bildirgec.org

türk filmi hakkında tüm yazılar

Deli Deli Olma

exorientelux | 19 June 2009 15:09

Bembeyaz karlarla kaplı Kars manzaraları eşliğinde sıcak yüreklerin hüzünlü hikayelerini anlatan bir film Deli Deli Olma. Yıllar sonra Tarık Akan ve Şerif Sezer’in biraraya geldikleri, çok da iyi ettikleri filmin yönetmeni 120 ve O… Çocukları filmlerini de yöneten Murat Saraçoğlu. Kars’da kalan son Molokan Mişka (Tarık Akan), köyün cadaloz ninesi Popuç (Şerif Sezer), tek derdi lebdeğmez(dudakdeğmez) söyleyebilmek olan Şemistan (Levent Tülek), müziğe yeteneği olduğu ortaya çıkan Şemistan’ın kızı Alma (Cemile Nihan Turhan), borç karşılığında elden ele dolaşan bir piyano, bunlar da hikayemizin kahramanları.
İyice yaşlanıp artık muhtaç hale gelen, köyde hem sevilen ama biraz da gizemli görülen Mişka, borçları yüzünden birgün,babasından kalma piyonosunu, borcu karşılığı Şemistan’a verir. Piyano Şemistan’ın evinde Popuç Nine tarafından şeytan icadı olarak karşılansa da evin küçük kızı Alma, ilk defa gördüğü bu müzik aletini çok sevecektir.

Yolculuk- Fikret Kuşkan & Bahar Kerimoğlu

lunapias | 09 June 2009 09:55

Yönetmenliğini Bahadır İnce’nin yaptığı, senaryosu Çağan Irmak’a ait olduğu 2005 yapımı bir televizyon filmi ”Yolculuk”.Efran karakteriyle Fikret Kuşkan, Sevda karakteriyle Bahar Kerimoğlu harika bir oyunculuk sergiliyorlar yine.

Suzan Aksoy, Burak Altay, Avni Yılmaz, Ani İpekkaya, Ali Taygun gibi usta oyuncularda onlara eşlik ediyorlar.

Efran iyice ilerleyen hastalığı yüzünden hastanede tedavi görmektedir. Sevda da hastalığı yüzünden ameliyat olmayı beklemektedir.
Ama Sevda ailesinin ve doktorlarına baskısına rağmen ameliyat olmak istememektedir. Hastaneden kaçmayı, hatta intiharı dener. Bu sırada Efran’la tanışırlar. Efran ona yardımcı olur. Ve sonrasında mükemmel bir aşk başlar..

Ve Efran onu kaçışta yalnız bırakmayacaktır..

türk filmlerinin etkisi

Whitney | 09 June 2009 09:40

nuri alço dan sonra zor!!!
çocukluğu türk filmlerini izleyerek geçen bi bayan olarak yaşadıgım bazı olaylara verdiğim tepkiler çok komik olabiliyor.bundan 5 6 ay kadar önce cilt bakımı yaptırmak üzere bi kupon hediye edildi.merkeze yalnız olarak gittim ortam biraz loş ışıklıyıdı.:)zaten hemen irkildim az sonra benimle ilgilenmesi için bi beyi görevlendiridiler.cilt bakımı için gittiğim mekezde kaydım yalnış alınmış ve saglıklı beslenme konusunda bilgilendirilmeye başladım.tabi konu bana çok uzak geliyor aynı zaman da sıkıcı.bu arada bana sürekli saglıklı çaylardan falan ikram ediyor beyefendi.(ama ben nuri abimizi tanıyorum:))içmem mümkün görünmüyor.ben içmedikçe adam ısrar ediyor.en sonunda dayanamadım dedimki.ben yeni tanıştıgım insanların bana ikram ettiği şeyleri içmem dedim.adam nasıl bi hakarete ugradıgına şaşırmış bi vaziyette yüzüme bakakaldı bende oradan ayrıldım. daha sonra yaptıgımın çok büyük ayıp ama aynı zamanda da çok komik oldugunu düşünerek kendime kızdım.

