bildirgec.org

stalin hakkında tüm yazılar

Land And Freedom

piquetero | 29 April 2009 12:54

İspanya İç Savaşı‘nın başladığı 1936 yılının başlarında, İngiltere’nin Liverpool şehrinde yaşayan ve Britanya Komünist Partisi üyesi olan David, Cumhuriyetçilerin direnişine destek olmak için İspanya’ya gider. Ancak burada kendi partisinin de üyesi olduğu Stalin önderliğindeki Komintern’e üye İspanya Komünist Partisi’yle değil, anti-stalinist POUM (Birleşik Marksist İşçi Partisi)’la tanışır ve POUM’un açtığı cephelerde savaşmaya başlar.
Bir süre sonra Stalin önderliğindeki SSCB, iç savaştaki milislere yardım göndermeyi redderek, herkesin Halk Cephesi liderliğindeki düzenli orduya katılmasını zorunlu kılar. Ancak POUM bunu kabul etmez. Silah ve erzak yardımı alamayan POUM’un güçsüzleşmesi David’i rahatsız eder. Silahların bakımsızlığı nedeniyle yaşadığı bir kazadan sonra POUM’u terk ederek düzenli orduya katılır.

dakikada 17 ölü!

| 25 November 2007 21:32

http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=300535

27 mayıs, 9-12 mart, 12 eylül, 28 şubat, ?

