bildirgec.org

sadakat hakkında tüm yazılar

Yılandan korkmam kadından korktuğum kadar!

darjeeling | 17 April 2007 16:06

Evet biz kadınlar, bizden korkarım ben!
Bu tabiki kişisel tercih ve düşüncem, kimse katılmak zorunda değil.Zaten kimse katılsın diye de yazmıyorum. Sadece benim etrafımda gördüklerimi paylaşmak istiyorum.
Ben kadınlardan çok korkarım. Bunun ne demek olduğunu anlamaya çalışırken lütfen erkeklerden korkmak eylemiyle karşılaştırın. Örneğin şu dünyada büyük bir sırrımı bir erkeğe mi yoksa kadına mı açacağımı sorsalar, erkek derim çünkü kadın kısmı ağzını tutamaz, zaten çok konuşur, paylaşmayı sever ve en vahimi kötü niyetli olabilir.
Kadınlar erkeklerden hep daha fazla kıskanç olmuşlardır. Mesela bir erkek bir erkeği özellikle statü ve maddiyat konusunda kıskanırken bir kadının bir kadını kıskanması için çok daha fazla sebebi vardır: Karşı taraftaki statü,maddiyat,güzellik,aşk,mutluluk,kıyafet vs..
Ayrıca kadın sadece kadını kıskanmaz erkeği de kıskanır. Bana şu dünya üzerinde herhangi bir kadını kıskanan doğru düzgün bir erkek göstersenize. Erkekler yapmaz çünkü özgüvenleri tam ama kadın hep yarım,ya da parçalanmış. Birşeyler hep eksik.. Aslında böyle tamamlayamayacağını da bilmesi lazım ama bilmiyor..
Mesela kadın çok güzel iftira atabilir. Maksat ayak kaydırmak olsun. Sebep ister mantıklı ister mantıksız olsun. Sizi işinizden ve mevkinizden çok kolay edebilir. Hele hele bir de Türk toplumunda bu çok daha kolay olur. Kanunlar kadından yana. ‘Bu adam bana tacizde bulundu’ dedi mi zaten olay bitmiştir. Bu işten %90 erkek zararlı çıkar. Bakınız fitiradan bahsediyorum. Ya da daha basit bir örnek verelim. Diyelimki bir kız bir çocuktan hoşlandı ama çocuk yüz vermiyor. eğer abisi varsa gidip abisine çok rahat ‘bu çocuk bana asıldı’ deyip çocuğu dövdürebilir. (Abi kesin inanır zaten, erkekler asılır ya!) Ya da yine kız çocuğu beğeniyor ama çocuğumuzun kız arkadaşı var. Ortaya çıkan durum hasetlik. Aşkı çekemeyen kadın bu ilişkiyi bitirmek için elinden geleni yapabilir. Mesela şu durumu düşünsenize. Hep kayınvalidelerden yakınılır neden elle tutulur bir tane kayınpeder vakası yoktur(mutlaka vardır ama genellemelere bakın) Kayınvalidelerden çeker hep gelinler yada evlilikler, ya da zaten yüzük takılamadan biten ilişkiler.. (kayınvalideler birer kadındır,unutmayınız, oğullarını kıskanırlar)
Bu yüzdendir ki bir kadın bir kadını herzaman erkeğin onu tanıyabileceğinden daha fazla tanır. Kadın, kadından gelebilcek tehlikenin hep farkındadır, çünkü kendide bunları yapmıştır ya da yapabilir.
Burada yazdığım şeyler hep kötülemek gibi gelebilir size ama bu kötü tarafından baktığım zaman gördüklerim. Elbet iyi yanlarımızda vardır ama siz yeter ki kadınların şeytanlıklarını görmek isteyin. İşte görmeyi istemede biter iş.
Yılandan korkmam ben kadından korktuğum kadar…

Erkeğiniz evliliğe hazır mı?

darjeeling | 04 April 2007 16:43

Bir erkeğin evliliğe hazır olup olmadığını anlamanın birden fazla yöntemi vardır mutlaka (Adamın size gelipte direkt evlenme teklifi etmesi hariç) 🙂
Sevgilinizle ilişkiniz ilerledi,1,5 belki 2 yıl oldu. Ciddiyet dizboyu.Artık sizde bekliyorsunuz belkide harekete geçmesini. Günaşırı yada 2 günde bir görüşüyorsunuz. Yine o günlerden biri.. Onu görmek için yanına gittiniz, onu özlediğinizi söylediniz ve adamın verdiği karşılık: ‘Daha dün görüştük’
İşte böyle bir adam kanımca evliliğe hiç ama hiç hazır değildir. Çünkü birini hele hele bir kadını hergün görme fikrine tahammül edemez. Bu adam akşam üstleri işinden çıkıp eve gelecek(dışarda arkadaşlarla geçirilen geceler hariç) neredeyse tüm akşamlarını evinde KARISININ yanında geçirecektir. Aman tanrım ne büyük bir felaket dimi? Hergün o kadın, hergün o kadın. İşte bunun bir felaket olduğunu düşünen erkekler zaten daha ilişkinin içindeyken yakayı ele verir ve yukardaki cümleleri ederler.
Düşünün Allah aşkına, sevgilisini sık görmeye dayanamayan bir adam nasıl olurda onunla evlenir? İşte böyle test edebiliriz değil mi bir erkeği?
Siz ne düşünüyorsunuz? Haksızmıyım?

