bildirgec.org

paris hakkında tüm yazılar

Ruhu Tazeleyen Ülke; “İtalya”…!

| 05 November 2009 19:30

Mozzarelle
Şarap
Makarna
Limondan yapılan harika içkiler
Yakışıklı erkekleri
Pizza Kulesi
İncecik hamurdan Pizzası
Vatikan’ı
Tarihle olan iç içeliğin baş döndürücü büyüsü…İtalya ile ilgili akla gelen ilkler bunlardır. Akdeniz ülkesi olması daha bir cazip kılar ülkeyi diğerlerine oranla.

Büyüdür İtalya, şu iğrenç dünyada sizi ve ruhunuzu dinlendiren, yeni doğmuşcasına yenileyendir. Atalarla ve geride bıraktıklarıyla iç içelik farklı heyecanlar katar benliğinize.

bahtsız prenses: Süreyya

nazokiraze | 03 November 2009 18:39

İran’da Şah Pehlevi döneminde yeşil gözleriyle sinema afişlerinden fırlamış güzellikte genç bir kızın fotografı Tahran’da bakan herkesi büyüler , bu kız küçüklüğünden beri hayal ettiği gibi sinema oyuncusu olup resimleriyle hayranlarını cezbetmese de bu fotograftaki bakışıyla çarpmıştır Şah’ı.

Fotografına bakarak kendisini Tahran’a davet eden Şah’ın yanına gitmeden önce babası Şah ile evlenmek zorunda olmadıgını hatırlatıp içini rahatlatır kızının , eğer begenmezse evlenme teklifini kabul etmeyecektir.Genç kız ve ailesi Tahran için özel olarak elbiseler diktirmek ister , bunun için adres Paris’tir.Muhammed Riza Pehlevi ‘nin dört gözle beklediği ve resmine aşık oldugu kişi sonradan Mahsun prenses (Prenses Soraya) olarak anılacak olan Süreyya İsfendiyari Bahtiyar ‘dir. (Karsılastıgim adam tahmin ettigimden cok daha ilginçti, yakışıklıydı. Görür görmez aşık oldum.- Prenses Süreyya’nın Hayatım adlı kitabından)

Marie Curie 2

massay | 15 October 2009 13:03

1.kısım

Evlenmelerinin ardından Marie ve Pierre Curie, fizik okulundaki harap bir hangarı laboratuar olarak kullanıp deneylerine başladılar. Evlendikleri yılın 28 Aralık tarihinde Wilhelm Conrad Röntgen, “ X ışınları” keşfini resmi olarak duyurdu. Hemen ardından “Radyoaktivite” buluşunda Curie’lere ortak olacak olan bilim adamı Henri Becquerel, Uranyum’un kendiliğinden ışın yaydığını keşfetti. Becquerel’in yaptığı deneylerde bir fotoğraf filmi üzerine konulan Uranyum, filmi karartıyordu.

Bu bilimsel gelişmeler, Curie’lerin deneylerine yön verdi kuşkusuz. Onları hırslandırdı.

Yıl 1898. Çalışma defterinin 6 Şubat tarihli sayfasında Marie, çalışmalarını ve deneylerini not ettiği bölümün altına hangarın damının aktığını, içerisinin rüzgârla dolu olduğunu ve ısısını yazar, paralelinde protesto edercesine on tane nida işareti koyar. Bu zor koşullarda çalışmanın da Curie’leri hırslandırdığını, birbirlerine duydukları aşkı büyüttüğünü yıllar sonra kızına anlatacaktır Marie.

Yıl 1898. Marie, zehirli bir element olan Thorium üzerinde çalışırken uranyum gibi ışın saçtığını keşfetti. Böylece Becquerel’in 1896 yılında “Becquerel ışınları” adını verdiği buluşu daha genelleştirmiş ve adını “Radyoaktivite” olarak değiştirmiş oldu. Bu yeni buluş, Pierre ve Marie’nin uykularını kaçıran, tehlike sınırlarını unutturan sorular doğurdu. Sorular da cevapları.

