bildirgec.org

paul dano hakkında tüm yazılar

“Looper” kadrosuna güveniyor

queennothing | 19 May 2011 10:02

İlk filmi “Brick” ile sinemaseverlerin beğenisini toplayan Amerikan yönetmen Rian Johnson‘un üçüncü yönetmenlik deneyimi olan “Looper“, 2012 senesinde gösterime girmeye hazırlanıyor. Senaryosu yine Johnson tarafından yazılan filmin kadrosunda son dönemlerde beğenilen Amerikan aktör Joseph Gordon-Levitt, Almanya doğumlu aktör Bruce Willis, İngiliz aktris Emily Blunt, aktris Piper Perabo, Paul Dano, Xu Qing, Garret Dillahunt gibi isimler var. Şu an çekim aşamasında olan filme ait ilk ekran görüntüsü yukarıda yer alıyor. Set görüntülerine de buradan erişebilirsiniz.

the Girl Next Door (2004)

Barky | 21 February 2011 09:15

24 dizisinden tanıdığımız güzeller güzeli Elisha Cuthbert‘in oyunculuğuyla ve güzelliğiyle hepimizi mest ettiği the Girl Next Door yani Türkiye’deki adıyla “Komşu Kızı” Dram, Erotik, Gençlik, Komedi, Romantik türünde ama Erotik ve Gençlik ağır basıyor bence. Ana karakter Matthew Kidman(Emile Hirsch) bir gün yan dairesine taşınan Danielle(Elisha Cuthbert) ile tanışınca hayatı değişir. İkili birbirine aşık olur ve bütün zamanlarını beraber geçirmeye başlarlar. Daha sonra Danielle’in geçmişinde porno star olduğu öğrenilir ve Matthew, Danielle’in düzgün haline geriye dönmesine yardımcı olurken Danielle’de Matthew’un yaşamı keşfetmesini sağlayacaktır. Öylesine izlenilecek bir film değil, gayet de kaliteli bir film.

The Ballad of Jack and Rose (2005)

queennothing | 04 January 2010 10:00

İngiliz aktör Daniel Day-Lewis‘in başrolünde yer aldığı ve eşi Rebecca Miller‘in yazıp, yönettiği 2005 çıkışlı sinema filmi “The Ballad of Jack and Rose“, Kanada’da bulunan Prince Edward Adası’nda çekildi. Amerikan aktris Camilla Belle’nin yardımcı oyuncu olarak karşımıza çıktığı filmde iki defa Oscar adayı olan Amerikan aktris Catherine Keener, 1984 doğumlu aktör Paul Dano, Amerika doğumlu aktör Jason Lee, Beau Bridges, Jena Malone ve Ryan McDonald da rol alıyor.

Jack, senelerden beri kızı Rose ile birlikte yaşayan kendi halinde bir adamdır. Kanada’da, bir adada yaşayan baba-kız birbirine sevgi ve güvenle bezeli güçlü bir ilişkiyle bağlıdır. Ergenlik çağına giren Rose, babasına ‘hayattaki tek bağı’ olarak güvenirken, onu hayatta tanıdığı ilk erkek olarak da sevmektedir fakat bu güçlü sevgi, genç adamın Kathleen adında bir kadını ve onun iki genç oğlunu eve almasıyla şekil değiştirecektir.Bir süredir Kathleen ile dağınık bir ilişki yaşayan Jack, genç kadına para karşılığında evine taşınmasını teklif eder ve Kathleen’in oğullarının da gelmesi şartıyla durumu kabul etmesi, Jack ve Rose’u alışıldık hayatlarının dışına, farklı ve kalabalık bir yaşantıya sürükler.

There Will Be Blood – Kan Dökülecek

screamofthebutterfly | 22 July 2008 15:17

There Will Be Blood
There Will Be Blood

Sinema sadece insana ait olabilecek bir sanattır. İçine insanın istediği her şeyi koyarlar. Bir çocuk partileri seviyorsa, parti filmleri izler onu sever. Diyelim heyecan ve macerayı, kasaları havaya uçururlar, gizem arıyorsa, gizemli filmler, yalnızlığını paylaşacağın aşk filmleri, romantik komediler, uyuşturucu çılgınlık istiyorsan her türlüsünden bulursun.. Sinema sistemi ve sinemacılar bize şekerler tatlılar verirler abur cubur atıştırırız ve uslu çocuklar olarak yaşarız, ara sırada sisteme karşı çıkartırlar, hırslandırırlar, örneğin “fight club” bu dur, V for vendetta budur. There will be Blood

Bunların dışında bir filmdir. Onda seni anlamaya sevk eden bir gizli mesaj vardır, işte sinema bu diğerleri gibi değilim der
Yönetmene,onu bilenler “PTA” derler Paul Thomas Anderson onu anlayan insan sayısı yeterince çoktur, kendini ve zekasını çok iyi kullanır aynı zamanda dahi özellikler gösterir, bence punch drunk love filmindeki başrol oyuncusunun Adam Sandler olması,bilinçli bir propagandadır.
onun diğer filmlerinde ki komik etkiyi bulmazlar, ve o sadece komedi filmlerine beğeni gösteren insanlara Sandler vasıtasıyla onlara küfür eder gibi sinema dersi verir. Gidin sorun Adam Sandler sevenler genelde o filmi bilmezler ya da beğenmezler.

Little Miss Sunshine

emrah maraba | 29 May 2008 14:41

Little Miss Sunshine(küçük gün ışığım) Geçen yıl en iyi orjinal senaryo dahil iki oscar kazanan bol ödüllü, bagımsız ruhlu ve aslan yürekli filmin başrolünde eski bir volkswagen minibüs var. Ülkenin bir tarafından diger tarafına çıkılan yolculuk… Ailenin kızının rüyalarını ”little miss sunshine” adlı çocuk yıldız yarışmasına katılmak süslüyor. Baba, tutturamamış bir kaybedenler kulubü üyesi. Anne ”dogrucu’ bir savaşcı. proust uzmanı romantik ‘gay’dayı, özel hayatının hayal kırıklıgıyla başa çıkmaya çalışıyor. Nietzche hayranı ağabey konuşmamaya kararlı. Sessizlik yemini etmiş ve jet pilotu olmak istiyor. Eski çiçek çocuğu bilge büyükbaba ise uyuşturucu bagımlısı. Aile amerikan rüyasını dışardan seyrediyor. sarı VW minibüs yarışmanın yapolacağı yere doğru yol alırken aile içi ilişkiler, çatışmalar ve gelişmeler yolculuğa eşlik ediyor. Amerika hep aynılılıkla dolu. Yabancılaşmış basit insanlar. Herkes yüzeyselliği dibine kadar yaşıyor ve farklı olup ‘KENDİN OLMAK’ demode bir olgu. çogu insan oldukça vasat. Sapkınlık ve bayağılık tv şovlarından bütün snıfların kanına girmiş. Toplumun büyük bir kısmını oluşturan sıradan amerikalı tamamen arızalı. Bizim aile ise bambaşka. en azından kendileri olmayı başarıyorlar. çirkin olmayı, zayıf olmayı, aykırı olmayı, şişman olmayı, degişmeden hep öyle kalmayı…