bildirgec.org

son hakkında tüm yazılar

Sigara Bagımlılıgını Azaltmanın Teknolojik Yolu

2006 | 26 December 2006 19:06

Buradan detaylarına ulaşabileceginiz bu ürün özellikle sigarayı bırakmayı düşünenlerin ama içimi azaltmayı beceremeyenlerin işine yarayacaga benziyor. 10 sigara kapasitesi olan bu ürün ile sigaralarınız ayarladıgınız zaman diliminde dışarıya çıkıyor ve bu zamanlarda içebiliyorsunuz. Süreyi belirlemek sizin elinizde, tabi süreyi kısa tutarım diyorsanız hiç alma zahmetinde de bulunmamak dogru olur gibi.

DİŞ AĞRISI ÇÖZÜMÜ

blink182 | 27 October 2006 11:10

evetttt sevgi pötürcükleri bir sağlık köşesinde daha birlikteyiz ben günlük hayatınızda size yardımcı olacak bilgileri vermeye çalışçam ,Bu gün sizlere diş ağrısı konusunda yardımcı olucam:Gece kalktınız dişiniz felaket ağırıyo yerinizde duramıyorsunuz ama hiç dert değil hemen nöbetçi eczaneye gidiyorsunuz banada gelebilirsiniz:):) şaka şaka sonra bir tane novalgin ampul istiyorsunuz ama bir tane ayrı ayrı satılıyor.Novalgin ampulu kırıp bir pamuğa dökün ve dişinizin ağrıyan bölgesine pamuğu bastırın biraz kalsın novalgin ampul o bölgeyi uyuşturuyo sonra bide hafif bir ağrı kesici alırsanız inanın çok rahat edersiniz bir doktora gitmeye kalksanız veya bir dişçiye 100ytl aşşağı çıkamazsınız bir başka sağlık köşesinde görüşmek üzere

windows xp sp1’e güle güle..!

| 11 October 2006 22:49

Microsoft 9/09/02 tarihinde yayınlamış olduğu 133 mb’lık Windows XP SP1 için verdiği desteği 10 ekim itibariyle sonlandırmış bulunuyor.windows xp sp1 kullanlara önemle duyurulur.gerekli güncellemeleriniz yapın yoksa varolan güvenlik sorunlarınız katlanarak artabilir.
ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz.

TEKRAR DEĞİŞMEDEN ÖNCE SON Bİ SÖZ DAHA…

poseidon2000 | 23 February 2006 23:09

Çirkin miyim_?-hayır Antipatik miyim_?değilim sanırım, belki de öyleyim… Sevenim yok_?şu an için evet Depresyonda mısın_? İhtimaller arasında Nedenlerini bulamadığın sorular mı var kafanda_? Olumlu(sorular her ne kadar olumsuz olsa da… Kendini aptal gibi mi hissediyorsun_?sanırım… Umutsuzluk_?gitgide artıyor —Komik mi_? —sanmıyorum_

Dünyanın sonu

onerty | 03 October 2005 14:19

13 nisan 2006 da kimseye söz vermeyin.. 5560 da 1 ihtimalle öleceksiniz.. ihtimal çok büyük gözükmese de kim güvenir ki bu 46 Mega ton*luk, muhtemel çarpma hızı 12,59 km/ saniye olan astreoid’ e..

*46 megaton= (46 x 1.000.000.000) = 46 milyar kg

böyle bitmemeliydi!

azurenus | 16 August 2005 09:39

bazen filmler istediğimiz sonla bitmez. amerikan sinemasında mutsuz son zor buluruz ama belki de ben çok uçuk kaçık sonlar bekliyorum. benim gibi düşünen 6 yetenekli insan birleşmiş ve “nasıl bitmeliydi” adında bir proje başlatmış. popüler filmlere kendi uygun gördükleri sonları animasyon olarak üretiyorlar. kaliteli video torrent, daha az kalitelisi wmv dosyası olarak indirilebilir.

