bildirgec.org

talihsiz hakkında tüm yazılar

..bir pazar sabahı…

SkYwALKeR-hafif | 07 October 2002 01:03

Pazar sabahı uyanırsınız, haftanın en keyifli günüdür, tek isteğiniz bir an evvel otonuza atlayıp fırından sıcak ekmek, poğaça ve gazetelerinizi alarak eve dönüp annenizin demlediği nefis aromalı çay ile keyifinize keyif katmaktır…

Ama nerdeeeeeeee…

Çıkarsınız saptığınız ilk sokakta devasa bir iş makinası 10-12 adam eşliğinde kocaman bir çukurun yanında durmaktadır, üstelik karşıdan irice bir Jeep ile bir bayan gitmek istediğiniz yöndeki yolu kapamıştır. Yarım arabalık yerden geçerek sokağı anayola bağlayan noktaya geldiğinizde anayoldaki çalışma nedeniyle tıkalı olduğunu görür bir an evvel ordan kaçmak amacıyla istemeden yanlış döner ve büyük bulvara çıkarsınız, işte o anda Pazar Kabusunuz çoktan başlamıştır bile….

Nefret duygularıyla çıktığınız 3 gidiş – 3 gelişli bulvarda Ekmek ve gazetelerinizi başka biryerlerden almak üzere gazlarsınız, ama ani bir acı frenle duraksarsınız nedenmi? Çünkü asfaltlar muz kabuğu gibi soyularak zift dökülmeye hazır hale getirilmiştir, hiç bir işaret konulmadığı halde yaklaşık 20 santimlik bir boşluğa düşersiniz, hemde frene asılmanıza rağmen.

Artık bir sigara yakmanın zamanı gelmiştir, karnınız açtır ama olsun…

Sonunda planladığınız tam aksi yönde başka bir noktada bulunan Fırın ve gazeteci civarına ulaşırsınız, ama etrafta bir gariplik vardır çevreniz çok fazla kırmızı-beyazdır, anlaşılan orada bir partinin mitingi vardır ve arabanızı 3 dakikalığına bile park edecek yeriniz yoktur.Hüzünlü gözlerle X unlu mamüller ve gazetecinin önünden gazlayarak uzaklaşırınız, artık bu noktada hırsınıza yenik düşmeye başlarsınız, ara yollardan dolaşırken beyniniz açlık, sigara ve sinirden uyuşmaya başlamıştır.

O sırada kendinize gelirsiniz, o da ne ? Evinizin önündesinizdir ve her şey yeniden başlamak üzeredir. Şansınızı bir kez daha denemek üzere ilk gittiğiniz sokağa gitmek üzere hareketlenirsiniz ama oraya giden cadde 20 dakika önce çift şeritken şimdi bariyerler konmuş ve tek şeride düşürülmüştür, “Herhalde uyurken farkında olmadan bir başka paralel evrene transfer oldum!” diye düşünürken dev iş makinası tuhaf adamlar arasından ana caddeye çıkıp hayallerinizdeki fırına ulaşıp sıcacık ekmeklerinizi alırsınız. Biraz ilerden gazetelerinizide alıp eve kısa yoldan ulaşmak için saptığınız diğer sokakta ise 10 metre genişliğinde ve 3-3,5 m. derinliğinde bir çukuru son anda farkedip iki teker üzerinde geçersiniz..

Artık evin önüne gelmişsinizdir 2 araba arasından park eder ve eve ulaşırsınız..Saçlarınız sinirden dimdik olmuş, ve annenizin tuhaf bakışları arasında sofraya ulaşıp çayın dolmasını beklerken gazetede okuduğunuz bir haber sizi sinirden molekülize etmeye çoktan yetmiştir bile…

Seçimden bir oy fazla çıkarmak uğruna hizmet verdiğini sanan yönetimlere ithaf edilir.

Trouble comes in threes

WeaponX-hafif | 30 September 2002 11:50

Batıl inançlara inanmam. Ancak nedense Murphy Kanunları gibi olaylarda hep doğruluk bulurum.

Murphy Kanunu mu bilmem ama Amerikalılar’ın bir lafı vardır: “Trouble comes in threes” diye. Şerefsizim doğru. Olmaz bu kadar. Hep 3 yahu hep 3…

Mesela taze taze; 2 hafta evvel biraderi Kemer’e götürdüm. Mösyönün at yarışı var. Başıma kaldı. Zaten atı var ve hiç de görmedim hayvanı. 5 yaşında bir aygırmış. Neyse. Cumartesi dönerkene yolda herhalde bir tümseğe sert girdim tekerlek davlumbaza vurdu. Akşam evde parkettim bir ses. Fısss diye. Haydaaa lastik dedim. Lastiklerime Nitrojen (N2) basılı olduğundan yavaş iniyor, büyük molekül hesabı. Gece vakti koştum lastikçiye. Suda çevir çevir yok bişi. Bir bakarım ses arabadan gelir. Anlamadım. Ertesi gün yolda giderken klimayı açmama mukabil gerçekle karşılaştım. O ses klima gaz tüpünden geliyormuş. Haydaa dedim ve hazırlandım. 2 olay daha olacak kesin.

