bildirgec.org

türkçe hakkında tüm yazılar

türkçe ile ilgili bir kanıt, düşünce ve fikirleriniz hakkında yardım ?

Ehuusal | 17 April 2005 14:44

Türkçe yazıldığı gibi mi okunuyor? yoksa farklı mı? tabi istisnalar dışındakileri söylüyorum. mesela tr’nin tam da yazıldığı gibi okunduğunu, ‘geliyom’ ‘ gidiyom’ ‘nabion’ gibi seylerin dejenere/chat dili oldugunu biliyoruz. türk dil kurumu sitesine baktım ama elle tutulur birşey göremedim. bu olayın böyle geliştiğini aslında o yazılanların chat dili olduğu durumunu nasıl bir kanıt yoluna girerek açıklarım sizce?

türkçe hotmail

ufukgun | 10 April 2005 16:15

Efenim bir çoğumuzun Hotmail hesabı bulunmakta ancak bildiğimiz üzre bu hesaplarımızı kontol etmek üzre hesabımıza girdiğimizde hesabımızın “ingilizce” olduğunu görmekteyiz.(yani inbox,junk mail gibi terimler)..efenim hotmail hesabını türkçe yapmak isteyen ve “ingilizce bizim neyimize zaten her tarafa türk bayraklarımızı bilenem astık” diyen arkadaşlar hotmail a girince hesaplarını kontrol ederken şu alttaki satırları kopyalayıp adres satırına yapıştırır üstünede “enter” tuşuna basıp gelecek olan ekranda da kabul ediyom veya ay em egri yi tıklarsa hotmail hesapları başan sona türkçe oluvermekte…

Kiralık Konak’ta Madame Bovary Etkileri

finten | 03 May 2003 23:32

“Kiralık Konak” Yakup Kadri’nin ilk romanıdır. Yazarın bir çok romanına önsöz yazmış olan Atilla Özkırımlı’nın da belirttiği gibi, her ne kadar “Yaban”’ın popülerliğinin gölgesinde kalmışsa da, “Kiralık Konak”, işlediği dönemin olgularını ve batılılaşma sürecinde kuşaklar arasında yaşanan çelişki ve çatışmaları gözler önüne sermesi açısından hem Yakup Kadri’nin hem de Türk romanının en önemli yapıtlarından biridir. Yakup Kadri ve romanı “Kiralık Konak” üzerine söylenecek çok söz olmasına karşın, kısaca romandaki genel karakterlerden bahsedildikten sonra,bu incelemenin odak noktası Dr. Niyazi Akı’nın “Yakup Kadri Karaosmanoğlu; İnsan–Eser–Fikir–Üslûp “ adlı kitabındaki incelemelerden faydalanılarak, Seniha ve G.Flaubert’in Emma – Madame Bovary karakterlerinin karşılaştırılması olacaktır.

Romanda anlatılan olayların yaşandığı dönem, II. Meşrutiyet yıllarıdır. Yakup Kadri, daha romanının başında eski ve yeni devirler arasındaki farklılıkları sıralamaya başlar; “ zamanlar artık eski zamanlar değil, iki sene içinde pek çok adetler değişti (…) “ . “ İstanbul’da iki devri oldu: Biri İstanbulin, diğeri redingot devri… Osmanlılar hiçbir zaman bu İstanbulin devrindeki kadar zarif, temiz ve kibar olmadılar (…) “ . Yazar romanın ilk bölümünde olayların baş kahramanı Seniha’nın dedesi olan Naim Efendi, damadı Servet Bey ve kızı Sekine Hanım’ın birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerini eski-yeni karşılaştırması dahilinde anlatarak İstanbul’un sözü edilen bu iki devrini okuyucuya anlatır. Yazarın betimlemelerinde Naim Efendi’ye duyulan bir acıma duygusu görülmektedir; “ (…) Naim Efendi, yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak şöyle dursun, son senelerde artık yazılan ve konuşulan Türkçe’yi de anlamıyordu. (…) Naim Efendi evvela damadı, sonra torunları sayesinde daha nelere alışmıştı… Biçare adam kızı evlendiği günden beri, aşağı yukarı yirmi senedir, her gün bir eski itiyada veda etmekten ve her gün yeni bir mecburiyete katlanmaktan başka bir şey yapmıyor (…) .Eski dönemden gelen alışkanlıkları, terbiye ve görgüsü dolayısıyla yenilikler karşısında Naim Efendi’nin şaşkınlığı, eski-yeni sorunsalının o dönemde yaşayan kişiler üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Yeni devri örnekleyen karakterlerden Servet Bey ise, “ züppe “, “garabet yapan, tatlı su Frenkleriyle düşüp kalkan, yabani ve perişan bir sesle bir takım opera parçaları terennüm eden” bir kişilik olarak tasvir edilmiştir. Servet Bey’in takdiminden sonra, oğlu, Seninha’nın kardeş Cemil de kısaca anlatılır. Cemil’in Beyoğlu gecelerine olan düşkünlüğü, Beyoğlu’nda oturan metresi ve Cemil’in genel davranış biçimi anlatıldıktan sonra romanın baş karakteri olan Seniha’ya geçilir.

