bildirgec.org

roman hakkında tüm yazılar

youth without youth

schizophrenia13 | 25 December 2008 16:47

youth without youth
youth without youth

mircea eliade‘nin 1976 tarihinde yayımlanan romanı youth without youth, francis ford coppola tarafından 2007 yılında beyaz perdeye aktarılmış.

youth without youth
youth without youth

nazi baskısı altında yaşayan romanya’da dil bilimci olarak çalışan bir profesöre yıldırım çarpmasıyla başlayan film, profesörün maruz kaldığı elektrik yükü sonucu 40 yıl gençleşmesini, kazandığı yetenekler sonucu peşine nazi bilimadamların düşmesini ve kaçışını anlatırken, kahramanımızın geçmişteki ve yaşadığı zamandaki aşklarına da tanık oluyoruz.
ne tesadüftür ki yeni sevgilisinin yaşadığı gelgitler kahramanımızın dilin kökenine olan yolculuğuna ışık tutmaktayken, sevgilisinin yaşlanmasına da neden olmaktadır.

üç korku filmi …

kahramancayirli | 24 December 2008 16:42

Son bir hafta içerisinde izlediğim üç korku filminden bahsedeceğim bu yazıda. Üçünü de önerdiğimi belirteyim öncelikle. Çünkü çok keyifliler, film süresince geriliminizi belli bir seviyede tutuyorlar.

yetimhane (2007)
yetimhane 2007

İlk film El Orfanato (The Orphanage) – Yetimhane. 2007 yapımı filmi Juan Antonio Bayona yönetmiş. Belen Rueda’nın (Laura) başrolünü oynadığı film, Laura ile küçük oğlu Simon arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Açıkçası filmin konusu hakkında ne kadar ileriye gitmem gerektiğini kestiremedim, filmin büyüsü kaçsın istemem. Eli yüzü düzgün bir İspanyol gerilim filmi. Türü sevenlerin beğeneceği bir film.

high fidelity

schizophrenia13 | 19 December 2008 15:04

high fidelity
high fidelity

*
nick hornby‘nin aynı adlı romanından, 2000 yılında sinemaya uyarlanan high fidelity, odyofil plak satıcısı rob gordon‘ın hayat ve kadınlara dair kişisel hesaplaşmasını dick ve barry‘le bize aktarıyor.

high fidelity
high fidelity

rob’un eski kız arkadaşı laura‘nın kuyruk acısıyla yaşadığı sancıları, yaptığı hataları ya da doğru yaptığını sandığı şeyleri müzikle besleyen film izleyenin kendisinden birşeyler bulmasına olanak yaratıyor. nick hornby, d.v. devincentis, steve pink, john cusack ve scott rosenberg tarafından yazılan senaroyu stephen frears filme çekmiş.

NOBEL ÖDÜLLÜ TÜRK: ORHAN PAMUK

| 11 December 2008 10:13

Orhan Pamuk, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. İlk romanı ve anketlere göre cumhuriyete damgasını vuran 75 kitaptan biri olan “Cevdet Bey ve Oğulları”nda (1982) ve diğer bir şaheseri olan “Kara Kitap” (1990) adlı romanında anlattığına benzer bir ailede büyüdü. Nişantaşı’nda yetişen Orhan Pamuk, New York’ta geçirdiği üç yıl haricinde İstanbul’da yaşadı. Robert Koleji mezunu olan ve
İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde üç yıl okuyan Pamuk, 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi.

Çocukluk ve gençlik yıllarında ressam olmayı hayal etti, fakat 1974’den itibaren yazı yazmayı tercihi ağır bastı.

Üç kuşak İstanbullu bir tüccar ailesinin çerçevesinde, Türkiye’nin son yüzyıllık macerasını hikâye eden “Cevdet Bey ve Oğulları” adlı romanı, 1979’da Milliyet Roman Yarışmasında ödül aldığı gibi, 1983 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü‘ne de layık görüldü. Aynı yıl ilk baskısı çıkan; üç mutsuz kardeşin İstanbul yakınlarında bir sahil kasabasında, 90 yaşındaki ninelerinin evinde geçirdikleri bir haftalık hayat dilimini anlatan “Sessiz Ev” adlı romanı ile 1984 yılında Madaralı Roman Ödülü’nü aldı. Pamuk, “Sessiz Ev”in Fransa’da çıkan çevirisi ile 1991’de Avrupa Keşif Ödülü’nü kazandı.

