temizleyicisi

| 21 April 2007 18:01

Ben bir apartman temizleyicisiyim. Apartmanlarınızı cumartesi günleri temizlerim. Bir erkek olmama rağmen bu işi yapmaktan utanmıyorum.Eşimle birlikte bu işi yapıyoruz. Günlük 10 ytl ücret alıyoruz. Apartman yıkama işiyle uğraştığımızdan dolayı insanların ayak seslerinden yaşını, cinsiyetini, tarzını kestirmeye başladık. Hanımla bu şekilde yıkama işlemini yaparken zaman geçiriyorduk. Bir gün merdivenden tam tamında 50-55 yaşlarında birinin yürüyüş sesi geldi. Hanım 45-50 arası şık giyinimli bir beydir dedi. Bende 50-55 arası bir avukat veya doktordur dedim. Neyse birde baktık gelen 25-30 yaşlarında bir genç. Ayağında sarı italyan iskarpinleri, üstünde yırık bir kot ve siyah solmuş uzun kollu bir tşört giymekte.İkimizde çok şaşırdık. Genç bize gülümsedi ve kolay gelsin diyerek yoluna devam etti. Bize ilginç gelen şey olan yaş ve kıyafetini boşverdiğimizde; çok güzel bir uslupla, sanki bir heykeltraşa -bir medusa heykelini yontmakta olan- kolay gelsin diyordu. Hanımla bakakaldık arkasından sonra işimizi bitirip yöneticiden paramızı almaya çıktık 2. kata. Ve 3. katta kimin oturduğunu sorduk. Yönetici, kimseyle konuşmayan matyus adında bir gencin oturduğunu söyledi…

Hayyek ve misses….

| 15 April 2007 21:40

Max limon satarken el arabasında, yoldan geçen kabzımal hegell efendi görür max ı.Sorar max a “kaç lira kazanıyorsun delikanlı?” max cevaben “brüt olarak 5 ytl kazanıyorum” hegell efendi max ın cevabını beğenir ve ona sorar ” bize bu gün bir ton turp gelecek 150 000 dolardan, ve hamala ihtiyacımız var sana 10 ytl versem çalışırmısın” max cevaben ” parayı peşin verirseniz çalışırım” der. ve böyle hegell ve max ın dostluğu başlar…
Yıllar geçer ve max ve hegel ortak olur kabzımallık işinde işleri çok iyi gitmesede geçiniyorlardır. Sonra bir gün rusyadan büyük bir sipariş gelir ama çok karlı bir iş değildir. Kabul eder hegell ve max efendi sonra rusya ile ingiltere arasında gide gele güçten düşer her ikisi. Ve misses ve hayyek diye iki Alman sera sahibi bütün işleri kapmaya başlar hegell ve max tan.Aradan 1 sene geçtikten sonra iflas eder hegell ve max efendi ve sadece ellerinde rusyadaki menşevik manav dükkanı kalır. Beraber rusyaya dönerelerken hegell yolda kalp krizi geçirip ölür. Max ta rusyaya vardığında oğlu altıncı lenin tarafından öldürülür.
Ve dünya hayyek ve missesin pazarı olur. Ve yıllar geçer ve bunların çocukları dünyanın her yanına yayılır. Ve Amerika diye bir ülke kurarak bütün dünyayı ele geçirirler…
Onlar erdi muradına biz çıkalım kiremitlerin üstüne sonrada atlayalım aşağıya…

Arinzabad

| 11 April 2007 15:30

Arinzabad, … kasabasının ….sokağının … isimli mustakil evinde otumakta olan 40 yaşlarında bir adamdır. …kasabasının hiç bir sakini Arinzabad hakkında bir şey bilmez. Arinzabad her gün sabah 8.08 de evine on dakika mesafedeki börekçiye gider, bir paket börek yaptırır ve sonra evine döner. Arinzabad her gün aynı kıyafetleri giyer. Yaşadığı …kasabasında her gün aynı şeylerle görülmek; insana deli denmesi için yeterli 72 nedenden 16. sıdır.Arinzabad gri bir fötr şapka,gri kruvaze yakalı bir pardesü,siyah gabardin bir kumaş pantolon ve italyan iskarpinleriyle -sanki çok önemli bir işte çalışan zengin bir adam gürünümündedir. …kasabasındakilerin dikkatini çeken şeylerden biride Arinzabad’ın evinin ışıklarının sabaha kadar açık olmasıdır.Aradan geçen onca yıl Arinzabadın yaşamı bu şekilde süre gider. Bir gün Arinzabad aynı börekçisine giderken, karşıdan geçen bisikletli bir çocuğun yere düştüğünü görür. Çok hızlı bir şekilde olmasada adımlarını hızlandırarak çocuğun yanına gider gülümseyerek. 2 metre boyundaki Arinzabad yere çömelerek ağlamakta olan çocuğun kulağına bir şeyler söyler ve çocuk gülümsemeye başlar sümüklü burnu ve yaşlı gözleriyle. Arinzabad ayağa kalkar ve köşeye dönüp börekçisine gitmek üzere yola koyulur. Bu an bütün kasabalının Arinzabad’ın biriyle konuştuğunu gördükleri tek andır. Ve köşeyi dönerken Arinzabad birden yere yığılır. İnsanlar koşarlar bakmaya; Arinzabad ölü bir şekilde pardusesi açılmış içinde yırtık bir gömlek, çıkan iskarpinlerinden gözüken yamalı çoraplarıyla herkesin hayretleri içinde, yüzünde gülümseme ile uzanmaktadır kaldırımda…

Düşünme ve Zengin Olma

| 09 April 2007 14:41

Evvel zaman içinde, kalbur sarma içinde, neneler berber iken, pireler cellat iken, ben anneannemin cüzdanını tıngır mıngır yürütürken, bir serçe konar pencereme üşümektedir; bende alırım onu içeriye bir serçe olur bin serçe etraf dolar serçe, bende bir web sitesi yapıp bütün serçeleri satmaya başlarım 1 dolardan; 3 gün içinde bütün serçeler biter ve ilk içeri giren serçeyle kalırız yalnız. Sonra serçeyi sahne sanatları eğitimi alması için amerikaya yollarım, serçe gelir ve ben amerikadayken diye cümleye başlayıp ben new orleanstayken diye devam eder bende sohbeti en koyulaştığı anda kafasına balık tavasıyla bir tane vurup bayıltırım ve pan kek yemekten hoşlanan aşağı mahallenin kedisine veririm serçeyi. Kedi efendi pek müteşekkir kalır; bu güzelliğimi unutmayacağını söyleyip isteğim üzerine bana bir karga yakalar canlı -kargayla ikinci dünya savaşından bahsederiz, bizim karga şizofren çıkar. Kendini, Edgar Alan Poe nun şiirindeki kuzgun sanıyordur. Bana saatlerce Poe dan bahseder ve şu şekilde bitirir cümleyi.. And my soul from out that shadow that lies floathing on the floor shall be lifted NEVERMORE!!!

Not: Bu yazı turp tarihi adlı kitapın 73-85 sayfalarının özetidir…