Altmışdört yılın ardından: Meral Çetinkaya

kahramancayirli | 27 May 2009 13:30

Altmışdört yılın ardından: Meral Çetinkaya
Kahraman Çayırlı

Zaten huyumuzdur bizim. Sanatçılarımızın değerini, ancak onları kaybettiğimiz vakit anlarız. Hayattayken saygı duymamız gereken insanların kıymetini bilmek için, onların yitip gitmelerini bekleriz illa. Benim bu yazı ile niyetimse, yıllardır sadece işini yapan ve her daim takdir edilmeyi hak eden gerçek bir sanat insanını anlatmak: Meral Çetinkaya’yı..1945 yılında Bursa’da doğan Çetinkaya’yı ben ilk kez Bizimkiler’in (Yalçın Yelence/ 1989-2001) Ayla’sı olarak tanıdım. Oysa “Sanat Tarihi” eğitimi alan yetenekli sanatçı, 1969 yılından itibaren “oyunculuğun er meydanı” olan tiyatro sahnesindeydi. Dostlar Tiyatrosu’nda uzun yıllar çalıştı. “Şili’de Av”, “Alpagut Olayı”, “Bitmeyen Kavga”, “Gün Dönerken”, “İkili Oyun”, “Yalınayak Sokrates” sanatçının oynadığı oyunlardan. Tiyatro yaşamını ise halen Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sürdürüyor. “Bir Yaz Evi”, “Hadi Öldürsene Canikom”, “İlk Gençlik”, “İvan İvanoviç Var mıydı? Yok muydu?”, “Ocak” son temsillerinden.

Çiçek Abbas

rasgon | 21 May 2009 16:06

Sinan Çetin’in bize çok güzel bir armağanı bence “çiçek abbas”.
Film 1982 yapımı bir komedi ve drama filmidir. Prodüksüyon şirketi KÖK FİLM olup yönetmeni; Sinan ÇETİN, görüntü yönetmeni; Sertaç KARAL, senarist; Yavuz Turgul’dur, müzikler ise Cahit BERKAY’a aittir. Baş rolllerde İlyas SALMAN, Şener ŞEN, Pembe MUTLU oynamaktadır. Film 1982 Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi senaryo ödülünü aldı. İlyas SALMAN çiçek Abbas rölünde, Şener ŞEN; şakir, Ayşen GRUDA; Şükrüye, Pembe MUTLU; Nazlı rölünde oynamaktadırlar.
Şakir’in (Şener Şen) yanında çalışan saf bir muavin olan başrol oyuncumuz çiçek Abbas (İlyas SALMAN) minibüs şöförü olup sevdiği kızla (Pembe MUTLU) evlenmek istemektedir. Fakat Şakir’de aynı kıza hastadır ve abbas’ın eline bırakmak istemez.

Limon mu, Sirke mi? : ”Neşeli Günler”

gorcun | 17 May 2009 09:26

Neşeli Günler
Neşeli Günler

Bu defa Sinepil’ in belkide en büyük eksiklerinden biri olan Türk filmleri hatta Klasik Türk filmleri olarak televizyonda onlarca defa yayınlanan benim gibi 80’li yıllarda doğanların çocukluk filmlerinden olan Neşeli Günler’itanıtmak istiyorum. Neşeli Günler, 1978 yılında Orhan Aksoy tarafından çekilmiş bir film. Sıcak ve samimi insanların olduğu, aile içi ilişkileri ele alan Neşeli Günler bilindiği üzere turşu suyu davasından boşanan bir çiftin hikayesini anlatır. Turşu suyunun bu kadar önemli olduğu bir başka film çekilmişmidir bilemem ama ben dahil bir çok kişi turşu suyunun önemini bu filmle kavramış olma ihtimali yüksek.
Anlaşıldığı üzere komedi unsurlarının baskın olduğu bu filmde Yeşilçam döneminin ünlü ve başarılı oyuncuları yer alır.