17. yüzyılda İstanbul’a getirilen Venedikli bir köleyle bir Osmanlı âlimi arasındaki ilişkiyi anlatan tarihi romanı “Beyaz Kale”(1985) ile Pamuk, yurt içi ve yurt dışında ününe ün kattı.

bu sonbahar…

lounatuqie | 27 November 2008 09:57

en sevdiğim mevsimin sonbahar olduğunu anladım. kışın soğuğunda hamallık yapar gibi üstümüzde taşıdığımız elbiselerden gına geliyor. baharın yağmur çamuru delirtirken yazın sıcağında kavrulmak illallah dedirtiyor. ha elbette sonbaharda da yağmur oluyor ama baharın yağmurundan bir başka olur. rengarenk yaprakların aheste revan yere inişi ve yağan yağmurda yere yapışıp ıslanması ayrı bir göz zevki yaşatıyor. sonbaharı güzel kılan belki de diğer mevsimlerdeki yek renklilikten kurtulan ağaçların rengarenkliğidir. binbir çeşit renge boyanan ağaçlar şehri güzelleştirdiği gibi insanların ruhuna da hitap ediyor ki herkes kendini cok rahat ferah hissediyor.
peki sizin mevsiminiz hangisi?

kitap ve romanda %40-50 indirim

ergin53 | 19 November 2008 22:19

kitap ve roman indirim
kitap ve roman indirim

Kulturtv sitesinde 15kasım da başlayan güzel bir kampanya.. Tüm kitaplarda %40, çok satanlarda %50 indirim uyguluyor. kitap ve roman okumayı sevenlere duyrulur. 100ytl üzeri alışverişlerde kargo bedava.

çok satanlar

cahillikler kitabı
cahillikler kitabı

Cahillikler kitabı tavsiyemdir. Bilmediklerimiz ve yanlış bildiklerimiz hakkında..

perihan mağden, leyla erbil – gecede

kahramancayirli | 18 November 2008 16:28

gecede çok iyi bir öykü kitabı, üstelik kapağı da hoş.
gecede çok iyi bir öykü kitabı, üstelik kapağı da hoş.

daha önce de birçok kez perihan mağden’in yazılarına bağlantı verip okuyun istemiştim, bir kere daha isteyeceğim. mağden’in bu pazarki yazısı gerçekten çok doğru ve çok güzel. sosyoloji bilen bir kalemin sinema ya da edebiyat hakkında yazılarını okumak ne güzel. hele ki sizin okuduğunuz bir kitap ya da izlediğiniz bir film hakkında yazıyorsa.
leyla erbil’in gecede adlı hikaye kitabı için çok övgü işitmiştim. kitapçıda 3 ytl’ye satıldığını görünce neredeyse çığlıklar atarak aldım. farklı, iyi öyküler, gecede’de okuyacağınız. ama erbil’in dili epey farklıdır. yaban gelebilir belki.
çağan ırmak’ın son filmi ıssız adam’dan mı bahsediyor herkes, bana mı öyle geliyor. belki yeni bir babam oğlum vakası yaşanır. hakkında konuşuldukça daha çok izlenir. hatta rekor kırar babam oğlum gibi.
daha önce önerdim mi bilmiyorum ama ırmak’ın bana old and wise’ı çal adlı bir kısa filmi var. derya alabora ve erkan can oynuyor. izleyin. fotoğraf ya da kısa film hakkında önerileriniz çok iyi olur. çünkü çok az insan kısa filmle vb ilgilendiği için yeni ürünleri, isimleri takip etmek kolay olmuyor.

Gece ve Gündüz Krallığı

vatanda | 02 November 2008 16:18

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak.