Marie Curie 1

massay | 10 October 2009 18:10

Uygarlıkların gelişmesinde üstün nitelikleriyle ışık saçan, insanlık yolunu aydınlatan ünlü ya da isimsiz pek çok bilim adamı etken olmuştur. Bu üstün insanlar arasında ise Madam Cruie’nin ayrı bir yeri ve örnek bir yaşamı vardır. Kuşkusuz, pek çoğumuzun yaşantısından alacağımız dersler olacaktır.
7 Kasım 1867’de Varşova’da, Manya Sklodowska adında bir kız doğdu. Annesi baş öğretmen, babası ise St. Petersburg Üniversitesinde yüksek fen eğitimi görmüş bir fizik- matematik öğretmeniydi.
Sarışın, ela gözlü, solgun ve ince bir çocuktu Manya. Sınıflarda yaşı en küçük öğrenci olmasına rağmen daima birinci oldu. Ailesi yoksulluk içinde yaşıyordu, öyle ki, annesi çocuklarının ayakkabılarını kendisi yapardı. Manya çok iyi Rusça biliyordu, Rus lisesine devam etti. 9 yaşında ablası Zozia’ı tifüsten, 11 yaşında iken annesini tüberkülozdan kaybetti. Manya, liseyi kardeşleri gibi altın madalya alarak bitirdi. Boş zamanlarında Fransızca ve Rusça fizik, tıp ve sosyoloji kitapları okurdu. Filozofları ve şairleri de okuyor ve kadın işçilere gönüllü dersler veriyordu. Bir ara ablası Bronia’yı Paris’te Tıp Fakültesinde okutabilmek için zengin bir ailenin yanına mürebbiye olarak girdi. Bu sırada evin büyük oğlu ile aralarında bir gençlik aşkı doğdu, fakat gencin ailesi evlenmelerine izin vermedi, çünkü Manya bir mürebbiyeden başka bir şey değildi. Manya ileride anılarında şöyle diyecektir: “BAŞ KURALIM; NE KİŞİLERİN, NE DE OLAYLARIN BENİ ALT ETMESİNE İZİN VERMEMEK OLMUŞTUR.”
Manya, nihayet 1891’de 24 yaşındayken fizik eğitimi için Paris’e gider. Villette’de ablası Bronia ile doktor olan eniştesi Casimir’in yanında kalmaktadır. Koltuğunun altında eski deri bir çanta, yanakları kış rüzgârından kızarmış olarak durağa koşar ve imperial diye bilinen üç atın çektiği iki katlı bir omnibüse yetişir. Sonra Doğu garından ikinci bir omnibüs ve Sorbonne Üniversitesi.
Manya adı artık Fransızcaya çevrilmiş, Marie Sklodowska olmuştur. Marie, Sorbonne’de Fizik Fakültesi öğrencisidir artık. Ayda 100 frankla geçinmek zorundadır. Bu nedenle, Sorbonne’a yakın tavan arasında bir oda tuttu. Bilim uğruna rahatını fedaya hazırdı. 15 frankla kiraladığı bu çatı altındaki hizmetçi odasında ısıtma, elektrik ve su yoktu. Tavandaki tek küçük pencere dama açılır ve odaya ışık verirdi. Marie bu odayı bütün serveti ile süsledi: demir bir karyola, bir iskemle, bir masa, bir leğen. Polonya’dan getirdiği büyük bavulu hem elbise dolabı, hem de koltuk olarak kullanıyordu.
Sonra anılarında ömründe en sevdiği yerin o yoksul tavan arası olduğunu itiraf etmiştir. Marie, yol giderlerini azaltmak için Sorbonne’a her gün yürüyerek gidip gelir.

gece hızlanıyoruz.

massay | 08 October 2009 12:48

1970’lerde Paris gazetelerinde şöyle bir ilan çıkar:
” Ucuz ve hoş bir yolculuk istiyorsanız bize 1/4 frank yollayın.”
Birçok saf insan bu parayı yollar, kendilerine şöyle bir mektup gelir:
” Mösyö, sakin sakin yatağınızda dinleniniz ve dünyanın döndüğünü hatırlayınız. 49. enlemde (Paris’in enlemi) günde 25.000 km’den çok yolalmaktasınız. Güzel manzara istiyorsanız perdenizi açıp yıldızlı göklere bakınız.”
Bir süre sonra mektupları yollayan adam bulunur ve dolandırıcılıktan yargılanır, hüküm giyer. Söylendiğine göre adam para cezasını ödedikten sonra boynunu bükmüş ve Galile’ye benzer bir tavır takınarak ” Dünya yine de dönüyor” demiştir.