Münir Özkul’ dan, Ayşen Gruda’ ya, Şener Şen’den, Adile Naşit’e, Oya Aydoğan’dan Ahmet Sezerel’e, İhsan Yüce’den Selim Naşit Özcan’a bir çok başarılı Yeşilçam oyuncusu bu filmde boy gösteriyor. Filmde konu oldukça absürd olarak turşu suyunu bahane ederek boşanan geçimsiz bir çiftin ayrılmasıyla başlıyor.

son ders (2008): aşk ve üniversite

mistrafantastic | 16 May 2009 12:46

USTA

musss | 11 May 2009 16:36

Yetkin Dikinciler ve Fadik Sevin Atasoy‘un başrollerini paylaştığı usta filmi vizyona girmiştir.
Filmde motor ustası olan Doğan ustanın uçak yapma tutkusu ve kendisini hayatının tek önemli varlığı olarak görmek isteyen karısının hikayesidir.
Film bu ikilem arasında geçmekte ve insanlara güven aşk para üçgeninde devam etmektedir. Son zamanlardaki Türk sinemasındaki çıkışa katkısı bulunucak bu güzel yapımda yönetmen Bahadır Karataş’ın imzası bulunmaktadır. Herkesin beğeniceğini düşünüyorum.
adresinden daha ayrıntılı bilgi sahibi olabilirsiniz.
İyi seyirler.

Hikâyelerinin inadına: Reis Çelik

kahramancayirli | 06 May 2009 11:55

Hikâyelerinin inadına: Reis Çelik

Kahraman Çayırlı

Işıklar Sönmesin”i izlemek için insanlar Beyoğlu’ndaki sinemalara bile giderken kimlik kontrolünden geçirilir, içeride slogan atmanın yasak olduğu yolunda uyarılırlar. Bir gün NTV‘den haberleri izler. Bir sinema salonundan insanlar kıpkırmızı bir yüzle koşarak çıkarlar. Neden sonra anlar oranın Diyarbakır’daki Dilan Sineması olduğunu. “Işıklar Sönmesin” oynar ve içeride insanlar zılgıt çekince polis üzerlerine kırmızı su sıkar. İnsanlar orada sonra “Işıklar sönmeyecek!” diye gösteri yaparlar. İşte böyle anlatır “Işıklar Sönmesin” filminin ardından yaşadıklarını. O bir film çeker, esas film o zaman başlar zaten…Peki ya “ Hoşçakal Yarın”? Film, Olağanüstü Hal sınırları içersinde yalnız Vecdi Sayar’ın düzenlediği “Sanat Köprüsü”nde Hakkâri’de gösterilir. Ancak yaklaşık iki saatlik filminin gösteriminin dört saatte neden bitmediğini merak ettiği için sinema salonuna giderken yolda uçuşan film parçaları görür. “Ulan nereden buldular bu kadar çok filmi” derken film parçalarından birini yakalayınca görür ki uçuşanlar, kendi filminin sansürlenmiş kareleridir. 1961 yılında Ardahan’da doğar. İlk ve orta öğretimini tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleşir. İstanbul Belediye Konservatuarında Müzik ve Tiyatro eğitimi alır. Gazeteciliğe başladığında 1982 yılıdır. Ekonomi ve politika muhabiri olarak çalışır. Çeşitli televizyon programları hazırlar. Bir yandan okurken bir yandan da 70’lerin o büyük, kitlesel siyasal hareketlenmesi içinde yer alır. Gazetecilikten dağıtımcılığa, fotoğrafçılıktan video gazete yayıncılığına kadar pek çok işte çalışır. Ama aklında hep film yapma fikri vardır. Belgesel filmler çekmeye başlayan yönetmen, farklı kuruluşlara 600 civarında reklâm filmi ve siyasal kampanya filmi çeker. Ülkemizde yapılan ilk Nazım Hikmet Belgeseli olan “Nazım Hikmet Ziyaretçin Var”a imza atar. Derken “Işıklar Sönmesin”, “Hoşçakal Yarın”, “İnat Hikâyeleri” ve nihayet “Mülteci”…En büyük hedefi gazeteci olmaktır küçükken. Doğduğu kent, Ardahan’a haftada sadece bir kere gazete gelir o yıllarda (1960lar). Gelecek gazeteleri bekler… Peki ya kentin biricik gazete satıcısı kimdir? El cevap: Hülya Avşar’ın amcası. Sokakta bulduğu her gazete parçasını keser, düzeltir, sonra annesine götürür çuvaldızla diksin diye. Çocukluğunda “gazete kitapları” biriktirdiğini anlatacaktır sonraları. İlkokula dört kilometre yürür her gün. Hem de o kar-kış altında. Anne tarafı Gürcü, babasının annesi Kürt, dedesi de Ahıska Türkü… Terekemeler var, “Malakan” denen Beyaz Ruslar, Alman köyleri… Malakanlar yöre halkına değirmenciliği, bağcılığı öğretir, Almanlar da patates ekmeyi. Hatta oralarda patatese ‘kartof’ derler. Gazetenin ancak haftada tek bir kez geldiği yerde gazeteci olunur mu? Ama Reis Çelik var diğer yanda, direnmeyen, ne olursa olsun pes etmeyen… “İstanbul’a gideceğim” der tutturur. Derken ikna eder kendinden iki yaş büyük amcası Orhan’ı. 36 saatte İstanbul’a gelirler otobüsle. Kuştepe’de indirir otobüs ikisini. Gültepe, Ortabayır’da halasının evine gidecekler. O zaman Kuştepe ile Gültepe arasında ev yok. Hava soğuk. Yağmur yağıyor. O gün geri dönmeye karar verir. Çamurda yürürler. Elinde sazı. Bir daha ötmez diye kızar. Çünkü sazı da ıslanır. Beline kadar çamur olur hatta. Donarlar soğuktan, çok üşürler. Bir kahve görürler. Kapıyı iterler. Eşik yüksek. Güç bela içeri girerler. Kapının önünde masa. Onu da iterler. Karşılarında bir garson. Elindeki çayların dumanı tütmekte. Amcası Orhan, “Bir çay ver de ısınalım. Bir de adres soracağız” der. Adamın altın dişleri vardır. “Tamam yiğenim de” der, “Kapı dururken niye pencereden girdiniz?” Meğer girdikleri yer pencereymiş. Nereden bilsin genç adam. Eşik niye yüksek diye düşünür. Çünkü geldiği yerde iklim koşulları gereği pencere tepede olur, “baca” derler hatta. İki tane küçük deliktir. Böyle pencere görmemişler o zamana dek. Onun için İstanbul’a pencereden girer yönetmen!