beyefendi | 27 May 2006 18:09

bir sadrazam daha! Allah rahmet eylesin
bir sadrazam daha! Allah rahmet eylesin

türkiye‘de askeri darbeler 27 mayısla başladı zannedilir ama ilk darbenin tarihi çok eskidir. dede korkut hikayelerinde iç oğuzun dış oğuza darbe yapmak üzere iken basılmasını,ava giderken avlanmasını okuyanlar bu kadar çok türk devletinin nasıl kurulduğunu ve haliyle nasıl yıkıldığını anlayabilirler.yakın tarihimizde darbelerin hası 2. mahmut tarafından yeniçerilere karşı yapılmıştır. hemen arkasından da cezayir elden çıkmış, istiklalini kazanana kadar fransızların katliamlarına maruz kalmıştır. en acıklı olanı sultan abdülaziz‘e yapılan darbedir. eşekçi paşa yönetimi ele aldıktan sonra bir suikastle,kimsenin yapamayacağı şekilde iki bileğini birden kesip sultanı intihar ettiği süsünü vererek öldürmüştür. tabii bütün bunlar masonik ittihatçıların sultan abdülhamid‘e yaptıkları darbe yanında bir hiçtir. zira 33 yıllık saltanatı boyunca koruyup kolladığı ve geliştirmeye çalıştığı koca osmanlı 10 sene içerisinde, arkasında büyük bir enkaz bırakarak tarihe gömülüp sonsuzluğa yelken açmıştır. bugün balkanlar,kafkasya ve arap yarımadasında ki meseleler bize osmanlı’dan miras olarak kalmış,halledilmeyi beklemektedirler. tabii bu ayrı mevzu. nerede kalmıştık.Atatürk bu ihtilal mevzularının türk milletinin bekasını tehdit ettiğini yaşayarak öğrendiği için askerin siyasette olmasını engellemiş, devr-i iktidarında mümkün olduğunca bu hal üzere devam etmiştir. ama sonradan meydanı boş bulan bir takım askerlerimiz yeniden ihtilal rüyalarıyla yatıp kalkmaya başlamış ve nihayet muratlarına 27 mayısda ermiş ama bununla yetinmeyip eski gelenekleri parlatıp bir sadrazam ve iki veziri ebedi istirahatgahlarına göndermişlerdir.tabii 27 mayıs pandoranın kutusunu açmış, peşipeşine gelen darbe ve güç ihtiraslarını serbest bırakmıştır. hemen peşinden Talat Aydemir 22 Şubat 1962 ve 21-22 Mayıs 1963 tarihlerinde iki üç defa darbe girişiminde bulunur. neticede idam edilir. tabii bunu gören kızıllar boş durmaz. 68 olaylarıyla beraber hızlanan sovyet türkiye ihtirasları 9 mart tarihinde belirginleşir. doğan avcıoğlu yedeğinde bir kaç general ile türkiye’nin lenin‘i olmak için gün sayar ve içtimai hayatı karıştırırken devreye 12 mart girer ve koministler gerçekten çok üzülürler. fakat yılmazlar, yeni bir ihtilalle bu sefer stalin olmak için vargüçleriyle çalışırlarken devreye gladioergenekon girer ve olaylar çığırından çıkar. kardeş kavgası başlamıştır,artık bunu durdurabilecek tek güç olan ordunun duruma el koyması için halk gün saymaktadır. derken 11 eylül günü oluk oluk akan kan 13 eylül günü bir anda kesilir zira ordu devlet ve millet için idareye el koymuştur. tabii bunun için 24 ocak kararlarından sonra ekonomi düzelsin diye bir müddet beklemişlerdir ama olacak o kadar. o kadar kusur kadı kızında da bulunur.ve akabinde özal‘lı yıllar başlar,bir rüya gibi küçük amerika olmak için çalışan madonna ve michael jackson hayranı ,arabeskçi,vatkalı,kolları kıvrılmış ceketler giyen küçük emrahlar ve ceylanlar bu yıllara güzel damga vurur.ve 90’lar terör,özel radyo ve tv’ler,türk asrı gençliği heyecanı,çöken ahlak değerleri-aile, yüksek enflasyon ve giderek yamulan ekonomi ile türkiye tarihinin garip dönemlerinden biri olarak göz açıp kapayıncaya kadar geçer.ama o da ne? bu kış irtica gelmeyecek midir? elbette gelecek,hele bir gelmesin aczimendiler ve fadime şahin-ali kalkancıyla beraber yatak odasından canlı yayınla getiririz. netekim 28 şubat mgk kararlarıyla irtica tehlikesi savuşturulmuş,memelekette huzurlu yeni bir dönem başlamıştır. postmodern darbe mi? o da ne ola ki? biz darbenin çağdaş olanını severiz. bizi kesmez öyle postmodern filan. bu arada 40-50 milyar dolar buhar mı olmuş, türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini mi yaşamış, aile kurumuyla beraber milletin ahlakı daha mı çok göçmüş? kuzum kim takar bunları, duymadın mı laiklik elden gidiyor, bu şeriatçılar bizi kesicek valla kıtır kıtır ama iyi ki asker var gelir kurtarır bizi bir daha.kurtarır kurtarır. biz de yeniden gelip kurtarmasını bekliyoruz zaten ! kurtarsa da kurtulsak !

atilla ilhan (önemli)