ALDATILDIĞINI HATIRLADIĞIN ANLAR

darjeeling | 27 March 2007 20:25

Aldatma üzerine çok yazı yazılmıştır eminim.Aldatmak iğrençtir, kişi asıl kendine hata yapar, kendi kaybeder tarzında. Bazıları ayrılır bazıları ilişkilerini devam ettirir. Türlü türlü sebepleri vardır. Ben de hepsine katılıyorum. Ama asıl bugün aklıma gelen şu oldu:
Diyelim ki aldatılan kişi ilişkiyi öyle ya da böyle bitiremedi.(ki genelde bu taraf kadındır) Ve herşey zamanla gerçekten yoluna girmeye başladı. Peki hiç mi insanın aklına gelmez karşı tarafın yaptıkları. Düşünün sıcak, güneşli bir gün. Evden çıktınız işe gidiyorsunuz. İş sendromunu kafanızda minimum düzeye indirdiğiniz ve mutlu olmaya çalışarak işe gitmeye çalışıyorsunuz. Bindiniz minibüse. Bir anda aklınıza sevdiğiniz insanın üzerinde tepinen öbür kişi geldi, ya da sizinki tepiniyordu. Bir de buna şahit olmanıza gerek yoktur. Kafanıza zaten görmesenizde en iğrenç haliyle gelir. Ve o an yeniden oturtmaya çalıştığınız o ilişki ve kişiden tekrar (dakikalık bile olsa) nefret edersiniz. Unutmaya çalışırsınız hemen. Çünkü iş ve başka meşguliyetler vardır. Bir de düşündükçe size vereceği acı. Bir an doğru mu yaptım ayrılmayarak diye düşünürsünüz ve yine herşeyi zamana bırakmaya karar verirsiniz. Bu anlık hatırlayışlar ara sıra gelir gider size ve inanın karşı tarafın canı hiç bu kadar yanmıyordur yaptığı pislikten ötürü…
Olan yine size olur!

aşk!

sortie | 08 March 2007 21:27

aşk herşeyi affeder mi?neleri affeder , nedir ne diildir? o mudur zamana yenik düşen yoksa bir türlü doymak nedir bilmeyen egomuzmudur aşkımızı egale eden!biliyorum milyonlarca cevabı var ama yine de merak ediyorum işte

AMANIN DİKKAT! AŞK, SADAKATİ ÖLDÜRÜYOR, ÖLDÜRMEZSE SÜRÜNDÜRÜYOR!

Radyocu | 18 January 2007 18:52

ÇİNCE: SOLDAN SAĞA AŞK VE ERDEM KELİMELERİ
ÇİNCE: SOLDAN SAĞA AŞK VE ERDEM KELİMELERİ

Ne oluyor, böyle anlamıyorum. Aşk sadakati öldürür mü? Ama öldürüyor. Öldürmezse süründürüyor. İnanmıyorum diyorsanız, yazdıklarımı okuyun derim.

Aşk nasıl sadakati öldürür, önce ona bakalım:

Aşık olduğu kişiyle olan ilişkilerini geliştirmeye çalışanların böyle bir sorunu yok. Aşk nasılsa gelip geçici bir haldir. Kişi, bunun farkındaysa, hemen görevini yapıp, sonradan buharlaşacak olan o ilk çarpıntının yerine sevgiyi, saygıyı ve dostluğu koyuyor. Ama bunu yapamıyorsa veya bunu yapması gerektiğini farkında değilse ne oluyor?