Çarşamba günü Bebek’te parkedecem sokağa. Herifler demir direk koymuş 40 cm falan boyu. Gördüm ama geri geri giderken ikinci bir direği düşünmedim. Güm diye koyduk tamponu. Haydaa dedim. Allahtan eksoz hizası koymuşum da bagaj kapağı sağlam kalmış.

İyicene tırstım. Meblağ büyüyor ne de olsa. Cumartesi sabahı İstanbul Üniversitesi’nde sınavım var. SPK Lisans Sınavı Ekonomi, Vergi Mevzuatı, falan filan. Sınav saati 0930. Ama annem babam durur mu? 0815 uyandım. Hesaba göre 15 dakka diş fırçala, def-i hacet, giyin şeklinde geçecek 0820de “hadi oğlum” diye tuvalet kapısına dikilmezler mi? Kavga kıyamet. Sinirle evden çıktım. Geç kalacağımı iddia ettikleri yere 0846 itibariyle intikal ettim. CUmartesi sabahı işte o saatte ne trafiği laflarımı aldırmamaışlardı.

Ha tabi bu arada yolda hınf, hınf giderken İÜ giriş kartı arıyordum Kafayı kaldırdım kırmızı ışık. Güm! Koydum bir Kartal’a. Bu da 3 işte. Sınav var diye uraşamadım kasko öder dedim. Herif ağlaştı. Tampon düşümüş üff en az 100 milyon dedi. hadi ordan git Sanayi’ye 5 milyona yaptır dedim. Abi kırıldı tampon dedi. Al 20lii git Fatih Tofaş servise tampon 20 milyon KDV dahil dedim. Şaşırdı. Sustu.

Hayır bir de bunalr benim hatam. Geçen sene gene bu aylarda Emirgân civarında taak diye arkadan kodu bir türk yapımı Civic. Benim tampon kırıldı. Civic dağıldı. Türk işçiliği dedim. Kadın tanıdık çıktı. Polis molis felan zabıt hallettik. 2 gün geçmedi Etiler’de dingil bi amca kavşakta bana yol vermemek için kaşı şeride dek geçti, sonra karşıdan araba geliyor diye kırdı ve bana önden koydu. Bir de utanmadan suçu bana attı. Amcayı şöyel bir hırpaladım. Şirket arabasıymış, zabıt tutcaz şirket sahibi geldi polisi kafaladı falan ustasına yolladı yaptırdım. Ama halen korku devam.

Bir akşam Unkapanı köprüsünden geçerken taak diye bir şeyin üstünden geçtim. Lastik patladı jant yamuldu. Bir bakarım yolda yosunlanmış paket kaldırım taşı. Öğrendim ki; gece balık tutan herifler oturmak için veya oltayı sabitlemek için bunları kullanır sonra suya falan atarlarmış. Bu taşı da yola atmış hayvanlar. Aha 3 işte. Dertler başladı mı 3lemeden bitmiyor.

Hep araba anlattık ama idare edin. Maddi zararı yüksek olunca zihinde kalıcı oluyor. Buna benzer üçlemelerinizi var mı?

Arabam.

admin | 06 March 2002 10:19

Tepesine gökten aysberg düşünce, hatırladım. Bu arabanın böyle bir özelliği var. bela-çeker. bütün hikayesini anlatayım. belki baybay demiş oluyorum kendisine böylece.

Sene 1992. Bilfiil büyücülük, tarot bakıcılık gibi işlerle iştigal eden, semi-cadı bir hanımla beraberim. Kendisini başka bir yazıda anlatırım. Arabayı edinmeden kısa bir süre önce bu hanımdan olaylı bir şekilde ayrılıyorum. İlişki boyunca, yok beni terkedersen seni şöyle yaparım, böyle kurbağaya çeviririm gibi şeyler dinlediğim için, tırsmıyor değilim.

Arabayı galeriden aldığım an, caddeye çıkarken bir tabelaya sürtüp çiziyorum. Biraz evvel arabayı satmış abiler acı içinde koşuyorlar,.. rötuş boyaları getiriyorlar, rötuşlayıp yola çıkıyoruz. Bu tabii benim acemi sürücülüğüm. Daha lanet aklımıza bile gelmiyor.