tdk, türk dil kurumu

mastersound | 16 January 2003 11:47

Bazan ödediğim vergilerin (yolsuzluk olmasa bile) yerini bulmadığını hatta çar çur edildiğini düşünüyorum. böyle bir durumla geçen hafta karşılaştım. çalıştığım radyonun haber merkezi çalışanları bağımsız iletişim ağı nın ücretsiz eğitim seminerlerinden birine deha katılmaya giderken acaba dedim

türk dil kurumu benzer işler yapıyor mu? öyle ya… bu kurum bizim vergilerimizle falan çalışıyo. ve türk dil kurumu web sitesine baktım. bazı gazete , radyo ve televizyonlara hüsn-ü üslüpla fırçalar çekildiğini gördüm. etkinlikler yok değil. var ama amaca direkt olarak uygun değil… oysa ki üç binden fazla yerel radyonun , binden fazla yerel gazetenin yayında olduğu ülkemde eğitim programlarıyla türkçemizin sağlamlaştırılması gerekirken türk dil kurumu gidip çinde kongre yapıyor sanırım önce çinlilerin türkçesi düzeltilmeli 🙂
bağımsız iletişim ağı nın devletten aldığı para pul yokken yaptığı
etkinlikler( ki bu sayfada izmir ve bursa eğitim seminerlerinin haberleri daha yer almamış) türkçenin doğru kullanılması için daha faydalı gibi geliyor bana. hani bir söz vardır. herşeyi devletten beklme diye… bana kalırsa biz birşeyleri sivil toplum örgütlerinden beklemeliyiz ve bu oluşumlarda topluma hizmette bulunmalıyız.
bu arada isterseniz biraz gülelim. burada yaptığımız işlerin türkçe karşılıkları var 🙂 bu gülmece için sanırım vergilerimizin bir kısmını harcadık 🙂

Amerikan kültürü Türk kültürünü bastırıp bunaltınca,

boz | 21 September 2002 09:31

Türkçe ufak ufak elden gitmeye başladı.

Altmışlı yıllarda Fransa da bu paniğe kapılmış, ünlü düşünür Etiemble’in yazdığı ‘Parlez-vous Franglais?’ (‘Frangilizce bilir misiniz? ‘) adlı kitap Fransız kamuoyunda bomba gibi patlamıştı… Etiemble, şimdi artık klasik olmuş bu ünlü eserinde, örnekler vererek, yeni yeni üretilen Fransızca-İngilizce kırması o piç dili yerden yere vuruyordu (‘le marketing’, ‘le parking’, ‘le job’ gibi birtakım zırtapozluklar)…

Şimdi aynı şey bizim de başımıza geliyor. Bizde de kitaplar yazılıyor, Türkçe-İngilizce piçliği eleştiriliyor, ama bu daha ziyade ‘medya dilinin eleştirisi’ düzeyinde. Oysa bütün bir yeni kuşak anadilini yitirmek üzere. Fazıl Hüsnü’nün ‘ses bayrağı’ artık pıyrım pıyrım…