Aslında adam haklıdır. Çünkü dünya bir yandan güneş etrafındaki yörüngesi üzerinde saniyede 30 km. hızla kaymakta, bir yandan ekseni etrafında dönmektedir.
İlginç olan şudur:

dumas ve üç silahşörler

massay | 02 October 2009 16:45

Alexandre Dumas, “Üç Silahşörler” in yazarı.
Dumas deyince üç silahşör, macera ve “ Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.”sözü akla gelir.
Dumas, 1802 yılında Fransa’da doğar. Annesi, Fransız sömürgesi Santa Domingo’lu bir zenci, babası melezdir. Zira Dumas’ta bu sebeplerden esmer tene sahiptir. Bu durum çocukluğu ve gençliğinde kendisi ve ailesiyle alay edilmesine, aşağılanmasına, ırkçı saldırılara maruz kalmasına sebep olmuştur. Dumas, bu yıllarda babasının melez olmasına rağmen Fransız ordusunda generalliğe kadar yükselmesiyle teselli bulur. Babasının esmerliğine karşın açmış olduğu savaşı kazanması, ileride ünlü olacağını bilen Dumas’ın, “ Beyaz olsaydım, savaşçı olamazdım” cümlesindeki özgüvenin alt yapısını oluşturur.
Taşrada eğitimini bitirip, Paris’te hukuk öğrenimi görür. Noter kâtipliği yapar. Akabinde, geleceğin Fransa Kralı olacak Dük Louis Phillipe’nin hizmetine girer.
Edebiyata ilk adımı oyun yazarı olarak atar. Oyunları büyük beğeni toplar. Sonra, kendisinin tarihsel roman olarak adlandırdığı, ancak aşk ve maceranın içine tarihi kattığı romanlarını yazmaya başlar. Bu romanlar, oyunlarından daha çok beğenilir.

troya efsanesi-I

| 05 September 2009 10:16

paris ve helen
paris ve helen

Troya bizim tabirimizle Truva antik kenti Çanakkale Boğazı’nın güneyinde yer alır. Homeros’un ilyada’sında bu hikaye i.ö 750 yılında vuku bulmuştur. Fakat Troya Savaşı’nın bir efsane mi, tarih mi olduğu tam olarak saptanamamıştır. Zeus’a göre Troya savaşı üç güzel kadın arasındaki rekabet mücadelesiyle başlar. Zeus’un karısı HERA, APHRODITE,ATHENA.Bu üç kadının arasında inanılmaz bir kıskançlık vardı.Bir şölende uyumsuzluk tanrıçası Eris elinde altın bir elmayla gelir ve elmaya en güzel kadının sahip olacağını söyler. Bu üç kadın elmanın kendilerine ait olduğunu iddia ettiler. Eris bu işin içinden çıkamayacağını anlayınca elmayı verme görevini Zeus’a aktardı. Zeus bu işin içinden çıkamayacağını anlayınca bu görevi Troya Kralı Priamos’un Oğlu Paris’e devretti. Kadınlar farklı şekillerde Paris’e vaatlerde bulundular. Paris, kendisine en cazip geleni; Aphrodite’nin teklifini yani yeryüzünün en güzel kadınının aşkına karşılık altın elmayı Aphrodite’ye verdi.O dönemde yeryüzünün en güzel kadını Helendi. Fakat HELEN‘ Sparta kralı Menelaos ile evliydi. Üstelik bu evlilik Helen’in diğer taliplerine karşılık Yunan savaşçılar tarafından korunuyordu. Paris kendisini Troya’ya elçi olarak atanmasını sağladı.

Cennette çift kişilik tatil!

onogono | 26 July 2009 12:26

22 Temmuz- 22 Ağustos tarihleri arasında Garanti Bankası’nın 101 Cennet sitesindeki bilgi yarışmasına katılarak, Maldivler, Rio De Janerio, Moskova, Paris, Roma, Venedik veya Barcelona’da 2 kişilik tatil kazanabilirsiniz.

Sitede ayrıca augmented reality yöntemi ile 3 boyutlu bir adayı hareket ettirebiliyorsunuz.

Türkiye’de uygulanan ilk Augmented Reality örneği olması dışında 3 boyutlu bir adayı hareket ettirebilmenin ne siteye ne de markaya bir faydası yok gibi gözüküyor. Yine de yapanların eline sağlık. Umarım ileride daha etkili ve yerinde kullanımlarını da görürürüz.

Napolyon’un korktuğu kadın: Madame de Stael

nazokiraze | 09 July 2009 09:39

Tarih 18. yüzyılı gösterdiği dönem Fransa İhtilal döneminde bir kadının adıyla çalkalanmaktadır, bu kadın Napolyon’un kendine rakip olarak gördüğü kurallara uymaz, giyinmekten, zerafetten bihaber, aklından geçeni hemen karşısındakinin yüzüne söyleyen patavatsız bir hanımefendidir.

Bu hanım küçüklüğünde dahi yaşıtları gibi oyunlar oynamamış sürekli büyüklerin sohbetlerine iştirak etmiş anormal bir çocuktur, büyüyünce de normal gibi görünmemektedir.(gerçek adı:Anne-Louise-Germaine Necker)