[nasıl bitmeliydi]

ilk ve son

| 26 May 2005 01:45

merhaba günlük. tanışmamız klasik olsun istersen derim ki kalbin kadar temiz bu sayfayı bana açtığın için teşekkür ederim. yok, programcı kökenli olsun istersen derim ki yarın bir gün sitenin “style sheet”ini değiştirdiklerinde bu içerisine yazı yazdığım kutunun arka planı beyaz olmazsa da kırılmaz ve aksine seni yine severim layıksan.. önceki cümlede “severim” yazmaya çalışırken ellerim önce “server” yazdı dersem, beni daha iyi anlatır sanırım. başka bir şey istersen, taksit yaparım world kartına.

gelelim mi başlığa? gelelim… peki, o zaman dinle ve işit. burda şair eski derslerine gönderme yapmış. 6 kere aldığım dersimin yarın sabah 10’da finali var. (burada parantez açmadan edemeyeceğim: neden uyumayı planladığımızda, uyanmayı düşlediğimiz güne hep “yarın” deriz saat 00.00’ı geçmiş bile olsa? ki bu o durumlardan biridir 01.29 münasebetiyle.) dikkati parantezden öncesine verip toparlarsak; diyorum ki bu buraya ilk yazım ama son olmasını istediğim bir şey varsa o da bu dersin finalidir. benim de hayatımı belirleme ve önümü görme şansım olmalı diye çamura yatıyor ve çalışma notlarını (evet, tabii ki fotokopi) bitirmeden temiz bir uykuya dalmak istiyorum.

son_günler

...aloneman... | 18 May 2005 13:31

bu gun aklıma şöyle bir soru geldi. ‘ben kendimin son bir kaç günü kaldıgını ögreniyorum bunu benden başkası bilmiyor’ böyle birseye raslasanız neyapardınız.

birde başaka bir acıdan şöyle birsey olsa sevgilinizin son günleri oldugunu biliyorsunuz bunu ona söylermisiniz.

?_?_?_?_?_?_?_?_?_?_?

🙂 (-:

Sonlardan Biri

alaban-hafif | 21 June 2003 10:08

Sonlardan Biri

Kapı çalındı, gittim açtım kapıyı. Gelmişti işte. Sadece sen mi görmek istersin herkese görüneyim mi?, dedi. Herkese, dedim.Gördüler. Kim, dediler. O, dedim, o işte! “O” sandılar. Halbuki bu O, sandıkları O görünümündeki diğer O idi…Dudaklarından dökülen ömrümün son hecelerine verdim tüm dikkatimi. Heyecanlı değildi. Bıkkın bile sayılabilirdi. Sıradan bir işi yapıyordu. Sıradandım işte… Hatta teklifsizce geçti oturdu. “Sormaya gerek bile yok”-tum işte! Sofraya oturmayacağını söyledi. Perdenin önündeki koltuğa geçti oturdu. Aslında ben pencerenin diyecektim ama O, perdenin önündeki koltuk dediği için “perdenin önündeki koltuk” diye kayda geçti. Ben yine sofradaki yerimi aldım, deneme filmi çekilecek amatör oyuncuyum şimdi. Ama değilim, en ciddi rolümü oynayacam. Herkes bekliyor. Kapı çalmadan önce bir şiir bitmişti. “Yoruldum yakalanmazı kovalamaktan…” gibi bir şekilde bitmişti. Şimdi tüm sazlar benim sesimi bekleyen bir aşık. Her bir saz bir köşe başında, saatine bakıyor. Derken tenha bir köşesinden sızıyorum şarkıya, usul usul su olup akıyorum. Süzüyorum sesleri aslında biriktirdiklerimden süzüyorum. Sanki yine söylemem gerekirmiş gibi, sanki bu son şarkı değilmiş gibi. Hala biriktiriyorum. (Son ana kadar herkes hep bir şeyleri biriktiriyor, oysa son kullanma tarihi sadece tüketim mallarına ait değil işte!) Derken bir ırmak taşıyor, kıyıdaki taşları alıyor içine, katıp sürüklüyor. Ses çatallaşıyor, gürleşiyor. Kulaklara nakşediliyor, suyun sesi. Her şey bir tortu bırakıyor gerisinde, en üstte kalan her zaman ayrılığın tortusu, sebep ister ölüm olsun isterse(……) Suyun sesine karışıyor sesim. Söylediklerim benden uçup gidiyor. Bir önceki dörtlüğü söyledim mi,şarkının böyle bir dörtlüğü var mıydı? Her akıttığım dörtlük ilk dörtlük, her dize ilk, dudaklarımdan dökülen her hece ilk hecem. Sondan bir önceki dörtlüğe geliyoruz hep beraber, bunu yüzlerdeki ifadeden, bunu sesimin kelimesiz kalmasından biliyorum. Sadece bir şarkıyım şimdi, sondan bir önceki dörtlükteyim. Son dörtlüğüm yazılmamış. Son dörtlüğüm olacaktı, vardı; bunu az önce sondan bir önceki dörtlüğümdeyim dedirtmesinden biliyorum. Nöbetçi Acele son dörtlük yazılır-cı’yı bulmak gerek. Yazdırmak, şarkıyı soğutmamak en önemli görev şimdi.
Dememle, şarkının sondan bir önceki dörtlüğünün sırtından inip, O ve onları orada -O’nu perdenin önündeki koltukta, onları şarkının dörtlüklerinin üzerini tamamen kapladığı masanın etrafında bırakarak- kapının koluna asılarak, kendimi dışarı atarak, merdivenlerden aşağı bir yılan gibi kıvrılıp akarak kendimi sokaklara vurmam, boş yollarda önceden bıraktığım izleri takip ederek, simgeciyi elimle koymuş gibi orada, işinin başında dalgın,yorgun, bakışları tamir ettiği saatte, dalışları dününde bulmam bir oluyor işte. Simgeciye vardım. Kapının tokmağını tıklatarak,gir sesini duyduğumu varsayarak,aradığımı burada bulacağımı düşünerek,bir büyük eşikten geçtiğimi hissederek içeri girdim.Sizde,dedim,tüm simgeleri anlamını yitirmiş bir hayatın simgesi bulunur mu? Sonra, hayır dedim, bu olmaz ,biliyorum dedim. Aslında sana, son dörtlüğü yazılmamış bir şarkıya son dörtlük siparişi vermek için geldim, dedim. Otur dedi, tabureyi göstererek,kaşlarını kaldırarak. Malzemeleri saymamı istedi, bunu nerden anladım nasıl istedi, bilmiyorum. Başladım saymaya son görevini yapmaya çalışan bir ölü yakını edasıyla. Bir yol dedim, araba dedim, sevdiği türkünün adını söyledim. Bir kaza dedim, intihar değil asla, dedim. Bir de telefon olursa çok iyi olur, dedim. Çekildim kenara, son dörtlüğümü yazacak adama alıcı gözüyle baktım bir daha. Oldu bu iş bu defa dedim. Son dörtlük, yetebildiğim son sesin, son perdesine varacak. Varabilecek, sonrası yok.Dahası, ötesi olmayacak, dedim. Sonlardan bir son olacak işte, hepsi bu! Dedim.
Otobüsün arka taraflarındayım. Ayaktayım. Beni ayakta tutan şeyin otobüsün hareketi olduğunu bilmesem, gözlerimi camından hızla geçen binalardan, evlerden, içindeki insanlardan ayırabilsem, otobüsün hızla hareket etmesiyle boşlukta bir süre asılı kalıp, sonra otobüsün arka camına yapışan yolcu düşüncelerinden, kelimelerinden, ahlarından vahlarından, keşke’lerinden, maaşlarından, taksitlerinden, karşı cinslerin bakışlarından çekinip uzaklara bakışlarının yarattığı karmaşadan zihnimi sıyırabilsem diyeceğim şu ki: ben bir şarkıyım dillerde, söyleniyorum. Sondan bir önceki dörtlükteyim, son dörtlüğüm yok. Gözümün usulca dokunup kaçtığı, sadece istemeden bakabildiğim, göremediğim için içimin yandığı dünyayla, durduğum nokta arasında gerilen bir bağ gördüm, ip mi desem halat mı desem, benim urganım yoksa bu mu desem, o ikisi arasındaki adını koyamadığım, dilime gelmeyen şeye asılsam, tüm hayatımın üzerinden tersine doğru bir defa daha geçsem, derler ki; ölmeden önce insanın hayatı gözlerinin önünden film gibi geçermiş. Derler. Ben diyemem, sadece, öyle değil, derim belki. Otobüs beni alır götürür, sonlardan bir sonun yazıldığı diyara. Alır götürür de sonbaharın son yapraklarına savurur. Savurur da beni rüzgarda yitirir. Yitirir de yitirir. Islak yeşilin tadına varamadan ömrümüzden geçirir. Dedim.
Dedi, başlasın sonlardan bir son. Herkes çekilsin kenara, gözyaşları dışarıda kalsın, hüzünler, ayrılıklar kalsın. Başlasın, en tam son. Nefesin yettiği son heceyle biten şarkı başlıyor!
Ben artık çıktım benden, kendi’nden geçilen yerdeyim belki. Dolanıyorum, iki kelam ediyorum, selam alıyorum. Gülücükler veriyor, tatlı sızılar bırakıyorum bilenlerin kalbinin kıyıcığına. Ve görüyorum.