Neyse bir kaç olaysız arkadan dokunma, parkedildiği yerde çizilmeler dışında büyük birşey olmuyor. İki arkadaşımla tatile gitmeye karar veriyoruz. Uzun yola çıkacağız yani. Balıkesir civarında iki şeritli bir yolda, karşıdan gelmekte olan bir kamyonun arkasından demir bir çember düşüyor, yuvarlana yuvarlana ve şeritleri ayıran TRETUARI ATLAYARAK gelip bana doink diye çarpıyor. Arabanın önü ördek ağzı gibi yarılıyor. Neyse korkunç bişey yok,.. devam ediyoruz. Tatil bitiyor, geri dönüyoruz,.. yolda bir olay yok,.. olaylar tabii ki arabayı tamire götürüp düzelttirdikten bi kaç saat sonra oluyor. Parkettiğim yerde kapımı göçertiyorlar.

Birkaç gün sonra trafikte bekleşirken, adamın teki beklemekten vazgeçip u dönüşü yapmaya çalışırken farı kırıyor.

Bir kaç ay sonra, teybim yok boş kızak var iken boğaziçinin yokuşunda kesin teybi vardır bunun koltuğun altında diyen bir kırkız camı indiriyor.

Birkaç ay sonra moda çay bahçesinde park etmişim, (hemi de HitNet BBS zirvesi) yandaki araba çıkarken doinklettiriyor. Koşuyoruz,.. adam öderim ben diyor, ehliyetini alıyorum. Bi daha ses çıkmıyor. Meğer ruhsatı almak gerekiyormuş. O ehliyet hala bende. Günün birinde sahte kimlik gerekirse diye saklıyorum.

Bir kaç ay sonra kız arkadaşımla park yerinde kavga ederken arkadaki ağaç gelip bana çarpıyor, bütün arka tampon, bagaj kapağı ve arka cam gidiyor. (tamam, bu benim hatam)

Neyse bu hasarların hepsini sigortadan alıyoruz bu arada,..

Bir kaç ay sonra, yine parkettiğim yerde hatta ben arabanın içindeyken, beton karıştıran dev kamyonlardan biri sol üst çamurluğun üzerinden geçiyor,.. korkudan ölüyorum,.. ama artık tecürbelendiğim için, şöförü karakola götürüp tutanak tutturuyorum filan,.

Yine uzun yolda, otobüs sollamak üzere üzerime kırıyor, o da sağ çamurluğun üzerinden geçiyor. Bu sefer otoyol polisi tutanak tutuyor.

Arada geçen 4 – 5 sene, onlarca kere arabamı parkettiğim yerde vuruk buluyorum. Kâh kapılardan biri göçüyor, kâh tampon düşüyor. Artık o günlerdeki enerji seviyesine göre sigorta ya da sîne yöntemi seçiliyor.

Esas yuh yani bu kadar olur dediğim olay, Karadeniz, Of’ta gerçekleşiyor. Arabayı arkadaşım kullanıyor. Karadeniz turu yapmadan önce hakkında en çok uyarı aldığımız bölge Of. Gıcık olurlarsa kulağımızı keserlermiş. Buradaki bütün devlet erkânının kulakları kesik olurmuş, gibi iç ısıtıcı söylentiler var. Gidişli gelişli bir yoldan gidiyoruz,.. Plana göre Of’un merkezinde sahilden ayrılıp içerilere, dağlara (uzungöl’e) doğru gireceğiz. Tam içeri sapacağımız kavşakta bir otostopçu görüp alıyoruz. Muhabbet ede ede gidiyoruz demiyeyim, çocuk bindikten tam iki dakika sonra karşıdan gelen tepeleme çakıl taşı dolu bir kamyon, virajın savurmasıyla üzerimize bir sürü çakıl taşını boşaltıyor. Cam örümcek ağı gibi çatlaklarla doluyor. Arabanın üstü delik deşik oluyor. Tam, makineli tüfekle taranmış gibi. Yaani,.. o kamyonla orda karşılaşmamız, ve çakıllarını o anda savurması, bana artık inanılmaz geliyor. Kamyonun peşinden gitmeye çalışıyoruz,.. ama cam üstümüze gelecek diye korkuyoruz. Yavaş yavaş Of’a geri dönüp karakola gidiyoruz, polisleri alıp olay yerine gidiyoruz,.. onbeş metre kala polis, burası bizim değil jandarmanın alanı diyor. Okey diyoruz, jandarmayı alıp gidiyoruz,.. tutanak tutturuyoruz. Ama işler uzuyor. Jandarma karakolunda kalıyoruz,.. komutan bizi misafir ediyor. Antalyalı. Çok şikayetçi Of’lulardan çok,.. ama kulağı yerinde.