eskutk | 23 October 2005 22:06

Konuyu Taha Kivanç takma adiyla yazan Fehmi Koru ortaya atti, isim vermeden de Hilmi Yavuz’u kaynak gösterdi: Buna göre, bir zamanlar Kemal Tahir, Cemil Meriç’e Attila Ilhan’in “polis” oldugunu söylemis, o gitmis Halil Açikgöz’e anlatmis, o da yazmis, Yavuz da oradan okumus zikretmis, Koru da ondan almis… Vay anam vay, dolambaca bak! Bir de merhum Kaptan’i “nakilci” olmakla suçlarlar! Yeni kusaklar politikaya sagir olduklari için bu suçlamanin geçen yüzyilin aydinlari arasinda ne korkunç bir anlama geldigini bilemezler. Stalin agir derecede akil hastasiydi, “paranoya” illeti çekiyordu; kendi komünizm anlayisini zorla kabul ettirdigi gibi bu hastaligini da çaginin “kendi çizgisinde” bütün komünistlerine sivadi: Bu adamlarin tarihi, bir “konspirasyon” ve dolayisiyla polis korkusu tarihidir. Biz gençligimizde buna Fransizca “flicomanie” derdik de, Fransizca’da gerçekten böyle bir terim var miydi yoksa kendimiz mi uydurmustuk, tam çakamiyorum. Bu hastalik günümüzde komünist olmayan bazi kisilerde de vardir ve bunlar ikide bir “telefonlarinin dinlendigini” ileri sürerler. Ulan sen o kadar önemli bir adam misin ki telefonunu dinlesinler? Eskiden, her Türk komünisti, hemen yanibasinda bulunan kisinin “polis” olmasindan, inanmadigi Allah’tan korkar gibi korkardi! Isin matragi, o kisi de genellikle polis çikardi! fakat, “eski tüfekler” tabir edilen “Komintern kusagi” eski Türk komünistleri, bu “polis” kelimesini pek genel kullanirlar. Yani, bununla kadrolu bir “Birinci Sube görevlisini” mi, siradan bir “muhbiri” mi, yoksa düpedüz bir “MIT ajanini” mi kastettikleri belli degildir. Attila Ilhan merhumun, on alti yasinda tutuklanip hapisaneye düstügünü, oradan ancak deli numarasi yaparak ve deli raporu alarak çikabildigini hepimiz biliriz. Yil 1941… Avukat ve kaymakam olan babasi Danistay’da dava açinca okuma hakkini yeniden kazanabilmis, Izmir’den Istanbul’a gelip liseyi bitirmis. Yil 1944… Suçu, bugünün ölçülerine göre çocuk oyuncagidir: Bir kiza yazdigi ask mektubunda Nazim Hikmet’in dizelerine yer vermek! Yeni kusaklar, simdi Bagdat Caddesi’nin yeni kaldirimlari boyunca belediyenin yaptirdigi banklarda Nazim Hikmet’in resimlerini gördükçe ve “Ceviz Agaci” siirini hem okuyup hem de üstüne oturdukça, bunun “eski Türkiye’de” ne büyük bir bela oldugunu, adamin hayatini nasil kaydiracagini tasavvur bile edemezler… Kaptan, daha sonra Esat Adil’in sosyalist partisine giriyor (bu parti, Doktor Sefik Hüsnü’nün daha “ortodoks” komünizmine alternatiftir ve daha ilimli geçinir), sonra da mahkemede baskaninin aleyhinde taniklik ediyor. Gene bugün, elli sene sonra bakinca “koca bebeklerin solculuk oyunundan” baska bir sey görünmeyen ünlü Tepebasi Dram Tiyatrosu olayinda da, o zamanin atesli gençleri Hilmi Yavuz, Demir Özlü, Hasan Pulur, Demirtas Ceyhun gibilerini “provoke” edenin “gurulari” Attila Ilhan oldugu hep söylenmistir… Peki, gerçekten “polis” miydi rahmetli? Nereden bilelim? Birinci Sube’ye gençliginde çok gidip geldigini biliyoruz ama ama “döndürülmüs” müdür, bilemeyiz. MIT ajani olup olmadigini da, bilsek bile açiklayamayiz, çünkü suçtur. Kaldi ki, öyle olsa ne çikar? Arthur Koestler de, George Orwell de Stalin usaklarina karsi CIA ve MI5 ile isbirligi etmemisler miydi? Fakat iki ipucu var: Birincisi, merhumun son yillarinda sergiledigi kati, koyu ve “dedigim dedikçi” Kemalist çizgi… (Hilmi Yavuz bunu “narsisizmin yarattigi asiri ego siskinligiyle” açikliyor ama bu yalnizca psikolojik boyut.) Ikincisi de su: Attila Ilhan gibi “fislenmis”, yani “müseccel” bir komünist delikanlinin, 1949 yilinda, yani soguk savasin en koyu, en pis döneminde nasil olup da pasaport alabilmis, Paris’e gidebilmis oldugunu bendeniz o gün bu gün anlayabilmis degilim! Bir fislinin pasaport almasi, altmisli yillarda bile mümkün degildi. Geçen yüzyilin, bugün incir çekirdegini bile doldurmayacak “moruk meseleleri” bunlar, gençler bize gülüyorlar…(Aksam Haber)