bildirgec.org

seref hakkında tüm yazılar

klavye insanı

taha3045 | 01 June 2009 09:36

Klavyeyi eline alınca erkek olmak
yüzüne asla söyleyemeyecegi şeyleri, büyük bir yüzsüzlükle yazmak,yazmak
gerçek hayatta yüzüne bie tükürük atmaya tenezzül edilmeyecek kişilerden gayet cesaretli cümleler okumak
Klavye sen nelere kadirsin, seni eline alan erkek oluyor, kabadayı oluyor sen ne büyük bir icatsın
görünce kıçımızda uçuk çıkacak insanlara bile rahatlıkla neler söyleyebiliyoruz
eh nede olsa seni elimize alınca insanlıgımızı kenara bırakıyoruz, ikisini bir arada kullanabilen kişi çok az, bu çok zor çünkü
Öyle ya tanımadıgımız insanların onurlarına kadar varan hakaretleri edebilmemiz için, yüzyüze yiyemeyecegimiz bokları yemek için insanlık ile klayvenin aynı anda bulunmaması gerek, yoksa nasıl yaparız hayvanlıgımızı, nasıl yaftalarız rahatça karşımızdakini, karakterini, ruh halini, sorunlarını bilmeden nasıl kırarız bu denli.

Empresyonist Bir Ressam ve Empresyonizm ile Realizm Arasında Bir Oğul…

| 10 February 2009 13:50

Self-Potrait; www.clarkart.edu
Self-Potrait; www.clarkart.edu

Empresyonist ressam Pierre Auguste RENOIR (1841-1919), terzi bir ailenin çocuğu olarak, Limoges’de dünyaya geldi. Ailesi, Renoir daha çok küçük iken Paris’e taşındı. Renoir, ondört yaşından onyedi yaşına kadar, bir porselen atölyesinde; bir porselen ressamın çırağı olarak çalıştı. Çalıştığı dönemlerde, ışık ve renk konusunda epeyce tecrübe edindi. 1862 yılında, Charles Gleyre’nin stüdyosuna girerek, Monet, Sisley ve Bazzile gibi önemli ressamlarla, sıkı dostluklar kurdu. Dostlarıyla, Seine ırmağı kıyısında; ressam sehpalarını kurarak çalışırlardı. Renoir, Monet gibi sadece doğa resimlerinden ziyade, insan figürleri üzerinde duruyordu.


“La loge”; satatic.howstuffworks.com

Renoir’in tarzı; Monet gibi, resimde izlenimcilik veya empresyonizm, yani 19.yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan ve bütün sanat dallarını etkisi altına almış bir akım. Resimde izlenimcilik (empresyonizm), ışık ve renkten oluşan gerçek görsel izlenimleri; ressamların kişisel yorumları ile duygularını da katarak yansıtmasıdır. O dönem itibari ile sanatçıların, kendi duygu ve düşüncelerine göre, var olan nesneleri veya figürleri yansıtmaları; sanatta bir devrim niteliği taşımıştır. Bu akımın öncüleri, Claude Monet ve Camille Pissaro olup, Renoir’i de katabiliriz…

beni milyon kere vurdular anne

ibrahimustura | 11 June 2008 21:36

dönde bir bak geriye geride kalan zehitlere gözü yaslı analara babalara sevgilirere yas 20 askerlik geldi dayandı kapıya analar babalar sevgilirer vedalasmakta sevgiliye verilmiş ask yemini yol görünmüş daglara vatanı korumaya geride bırakılan umutlar hayaller gözyasları 15 ay ana bu sil göz yaslarını baksana oglun mehmetcik oldu gidiyor daglara vatanı korumaya yemin olsun akan türk kanı yerde kalmayacak ay yıltız susmayacak gökteki yıltız ballayacak türk askeri hic durmayacak sonuna kadar savaşacak son nefesinde bile vatan diye haykıracak hersey vatan hersey vatan diye can verecek belki daha hayatı danıyamayan gün yuzu kücük bebeler bir hain kursunu ile cekip gider soruyorum size neden o kücük bebeler kücük bir candan savaş bekleyen serefsizler kahbeler ne istediniz onca bebeten sizde hic vincdan yokmu pkk kahpererine gelsin bu yazı ben ibrahim özcan devam onca akan türk kanı yerde kalmayacak sizin gibiler kömülüp gidecek tarihde kalacak unutmayın türk genci her sey vatan diyerek son nefesine kadar gidecek gökte ay yıltız toprakta sehit kanı bu vatandan baska birsey degil bu bayragımızın sembolü gökten yere kadar renkarenk kırmızı beyazdan olusan renkleri damarımdan türk kanı akmakta hatıralar silinmez türk kanı sönmez devam eder göklerde dalgalanmaya kulak verin türkesin ayak sesleri osmanlıdan bu yana kıran kırana bir müzadere ardından top sesleri silah sesleri bir hain kursunu mehmetcigin kalbini hetef alır aglama ana oglun sehit oldu oglun koca taputta kırmızı güllerle cennet yolcucu hain ise mezarda yanıyor atatürk ay yıltız kurucucu o günden beri dur durak bilmez ay yıltız hic durmayacak hainler birer birer gömülüp gidecek dökülen cocukların kanları sehitlerin kanları yerde kalmayacak biz türkmüyüz biz türkmüyüz evet hersey vatan icin “-atam sen rahat uyu vatan bizlere emanet -“hainler size elveda ey türk gencligi ay yıltız bizlerin namusu kanım kırmızı bayragım kırmızı ay yıltız serefim ibrahimden saygılarımla……