Cem Yılmaz evreninde bir gezegen : ”G.O.R.A”

gorcun | 04 May 2009 15:12

G.O.R.A
G.O.R.A

Cem Yılmaz sineması ‘nın ilk örneği olan G.O.R.Afilmi 2004 yılında Cem Yılmaz tarafından yazılıp Ömer Faruk Sorak tarafından çekildi. 5 yıl önce sinemalara gelen bu uzay macerası aslında Cem Yılmaz hayranlarının alışkın olduğu espri ve şakalarının çoğunu içeriyordu. Şovlarında yaptığı uzayla ilgili esprilerden, tiye aldığı insan tiplerine kadar hepsi filmde yer alıyordu.

Film Arif (Cem Yılmaz) adlı karakterin turizm alanında faaliyet gösteren bir tüccarken uzaylılar tarafından G.O.R.A gezegenine kaçırılıp oradan dünyaya dönmek için verdiği mücadelede yaşadıklarını anlatır. Gezegenin etkili isimlerinden Komutan Logar’la girdiği mücadelede birde aşk macerası olan Arif’e kaçırılmış bir Türk olan Bob Marley Faruk(Rasim Öztekin) ve 216adında bir robot (Ozan Güven) yardım ederler. Film Cem Yılmaz’ın mizahına yakışır şekilde absürd ve komik karakterlerle doludur.

G.O.R.A
G.O.R.A

Bob Marley Faruk başlı başına ayrı bir film olabilecek bir karakterken bunun yanısıra yine Cem Yılmaz’ın canlandırdığı erotik film yönetmeni Erşan Kuneri (ünlü aktör Sean Connery ‘nin isminden gelen), Komutan Logar ‘da filmde yer alan ilginç karakterler olarak görülebilir. Arif ‘in aşık olduğu kız Ceku rolünde Özge Özberk, Logar ‘ın yardımcısı Kuna rolünde Şafak Sezer, Garavel rolünde Özkan Uğur , Cezmi Baskın , İdil Fırat, Erdal Tosun gibi daha bir çok ünlü ve başarılı oyuncuda filmde yer alıyor.