Peeetriik

buddhala | 27 September 2006 01:55

Şubat civarıydı sanırım. Kar yağmaya yakın bir zamanda, bahçeye iki tane kedi geldi. Kar tatili yüzünden ertelenen sınavlara çalışırken, arada bir bahçeye ufak kaplarda yemek koyuyor kedilerin seranatından kurtuluyordum. Bütünlemeler hayırlısıyla bitince kedilere motive oldum. Biri daha küçüktü. Siyah beyaz tüyleri ve yem verirken atik davranışı diğerine ısınmama sebep olmuştu. Her zaman mazlumun yanında yer alan benliğimin burda da önüne geçememiştim. (Futbol maçlarında Beşiktaş ve Barcelona dışındaki eşleşmelerde yenilen takımı tutmak gibi…) Kumral, açık kahverengi tüyleri ile sırt kısmındaki koyulaşan çizgiler, elimi uzatınca hemen şımarık kendini yere atışı gibi kendisine sempati duymamı sağlayan özellklerin dışındaki tek kötü yönü traktörü andıran horultusu oldu bu kedinin. Gülü sevdik, dikenine de katlandık ama. Adını koymadık önce kedilerin. Kar yağınca da ikisini içeri aldık. İlk bir kaç gün eziyetti tabi. Kuma alıştırma ve ev içinde girilmemesi gereken yerleri öğretme Allah tan uzun sürmedi. Ama kedilerle aynı mekanda olma fikrine alışamadık. Ev zemin kattı ve temizliği daha da güçleşiyordu. Havalar açınca, ikisini de bir kutuya sıkıştırıp, Kuzguncuk un iskele kısmına yakın bir yerde, arkadaş edinebilecekleri bir ortamda doğaya bıraktık. Kutudan çıkınca hemen bir döküntü binanın içine kaçtılar. Kedi dosyası böylece kapanmış oldu(!)
Yaklaşık 1 hafta sonra sabah dört civarı Küçük Emrah ın kedi versiyonunu andıran bir miyavlama, bahçenin çatlak duvarlarında yankılanıyordu. Evet, kedicik geri dönmüştü. Ama biri geri dönmüştü. Siyah beyaz olanı eyvallahı çekip kendine yeni bir ortam edinmişti belli ki. Ama sempati duyduğum kedi geri gelmişti. Koskoca yokuşu geri çıkmıştı. Evi hala kavrayamadığım bir şekilde geri bulmuştu. Çünkü kutu içine tıkıp, aniden bir mekanda salıvermiştik ama sonuçta kedicik geri dönmüştü. Titreyen görüntüsüne, dökülmüş tüylerine, ağlayan miyavlayışına, yalanmasına, pencerenin camına sürtünmesine dayanamayıp içeri aldık kediyi. Hala adı yoktu ama artık bir evi vardı.
Kumun yerini unutmamıştı ama girmemesi gereken yerleri unutmuş gibi yapıp hala girmeye yelteniyordu. Üç dört ay mutlu bir evlilik geçirdik kediyle. Mayıs ayından itibaren bahçeye de salıyor, dışardaki Kötü Kedi Şerafettinler den dayak yiyip geri dönüyordu. Bazen geceleri pencerede gurur yapıp nöbet tutuyor, uykusuna yenilip horlayarak uyumaya başlıyor ama bahçeye kadar kovalayan kedi onun bu anını gün boyu beklermiş gibi pencerenin dibine gelip hırlıyor sonraki kedi patırtısı bizi söylenerek uykumuzdan kaldırıyor ve gece, bahçedeki düşman kediyi sopalarla kovalayarak sona eriyordu.
Arada kedinin dağıttığı evden şikayetçi sevgiliyle papaz olma durumu ve eve kontrole gelen çekirdek aile meclisi üyelerinin veryansınına rağmen kediyi koruyordum. O tüm zorluklara, evden 5 dakika uzaktaki bir yerde ulu orta bırakılmaya rağmen geri dönmüş Gotama nın sadakat sınavından geçmiş bir kediydi.
Eylül ün getirdiği çatırdayan yapraklara ilk nefes aldırıcı yağmur yağdığı sırada, bizim bahçede yan evin özenti kedisi üç tane yavru kedi dünyaya getirdi. Bizim kediyle de didişen bu kediden pek bir hoşnutsuzdum. Bu üç yavru kedinin annesi kimden mi peydahlamıştı bu veletleri? Bizim kedinin can düşmanı Kötü Kedi Şerafettin den. Bizim kediye yazın son günlerinde bahçe zindan oldu.
Bir gün yine bizim kedi boşluktan faydalanıp, bahçeden dışarıya dolaşmaya çıktı. Ama dönüşte yan tarafın kedilerine ve Şerafettin e takılmış olsa gerek, eve gelemedi. Biz ertesi bir açık bulur gelir dedik ama gelmedi de gelmedi…
Günler geçti. Bizim kediden ses seda yok. Kuzguncuk a iniyor, kedilerin uğrak yerlerini araştırıyorduk ama bizim kedi yok. Arada şiddetli yağmur yağıyor, geceler bizim kedi ne alemde muammasıyla uykulara yelken açıyordu.
Bizim bahçede allak bullak oldu o arada. Aşırı yağmurun çatıdan inen borularda yaptığı baskı, bizim bahçede orgazma ulaşıyor bahçede bir karış su birikiyor, fark edilmese evi su basacak. Yan komşunun çatısındaki patlak boru ayrı bir konu…
Bir gece yine saat dört civarı. Pardon Ramazan ın ilk gecesi. Uykum yoktu sabaha kadar baykuş gibi dikildim. Çayı demleyip, efkarlanmaya başladım. Sevgili gitti, kedicik gitti, ablacık gitti… Dert ortağı da kalmadı. Kedi olsa dedim kendi kendime. Ramazan ın ilk sahurunu yapıp yatağa gömüldüm. Kedi olsa diye içimden geçirdim. Gözümü kapadım, tam kulaklarımı da kapayacağım, bir miyav sesi… Ağlamaklı bir ses. Durmadan miyavlıyor. Benim yatağa gömüldüğümü görmüş kedi, yatağımdan kaldırmak istercesine miyavlıyor. Gözlüğüm de yok, hangi kedi, nerden miyavlıyor kestiremiyorum. Işığı açtım, bahçeye baktım ama kedi yok ortada, ses var görüntü yok. Yukardan geliyor ses. Kafamı kaldırdım bir de ne göreyim, bizim kedi bakmış öbür güzergahtan gelemiyor, çatıdan gelmiş bizim eve.
Sepeti ters çevirdim, biraz uzanıp kediciği indirdim aşağı. Ama leş gibi kokuyordu. İlk gece bahçede konuk ettim onu. Önüne de okkalı bir tabak koydum. Yemeği sindirmeye odaklanırken ben yatağa gömülüp uykuya daldım. Sabah uyandığımda yoktu. Ama aynı gece tekrar geldi. Onu içeri aldık, bir güzel banyosunu yaptık ve kurulayıp ev ahalisine tekrar tanıttık. Artık onun ayrı bir kum odası vardı. Benim tualetin deliğini kapayıp ona vermiştik orayı. Kedinin adını da koymuştuk. Adı, “Peeetriik” ti. Bize ilk gece o kadar çok şey anlattı ki, yorgunluğunu da boş verip, arada mutfağın çöpüne de yeltenerek uyanıklık yapıyım diyor ama tek ikazla girişiminden vaz geçiyordu. Olsun, onu günlerce dinlerdim. Petrik adının nerden geldiği ayrı bir konu ama Petrik artık eve geri gelmişti. Hoş da geldi…