şerefsiz

necronamber | 08 February 2008 17:53

Ne kadar çok şerefsiz insan var, bu insanlar ile uğraşmak yoruyor artık ama fitil fitil getireceğim önüme gelen her şerefsizi layıkı ile terbiye edeceğim. Ne zaman ki bedenim ruhumdan ayrılana kadar…

TÜRKLÜĞÜN ÖLÇÜSÜ!

| 18 July 2007 17:24

Hiç düşündünüz mü,ne kadar Türküz?Örfümüzü,ırkımızı,dilimizi,dinimizi,toprağımızı,bayrağımızı,anlı şanlı geçmişimizi ne kadar biliyoruz?Ne kadar farkındayız,bir an bile durup düşünmeden basıp geçtiğimiz toprakları,akan bedelleri,altında yatanları…Dünün yarınlarına olan şeref ve vicdan borçlarını,tüm kutsal değerleriyle birlikte bugünlere bırakanları falanca bayram gününde bilmem kaç defa hatırlamak değil,akıldan çıkarmamaktır,Türk’ü Türk yapan.Yarınların emanetini taşıyan sizler!Yarınların ataları olarak anılacaksınız…Bu borcu ne kadar farkındasınız?Hani bir söz vardır,bilir misiniz?”Batan gemiyi terkeden fareler,geminin batmamasını hazmedemezlermiş.”Geçmişten bugüne gelen siyaset anlayışıyla tamamen özdeşleşen bir cümle kanımca.Koltuğu değil,Türkü başının üzerinde taşıyabilmektir,bu tacı değerlerimizle süsleyebilmektir Türk olmak…Bu yüzden bir dakikanızı lutfedip de düşünün ne kadar Türk olabildiğimizi…

Öne geçebiLmek için…

necronamber | 25 May 2007 12:44

Kendine, yaratılmışların en şereflisi olma payesi verilmiş insanoğlu, bireysel dünyasını oluşturan yapısallık içinde kaldıkça, sınırsız bir davranış özgürlüğüne sahiptir. İstediğini düşünmekte hür, çevreye zarardan arınmış eylemlerinde bağımsızdır.
Fakat toplum önderliğine soyunduğu an; onun kişisel keyif yaşamından ve bireysel davranış özgürlüğünden vazgeçmek zorunluluğu ortaya çıkar. Örneğin; şahsi hayatını sürdürürken, istediğini sevebilme serbestliği, toplum yöneticisi olduğu zaman; tüm yurttaşlarını,ayrımsız kucaklama mecburiyetine dönüşür.
Özetlersek yöneticilik; büyük bir ÖZVERİ oyunudur; toplumsallığı becerebilen oynar, hala kendi düşlerini sevme
bağımlılığı devam edenler ise, yönetememenin silikliği içinde yokluğa mahkum olurlar.”İsteyici olmamak, yalnız teklif edileni kabullenmeki” kuralı; insanımızın, DEVLET ADAMI olmak için
koyduğu önemli bir ayıraçtı. Asırlarca sürdü bu gelenek. Devlet kapısından ikbale uzanmak, kişisel istekten çok, halkın ve toplum büyüklerinin teklifleri ile gerçekleşirdi. Önüne makam sunulan kişi, görgüsüzlük hırsının verdiği “acüllükle”
dilek üstüne atlayıp, hemence, “OLUR” demez, öncelikle; “benden daha iyisi vardır, benden hayırlısı, daha uygunu bulunur” mazeretini ortaya koyardı. Açlıktan ölüm noktasına gelse bile, başkalarından ekmek dilenmeme milletimizin bir ONUR anıtıydı böylesi davranışlar.