2008 kpss

vatanda | 02 November 2008 11:35

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak. ” Puslu bir geceden geliyorum. Güneşi arıyorum, sabahı bekliyorum. Buraların sultanına hizmet için bekliyorum” dedi. Ne söylediğimi anlamamış olmamla birlikte hala neden ve niçinler içinde kaybolmuş bir vaziyetteydim. Hiç bir şeye anlam veremiyordum. Yaratıklar hep bir ağızdan ” Güneşi bulmak elinde, Sultan içerde, hizmet zordur kazanmak ise imkansız.” diyerek ayağa kalktılar. arkada olan biraz daha insanımsı yaratık ileriye bir adım atarak ” Şimdi sende diğerleri gibi hiç bir şey anlamamışsındır. Şu anda gece ve gündüz adasındasın. İçerde güneş sultan durmakta, bizlerse sultanı koruyan cinleriz” diyerek bir anda ele benzettiğim uzantısından bir giysi ve kolye verdi. “Bunları giy, içeri girmen için şart” dedi. Önündeki cin yine aynı şekilde bir kılıç ve kalkan uzattı bana ve ” Bunları kuşan içeride hizmet için gerekli dedi”. En öndeki cin ise kocaman bir kazan çıkartıp içine deniz suyundan doldurdu ve altını yaktı. ” Kazanın içine gir ve temizlen saflık gerekli” dedi. Bütün söylenenleri bedenim harfi harfine uyguluyordu. İlk önce kazana girdim. Çok sıcak olacağını hatta pişeceğimi düşünürken oldukça serin hatta tenimde tatlı bir his uyandıran bir su ile karşılaştım. Bedenimin kontrolünü yeniden kazanmıştım. Hatta artık aklımdakileri bile söyleyebiliyordum. Kazandan çıktığımda bir an için kaçmak istedim. Ve tam o anda öndeki cin “Buradan kaçmak istiyorsun dimi ama kaçış yok. Senin gibi senden önce ve senden sonra gelenler içinde kaçış yok sen ve senin gibiler seçilmişlersiniz. Doğduğunuz gün gece ve gündüz savaşı için seçildiğiniz” diyerek beni diğer cin’e doğru sürükledi. Cin’in verdiği giysileri üzerime giydiğimde sanki hiçbirşey giymemiş gibiydim ama dışardan giysiye dokunduğumda çok kaba çok kalın ve sert bir ses çıkarıyordu. Kolyeyi boynuma taktığımda ise daha önce hiç görmediğim bir ışık hüzmesi gökyüzünde belirdi ve tamda kolyenin ortasına doğru ilerledi. Işığın içinde hayal meyal bir insan silüeti görüyordum ama sadece o kadar birde ses ” Sana güveniyorum” diyordu. Cinler ışığı görür görmez dizlerinin üzerine çöktüler ve hep bir ağızdan ” Işığın prensesi hoş geldin savaşçıyı kutsa ve galibiyet için yol göster” diye bağrıştılar. Işık hüzmesi kolyenin içine girdi ve parlamayı kesti. En son olarak elime bir kılıç ve kalkan verdiler. Kılıç buradaki herşey gibi garipti. Sadece sapı vardı ve elime aldığımda beyaz bir ışık saçıyordu. Benim kılıca böyle baktığımı gören cin ” Bu kılıç ruh kılıcıdır içindeki duyguları gösterir. Az önce içine girdiğin kazandaki su ruhunu temizledi, giydiğin giysiler sana güç verdi. Bu ruh kılıcı ise senin içindeki saflığı temizliği gösteriyor. İçeride daima böyle saf ve beyaz kalmalı. Rengi değişirse neler olur biz bile bilmiyoruz” diye açıklama yaptı. Ruhumun temiz olması beni sevindirmişti ama ruhum temiz değildi yaptığım onca yanlış onca kötü şey onlara neler olmuştu. Yine aynı cin sanki beynimi okurmuşcasına “Daha önce yaptığın kötülükler, yanlışlıklar, bütün hataların az önce suyla birlikte yok oldu. Şu anda en saf en temiz sensin. Geçmişi düşünme sadece hizmet etmeye odaklan ” diyerek o garip uzantısını kalkanın üzerinde gezdirdi. Kalkan bir anda o en normal halinden çıkıp parlamaya başladı ama öyle beyaz değil yeşil parlıyordu kalkan. “Bak” dedi parmağa benzeyen uzantısından bir parçayı garip dişleriyle kesti ve gri akan kanını kalkana sürdü kalkan bir anda büyüdü ve gri rengi yuttu. Resmen cinin kanını yuttu ve yine yeşil yeşil parladı. “bu kalkan yeşil zümrüt kalkanıdır. Senden öncekiler bu kalkanı alamadı senin bir özelliğin olmalı. Zümrüt kalkanının en büyük özelliği bizler gibi varlıkların kanı kalkan tarafından emilir ve sana zarar vermesini engeller. Dahası her türlü saldırıya karşı boyut değiştirir ve seni en iyi şekilde korur. Son olarak şayet içeride başına bir hal gelirse bu kalkan seni yok eder”. Son sözü içimde büyük bir korkuya neden oldu elimde tuttuğum şey beni öldürebilecekti ha. Birden aklıma uykuya daldığım geldi o anda uyanmak için bütün varlığımla çabaladım ama yine arkadaki cin bütün ümidimi böldü. ” Uyduğunu sanıyorsun ama şu anda uyanıksın. Burası gerçek ve şu anki herşey gerçek gözlerini kapattığın yerde değilsin ve buradan kurtulmanın tek yolu. Güneş sultanına hizmet etmektir. Yada gece yolcularına katılmak. “

bir şiir bir öykü bir roman bir makale

kahramancayirli | 31 October 2008 15:00

dün yatarken aklıma geldi. hafif.org gerçekten iyi bir fırsat bizler için. çünkü bir kitap yazıyorsunuz geri bildirimlerini almak aylar sürüyor, aylık edebiyat dergilerine yazdığınız yazılara tepkilerin gelmesi ise yine haftalar alıyor. oysa hafif.org’ta kaleme aldığınız düşüncelerinize dakikalar içinde yanıtlar geliyor, ahkamlarla yeni bilgiler ediniyor, insanların fikirlerini öğreniyorsunuz. bu yönden hoş, kıymetli bir müessese..

iyi, nitelikli bir ilkkitap: bir delinin gülcesi
iyi, nitelikli bir ilkkitap: bir delinin gülcesi

hafif.org’tan insanların ne kadar kazandıklarını merak ettim bir de. mesela her ay yirmi dolar kazananlar var mı, daha azı ya da fazlası?