İran Kandil Dağını vuruyor

webci | 22 July 2006 03:10

Geçen yazımda sınır ötesi harekat diye bir yazım olmuştu. Şu an Türkiye daha izin alamadı.Ama İran Kandil Dağını topçu ateşine tuttu.Bu konuda İran elçisi ile görüşen bir gazeteci “Pkk sizin ülkenizde de mi saldırılar yapmakta “diye sorunca cevaben: “Hayır bizim ne Kürtlere karşı duruşumuz vardır ne de Kürdistan’a ” Türkiye ile 2004 yılında ortak güvenlik antlaşması gereği bu operasyonlar evam etmektedir. Türkiye ne zaman izin alırsa

Her insan evlenmeli midir, evlilik gerekli midir?

escape | 12 February 2006 09:38

Evli olup eşini aldatan kadınlar/erkekler; geçinmeleri için gereken parayı ailesiyle paylaşmak yerine içki kumar ve kadınlarla harcayan, eşiyle ve çocuklarıyla hiç ilgilenmeyen aile babaları varken diğer yandan evli olmadıkları halde hayatındaki kadına/erkeğe karşı sadakatli olan ve nikahsız beraberliklerinden olan çocuklarına karşı tüm görevlerini yerine getiren anneler babalar var. İşte tüm bu gözlemlerim ışığında, evlilik gerekli midir sorusuna cevap arıyorum.

bovarik ben

papatya | 04 August 2005 17:59

klasiklerden ve 50lilerin kült filmlerinden aldatma kavramını, aşkın peşinden giden kadın olarak vurgulandığını hepimiz biliriz. kadın aşkı için her şeyi terk eder. ekonomik özgürlüğü olmamasına rağmen, eşini bırakır, meteliksiz bir aşk uğruna.

peki ya günümüz kadını? bir dergiden alıntı: “… ekonomik alanda erkeğin desteğine ihtiyacı olmayan kadın, erkeğin “elinini kiri” olan sadakatsizliğe el atmakta, böylece, işte ve aşkta erkeğe meydan okumaktadır.”

ama sanırım işi daha eğlenceli kılan; kadının erkeğini başka bir kadınla aldatmasıdır.