Çatlakların arasından baka baka Trabzon’a gidiyoruz cam değiştirmeye,.. Trabzon’da cam yok,.. ama araba taranmış ya, bir ihtimam bir ihtimam,.. abi bi emrin olur mu? gibi şeyler soruyorlar. camcı bişey olmaz buna yaa diyip pat pat vuruyor çatlak cama,.. bişey olmuyor hakkaten, bize de güven geliyor,.. tura devam ediyoruz. Sonra Ankara’da camı değiştiriyoruz.

Ayh, hikayecinin zaman kipini değiştirelim,.. Can Dündar belgeseli gibi olmaya başladı.

Bi kere yine tatilde, anahtarını kaybettim. Anahtarcı buldum,.. adam önce kapıyı kanırttı açtı,.. sonra düz kontakla çalıştırdı, dükkana gittik. Kendi arabamı çalmış oldum yani,.. sonra söktü kilidi içini açtı,.. ona uygun bir anahtar yaptı,.. herşey iyi güzel çalıştı,.. ben de arkadaşlarımın yanına döndüm,.. sonra akşam oldu, pansiyona döneceğiz, herkes arabaya doluştu,.. ı ıh,.. anahtar dönmüyor,.. allahın terkedilmiş plajında öyle kaldık,.. uğraştık kurcaladık,.. bunu da düzelttik,.. fakat bu sefer de anahtarı kontakta sürekli yarım çevrili tutmazsan, direksiyon kilitleniyor,.. iyi, öyle tuta tuta gittik,..

Akşam her gece gittiğimiz bara gittik. Arkadaşım öyle otururken birden bire elini minderin altına soktu ve benim anahtarı çıkardı,..

Ama anahtarcı kilidi bozmuş idi ve eski anahtar da direksiyonu kilitliyordu. Ertesi gün yanımda kuzenim oturuyo, benim elim yoruldu, anahtarı tutmayı ona devrettim,.. hafif kıvrımlı bi otoyolda yavaş yavaş gidiyoruz,.. arkadan solluyorlar filan,.. birden birşey tık etti, direksiyon kitlendi,.. fren yaptım, ve yol kıvrıldığı için durana kadar dümdüz gidince karşı şerite geçmiş oldum. Orda kaldım. Ama karşıdan manyak gibi arabalar geliyor. Canhıraş frenlerle arka arkaya patinaj yapa yapa durdular 4, 5 tane,.. bir kaç küfür ettiler,.. biz de dışarı fırlamış olan aklımızı toplayıp arabayı yeniden çalıştırdık, ve 4 km ile gideceğimiz yere gittik,.. bundan sonra, anahtarcıdan gördüğüm üzere kilidi tamamen söktüm,.. arabayı da tamir ettirene kadar 3, 4 ay düz kontakla çalıştırdım. Hep çaldım yani.

Başkaa,.. yüzbinlerce kere benzinsiz kaldım, çünkü uyarı ışığı yok.. yüzbinlerce kere bagajdan girdim, çünkü şöför kapısı açılmıyor. Bazen öbür kapı da yanına araba geldiğinden ya da garajlardaki abiler duvarın yanına parkettiğinden kullanılmaz oluyor. Yüzbinlerce kere aküsü boşaldı, çünkü ışıkları ya da radyoyu açık unuttum. Yüzbinlerce kere otomatik pencereler takılıp açık kaldı,.. güvenli yerler bulmak zorunda kaldım parketmek için,..

Tamam, bunlardan da anlaşıldığı üzere benim büyüye filan ihtiyacım yok. yeterli embesillik düzeyine şahsen sahibim. Ama allahaşkına deyin bana, yukarda anlattığım olayların bazılarının olma olasılığı nedir.

İki ay önce yine tamir dönüşü, parkettiğim yerde bir kadın tosladı arkadan. Artık hiç uğraşmadım bile tamirle,.. şimdi de bu. Hem de tam artık arabayı satayım da bir mobilet midir, vespa mıdır onl
ardan alayım diye düşünür iken.

Bu arada bütün bunlara ve araba kullanmayı hiç sevmememe rağmen, arabamı çok severim. Kendisi acısıyla tatlısıyla 10 yıllık dostumdur,.. hem de hep böyle, en fazla sinir bozucu, uğraştırıcı sorunlar çıkardı (tok, tok, tok). büyük kaza hiç olmadı.

aslında satmasam mı,.. iyiydik yani. neyse,..